Yalnız Mesajı Göster

Kader Nedir,Kader Ve Esrarı

Eski 07-27-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kader Nedir,Kader Ve Esrarı



Ey Ebu Abdirrahmân, bizim taraflarda bazı kimseler zuhur etti Bunlar Kur'ân-ı Kerîm'i okuyorlar Ve çok ince meseleler bulup çıkarmaya çalışıyorlar" Onların durumlarını beyan sadedinde şunu da ilâve ettim: "Bunlar, "kader yoktur, herşey hâdistir ve Allah önceden bunları bilmez" iddiasındalar" Abdullah (ra): "Onlarla tekrar karşılaşırsan, haber ver ki ben onlardan berîyim, onlar da benden berîdirler" Abdullah İbnu Ömer sözünü yeminle de te’kid ederek şöyle tamamladı: "Allah'a kasem olsun, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve hepsini de hayır yolunda harcasa kadere inanmadıkça, Allah onun hayrını kabul etmez"

(Müslim, İman 1, (8); Nesâî, İman 6, (8, 101); Ebu Dâvud, Sünnet 17, (4695); Tirmizî, İman 4, (2613))

وَعَنْ عَلي بنْ اَبِى طَالِبٍ كرّمَ اللّهُ وَجْهَهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: َلا يُؤمِنُ عَبدٌ حتّى يُؤمِنَ بأربَعٍ: يَشْهَدُ أن َلاإلَهَ إلاّ اللّهُ وَأنِّى مُحَمّدٌ رَسُولُ اللّهِ بَعَثَنِى بَالْحَقِّ وَيُؤمِنَ بِالمَوْتِ، وَيُؤمِنَ بالْبَعْثِ بَعْدَ الْمَوْتِ، وَيُؤمِنَ بِالْقَدَرِ6 (19)

- Hz Ali (kv) diyor ki: Hz Peygamber (as) şöyle buyurdu: "Kişi dört şeye inanmadıkça mü'min olmuş sayılmaz: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed olduğuma, beni (bütün insanlara) hakla göndermiş bulunduğuna şehâdet etmek, ölüme inanmak, tekrar dirilmeye inanmak, kadere inanmak" (Tirmizî, Kader 10, (2146))

Cenâb-ı Hakk'ın her oluşta irâdesi bulunmakla birlikte, rızâsı sadece hayırdadır:

Bir hocanın gayesi, talebesinin başarılı olup sınıfını geçmesidir Talebe çalışmaz ise hocanın yapacağı bir şey yoktur Yine bir doktorun vazîfesi de, hastasını şifâya kavuşturmaktır Hasta, verilen reçeteyi tatbîk etmez ise, gelişen menfî neticeden kendisi mes'ul olur Doktora herhangi bir cürüm isnad edilemezBir kimsenin kötü bir yola düşüp de: "−Ne yapayım, kaderim böyle imiş!" demesi, ancak gafletinin muktezâsıdır Namaz kılmak isteyen bir kimseye Cenab-ı Hak, kılma sebeplerini ihsân eder; kılmak istemeyenlere de mânî sebepler vererek kıldırtmama tecellîsinde bulunur¨ Dolayısıyla insanın kadere bühtân ederek kendisini mâzur göstermek istemesi, hak ve hakîkate karşı işlenen bir haksızlıktırÂyet-i kerîmelerde Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:اِنَّ اللّهَ لَا يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ وَاِنْ تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِنْ لَدُنْهُ اَجْرًا عَظيمًا"Şüphe yok ki Allâh zerre kadar haksızlık etmez" (Nisâ, 4/ 40)وَمَا اَصَابَكُمْ مِنْ مُصيبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتْ اَيْديكُمْ وَيَعْفُوا عَنْ
كَثيرٍ"Başınıza gelen herhangi bir musîbet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir (Bununla beraber) Allâh birçoğunu da affeder" (Şûrâ, 42/30)

Gözün görme, kulağın da işitme tâkati belli bir mesâfeye kadardır

O mesâfeden uzak olanı görmek ve işitmek imkânsızdır Bunun gibi kazâ ve kaderin de lâyıkıyla idrâki, beşerî tâkatin üzerindedir Çünkü bizler hâdiseleri sebep ve bahânelerle bilip çözmeye çalışırız Onun ardındaki hikmeti ekseriyetle idrak edemeyiz Bu konu adeta derin bir deniz gibidirZekâsına güvenip o denizde yüzmeye çalışanların pek çoğu, ya kulun hiç­bir irâdesi olmadığını savunan "cebrîler", ya da her hususta mutlak bir irâde sâhibi olduğunu iddiâ eden "kaderciler" gibi, bâtıl girdaplarda döner dururlar Nihayet o dipsiz ve sahilsiz denizde boğulurlar Akıl ve idrâkin tükendiği böyle bir noktada, teslîmiyetle gönül âleminde bir miktar mesâfe daha kat etmek mümkünse de, bu işin sırrını mutlak mânâda çözebilmek mümkün değildir Bunu kavrayıp haddini bilmek ve ötesini zorlamamak, kâmil bir kulluğun îcabındandır

Hazret-i Mevlânâ, kader sırrının akılla îzâh ve idrâkinin imkânsızlığını ve bu gizliliğin aslında büyük bir nîmet olduğunu şu kıssasıyla ne güzel ifâde eder:

"Bir adam Mûsâ (as)'a gelerek:

«−Ey Kelîmullâh! Bana hayvanların dillerini öğret! Onların sözlerini anlayayım da hâllerinden ibret alayım; azamet-i ilâhiyyeyi idrâk edeyim!» dedi

"Hazret-i Mûsâ ona dedi ki:

«−Sen bu hevesten vazgeç; gücünün üzerindekileri öğrenmeye kalkma! Bir karınca, gölden, hacminin üzerinde su içmeye kalkarsa, boğulup helâk olur Yani sana takdîr edilen bilginin ötesini zorlama!

Zîrâ bunun birçok tehlikeleri vardır! Sen kâinattaki ilâhî saltanattan aklının yettiği kadar ibret almaya bak!

Kalbini Allâh'a yönelt! Bil ki ilâhî tecellîlerin sırları selim bir kalbe âşikâr olur!»

Bunun üzerine adam:

«−Hiç olmazsa kapı önünde yatıp duran ev bekçiliği yapan köpek ile kümes hayvanlarının dillerini öğret!» dediNe yapsa, adamı istediğinden vazgeçiremeyeceğini anlayan Mûsâ (as), onun son talebini kabul etti Ancak:

«−Aklını başına al; bu sır okyanusunda boğulma!» diye îkazda bulunduAdam sabahleyin:

«Bakalım sâhiden şu hayvanların dillerini öğrendim mi?» diye denemek için kapı eşiğinde durup bekledi

O sırada hizmetçi kadın, sofra örtüsünü silkelerken bir parça bayat ekmek yere düştüOrada bulunun horoz, bu ekmek parçasını hemen kaptı Köpek ona:

«−Sen bize zulmettin! Çünkü sen buğday tanesi de yiyebilirsin Halbuki ben yiyemem! Niçin benim nasibim olan şu parça ekmeği kapıyorsun?» dedi

Horoz ise köpeğe:

«−Dert etme! Yarın ev sahibinin atı ölecek, sen de doya doya et yersin!» dedi

Horozun, gâibden bir haber verdiğini zanneden ev sahibi bu sözleri duyunca, hemen atını sattı Horoz da, köpeğe karşı mahcub oldu


Horozla köpeğin bu menfaat çatışması ardarda üç gün devâm etti Birinci gün at, ikinci gün katır ve üçüncü gün kölesinin öleceğini horozun konuşmasından öğrenen efendi, ölmeden evvel atını sattığı gibi, katırını ve kölesini de -uyanıklık yaptığını düşünerek- satıp elinden çıkardı Böylece köpek, hiçbirinden umduğu menfaate kavuşamadı Horoz her seferinde köpeği kandırmış oldu Olanlar yüzünden üç defâ mahcup hâle düşen horoz, nihâyet dördüncü gün köpeğe dedi ki:
«-Gerçek şu ki, o açıkgöz efendi güya malını kaçırdı Fakat bu davranışı ile kendi kanına girdi Artık yarın kendisi ölecek! Mirasçıları da feryad ü figân edecekler Bir öküz kesilecek, bundan herkes istifade edecek; biz de, sen de! »
Atın, katırın ve kölenin ölümleri, bu ham adamın başına gelecek kötü kazanın siper ve kalkanı idi Fakat o, malın ziyanından ve zarara uğramak derdinden kaçtı da kendi kanına girdi»
Ahmak adam, horozun bu laflarına kulak kabarttı Duyduğu hakikat karşısında beti benzi sarardı İçine müthiş bir kor düştü Soluğu Hazret-i Mûsâ'nın yanında aldı ve ona:
«−Ey Kelîmullâh! Feryadıma yetiş ve ızdırabımı dindir!» diye yalvarmaya başladı
Mûsâ (as) dedi ki:
«−Sen boyunu aşan işlere girdin Şimdi de çıkmazlarda dolaşıyorsun Sen o hayvanları satmakla kazançlı çıkacağını mı sanıyordun? Sana kader ve kazânın sırrını zorlamamanı ısrarla söylemiştim Akıllı kişiye, sonda görülecek şey önceden görünür; ahmağa da sonunda! Lakin iş işten geçmiş olur Madem ticaret ve satış işinde usta oldun; şimdi de canını sat da kurtul!»
Adamın büyük bir pişmanlıkla yalvarması üzerine Hazret-i Mûsâ:
«−Ok yaydan fırlamış artık! Onun geriye dönmesine imkan yoktur Ancak lutuf sahibi Hak'tan dilerim ki, ölürken îmanlı gidesin!» dedi
Mûsâ (as), Cenab-ı Hakk'a ilticâ etti Böylece adamın canı mukabilinde îmanla göçmesi, Kelîmullâh'ın duâsı bereketiyle müyesser oldu Ayrıca Allâh Teâlâ, Hazret-i Mûsâ'ya:
«−Yâ Mûsâ! Dilersen onu dirilteyim» buyurunca Hazret-i Mûsâ:
«-Yâ Rab! Sana sonsuz hamd ü senâlar olsun! Sen onu öbür dünyada, o aydınlık ve yüce âlemde dirilt! Çünkü orası ebedîdir, kazâ ve kaderin esrarının ortaya çıktığı bir yerdir!» dedi (Mesnevî)

وَعَسَى أَن تَكْرَهُواْ شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَّكُمْ وَعَسَى أَن تُحِبُّواْ شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَّكُمْ

Umulur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayır; sevip beğendiğiniz bir şey de sizin için şer olur (Bakara, 2/216)

Hikâyeden de anlaşıldığı gibi insan, bazen kendisi için hayırlı olmayan şeyleri de hırsla ister durur Halbuki arzuladığı şey, belki de kendisini helâke götürecektir Nitekim böyle bir âkıbete düşen insan, onu gafleten şiddetle istemiş bulunmasına rağmen pişman olmaktan kendini alamayıp feryâd-ü figan eyler Bunun içindir ki, dünyâda gönül huzuru ve âhirette ebedî saâdet için en uygun olan, bu ilâhî azameti idrak edip tevekkül ve teslîmiyet gösterebilmektir Lakin bu da herkesin harcı değildir Kulun kendi hiçliğini kavrayabilmesi, sonsuzluk sermâyesidir Yani kazâ ve kader karşısında yegâne çâre Hakk'a teslîm olmaktır Çünkü tevekkül ve teslîmiyet, kaderi safâ hâline getiren bir rahmet kapısıdır




Alıntı Yaparak Cevapla