Prof. Dr. Sinsi
|
İliim Dindir,Din İlimdir
İliim dindir,Din ilimdir
İlim nedir?
Bir önceki konu olan takva, bir “bilinçlilik” hali idi Ama o bilince ulaşmak için ‘ser-maye/ana-maya’, yani ‘yakıt’ gerektir İşte ilim insanı o bilince ulaştıran ‘ser-maye’, yani yakıttır Bu yüzden bilgi olmadan bilince ulaşılmaz
Bir medeniyeti, o medeniyetin kurucu aklı üretir Medeniyetleri birbirinden ayıran şey, kurucu aklın bilgiyi nasıl tanımladığıdır Peki, İslam medeniyeti bilgiyi nasıl tanımlamaktadır?
Bu sualin İslam tefekküründeki üç bilgi sistemine nazaran üç ayrı cevabı vardır Bu sistemler Beyan, Burhan ve İrfan bilgi sistemleridir Önce Beyan bilgi sistemine göre yapılan tariflere bakalım
Dilci İbn Faris Mekâyîs’inde, illî değil gâî bir tarif yapar: el-İlmu yedullu ‘alâ eserin bi’ş-şey’i yetemeyyezu bihi ‘an ğayrihi: “İlim bir şeyi ondan olmayandan ayıran iz, alamet ve işarete delalet eder ” Bu tarife göre ilim temyiz ve tercih, yani seçip ayırmaktır Bilgi doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden, adaleti zulümden, ıslahı ifsattan ayırmamıza yarayan zihin faaliyetidir
Kelamcı Cürcani, et-Ta’rifât’ında ilmi şöyle tarif eder: el-i’tikâdu’l-câzim mutabık li’l-vakı’: “Vakıaya uygun kesin kanaat ” Buna göre ilim bir şeyi kendi mahiyeti üzere idrak etmektir Bilenin bilgisi bilinenin hakikatiyle örtüşmüyorsa, o “ilim” olmaz Fakat İhsâu’l-‘Ulûm sahibi Tehânevi bunun aksine “İlim mutlak idraktir” der İster doğru ister yanlış olsun, bildiklerimizin tamamı ilimdir ona göre
Rey ehli fıkıhçı Ebu Hanife “ilim, kendisiyle amel edilen bilgiden başka nedir ki?” der Bu, ilmi sonucundan yola çıkarak tarif etmektir Bu tarif, Ebu Hanife’nin mesleğiyle de örtüşmektedir Gazzali de benzer bir yol izler, fakat ayrı bir kulvardan konuşur: “İlim nefsin ibadetidir İlim kalbin ahlaki pisliklerden taharetiyle vaki olur ” Bu tarifi yapan Gazzali kelamcı yanıyla değil sufi yanıyla konuşmaktadır
Beyan ehlinin tarifleri arasında ortak bir nokta bulamadım Belki var da ben görmedim Gelelim Burhan ehlinin tariflerine:
Farabi, Fususu’l-Hikem’inde, Yeni Eflatunculuğa yakın bir tarif yapar Onun tarifi, daha çok işin “ne” sorusuyla değil “nasıl” sorusuyla alakalıdır: “Bilinebilir şeyler ilahi tecelli sayesinde ruhta yansır Ruhu bu bilinebilir şeylerin geçmesine elverişli hale getiren aklın bu bilgiyi edinmede kaynaklık rolü yoktur, sadece ayna görevi görür İdrak bir intibadır Balmumu, üzerine basılana kadar mühre yabancıdır İmajı idrak ettiği anda insan onunla ilgili bilgi elde etmiş olur ” İbn Sina, buna bir ilave yapar ve der ki: “İlim kesin delile dayanırsa hikmet olur ” Zan ve yakin ayrımı İbn Sina’da ilim ve hikmetle karşılık bulmaktadır sanki
İbn Rüşd ilme net bir tarif getirir: Zannun lâ yeteğayyer: “Değişime uğramayan zan ” Bize bu “ilmin” değil “malumatın” tarifi gibi geldi İlim ile malumat arasında hüküm ile hikmet arasındaki fark kadar fark var Hüküm doğru da olur yanlış da, fakat hikmet doğru olan hükümdür ve istisnası yoktur Bunun gibi malumat sahih de olur yalan da, ama ilim sahih olan bilgidir İbn Rüşd bir başka yerde “nasıl” sorusuna cevap sadedinde “İlim bilinenlerin sûretinin nefiste hâsıl olmasıdır” der Ona göre her ilim ya tasavvurdur ya tasdiktir Ya zandır, ya yakindir Tasavvurdaki ilim kavranmamış, tasdik edilmiş ilimse kavranmıştır Buradan şu çıkar: Tasavvurdaki ilim söz kalıplarına, yani kavramlara dökülmemiştir Fakat tasdikteki ilim söz kalıplarına, yani kavramlara dökülmüştür Bunun bir adım ötesi de imandır İman bildiği şeyden kalbin kesinlikle emin olup yatıştığı şeydir
İslam Burhan semasının son büyük yıldızı “hareket-i cevheri” okulunun kurucusu Molla Sadra ilmi şöyle tarif eder: “Boyut sahibi maddeden bağımsız olarak mücerret varlıktan ibarettir ” Bu tarif klasik varlık tasnifiyle birebir uyuşmaktadır: Bir şey hakkındaki bilgimiz, o şeyin “zihni varlığı”dır Bundan ayrı olarak iki varlığı daha vardır: Kendi zatındaki hakiki varlığı ve söze dökülen lisani varlığı
İrfan bilgi sisteminin temsilcilerinden Hâkim Tirmizi, kendisinden beklendiği gibi ilim ile keşif arasında bağ kurar: “İlim ru’yet ile birleşince gayb sahibi için ayan açık olur ” Ebu Ali Sekafi “İlim, cehaletten kalbi dirilten hayattır” der Sûfî Gazzali “İlim ağaç, amel meyvedir İlim meleke haline gelirse insanda zenaat ve meslek olur” der
Bu meslek erbabından kimileri ilme sembolik izahlar da getirmişlerdir Mesela ‘ilm kelimesini oluşturan ‘ayn-lam-mim harfleri şu üç şeyin sembolüdür: İlliyyin-Lütuf-Mülk Zira bilgi sahici krallıktır, sahibini halk üzerinde melik kılar Bir başka sembolik yorum denemesinde bu üç harfin karşılığı, izzet-letafet-muhabbet olarak kodlanmıştır
Görüldüğü gibi her üç bilgi sistemi mensupları da, kendi durdukları yerden ilmi tarif etmektedirler Şu halde bu tariflerin tümünün de ilim hakkında, hakikatin tümünü değil bir parçasını ifade ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz İlim bunların hepsi, hatta daha fazlasıdır
Konuyu ilmin lugavi tarifini yaparak toparlayalım: ‘Ilm (ilim), tasavvur ya da tasdik, kesin veya değil, düşüncede kalsın veya dile gelsin; mutlak olarak bir şeyi idrak etme halidir İmam Rağıb ilmi “Bir şeyi hakikatiyle idrak etmek” diye tarif eder Bayrağa, seçip ayırma sembolü olduğu için ‘alemdenilmiştir Üst dudağı ikiye bölen noktaya da ‘alem denilmiştir “Dağlara”, mekân belirlemede miyar olarak kullanıldığı için a’lâm denilmiştir ‘Alâmet, ayrıma ve temyize yarayan “işaret, belge” demektir
İlim tasnifleri
1 Ezeli ilim: Allah’ın ilmidir Allah’ın bir şeyi bilmesi için o şeyin varlığı şart değildir Doğru cümle “O var olanı bilir” değil, “O’nun bildiği var olur” şeklindedir Allah’ın ilmi “mutlak ilim”, gerisinin ilmi “mukayyet ilim” olarak da tasnif edilmiştir İlki malumun varlığına bağlı değildir, ikincisi ise malumun varlığına bağlıdır
2 Vehbi ilim: Tabiatın, hayvanların ve insanın hayvani/biyolojik tarafının ilmidir Zira bunlara var oluş amaçlarına ilişkin bilgi yaratılıştan yerleştirilmiştir Eşyanın tabi olduğu ilahi yasalar da bu bilgi cümlesindendir
3 Müktesep ilim: Görünen ve görünmeyen tüm akıllı varlıkların bilgisi bu türdendir Zira aklın var oluş amacı bilgiyi keşfetmek (keşf), onu elde etmek (ahz) ve üretmektir (inkişaf)
Bilgi huduri ve husuli olarak da tasnif edilmiştir 1 Huduri bilgi, varlığa yaratılıştan yüklenen bilgidir İnsan elinin, ayağının, ağzının, gözünün, kulağının ne işe yaradığı bilgisini sonradan öğrenmez Bunlar huduri bilgidir İnsan aklını kaybetse bile bunların bilgisini kaybetmez Mesela hiçbir deli yürümek için ellerini kullanmaz Yemeği burnuna götürmez 2 Husuli bilgi ise, sonradan kazanılan bilgidir Öğrenme, gözlem, tecrübe vb gibi yollarla kazanılan tüm bilgiler bu kısma girer Talim/öğrenim husuli bilgiyi elde etmek, terbiye/eğitim ise huduri bilgiyi doğru kullanmak içindir Husuli bilgi, ısrar ve tekrar ile zaman içinde meleke haline gelip huduri bilgiye dönüşebilir Nübüvvet husuli bilgidir Ancak insanın emeğiyle değil, Allah’ın bahşetmesiyle elde edilir
Konularına göre ilim şer’i ve akli diye ikiye ayrılır Şer’i ilimler sem’iyyata, yani bir peygamber aracılığıyla indirilen vahiyden süzülüp gelen ilimlerdir Akli ilimler ise akliyata dayanır Her ikisinin konusu da Kur’an’da “âyet” olarak geçer Müfessir sözlü âyetleri tefsir eden âlim, biyolog canlı âyetleri tefsir eden âlim, fizikçi cansız âyetleri tefsir eden âlimdir
Allah Alîm’dir
Kur’an’da yer alan esma-i hüsna içerisinde ‘ılm kökünden üç mübarek isim yer alır: Alîm, Âlim, Allam Aynı kökten esma-i hüsna içerisinde üç ismin yer almış olması, Allah’ın ilme verdiği değerin göstergesidir
“Allah’ın ilmi” ile “kulların ilmi” arasında Allah ile kul arasındaki fark kadar fark vardır İlahi bilgi ile insani bilgi arasındaki farkları, klasik kelam okullarının mezhebi taassubuna düşmeden, şöyle özetleyebiliriz:
1 Allah’ın bilgisi bilinenin varlığına bağlı değildir, kulun bilgisi bilinenin varlığına bağlıdır
2 Allah’ın bilgisi bizatihi bilgidir, kulların bilgisi kazanılmış bilgidir
3 Allah’ın bilgisi zamana bağlı değildir, kulların bilgisi zamana bağlıdır
4 Allah bilmek için duyulara ve fikre ihtiyaç duymaz, kullar duyar
5 Allah’ın bilgisi kalıcıdır, kulların bilgisi geçicidir
6 Allah’ın bir şeyi bilmesi bir başka şeyi bilmekten alıkoymaz, kullar bunun aksidir
7 Allah’ın bilgisi sonsuzdur, kulların bilgisi sonludur
|