Prof. Dr. Sinsi
|
Fıtrata Uygun Hareket Etmek? (Rum Suresi, 30/30) Ne Demektir?
Fıtrata uygun hareket etmek? (Rum Suresi, 30/30) ne demektir? Mumine Sitesi
Fıtrat: Yaratılış, yapı, karakter, tabiat, mizaç anlamlarına gelmektedir
Terim olarak fıtrat: "Allah Teâlâ'nın mahlûkatını kendisini bilip tanıyacak ve idrak edecek bir hal, bir kabiliyet üzere yaratmasıdır " (İbn Manzur, Lisânü'l-Arab, Beyrut, (t y ), V, 55)
Bütün varlıklar fıtratları istikametinde yürürler İnsanlar da, insan olmak açısından Allah'ın fatr ile kendilerine verdiği fıtrat üzerindedirler Söz gelimi iki göz, iki kulak, bir baş, saç, burun sahibi olmak fıtrattandır Bunun gibi, insan bedenindeki her organa verilen ve gördürülen fıtri bir fonksiyon vardır; göz görecek, kulak işitecek, ayak yürüyecek, el tutacaktır
Her insan İslam'ı kabul edebilecek ve dıştan bir tesire maruz kalmadığı takdirde, adeta kendiliğinden İslam'ı bulacak bir fıtrata sahiptir Bu husus bir hadisi şerifte zikredilmiştir:
"Her doğan İslam fıtratı üzere doğar; ama anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar "
Rum Sûresi'nde şöyle buyrulur:
“O halde (Habibim) sen yüzünü bir muvahhid olarak dine yönelt Allah’ın insanları yaratmasında esas aldığı o fıtrata uygun hareket et  ” (Rum Sûresi, 30/30)
Şems Suresi'nde de bazı mahlûkata kasem edilir, bunlardan birisi de nefistir Yedinci ve sekizince âyetlerde, “nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene” kasem edilmektedir Bu âyet-i kerime,“her çocuğun İslâm fıtratı üzere doğduğunu” haber veren Peygamberimizin (asv) kelâmıyla birlikte düşünüldüğünde, şöyle bir hakikat ortaya çıkar: Demek ki, insanın fıtratı iyice dikkate alınabilse güzel ahlâkın kaynağına da inilmiş olacak
İnsanın bedeni İlâhî bir sanat olduğu gibi, istidadı ve tabiatı da Hakk’ın tanzim ve takdiriyledir; o da İlâhîdir
Buna göre, sözlük anlamından hareketle, güzel ahlâk denilince insanın yaratılışında mevcut olan bu kabiliyetlerin yerli yerince kullanılması akla gelir Ahlâksızlıkların tümünde bu sermayenin yanlış kullanılması söz konusudur
İnsanın yaratılışında iman etme kabiliyeti vardır Zira insan basit bir masanın bile kendi kendine yapılıp çatılamayacağını bilecek güçtedir Putperestler bile kendilerini birinin yarattığını bilmişler, ama onu doğru tanıyamamışlar ve tabiatlarındaki ibadet etme ihtiyaçlarını yanlış olarak cansız cisimlerle tatmin etmeye çalışmışlardır
Hiçbir insanın gıybet edilmekten hoşlanmaması, insan yaratılışının gıybeti reddetmesi demektir
Yalan söylemenin zorluğu, doğru söylemenin ise rahatlığı, yalanın yasak, doğrunun sevap olduğuna fıtratın şehadetidir
Kıskanma duygusunun insanın yaratılışına konulması da namus mefhumunun fıtrî olduğunu ders verir bize
Borç para istediğimiz bir dostumuzun, alacağını fazlasıyla geri istemesinden rahatsız olmamız, faizin haram oluşuna fıtratın şehadetidir
Misâller çoğaltılabilir
Demek ki, insanın yaratılışı güzel ahlâk üzeredir Ancak, insan tabiatına yerleştirilmiş bulunan bütün bu özelliklerin mecralarını bularak tekâmül etmeleri gerekiyor Bu tekâmülün esasları, İlâhî kitaplarda konulmuş ve peygamberlerce (as ) insanlık âlemine tebliğ edilmiştir “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim ” hâdis-i şerifinin bir mânâsı da bu olsa gerek
Fıtrata Uymak : Yaratılışa Uyum Göstermek
“Fıtrat, fıtrî ve lâyık olmayan şeyi reddeder, atar ” Sözler
Ruh, beden ve kâinat… Üçünde de hükmeden fıtrî kanunlar var Ve insan, ancak bunlara uymakla hayatını sürdürebiliyor, kendi varlığından ve onu kuşatan âlemlerden faydalanabiliyor
Gören ruhtur, ama gözümüzü açmadıkça göremiyoruz Göz açmamız da yetmiyor, ışık olmadıkça yine göremiyoruz Demek ki ruhumuz, görme faaliyetini beden ve kâinatla işbirliği yaparak gerçekleştiriyor Öyleyse, bu üçlü ittifakın sürekli olarak korunması gerekiyor
Maddî ve manevî bütün başarıların ve saadetlerin temelinde “fıtrat (yaratılış) kanunlarına uygunluk” yatar
Ruh, beden ve kâinat…
Üçünün de yaratılışlarına konulan kanunlar saymakla bitmez Her birinden bir nebze olsun söz etmekle yetineceğiz
Ruhumuzdan başlayalım:
Ruh, mahiyetini ancak Allah’ın bildiği ve bize bu konuda çok az bilgi verilen İlâhî bir kanun; bedeni yönetmekle kalmayıp onu kuşatan, kâinatı da tefekkür ve hayal edebilen, bu yönüyle madde âlemini gerilerde bırakan bir hikmet mucizesi…
Ruhun yaratılışında düşünmek vardır, iman etmek vardır; “Bir köy muhtarsız olmaz Bir iğne ustasız olmaz ” gerçeğini kavrama yeteneği vardır
Beden yüz trilyon kadar hücreden müteşekkil büyük bir ülke Onun sultanı olan ruh, öncelikle kendini bilecektir
Eller, ayaklar birer manga asker gibi Bütün neferler hareketsiz duruyorlar Sultandan emir gelmeden hiçbiri yerinden kımıldayamıyor Ruhtan yürüme iradesi geldiğinde ayaklar hemen harekete geçiyor, yazma iradesi geldiğinde parmaklar işe koyuluyorlar
İşte bu hakikat bize bildiriyor ki, “beden ruhun hizmetindedir ” ve fıtrata uygunluk, “bedenin ruha hizmet etmesidir ”
Ruhunu bedenine hizmet ettiren, yani kalbini, aklını ve bütün his dünyasını sadece bedenin beslenmesine odaklayan kişi, fıtrata zıt bir yola girmiştir; bu çıkmaz sokaktan ise saadete varılmaz
“Bilin ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle tatmin olur (huzur bulur) ”(Ra’d Sûresi, 13/28)
Zikir; “hatırlama, anma” demektir Aldığımız gıda ile bedenimiz tatmin olur Ama ruhumuz, ancak bu gıdanın, Allah’ın bir ihsanı, bir ikramı olduğunu hatırlamakla tatmin olabilir Onun zevki, vitamin ve kaloride değil, ilim ve marifettedir
O halde, fıtrata uygun hareket eden kimse, sadece bedenini beslemekle yetinmeyecek, ruhunun tatminine öncelik verecektir Zira, ruh-beden ikilisinde öncelik daima ruhundur
Ruh dünyamızın bir başka yönüne, bir hadis-i şerifle nazar edelim:
“İnsan ihsanın kuludur ”
Güneşiyle gözümüze, havasıyla ciğerlerimize, sesler âlemiyle kulağımıza, hikmetleriyle aklımıza ve ruhumuza ihsanlarını yağdıran Allah’a kul olmak fıtratın gereğidir
Allah’ın kendilerine yaptığı ihsanlardan bizlere de tattıran varlıklı kişilere minnet ve şükran duygusu beslemek de ruhun fıtratında vardır
Bu fıtrat, kalp kazanmanın en önemli bir şifresi, en tesirli bir reçetesidir
İnsanların bizi sevmesini mi istiyoruz? Öncelikle onlara, bir güler yüzle olsun, ihsanlarda bulunalım
“Zorbalık, sertlik, kabalık ve tahakküm”, fıtratın reddettiği, nefsin ise en çok hoşlandığı zararlı hallerdir Bunlarla birisini korkutabilir ve emrimizde çalıştırabilir; ama kalbini asla kazanamaz, muhabbet ve hürmetini asla celp edemeyiz
Zorbalık ve tahakküm üzerinde kısaca durmak istiyorum:
Bakara Sûresi'nde “Dinde zorlama yoktur ” (Bakara, 2/256) buyruluyor Zorlama, beden için geçerli olsa bile kalp için kesinlikle geçerli değildir Bir kişinin sırtına zorla bir yükü koyabiliriz, ama aklına bir fikri, hele kalbine bir inancı zorla yerleştiremeyiz Halk arasında ibretli bir söz vardır: “Atı suya zorla sokabilirsiniz, ama ona zorla su içiremezsiniz ”
|