Yalnız Mesajı Göster

Fıtrata Uygun Hareket Etmek? (Rum Suresi, 30/30) Ne Demektir?

Eski 07-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fıtrata Uygun Hareket Etmek? (Rum Suresi, 30/30) Ne Demektir?






Fıtrata uygun hareket etmek? (Rum Suresi, 30/30) ne demektir? Mumine Sitesi
Fıtrat: Yaratılış, yapı, karakter, tabiat, mizaç anlamlarına gelmektedir

Terim olarak fıtrat: "Allah Teâlâ'nın mahlûkatını kendisini bilip tanıyacak ve idrak edecek bir hal, bir kabiliyet üzere yaratmasıdır" (İbn Manzur, Lisânü'l-Arab, Beyrut, (ty), V, 55)

Bütün varlıklar fıtratları istikametinde yürürler İnsanlar da, insan olmak açısından Allah'ın fatr ile kendilerine verdiği fıtrat üzerindedirler Söz gelimi iki göz, iki kulak, bir baş, saç, burun sahibi olmak fıtrattandır Bunun gibi, insan bedenindeki her organa verilen ve gördürülen fıtri bir fonksiyon vardır; göz görecek, kulak işitecek, ayak yürüyecek, el tutacaktır

Her insan İslam'ı kabul edebilecek ve dıştan bir tesire maruz kalmadığı takdirde, adeta kendiliğinden İslam'ı bulacak bir fıtrata sahiptir Bu husus bir hadisi şerifte zikredilmiştir:

"Her doğan İslam fıtratı üzere doğar; ama anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar"

Rum Sûresi'nde şöyle buyrulur:

“O halde (Habibim) sen yüzünü bir muvahhid olarak dine yönelt Allah’ın insanları yaratmasında esas aldığı o fıtrata uygun hareket et (Rum Sûresi, 30/30)

Şems Suresi'nde de bazı mahlûkata kasem edilir, bunlardan birisi de nefistir Yedinci ve sekizince âyetlerde, “nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene” kasem edilmektedir Bu âyet-i kerime,“her çocuğun İslâm fıtratı üzere doğduğunu” haber veren Peygamberimizin (asv) kelâmıyla birlikte düşünüldüğünde, şöyle bir hakikat ortaya çıkar: Demek ki, insanın fıtratı iyice dikkate alınabilse güzel ahlâkın kaynağına da inilmiş olacak

İnsanın bedeni İlâhî bir sanat olduğu gibi, istidadı ve tabiatı da Hakk’ın tanzim ve takdiriyledir; o da İlâhîdir

Buna göre, sözlük anlamından hareketle, güzel ahlâk denilince insanın yaratılışında mevcut olan bu kabiliyetlerin yerli yerince kullanılması akla gelir Ahlâksızlıkların tümünde bu sermayenin yanlış kullanılması söz konusudur

İnsanın yaratılışında iman etme kabiliyeti vardır Zira insan basit bir masanın bile kendi kendine yapılıp çatılamayacağını bilecek güçtedir Putperestler bile kendilerini birinin yarattığını bilmişler, ama onu doğru tanıyamamışlar ve tabiatlarındaki ibadet etme ihtiyaçlarını yanlış olarak cansız cisimlerle tatmin etmeye çalışmışlardır

Hiçbir insanın gıybet edilmekten hoşlanmaması, insan yaratılışının gıybeti reddetmesi demektir

Yalan söylemenin zorluğu, doğru söylemenin ise rahatlığı, yalanın yasak, doğrunun sevap olduğuna fıtratın şehadetidir

Kıskanma duygusunun insanın yaratılışına konulması da namus mefhumunun fıtrî olduğunu ders verir bize

Borç para istediğimiz bir dostumuzun, alacağını fazlasıyla geri istemesinden rahatsız olmamız, faizin haram oluşuna fıtratın şehadetidir

Misâller çoğaltılabilir

Demek ki, insanın yaratılışı güzel ahlâk üzeredir Ancak, insan tabiatına yerleştirilmiş bulunan bütün bu özelliklerin mecralarını bularak tekâmül etmeleri gerekiyor Bu tekâmülün esasları, İlâhî kitaplarda konulmuş ve peygamberlerce (as) insanlık âlemine tebliğ edilmiştir “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim hâdis-i şerifinin bir mânâsı da bu olsa gerek

Fıtrata Uymak : Yaratılışa Uyum Göstermek

“Fıtrat, fıtrî ve lâyık olmayan şeyi reddeder, atar Sözler

Ruh, beden ve kâinat… Üçünde de hükmeden fıtrî kanunlar var Ve insan, ancak bunlara uymakla hayatını sürdürebiliyor, kendi varlığından ve onu kuşatan âlemlerden faydalanabiliyor

Gören ruhtur, ama gözümüzü açmadıkça göremiyoruz Göz açmamız da yetmiyor, ışık olmadıkça yine göremiyoruz Demek ki ruhumuz, görme faaliyetini beden ve kâinatla işbirliği yaparak gerçekleştiriyor Öyleyse, bu üçlü ittifakın sürekli olarak korunması gerekiyor

Maddî ve manevî bütün başarıların ve saadetlerin temelinde “fıtrat (yaratılış) kanunlarına uygunluk” yatar

Ruh, beden ve kâinat…

Üçünün de yaratılışlarına konulan kanunlar saymakla bitmez Her birinden bir nebze olsun söz etmekle yetineceğiz

Ruhumuzdan başlayalım:

Ruh, mahiyetini ancak Allah’ın bildiği ve bize bu konuda çok az bilgi verilen İlâhî bir kanun; bedeni yönetmekle kalmayıp onu kuşatan, kâinatı da tefekkür ve hayal edebilen, bu yönüyle madde âlemini gerilerde bırakan bir hikmet mucizesi…

Ruhun yaratılışında düşünmek vardır, iman etmek vardır; “Bir köy muhtarsız olmaz Bir iğne ustasız olmazgerçeğini kavrama yeteneği vardır

Beden yüz trilyon kadar hücreden müteşekkil büyük bir ülke Onun sultanı olan ruh, öncelikle kendini bilecektir

Eller, ayaklar birer manga asker gibi Bütün neferler hareketsiz duruyorlar Sultandan emir gelmeden hiçbiri yerinden kımıldayamıyor Ruhtan yürüme iradesi geldiğinde ayaklar hemen harekete geçiyor, yazma iradesi geldiğinde parmaklar işe koyuluyorlar

İşte bu hakikat bize bildiriyor ki, “beden ruhun hizmetindedirve fıtrata uygunluk, “bedenin ruha hizmet etmesidir

Ruhunu bedenine hizmet ettiren, yani kalbini, aklını ve bütün his dünyasını sadece bedenin beslenmesine odaklayan kişi, fıtrata zıt bir yola girmiştir; bu çıkmaz sokaktan ise saadete varılmaz

“Bilin ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle tatmin olur (huzur bulur)(Ra’d Sûresi, 13/28)

Zikir; “hatırlama, anma” demektir Aldığımız gıda ile bedenimiz tatmin olur Ama ruhumuz, ancak bu gıdanın, Allah’ın bir ihsanı, bir ikramı olduğunu hatırlamakla tatmin olabilir Onun zevki, vitamin ve kaloride değil, ilim ve marifettedir

O halde, fıtrata uygun hareket eden kimse, sadece bedenini beslemekle yetinmeyecek, ruhunun tatminine öncelik verecektir Zira, ruh-beden ikilisinde öncelik daima ruhundur

Ruh dünyamızın bir başka yönüne, bir hadis-i şerifle nazar edelim:

“İnsan ihsanın kuludur

Güneşiyle gözümüze, havasıyla ciğerlerimize, sesler âlemiyle kulağımıza, hikmetleriyle aklımıza ve ruhumuza ihsanlarını yağdıran Allah’a kul olmak fıtratın gereğidir

Allah’ın kendilerine yaptığı ihsanlardan bizlere de tattıran varlıklı kişilere minnet ve şükran duygusu beslemek de ruhun fıtratında vardır

Bu fıtrat, kalp kazanmanın en önemli bir şifresi, en tesirli bir reçetesidir

İnsanların bizi sevmesini mi istiyoruz? Öncelikle onlara, bir güler yüzle olsun, ihsanlarda bulunalım

“Zorbalık, sertlik, kabalık ve tahakküm”, fıtratın reddettiği, nefsin ise en çok hoşlandığı zararlı hallerdir Bunlarla birisini korkutabilir ve emrimizde çalıştırabilir; ama kalbini asla kazanamaz, muhabbet ve hürmetini asla celp edemeyiz

Zorbalık ve tahakküm üzerinde kısaca durmak istiyorum:

Bakara Sûresi'nde “Dinde zorlama yoktur (Bakara, 2/256) buyruluyor Zorlama, beden için geçerli olsa bile kalp için kesinlikle geçerli değildir Bir kişinin sırtına zorla bir yükü koyabiliriz, ama aklına bir fikri, hele kalbine bir inancı zorla yerleştiremeyiz Halk arasında ibretli bir söz vardır: “Atı suya zorla sokabilirsiniz, ama ona zorla su içiremezsiniz




Alıntı Yaparak Cevapla