Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Edebiyatı (Türk Yazını)
Türk Edebiyatında Öykü
Türk edebiyatında, bir olay anlatan sözlü ya da yazılı anlatılara hep hikaye adı verilmiş, manzum olanlara destan da denmiştir Divan edebiyatında mesnevi türü (Leyla ile Mecnun, Husrev ve Şirin, Yusuf ve Züleyha vb ) bunun en ünlü örneğidir Halk edebiyatında hikayeci-aşıklar tarafından kahvelerde, köy odalarında, düğün vb toplantılarında söylenen hikayeler, halk hikayesi diye anılır XV yüzyılda yazıya geçirildiği sanılan ve destansı bir nitelik gösteren Kitab-ı Dede Korkut 'taki hikayeler bunun ilk örnekleri sayılabilir Anadolu'da XVI yüzyıldan bu yana, sözlü halk geleneğinde sürüp gelen halk hikayelerinde olaylar nesir ile anlatılır, duygusal, coşkulu, haller nazımla ve saz eşliğinde söylenir Halk hikayeleri, konuları bakımından, aşk hikayleri ve kahramanlık hikayeleri olmak üzere ikiye ayrılır
Türk edebiyatında çağdaş hikaye Batı'dakinin tersi olarak, halk hikaye ve masallarının gelişmesiyle oluşmamış; XIX yüzyılın ikinci yarısında doğrudan doğruya batı edebiyatının hikaye yolundaki verimleri örnek tutularak yazılmaya başlanmıştır Batı uygarlığı çevresindeki türk edebiyatında, hikaye karşılığı olarak küçük hikaye terimi kullanılıştır Edebiyatımızda Batı'daki anlamıyla ilk hikaye Ahmed Midhat tarafından yazılmıştır Hikayelerinin kimi çeviri kimi yerlidir Bu yolda ikinci yazar Emin Nihat'tır; Müsameretname adlı kitabında 7 hikaye toplanmıştır Aynı dönemde kurgu ve anlatım bakımından başarılı sayılabilecek ilk örnek Samipaşazade Sezai'nin Küçük Şeyler adlı hikayesidir Bu dönemin başka bir yazarı ise Nabizade Nazım'dır
Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil oldu Edebiyat-ı Cedide döneminde yalın diliyle dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemciliğiyle gerçekçi öykü geleneğini başlatan yazardır Bu dönemin diğer yazarları Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Saffeti Ziya idi
Meşrutiyet’in ilanından sonra gelişen yeni edebiyat akımıyla birlikte öyküde toplumsal ve siyasi sorunlar işlenmeye başladı Türkçe’de yabancı sözcüklerin temizlenmesi, yazımda konuşma dilinin hakim olması, taşra yaşamının gerçekçi bir üslupla edebiyata taşınması gibi özelliklerle bilinen bu dönemde Ömer Seyfettin, Türk öykücülüğünde yeri bir çığır açtı Onu Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay izledi F Celaleddin, Selahattin Enis, Sadri Ertem, Cemal Kaygılı, Sabahattin Ali, Kenan Hulusi Koray, Nahit Sırrı Örik, Bekir Sıtkı Kunt, Mahmut Şevket Esendal Cumhuriyet dönemi öykücülüğünü hazırlan isimlerdir Cumhuriyet dönemi 1930’lar sonrasını kapsar Bu dönemde alışılmışın dışında bir öykü dünyası kuran Sait Faik Abasıyanık, Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaç), diyalogların usta yazarı Orhan Kemal, Mehmet Seyda, Samet Ağaoğlu, Sabahattin Kudret Aksal, Kemal Bilbaşar, Kemal Tahir ve Ahmet Hamdi Tanpınar öykü yazarları olarak ön plana çıktı Günümüzde Türk öykücülüğü geniş bir konu ve üslup zenginliğiyle sürmektedir Bunlar arasında Muzaffer Buyrukçu ve Osman Çeviksoy üslupçuluklarıyla ön plana çıkarken, İslam Gemici, Necati Tosuner (Çıkmazda, Neden Kitap) gibi isimler de çalışmalarına aralıksız olarak devam etmektedirler
Türk Edebiyatında Şiir
Türk şiirinin halk ağzından derlenmiş en eski ürünlerinden bazıları Divân-ı Lügati't-Türk 'tedir Çuçu adlı bir Türk şairinin adın adının da anıldığı bu kaynaktaki şiirler aşk, doğa, kahramanlık, ahlaksal öğütler gibi dünya şiirinin en eski ve yaygın konularını kapsar Burada verilen örnekler hece vezniyle söylenmiş, uyaklı dörtlüklerden oluşur VIII -XIII yüzyıllardan kalma manici ve buddhacı Uygurlar'a ait şiirler koşuğ, küğ gibi adlar taşır Bazılarının adları (Aprınçur Tigin, Sıngku, Seli Tutung) da bilinen bu dönem şairlerinin ürünlerinde hece vezni ve uyak gibi öğelerin yanında dize başındaki uyaklardan, dize yenilemelerinden, aliterasyondan da geniş biçimde yaralanılmıştır Şölen, sığır, yuğ gibi dinsel törenlerde kopuz eşiliğinde söylenen eski Türk şiiri İslam dininin benimsenmesinden sonra Türk halk şairlerin ürünlerinin prototipidir İslam uygarlığı çerçevsinde din, tasavvuf, konularını ele alan şiir yanında aşk, şarap temalarını işleyen din dışı şiirin esin sonucu oluştuğuna inanılmıştır Halk şiirinin hece ile söylenmiş dörtlüklerine karşın aruz vezniyle beyit birimine dayanılarak oluşturulan divan şiiride, İran şiiri aracılığıyla alınan biçimler yanında yerli biçimler de (tuyuğ, şarkı) görülür Şiirin kapalı olmaması, kolay anlaşılması daima istenmiştir
“ Şiirde sözün ruşen ola,açık ola ve sakın ki gamız söylemeyesin, yani örtülü söylemeyesin ”
Büyük ölçüde anlatı ustalığına dayanan eski şiirin bilgi kaynağından da beslenmesi ileri sürülmüştür Bu yoldaki görüşler karşın divan şiiri ve XVIII yüzyıldan itibaren ondan derin biçimde etkilenen halk şiiri, gerçek yaşamdan ve toplumdan alabildiğine uzaklaştı
“ İlimsiz şiir esası (temel) yok duvar gibi olur ve esassız duvar gayette biitibar olur ”
Fuzuli
Milli edebiyat kımı ve konuşma diline, günlük yaşama, sokaktaki adamın serüvenine yönelen Garip şiiri ve daha sonraki hareketlerde şiirde vezin, uyak, söz ve anlatım sanatı gibi doğallığa aykırı anlatım öğelerini adım adım geride bıraktı
|