|
Prof. Dr. Sinsi
|
Garip Akımı
Garipçilik Akımı
Garipçiler, 1930 sonrası Türk şiirinde gelişmeye başlayan "Yeni Şiir"in bir kolu olarak kabul edilirler Bu akımın kurucuları olan Orhan Veli Kanık (1914-1950), Oktay Rıfat Horozcu (1914-1988) ve Melih Cevdet Anday (1915-2002) görüşlerini yansıtan şiirlerini Garip (1941) adlı bir kitapta topladıkları için "Garipçiler" diye anılmışlardır Cumhuriyet döneminde yaygınlaşan ve teşvik gören “içinden geldiği gibi yazma” öncülüğünü “Birinci Yeni” diye de isimlendirilir Vezinsiz şiirin yaygınlaşmasında Nazım Hikmet’in payı büyüktür ama bunu kendini en güzel şekilde ifâde etme arzusundan doğan bir kaygı olarak nitelemek daha yerinde olur Orhan Veli ve arkadaşlarının anlayışı ise şiiri âhenk, vezin ve kâfiye dışında arayan, teşbihe ve istiareye yer vermeyen, şiir dilini reddeden ve kendi ifâdeleriyle “şairânenin” aleyhinde olan, kısacası bütün şiir geleneklerinden uzaklaşma olarak tarif edilir Garipler, iki savaş arasında yetişen ve dünyanın değişimine tanık olan bir şair demetiydi 1920 - 40 arasında Batı şiirinde yaşanan çağdaş ve devrimci şiir akımlarının etkisi, Türk şiirine onların bilgi birikimi ve kalemi sayesinde yansıdı 1940 ve Garip, şiirde burjuva duyarlılığının ve aşırı duygusallık dar çemberinin yıkıldığı bir dönüm noktasıydı Gelenekçiler tarafından hiç de hoş karşılanmadılar Ki bu hoşnutsuzluğu bugün bile sürdürenler var Orhan Veli, durumu şöyle yorumluyor: "Tarihin beğenerek andığı insanlar, daima dönüm noktalarında bulunanlardır Onlar bir ananeyi yıkıp yeni bir anane kurarlar " 1936'dan itibaren dergilerde şiirleri görülmeye başlayan Orhan Veli (Mehmet Ali Sel takma adıyla da yazıyordu ), Oktay Rıfat ve Melih Cevdet vezinli, kafiyeli, sembolik- romantik şiirler yazarlarken Garip'te, konu, şekil ve üslûp bakımından tamamıyla yeni, gelenekten hiçbir özellik taşımayan şiirlerini topladılar Satışa sundukları kitabın üzerine "Bu kitap, sizi, alışılmış şeylerden şüpheye davet edecektir " ibaresi yazılı bir de kuşak geçirdiler ve şiirde Garipçiler olarak anılmaya başladılar Garipçiler, Orhan Veli'nin yazdığı bildiri mahiyetindeki ön sözde şiir anlayışlarını açıklarlar: ” Nazım dilindeki nahiv acayiplikleri vezinle kafiye zaruretinden doğar Vezin ve kafiye şiirde ahengin tek vasıtası kabul edilmemelidir Lâfız ve mana sanatları şiiri tabiîlikten uzaklaştırır Tabiat herkesin kullandığı kelimelerle anlatılmalı, teşbih ve istiarelerden kaçınılmalıdır Eskiye ait her şeyden, özellikle şairane duygulardan uzak durulmalıdır ” Garipçiler şiirlerinde büyük hayâllere, ihtiraslara, yüce duygulara yer vermemişler, ruh sarsıntılarından uzak basitin şiirini yazmışlardır Şiirlerinin konusu insanın iç dünyasını zenginleştirmeyen gündelik olaylardır Fakat Garipçilerin bu tutumları çok sürmemiş, 1946'dan sonra yavaş yavaş kafiyeli şiirler yazmaya, benzetme ve istiarelerden yararlanmaya başlamışlardır 1950'de Orhan Veli'nin ölümünden sonra Oktay Rıfat ve Melih Cevdet kendilerinin açtığı yoldan yavaş yavaş ayrıldılar Fakat onları taklit eden bir grup Garip türünde yazmaya devam etti Bu akımın amacı şiiri, öteden beri vazgeçilmez unsurlar sayılan vezin, kafiye, nazım şekli, nazım birimi; şairanelik, mecazlı söyleyiş, söz sanatı ve süs gibi unsurlardan sıyırarak, duyuların yalın ifadesi hâline getirmekti Bu akımda hiç bir kural ve kalıba bağlanmamak prensip edinilmiştir Sade bir dil kullanmışlardır Günlük ve sıradan konuları işlemişlerdir Sıradan insanların problemleri, yaşama sevinci, hayattaki gariplikler şiirlerinin başlıca konularıdır Şiirde o zamana kadar işlenmemiş konuları ele almışlardır Orhan Veli’nin , bu tarzda yazdığı başarılı şiirlerle kendisinden sonrakileri büyük ölçüde etkilediği söylenebilir O dönemin özelliklerine göz atmak istersek çok kişi Nazım’ın 835 Satır’ını, yayımlandığı 1929’u modern şiirin başlangıç noktası sayar 1950’lere gelindiğinde, Birincisi Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet’in başını çektiği Garip Akımı (ya da daha sonraki adıyla Birinci Yeni), ikincisi, Nazım’ın başlattığı çizgiyi sürdürmeye çalışan 1940 Kuşağı diye adlandırılan Toplumcu Gerçekçiler, üçüncüsü, geleneksel şiirin yapısını hece ile sürdürmeye çalışan Necip Fazıl, Ahmet Kutsi Tecer gibi şairler ve bir akıma bağlı olmayan ama daha çok Modern Fransız şiiri ile ilişkisi bilinen Ahmet Muhip Dıranas, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Cahit Külebi ‘yi sayabiliriz Garip akımı önceleri toplumsal sorunlardan uzak durdu Şiirin alanına genişletme adına ortaya çıkan bu akım, Nazım'ın şiirdeki toplumculuğuna karşı yönelmişti Orhan Veli, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat'ın başlattıkları yeni bir şiir akımının halkçılığa ve toplumculuğa yönelmeleri ancak 1945 yılından sonra olmuştur
GARİP''Aklıma Adını Veren Kitap'':
GARİP 1941 yılında Resimli Ay Matbaasında yayınlanır Kitabın kapağında üstte Orhan Veli, ortada GARİP, altta 1941 yazılıdır Kitabın içinde GARİP sözcüğünün altında Şiir Hakkında Düşünceler ile Melih Cevdet, Oktay Rifat, Orhan Veli’den Seçilmiş Şiirler yer almaktadır Kitap yayınlandığında Melih Cevdet 26, Orhan Veli ile Oktay Rifat 27 yaşındadır Kitabı saran kuşakta şunlar yazılıdır: “Bu kitap sizi alışılmış şeylerden şüpheye davet edecektir „ Ortaklaşa yayımladıkları şiir kitabının önsözü hem Türk şiirindeki yeniliklerin anlaşılması hem de bu üç şairinin şiire nasıl yaklaştıklarını incelemek açısından çok önemli bir yazıdır Önsöz sadece Orhan Veli’nin imzasıyla çıkmış fakat üçünün – şiir konusunda farklı görüşleri olsa da – ortak bir imza gibi düşünülebilir Orhan Veli bu yazıda “garip” sözcüğünün farklı anlamlarına, çok belli etmeden değinir “Garip” sözcüğü ilk kez metinde şiirin o günkü tanımına uymayan bir üslupla yazıldığı için garip sayılmasıyla, garipsenmesiyle ilgilidir Bu şiirlerin garip gelmelerinin nedeni olarak, o güne dek öğrenilenlerin doğal kabul edilişi ve okuyucunun öğrendiklerinden kuşku duymaması gösterilir “Garip” akımının ilk başta bu sözcüğü “yadırganan”, “alışılmamış” anlamıyla kullanması, hatta gizli yönleri olan bir karakter özelliği olarak gördüğü ortadadır Daha önceki dönemlerin şiir mirasına güçlü bir tepki içermesi ve şiir tarihi açısından içerdiği yenilikler için garipsenmesi, bu anlamda bakıldığında çok anlamlı görülür Ayrıca şairlerinin de kitabı bu ismi vermeleriyle bu garipsenmeyi kabul ettiklerini gösterir “Garip” bir anlamını da halk çoğunluğunun beğenisine seslenmesinden alır Gündelik yaşamın şiir malzemesine dönüştürülmesi, en basit ve bozulmamış duyguların dile getirilmesi, aydın ve akademik çevre dışında kalan insanların duygularıyla dolu şiirler olmaları, bir kesimin garip olarak gördüğü kişilerin diliyle yazılmış olmalarından kaynaklanır Burada anlatılan duygulara sahip kişi bir gariptir, bunun nedeni, sıradanlığında gizlidir neredeyse Toplum dışına itilmiş, “zavallı” anlamını çağrıştıran “garip”, kimsesizlik duygusu verir
Birinci Yeni Ve Sonrası:
Edebiyat tarihinde Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’ ın şiirlerine getirdikleri bu yenilik Birinci Yeni olarak da isimlendirilir Şiirde var olanı tekrarlamak   gerçek şiir hiçbir zaman var olanla yetinmez çünkü, bu doğasına aykırıdır, amaç yapılmayanı denemektir Bu üç şaiir de ortak kitapla yeniye imza atmışlardır Benimsenmiş, benimsetilmiş ne varsa, değiştirmiştir Seçkinlik sıradanlığa, ölçü ölçüsüzlüğe, uyak uyaksızlığa, soyut somuta, yapmacıklık içtenliğe, büyük küçüğe yerini bırakmıştır ta ki bu süreç, Birinci Yeniyi hiç de garip olmayan bir biçim de gelenek durumuna getirene dek Tüm yeni ve alışılmamışların vardığı, varacağı kaçınılmaz bir uğraktır bu Sonrası, sonrası mı? Sonra, Birinci Yeni şiirini yine Garip’in üç atlısı sonlandırmıştır Orhan Veli’nin Boğaziçinde Bir Garip Orhan Veli şiiri ve erken ölümü, Oktay Rifat’ın Perçemli Sokak’ı ve Melih Cevdet Anday’ın Tohum şiiri ile    
Şiirlerinden Örneklerle Garipçilik Akımı:
Bu akım niye Garipçilik olarak anılmıştır, ortak kitabın adı olmaktan başka nedir gariplik? Bu sorunun cevabını dizelerde yakalamaya çalışalım   Oktay Rifat’ın “Tecelli” şiirindeki gibi çile çeken, acılı bir yaşamı vardır: Nedir bu benim çilem Hesap bilmem Muhasebede memurum Ev sevdiğim yemek imambayıldı Dokunur Bir kız tanırım çilli Ben onu severim O beni sevmez Aynı şekilde Orhan Veli’nin “beni bu güzel havalar mahvetti” dizesi de, kadere terk edilmiş yaşam duygusu taşır Okuyucuya yoğun bir acıma hissi tattıran şiirlerdir bunlar; bu şiirlerdeki garip, daha çok “gariban”dır Genelde bir devlet memuru ağzından yazılan şiirler, yaşamın tatlarının farkında olan ama onları tadamayan birinin dizeleridir Bu karakterler büyük bir yaşam coşkusu taşır fakat bunu yaşamalarını engelleyen şey dünyaya sıradanlıkla atılmalarıdır Yaşamla aralarında, doğumlarından önce hazırlanan uymalarını bekleyen bir sözleşme imzalamış gibidirler, duygu yüklü olmalarına rağmen, bunun dışına çıkmalarına engel oluşturan gizli bir bağ vardır Orhan Velinin “İnsanlar” şiirindeki gibi insanlardır anlatılan: Ne kadar severim o insanları! O insanlar ki, renkli, silik Dünyasında çıkartmaların Tavuklar, tavşanlar ve köpeklerle beraber Yaşayan insanlara benzer Garip akımı şiirlerinin bir başka özelliği de, kişilerin çaresizlik duygusuyla sarıldığı sıradanlıktan çıkma isteğini dile getirmesinde saklıdır Melih Cevdet Anday’ın “Bir Misafirliğe” şiirindeki gibi: Bir misafirliğe gitsem Bana temiz bir yatak yapsalar Her şeyi, adımı bile unutup Uyusam  Garip akımı, sözcüklerin en saf anlamlarını bulma yolundaki arayışında kendine en yakın olarak simgeciliği bulur doğal olarak Simgeci şairlerin çıkış noktası bilinçaltını boşaltma, garip akımının da çıkış noktası olarak görülebilir Fakat Orhan Veli’nin önsözde söylediği gibi bilinçaltının bilinçsizce boşaltılmasından çok, bilinçaltının işleyişinin anlaşılması ve şiirde de bunun taklit edilmesinden yanadır Bilinçaltının disipline karşı, başına buyruk işleyişi şiir için elverişli bir ortam sunar, şair de bu başına buyruk işleyişi kendi şiir dokusunda işler Şairin bilinçaltına inmek okuyucu açısından birkaç nedenden dolayı önemlidir, bunların başında şairin içtenliğine inanması gelir Bir başka neden de okuyucunun şiirin dokusundaki zihinsel işleyişi anlamasında yatar Şair kendi bilinçaltını şiirin konusu yaptığında, bilinçaltını ve dolayısıyla kendini hiçbir gizlisi kalmayacak şekilde okura açıyordur Garip akımı için bu son nokta çok değerliydi, çünkü özellikle okuyucusuna yakın olma isteğiyle yazılmış şiirlerdi bunlar, bu yüzden de çok geniş kitlelerce benimsendi ve sevildi
|