Prof. Dr. Sinsi
|
Tengricilik
Bir Tengricinin dünyayı görüşü [değiştir]
Bir tengriciye göre dünya sadece üç boyutlu bir ortam değil, aynı zamanda durmadan dönen bir çemberdir Herşey bu çemberin içine bağlıdır ve çember durmadan eskir ve yenilenir Dünyanın üç boyutu, güneşin hareketi, durmadan hareket halinde olan mevsimler ve bütün yaratıkların ölümden sonra tekrar doğan ruhlarından oluşur
İnsanların üç ruhu
Tengricilikte, insanların ve hayvanların birden çok ruha sahip olduklarına inanılır Genelde her insanın üç ruha sahip olduğu kabul edilir ama ruhların isimleri, özellikleri ve sayıları bazı kavimlerde farklı olabilir: örneğin, Sibirya'nın kuzeyinde yaşayan ve bir Moğol halkı olan Samoyetler, kadınların dört, erkeklerin beş ruha sahip olduklarına inanmaktadırlar
Ruh türleri
Kuzey Amerika'da, Orta ve Kuzey Asya'da araştırmalarda bulunmuş olan Paulsen ve Hultkratz bu ruh inancının bütün halklarda aynı olan iki ruhunu şöyle açıklamışlardır:
* Nefes, hayat ya da beden ruhu
* Gölge ruhu/serbest ruh
Bunların yanında kavimden kavime değişen "kısmet ruhu," "koruyucu ruh" ve bir de "çocuk ruhu" inancını tarif etmişlerdir Yeni doğan bir çocuğun "Omi ruhu" olduğuna, ve bu çocuk bir yaşına girdiğinde bu ruhun "Ergen ruhu"na dönüştüğüne inanılır Ayrıca aynı kavme ait olan insanların bir "kolektif ruh"a sahip olduklarına inandıkları tespit edilmiştir Bu "kolektif ruh" inancı, aynı türe ait olan hayvanlara da yansıtılır Yani, aynı türe ait olan hayvanların büyük bir toplu ruha bağlı olduklarına inanılır
Ruh adları
Türklerde ve Moğollarda insan ruhları için birçok farklı isimler bulunur ama bunların özellikleri ve anlamları henüz yeterince araştırılmış değildir
* Türklerde: Özüt, Süne, Kut, Sür Salkin, Tın, Körmös, Yula
* Moğollarda: Sünesün, Amin, Kut, Sülde[4]
Jean Paul Roux, bu ruhların yanında, bir de Uygurlar'ın Budist dönemlerinden kalan yazılarda sözü edilen "Özkonuk" ruhuna dikkati çeker [4]
Moğolistan'a araştırmalar yapmak için gidip sonunda hayatını Tengriciliğe adamış ve "Sarangel Odigen" adlı Şamaniçe olarak Moğolistan'da vefat eden bilimci Julie Stewart, Tengricilik hakkında yazdığı makalelerinden birinde ruh inancını şöyle tarif etmiştir:
* Amin ruhu: Nefes almayı ve vücut ısısını sağlar Amin ruhu tekrar canlandırır (Bu ruhun Türklerdeki adı "Özüt" olsa gerek Kaşgarlı Mahmud, yazdığı Divân-ı Lügat-it Türk adlı eserinde "Özüt ruhu"nu nefes ruhu olarak tarif etmiştir)
* Sünesün ruhu: Vücudun dışında, suya gider, suyun içinde hareket eder Aynı doğadaki su çemberi gibi bir varlık sürdürür İnsan ölünce yeraltı dünyasına iner Tekrar dünyaya gelmesi gerektiğinde, bir kaynaktan çıkar ve bebeğin içine girer (Türklerde "Süne ruhu")
* Sülde ruhu: Bir insana kişiliğini veren ruh Benlik ruhu Diğer ruhlar insan vücudunu terk ederse sadece baygınlığa, benliğini yitirmeye ya da komaya yol açarlar, ama eğer bu ruh vücudu terk ederse insan ölür İnsan ölünce doğada bir cisme girer ve Yer Su ruhu olur Tekrar dünyaya gelmez [3]
Hayvanların iki ruhu vardır Hayvan öldüğünde bunlardan birisi tekrar dünyaya gelir ve diğeri doğaya yerleşir Hayvanlar yeniden dirilebilen bir ruha sahip oldukları için, onlara da saygılı davranmak ve eziyet etmemek gerekir
Kut, Tengrikut ve Iduk
"Kut" Tengrinin sadece hükümdarlara verdiği güçlü bir ruhtur Tengri bu ruhu bir kağana, uygun gördüğü zaman verir ve yine uygun gördüğü zaman geri alır Bu ruha sahip olan bir kağanın unvanına "Tengrikut" eklenir
"Iduk" Umay'ın, Yer Su'ların ve bazı diğer dişi cinsiyetli kutsal varlıkların ismine katılan bir ektir ve henüz yeterince araştırılmamıştır Jean Paul Roux'un fikrine göre, "Kut"un dişi varlıklara verilen uyarlamasıdır
Tengri'nin yanındaki diğer kutsal varlıklar
Tengricilikte ataların kutsal sayılması ve hatta bazı büyük hükümdarların ölümlerinden sonra tanrı olarak kabul edilmesinden dolayı, kabileden kabileye farklı tanrısal varlıklar bulunur Bu yüzden Tengriciliğin bütün kutsal varlıklarını bir araya toplanması imkânsız gibidir Örneğin, Altaylarda çok yüksek bir tanrı olarak görülen Kara Han'ın Oğuz Han'ın babası olduğu düşünülmektedir Ayrıca Macar bilimcilere göre, Macarca'daki "tanrı" anlamına gelen "Isten" kelimesi İstemi Kağan'a ölümünden sonra tanrı olarak tapılmasından kaynaklanmaktadır [5][15]
Tengriciliğin bir tek-tanrı dini olup olmadığı hakkında farklı görüşler var olduğu için, bu kutsal varlıkların gerçekten "tanrı" olarak mı, yoksa sadece "güçlü ruhlar" olarak mı adlandırılması gerektiği kesin olarak söylenememektedir Bu konu hakkında, bilimcilerin farklı görüşleri aşağıda Tek-Tanrı Kuramı başlığı altında ele alınmıştır
En tanınmış kutsal varlıklar
Tengrinin yanında Tengriciliğin coğrafyasında en yaygın ve en tanınmış kutsal varlıklar şunlardır:
* Umay (Iduk Umay ya da Tenger Ninyan da denir): Bereket tanrıçası Tengri'nin kızı
* Ülgen (Altaylar'da Adakutay, Yakutlar'da Ak Toyun): Tengri'nin oğlu Gök âleminin (cennetin) efendisi
* Erlik Han (Yeraltı âlemi=Yerlik/Erlik): Tengri'nin oğlu Yeraltı âleminin efendisi
Sibirya Türklerinde
Günümüzdeki Yakutlar ve Altaylar yukarıda sayılan dört tanrısal varlığın yanında ayrıca şu kutsal varlıkları tanımaktadırlar:[5]
* Kara Han: Altaylılarda yüksek derecede bir tanrı Gök'ün en yüksek katında, altın bir sarayda, altın bir taht'da oturduğu anlatılır Altayların yaratılış efsanesinde hatta insanların yaratıcısı olarak gösterilir
* Ayzıt ya da Aykız: Aşk, güzellik ve Ay tanrıçası Gök'ün 3 katında oturur Kamlar alkışlarında (alkış= Dua) inanılmaz güzelliğini methederler
* Gün Ana: Güneş tanrıçası Güneş ile birlikte Gök'ün 7 , yani en yüksek katında oturur
* Ay ata ya da Ay dede: Ay tanrısı Ay ile birlikte Gök'ün 6 katında oturur
* Alasbatır: Ev hayvanlarının koruyucusu
* Ancasın: Yıldırımların efendisi
* Su Iyesi: Suda yaşıyan güzel peri kızlarıdır Kendilerini yılana yada kuşa çevirebilme yetenekleri vardır
* Taş Gaşıt: Kısmet tanrısı
* Andarkan: Ateşin efendisi Eski Kırgızlarda bir bitki tanrıçası aynı isimi taşıyordu
* Satılay: Kötülük tanrıçası İnsanların dengesini bozar, yoldan çıkarır ve ruh hastalıkları getirir Çaresiz insanları intihar etmeye ikna eder
* Kış Han: Kışın efendisi
* Arah, Toyer, Tarila, Sabıray: Yeraltı âleminde, insanların ruhları hakkında kararlar veren hakim derecesindeki ruhlar
* Gölpön Ata: Koyunların koruyucusu
* Erdenay: Haberci Tanrıların insanlara bildirmek istedikleri iyi kararları insanlara ileten ruh
* Kambar Ata: Atların koruyucusu
* Od ana:Ateşin ve ocağın tanrıçası
Doğa ruhları
Tengricilikte doğa ruhlarla doludur Bu ruhlar bulundukları yerlere ve özelliklerine göre kategorilere ayrılırlar Bunların isimleri Tengrici halkların farklı dilleri ve lehçelerine göre değişebilir Ama bunlar genel olarak iki büyük gruba ayrılabilirler:[14]
* Gök ile bağlantısı olan ruhlar: Bunların adlarına çoğunlukla "kök-" (mavi) ya da "-tengri" (gök) kelimeleri eklenir
* Yer ile bağlantısı olan ruhlar: Bunlar toplu olarak Türklerde "Yer su" ve Moğollarda "Gazriin ezen" olarak adlandırılırlar
Rafael Bezertinov yazdığı "Tengrianizm: Religion of Turks and Mongols" adlı kitabında[14], Türklerde 17 kutsal varlığın (Tengri, Umay, Erlik, Ülgen vs ), Moğollarda ise 99 "Gök ruhları"nın 77 "Yer ruhları" ile karşı karşıya durduklarını ortaya koymaktadır Ayrıca, çoğunlukla Tengri ile bağlantılı olarak kullanılan "kök" (mavi) kelimesinin, bir "gök ruhu" taşıdığı inanılan yaratıklara da eklendiğine dikkati çeker;
‘Kuk’ lakabı ayrıca, at, koç, boğa, geyik, köpek ve kurt gibi, bazı hayvanlara da verilmektedir Bu yakıştırma hayvanın rengine (alaca) değil, Gök'e ait olmasına dair verilirdi: Kuk – Tengre, yani kutsal öze sahip "
Şamanlar birçok ruhu kontrol edebilir ama bazı gök ruhları o kadar güçlüdürler ki bir şaman onları etkileyemez Bir ruh sadece, denge bozulduysa ve düzeltilmesi gerekliyse rahatsız edilebilir Önemsiz meseleler veya sırf merak için rahatsız edilmemeleri gerekir [3]
Moğollarda Tengrinin yanındaki en güçlü kutsal varlıklar, Gök'ün ayrı yönlerinde bulunduklarına inanılan dört kudretli gök ruhlarıdır Moğollar bunların adlarına da "-tenger" (gök) eklerler:
* Erleg Han (Erlik Han), yeraltının efendisi Doğu-"tenger"i
* Usan Han, su ruhlarının efendisi Güney-tengeri
* Tatay Tenger, kuzeyden çağrılır Fırtınaların, yıldırımların ve hortumların efendisi
Moğolların bu gök ruhları çok güçlüdür ve etkilenemezler Şamanlar onlardan sadece bir ayinde yardımcı olmalarını rica edebilir Bu ruh gruplarının dışında bir de Çor (Moğolca: Çotgor), Ozor, Ongun, Körmöz ve Burhan ruhları vardır
* Yer su (Moğolca: Gazriin Ezen, Yakutca: Ayy): Yer ile bağlantısı olan doğa ruhları Bir dağın, gölün, ırmağın, kayanın, ağacın, köyün, binanın; hatta bütün bir ülkenin ruhu olabilirler
* Çor (Moğolca: Çotgor): Dengeyi bozan, bedensel ve ruhsal hastalıklar getiren kötülük ruhları Bazı Çor'lar ölmüş insanların, yeraltı aleminin yolunu bulamamış olan Süne-ruhlarıdır Bu takdirde bir şamanın bu ruhu tekrar yola getirmesi gerekir Diğer kötülük ruhları tekrar canlandırma çemberinin dışında dururlar ve sonsuza dek doğada dolaşırlar Şamanlar bu ruhları etkileyip iyi bir yardımcı ruh haline getirebilirler
* Ozor ruhları, Ongun ruhları ve Burhan ruhları çoğunlukla iyi ruhlardır, ama zamandan zamana sorun da yaratabilirler Ozor ve Ongun ruhları bazı ataların bir süre boyunca doğada dolaşan Sülde ruhlarıdır Bu ruhlar şamanların törenlerinde en önemli yardımcılarıdır
* Körmöz (Moğolca: Utha): Ölmüş şamanların ruhlarıdırlar Körmözler daima canlı şamanların yanında bulunur, onlara yol gösterip yardımcı olurlar Körmözler birçok şaman kuşaklarının tecrübesine sahiplerdir İyi ve kötü Körmözler vardır Ayrıca Körmözler yeni ölen insanların ruhlarına yol gösterirler ve onları gitmeleri gereken yere götürürler
* Burhan: Burhanlar çok güçlüdürler ve bir şaman onları etkileyemez Eğer bir insanı hasta ettilerse, sadece hastayı rahat bırakmalarını rica edilebilirler Sadece çok güçlü bir yardımcı ruhu olan bir şaman, Burhan ruhunu kontrol edebilir Bu uygulamadan sonra o Burhan bir Ongun'un içinde tutulan Ongun ruhu olur [3]
Altaylıların bazı güçlü doğa-ruhları
* Altay Han: Altay dağlarının efendisi Altay dağlarının zirvesinde oturduğuna inanılan çok güçlü bir ruh
* Buncak Toyun: Buzul Toyun ile birlikte gök âleminin en yüksek katında büyük Kara Han'ın sarayına giden yolun bekçiliğini yapar
* Demir Han: Güçlü bir dağ ruhu
* Talay Han: Güçlü bir dağ ruhu
* Okto Han: Yer Su kategorisinden, güçlü bir dağ ruhu
Kutsal dağlar, göller ve ağaçlar
Tengrici bir insanın doğaya karşı büyük saygısı vardır, çünkü doğa ruhlarla doludur Büyük bir dağın, görkemli yaşlı bir ağacın, bir gölün ya da bir vahşi hayvanın bir ruhu ve böylece bir kişiliği vardır İnsan doğadan sadece kendine ve ailesine lazım olduğu kadarını alır, savurganlık Tengriyi ve Yer suları öfkelendirir Eğer insan doğadan bir şey alabildiyse bu sırf doğa ruhlarının rızası ile olmuştur Bu yüzden onlara minnettar olması gerekir [3]
Çin'in Tang döneminden kaldığı düşünülen Göç destanında, Türkler 40 kuşaktan beri kutsal saydıkları ve ondan güç aldıkları bir kayayı Çinlilere bırakırlar Gök aniden garip sarımsı bir renge bürünür, kuş ötüşleri ve doğadaki diğer sesler kesilir, bozkırlar sararmaya solmaya başlar, Türklerin ve sürülerinin arasında salgın hastalıklar çıkar ve doğadan Yer suların sesleri duyulur "gööç gööç" diye Yer su ruhları bu şekilde kendilerine ihanet eden Türkleri memleketlerinden kovar ve cezalandırır
Dağ ruhlarının çok güçlü olduklarına inanılır ve bereket için onlara dua edilir Her Tengrici halk, yaşadığı bölgenin en yüksek dağına hitap eder Böylece günümüze kadar tüm Avrasya'da bazı dağ isimleri, bu eski inancın kalıntıları olarak muhafaza edilmiştir Bir Dağ ruhuna edilen dua, bir "Oba" ya yöneltilir Bu oba dağın yakınında bulunan ve o dağı temsil eden, 2-3 metre yüksekliğinde dallardan oluşan bir yığıntıdır Bu obanın yanından geçen kimse üç kez etrafında dolanır ve sonunda obanın tepesine bir taş koyar Böylece yolculuğunun devamı için uğur ve kendisi için güç aldığına inanır [3]
Bazı kavimlerde dağa verilecek kurban dağda bulunan bir gölün içine atılır
Bazı kutsal dağlar ve göller
* Han Tengri (Kazakistan) Kazakistan
* Altay dağları; zirvesinde Altay Han'ın oturduğuna inanılır
* Issık Kul: Kırgızistan Kırgızların mitolojilerinde güçlü bir ruhu barındıran kutsal göl
* Musala (Bulgaristan) Bulgaristan Bu dağ Balkanların en yüksek dağıdır ve 15 yüzyıla kadar bir Türk kavmi olarak yaşayan Ön Bulgarların verdiği Tangra (Tengri) isimi ile tanımlanmıştır Daha sonra Osmanlılar bu dağa "Maaşallah" ismini vermiştir Günümüzdeki Bulgarlar Maaşallahtan türetilmiş olarak "Musala" derler
* Tien Shan: (Uygurca: Tengri Tav, (Tanrı dağı))
Adak, kurban geleneği
Tengricilikte iki türlü adak vardır; kanlı ve kansız adaklar
Kanlı adaklar
En çok makbule geçtiğine inanılan adak hayvanları beyaz atlardır Atların dışında koyun, keçi ve sığır da kurban edilir Tengricilikte bir hayvanı kurban ederken dikkate alınması gereken birçok kural vardır Bir hayvanın tekrar doğacak olan bir ruhu olduğu için, ona karşı saygı duyulur ve hayvana gereksiz acı vermemeye çalışılır Kurban hayvanının başı kesilmez, çünkü ruhu kafasında, boynunda ve solunum yollarında bulunur, bu yüzden bölünmemesi gerekir Ayrıca kanının akmaması, kemiklerinin kırılmaması ve hayvanın, postun karın kısmında bulunan bir yırtığın dışında tek parça kalması gerekir Hayvanın karın kısmından bir kısım kesilir, buradan hayvanın içine el sokulup can damarı bölünür Moğolistan'da hâlâ bu şekilde yapılmaktadır Daha sonra hayvan ikiye bölünür ve iki ayrı ateşin üstüne asılır Hangisinin dumanı dik bir şekilde göğe doğru çıkarsa o bölümü kül olana kadar ateşin üzerinde bırakılır çünkü o bölümün kokusunun Tengrinin hoşuna gittiğine inanılır Günümüzün Müslüman Kırgızları, kurban bayramında da at kurban ederler
Kansız adaklar
Kansız adak olarak özel seçilmiş çeşitli gıda malzemeleri, içki, tütün, silah, ev eşyaları ve at yarışları ile güreş gibi farklı şeyler kullanılır Örneğin gök gürüldediğinde bir tas kımız, yoğurt ya da ayran ile üç kez çadırın etrafında dolanılır Yıldırımın düştüğü noktada gençler Tengrinin hoşnutluğunu tekrar kazanmak için güreşler ederler Ama her gün yapılan, en sık rastlanan adak, bir tas kımızdan Gök'ün dört yönüne doğru biraz sıçratarak o içkiyi böylece Tengriye, Ötükene, atalara adayıp gerisini bir dikişte içmektir Bu gelenek günümüze kadar tüm Sibirya'da ve özellikle Moğolistan'da yaygındır Bazen votka ile de yapılmaktadır [3]
Eski Türklerde cenaze törenleri
Tengricilik'te bir insanın birden fazla ruha sahip olduğuna ve bu ruhların farklı özellikleri olduğuna inanılması, dönemsel ve bölgesel farklı cenaze merasimlerine yol açmıştır
Jean Paul Roux'a göre, eski Çin yazılarında Vu-Sun'ların cenazelerini erken dönemlerinde yaktıkları ve daha geç dönemlerde gömdükleri hakkında kanıtlar bulunmaktadır Bazı diğer kaynaklara göre gömülecek cenazeler için mezarın konumu bir akarsunun yakınında seçilir, ve bu vücudun dışında akarsular yolu ile hareket eden süne ruhunun dikkate alındığına işaret eder Diğer kaynaklarda mezarların konumu yüksek tepelerde seçildiğine kanıtlar bulunur, ve bu gök ile ilişkisi olan nefes ruhunun dikkate alındığına işaret eder
Kaşgarlı Mahmud da eski Türklerin cenaze gelenekleri hakkında çok faydalı bilgiler aktarmıştır Yukarıda saydığımız geleneklerin yanı sıra ağaçların üstünde sergilenen cenazeler olduğunu yazmaktadır Ayrıca cenaze merasimlerinde geride kalan yakınların kendilerine tırnakları ve bıçaklar ile zarar verdiklerini yazmaktadır Cenaze merasiminde özellikle yüzlerini yaralayıp, kan gelmesini sağlamaya önem verilmiştir, çünkü göz yaşlarının kan ile karışıp akmasının derin bir anlamı vardır Birçok dikkate alınan gelenekler vardır: Cenaze çıkan bir evden 40 gün boyunca hiçbirşey alınıp bu eve hiçbirşey de verilmez Bazı kavimlerde 40 gün boyunca ölünün adı anılmaz, aksi takdirde ölünün ruhu o evi terk etmeyeceğine ve gitmesi gereken yola çıkmayacağına inanılır
Jean-Paul Roux'nun Türklerin ve Moğolların Eski Dini başlıklı çalışmasından:[16]
“Ölümü izleyen dönemde bazen birdenbire ortaya çıkan, bazen önceden düzenlenen ağlayıp sızlamalar ile cenaze törenlerinde yer alan ritüele dayalı dövünmeleri birbirine karıştırmamak gerekir Çinliler bu ayrımı gayet iyi yapmıştır, konuyla ilgili tanımlamaları klâsik niteliktedir: ‘Onlar, cenazenin içinde olduğu çadırın kapısı önüne gelir gelmez kanlarının gözyaşlarıyla birlikte aktığının görülmesi için yüzlerini bir bıçakla kesmektedirler ’ Jordanes bunun Hunlar tarafından da yapıldığını belirtmiştir Diğer gözlemciler arasında İbn Faldan, ‘korkunç ve vahşi bir şekilde bağırıp ağlayan’ erkekler olduğunu açıklamaktadır Aynı zamanda at yarışları düzenlenmekte, yani ölünün çevresinde düzensiz şekilde dönülmekte, ayrıca koyunlar ve atlar kurban edilerek ‘çadırın önüne serilmektedir’ Ölünün seyredilmesi için açıkta bırakıldığı süreyle ilgili olarak dikkat çeken yedi rakamına, çoğu kez değişik faaliyetler söz konusu olduğunda da rastlanmaktadır: yedi yara, yedi defa çevresinde dönüş  
Gömülme tarihi geldiğinde ceset, Herodot tarafından belirtildiği ve Pazırık kazılarında da görüldüğü gibi, en azından İskitler'de ve ayrıca Moğollarda, mezarına kadar taşınmak için araba üzerine konmaktadır Tukiuler'de, Vuhuanlar'da, Huan-Huanlar'da ve diğer Türk kabilelerinde bunlara bir cenaze alayı eşlik etmektedir Cenaze törenleri bir araya gelmek için büyük nedenlerden birini oluşturduğu için eskiden olduğu gibi günümüzde de halk toplanmakta ve bunun için uzak yerlerden gelinmektedir Yabancı heyetler davet edilmektedir ”[16]
“Halen ölüme uçan ruhun shungkur, sungur şeklinde algılanmış olup olmadığını saptama olanağımız yok, ancak ‘öldü’ demek yerine shungkur boldi, ‘sungur hâline geldi’ deyiminin İslam dinini kabul ettikten sonra bile Batı Türklerinde kullanıldığı görülmektedir ” [16]
Emel Esin'in Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu adlı eserinden:[17]
“Kök Türkler hakkındaki Çin rivayetlerinden anlaşıldığına göre ceset, kubbeli ve yuvarlak biçimli olan Türk çadırına yatırılıyordu Takvimde uygun bir gün seçerek yuğ merasiminin iki safhası icra edilirdi Kök Türk beylerinin mezar taşlarında yuğ tarihleri verildiğine göre, gün belirlenirken bazı astrolojik düşüncelerin varlığından da söz edilebilir Esasen görüleceği gibi, mezar taşlarında astrolojik simgeler de bulunuyordu Merasim için seçilen günde ceset, at üzerine bindirilip bazen çadır şeklinde bir köşk içinde, silahları ve madeni ayna gibi kıymetli eşyaları yakılıyor ve başka bir mevsimde küller gömülüyordu Türk kağanlarının mezar abideleri dağ şeklindeydi Daha sonra Kök Türklerde ve Oğuz Türklerinde olduğu gibi ceset yakılmadan gömülüyorsa giyimli ve zırhlı olarak, silahları ve elinde bir kadeh içki bulunan ceset, atıyla mezara yerleştiriliyordu Mezar abidesi olarak ölenin bir portresi ve hayatı sırasında giriştiği savaşlardan sahneler tasvir ediliyordu
Ölen kimsenin hayattayken savaşta öldürdüğü kişilerin simgesi olan taşlar veya heykellere balbal deniyor ve bunlar da mezarın etrafına dikiliyordu Balballar ve ölene kurban edilen hayvanlar, öbür dünyada hizmete tahsis edilmiş sayılıyordu J R Hamilton ve E Tryjarski tarafından yeni okunan geyikli bir Kök Türk mezar taşı yazısından anlaşıldığı üzere, kurban edilen hayvanların da tasviri yapılıyordu
Ölenin, onun maiyetinin ve balballar ile kurbanlık hayvanların tasvirleri dikili taşa oyulmuş bir heykel veya kabartma olmaktaydı Ölenin hayat safhalarını temsil eden levhalar da taşa naklediliyor veya az kabartmalı şekilde oyuluyor ya da kırmızı boyayla çiziliyordu Bu eserlerin üslubu ilkel, fakat çarpıcı bir ifade biçimiyle kendini gösteriyordu İnsan tasvirlerinin hiçbiri diğerine benzememek ile, kaynaklarda ölenin portresinin yapıldığı hakkındaki bilgi teyit edilmiş bulunmaktadır Sin adı verilen bu mezar abidelerinin bazısında Türk sanatkârlarının adları da okunmuştur ” [17]
Jean Paul Roux'nun Altay Türklerinde Ölüm başlıklı araştırmasından:[18]
“Aksine bir kanıt bulunmadığı sürece tarihsel çağdaki Altay toplumlarının cenaze töreni geleneklerinin, Orta Asya’nın tarih öncesi (Paleo-Asya, Altay veya Hint-Avrupa) geleneklerinin bir devamı olduğunu söyleyebiliriz ”[18]
“Sonuç olarak, Altaylıların cenaze törenleri için kullandıkları değişik yöntemleri aşağıdaki şemayla özetlemek mümkündür
* Ağaçlar üzerinde sergilenen ceset
* Hayvanlara terk edilen ceset
* Yakılan ceset
* Mumyalama uygulanan ceset
* Gömülen ceset
Bu beş durumda 2 ve 3 sıradaki işlemlerden sonra, hemen hemen her zaman bir gömme işlemi gerçekleştirilmektedir ”[18]
Yakma işlemini anlayabilmek için Ateş Kültü kavramını anlamamız gerekir Ateş kültü, ateşe tapmak değil; ateş'i Tengri'ye erişmek için bir araç olarak kullanmaktır Bu sebeble Tengrici törenleri incelediğimizde "Buğ'un bedeni yakılır, can'ı uçar ve Tengri'ye erişir " sonucuna ulaşabiliriz Mumyalama işlemi, Qağan için yapılacak yuğ ayinine uzak ülkelerin davet edilmesi, davete yanıt alınması ve bu uzak ülke temsilcilerinin gelebilmeleri için cesedin birkaç yıl bekletilmesi zorunluluğundan kaynaklanmıştır Mumyalama için gerekli malzemeler uçsuz bucaksız ormanlardan sağlanabiliyordu
“Çok sayıdaki metinden ölünün çadıra yerleştirildiğini öğrenmekteyiz Kuşkusuz söz konusu olan çadır, ölenin hayattayken sahip olduğu çadır değildir Bu çadır, genellikle cenaze törenleri için kullanılan ya da bu vesileyle kurulan özel bir yer, bir cenaze yeridir ” [18]
“Türklerin eski tarihlerden beri kefen kullandıkları kanıtlanmıştır ”[18]
“Genel olarak ölünün etlerle ve içeceklerle birlikte gömüldüğünü öne sürebilecek yeterli bilgimiz vardır ”[19]
“Özetle, öteki dünyada ihtiyacı olan her türlü nesneyi gömmekteler ”[18]
Tengricilik'te din adamları: Kam ve Bakşi
Tengricilik'te Kam (Şaman) kutsal birisi değildir Sadece ruhlar ile iletişim kurabildiği için toplum ona saygı gösterir Bu yüzden diğer dinlerden tanılan din adamları ile karşılaştırılması doğru olmaz Kam'ın en önemli görevleri bozulan dengeyi tekrar yerine getirmek ve hastaları iyileştirmektir İnsanlar günlük ibadetleri için bir kam'a ihtiyaçları yoktur
Bazı kamlar daha güçlü ruhlar ile iletişim kurabilir ve diğer kamlardan daha güçlü olur Ak- ve Kara kamlar vardır Bunların görevleri ve hünerleri farklıdır Ak kamlar gök'e bağlı ruhlar ile iletişim kurar, kara kamlar ise yere ve yeraltı alemine bağlı ruhlar ile Kamların giysilerine Manyak denir Kam'ın manyağına asılı bir sürü kendisine güç veren, ya da kendisini kötü ruhlara karşı koruyan eşyalar vardır
Kamların ateşle arınması
“Her şeyin ateşle arındırıldığına inanıyorlar Dolayısıyla elçilerin veya prenslerin veya diğer herhangi bir yabancı kişinin gelmesi halinde, bu kişilerin ve getirdikleri hediyelerin tehlikeli olması, büyü yapmaları, zehir getirmeleri veya herhangi bir kötülük yapmaları olasılığına karşı arınmalarını sağlamak için ateş arasından geçmeleri gerekmektedir ”
Kamların doğaya verdikleri önem
“Daha önce belirlediğimiz gibi hayvan türlerinin yitirilmesi kaygısı, yani doğaya saygı, çevreyi koruma, ihtiyaçtan fazlasını tüketmeme veya şaman dininde hâkim-sahipleri incitmeme endişesi, oldukça iyi bilinen birçok töre ve geleneğin kaynağını oluşturur En iyi şekilde Moğol çağında saptadığımız bu gelenekler, herhalde o çağdan çok önce ortaya çıkmışlardı; ama bunlar ancak Cengiz Han döneminde yasak altında yasalaştırılmışlardır ”
Kamların uygulamaları
Çin kaynaklarından anlaşıldığına göre eski Orta Asya Şamanizminin temelleri Göktanrı, Güneş, Yer Su, atalar ve ocak (ateş) kültleridir Bu bağlamda Asya halklarının inandığı Şamanlığın temelinde insan ve doğanın birlik ile beraberliği ve uyumu düşüncesi yer alır
“İbn-i Sina görünüşe göre Türkmenlerin, yani göçebe Türklerin bir kabilesinde gerçekleşen bir şaman seansına katılmıştır: ‘Bir kehanet elde edebilmek için başvurulduğunda kâhin her yönde koşmaya koyuluyor ve bayılıncaya dek nefes nefese kalıyor Bu durumdayken hayalinin kendisine gösterdiği şeyleri dile getiriyor ve orada hazır bulunanlar, gereğini yapmak için sözlerini dikkatle dinliyorlar ’ Yine aynı 11 yüzyılda Kaşgarlı kam kelimesini dört kez kullanıyor Bunu ‘kâhin’ şeklinde çeviriyor ve niteliğini üç örnekle açıklıyor: ‘Şamanlar anlaşılmayan çok sayıda kelime söylediler ’ ‘Şaman büyü yaptı ’ ‘Şaman bir kehanette bulundu ’” [16]
“Belki de bir tür kutsal kabul işlemi veya bu aşamaya erişmeyi kutlayan herhangi bir tören sonucunda, gereği gibi hazırlanan ve gerekli aletleri kuşanan şaman, müzik eşliğinde kendi etrafında dönerek çıkardığı hayvan seslerinden, uçma taklitlerinden, hayvan gibi zıplama veya sürünmelerinden, kendi varlığının bilincini unutacak kadar sarhoş hale gelebilecektir Bu durumda, deneyimini, öte dünyaya yolculuğunu, zorlu yükselişini veya tehlikeli düşüşünü, hayvan biçimli ruhlarla olan savaşlarını, bitkin olarak kuvvetten düşünceye kadar mimiklerle canlandıracaktır   Burada esas olarak amaç, tinlerin bildikleri sırlar hakkında sorguya çekmek, yani gelecek hakkında bilgi edinmek; hatta kişilerin ruhunu, görünmez veya serseri yaratıklar tarafından çalınan ve onlar tarafından kaçırılmakla tehdit edilen ruhları aramak, yani büyü aracılığıyla tedavi etmektir ”
|