Yalnız Mesajı Göster

Türk Atasözleri Ve Deyimlerde Aile Ve Akrabalık Anlayışı

Eski 07-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Atasözleri Ve Deyimlerde Aile Ve Akrabalık Anlayışı





TÜRK ATASÖZLERİ VE DEYİMLERİNDE AİLE VE AKRABALIK ANLAYIŞI



Atasözleri geniş halk yığınlarının yüzyıllar boyunca geçirdikleri tecrübe ve bunlara dayanan düşüncelerden doğan ve benimsenen, kimin tarafından söylendikleri belli olmaksızın ağızdan ağıza dolaşan, yol gösterici nitelik kazanmış, az kelime ile çok mana ifade eden kültür unsurlarıdır Deyimler de, çekici bir anlatım özelliği taşıyan ve çoğunun gerçek manasından ayrı bir manası bulunan kalıplaşmış söz topluluklarıdır


Türk atasözleri ve deyimlerinin muhteva analizi yapılacak olursa çok büyük bir kısmının aile ve akrabalık ilişkilerini ifade etmeye yönelik olduğu görülür


“Aile, kan bağlılığı, evlilik ve diğer yasal yollardan aralarında akrabalık ilişkisi bulunan ve çoğunlukla aynı evde yaşayan fertlerden oluşan, fertlerinin cinsel, psikolojik, sosyal, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı, fertlerin topluma uyum ve katılımlarının sağ*landığı ve düzenlendiği temel bir toplumsal birimdir şeklinde tanımlanabilir” (DPT 1989: 3-4)


Toplumsal yaşayışın ilk zamanlarından beri her toplumda ailenin varlığı gözlenmiştir İlkel topluluklarda aile tek sosyal kurum olma durumundadır Hayatın gerektirdiği dinî, ekonomik, eğitimle ilgili, siyasî bütün faaliyetler aile çerçevesinde gerçekleştirilmiştir Kültürler geliştikçe kurumlar da genişleyip daha karmaşık hale girmektedirler Bu sü*reç yapısal farklılaşmayı ve sosyal yapının kurumsal bileşiklerini ortaya çıkarıyor Dolayısıyla aile dinî, ekonomik, siyasî birçok fonksiyonunu bu faaliyetlerle ilgili kurumlara devretmiş ya da onlarla paylaşmıştır Fakat sile insan neslini üretme ve sosyalleştirmedeki birincil grup olma fonksiyonları ile hem insan neslinin üretilmesinde hem de toplumun devamlılığında ve şekillenmesinde vazgeçilmez bir sosyal kurum olarak varlığım sürdürmektedir


Bu tebliğimizde önemli folklorik malzeme, olan Türk atasözleri ve deyimlerinde ortaya konmuş olan aile ve akrabalık ilişkileri silenin kurulması, sile üyeleri ve aralarındaki etkileşim boyutlarında ele alınıp sos*yolojik bakış açısıyla değerlendirilmeye çalışılacaktır Aile konusu çeşitli boyutlarıyla incelenirken, ilgili çok sayıda atasözü ve deyim içinden belli başlıları seçilerek verilecektir


Türk atasözleri ve deyimlerinde ortaya çıkan aile ve akrabalık anla*yışının incelenmesinin sosyolojik açıdan iki önemi vardır:


Öncelikle Türk atasözleri ve deyimleri Türk toplumunun, Türk kültürünün bir ürünüdür Burada tesbit edilen bulgular Türk toplumunu, Türk ailesini tanımamızda bize yardımcı olur; Türk toplumunu ve ailesini birleştiren, bütünleştiren bağları, aynı zamanda bu süreçte ortaya çıkan problemleri tesbit edebiliriz


İkinci olarak, Türk atasözleri ve deyimleri aynı zamanda Türk aile*sine ve Türk toplumuna şekil veren unsurlardır Buradaki tesbitlerimiz toplumun sosyal kontrolü, sosyo-kültürel bütünleşmesi konularındaki çalışmalarımızda bize yol gösterebilir

I AİLENİN KURULMASI


Aile evlilik kurumu yoluyla kurulur Türk atasözleri ve deyimlerin*de evlilik kurumu değişik yönleriyle ayrıntılı olarak işlenmiştir


“Bekârlık sultanlıktır” gibi bekârlığı destekleyen atasözleri de bu*lunmakla birlikte, Türk atasözleri ve deyimlerinde genellikle evli olma teşvik edilen, bekârlık ise arzu edilmeyen bir statüdür


“Bekâr gözü kör gözü”


“Bekârın parasını it yer, yakasını bit”


“Bekârlık maskaralıktır”


“Varsa eşin rahattır başın, yoksa eşin zordur işin”


“Evlenenle ev alana (yapana) Allah yardım eder”


Genellikle kız çocukları için erken yaşta evlilik teşvik edilir, fakat evlilik konusundaki kararın aceleye getirilmesi de istenmez Fatma Ba*şaran’ın 1980’li yılların başında Manisa kent merkezi ve köylerinde yaptığı araştırmaya göre kız için en ideal evlenme yaşının 16-20 olmasına karşılık, erkek için ideal evlenme yaşı 21-25’dir (Başaran 1984: 148) Ev*lenme yaşı kırsal kesimden kasabaya ve kente doğru gittikçe, kadının eği*tim düzeyi yükseldikçe yükseklemtedir Erken evlilik konusu şu atasözlerinde dile getirilmektedir:


“Kız beşikte çeyiz sandıkta”


“Onbeşindeki kız ya erdedir, ya yerde”


“Demir tavında, dilber çağında”


“Erken evlenen döl alır, erken kalkan yol alır”


“Erken evlenen yanılmamış”


“İven (acele eden) kız ere varmaz, varsa da baht bulmaz”


Türk atasözleri ve deyimlerinde tek eşlilik (monogami) vurgulanmak*tadır Tarih içersinde Türklerin birden fazla eşle evlendikleri görülmüştür Gökalp’ın bildirdiğine göre, hakanların ve beylerin “hatun”dan başka “kuma” adıyla başka illere mensup eşleri de bulunabilirdi Fakat Türk töresi bunları resmen eş olarak tanımazdı, çocukları hakan olamazdı, mirasdan hak alamazlardı (Gökalp 1976: 159) Bugün de ikinci kadın kuma olarak hoş karşılanmamaktadır Daha çok kırsal kesimde görülen iki eşle evlilik, çocuk sahibi olma veya erkek çocuk sahibi olma gibi sebeplerle yapılmaktadır Nitekim atasözlerinin hiçbirinde çok eşlilik des*teklenmemektedir:


“Kadının biri alâ, ikisi belâdır”


“Bir eve bir baca, bir kadına bir koca”


“Kızın kimi severse güveyin odur, oğlun kimi severse gelinin odur”


atasözü eş seçmede kız ve erkek çocuğu serbest bırakmayı öngörüyorsa da, genelde atasözlerinde gençlerin evlenmelerine müdahale edildiği göz*lenir Bu özellikle kızlar için erken yaşta evlilik teşvik edilmesi ve biraz sonra açıklanacağı üzere, Türk ailesinde üyeler arasındaki sıkı bağlar dikkate alındığında tutarlı bir yaklaşımdır Merter’e göre “evlenme ve eş seçiminde kırsal alanlarda çok etkili olan aile baskısı köy ailesinden kent ailesine doğru etkisini kaybetmektedir Yine Türkiye’de özellikle kızların evlenme kararında silenin etkisi erkeklere göre daha fazla ol*maktadır “(Merter 1990: 29, 41)” Konu ile ilgili atasözlerinden bazıları:


“Kızı kendi havasına bırakırlarsa ya davulcuya varır, ya zurnacıya”


“Kızı kendi keyfine koysalar çalgıcıya varır”


“Ergen gözü ile kız alma, gece gözü ile bez alma”


Eş seçmede hem ailenin hem de akraba ve çevrenin fikri alınır Eş*ler arasında denkliğe özen gösterilir Özellikle kızın köklü bir aileden gelmesine, belli özelliklere ve değerlere sahip olmasına dikkat edilir Ku*rulan ailenin sağlam temellere sahip olmasında bu seçim önemli rol oynar:


“Davul dengi dengine çalar”


“Halayıktan (beslemeden) kadın olmaz, gül ağacından odun”


“Kenarın dilberi nazik de olsa nazenin olamaz”


“Kendinden küçükten kız al, kendinden büyüğe kız verme”


“Kız alan gözle bakmasın, kulak ile işitsin”


“Pekmezi küpten, kadını kökten al”


“Lafın azı uzu, çobana verme kızı; ya koyun güttürür, ya kuzu”


“Asili alması zor, saklaması kolaydır”


“Babasının mezarını görmediğin adama kız verme”


Eğer yeni evlenen çiftler ayrı ev açmayacaklarsa, genellikle erkeğin babasının evine yerleşme usulü (patrilokal) hakimdir Evliliklerde “İçgüveysi” olarak kızın baba evine girme az görülür Erkeğin “baba” ocağı’nı tüttürmesi önemlidir Bu yalnız kırsal kesim için değil, kent ke*simi için de bugün de geçerli bir tesbittir Şu atasözleri ve deyimlerden bu durum gözlenebilir:


“Kızı ver, köprü kes”


“İç güveysi iç ağrısı”


“İç güveysinden hallice”


“Baba ocağı”

II AİLE ÜYELERİ VE ARALARINDAKİ ETKİLEŞİM

A Aile Üyeleri:


Türk atasözleri ve deyimlerinde anne, baba, kız ve erkek çocuklar üzerinde ayrı ayrı durulmaktadır Ailede en büyük rol kadına verilir, kadın ön plana çıkmaktadır Çünkü, evi yuva haline getiren, aileyi bir*birine bağlayan kadındır


“Evi ev eden avrat (kadın), yurdu şen eden devlet”


“Kadın erkeğin eşi, evin güneşidir”


“Kadının düzdüğü evi Tanrı yıkmaz, kadının bozduğu evi Tanrı yapmaz


“Kadın var ev yapar, kadın var ev yıkar”


“Kadınsız ev olmaz”


“Dişi kuş yapar yuvayı, içini, dışını sıvayı sıvayı”


Buna karşılık bazı atasözlerinde kadının statüsünün düşük olduğu vurgulanmaktadır:


“Kadını sırdaş eden esrara tellal aramaz”


“Avradın kazdığı kuyudan su çıkmaz”


“Kadının saçı uzun olur, aklı kısa”


“Kadın şerri şeytanın şerrine eşittir”


“Kadının bir aklı, erkeğin dokuz aklı vardır”


“Avrattan vefa, zehirden şifa”


1971-1981 yılları arasında yapılan Türkiye’de aile içi etkileşimi esas alan birtakım araştırmaların ortak bulgusu da erkeğe kıyasla kadının aile içi düşük statüsü üzerinde odaklaşmaktadır Kadın-erkek statü fark*lılaşması özellikle karar verme süreçlerinde; tüketimde ve genellikle mad*dî imkânlarda; çevre ile ilişkilerde ve hareket özgürlüğünde kendini göstermektedir Bulgular kadının eve bağlı, bağımlı konumunu yansıtmaktadır (Kâğıtçıbaşı 1984: 131-132) Yine “Erkek getirmeyi, kadın yet*tirmeyi bilmelidir”, “Anasız çocuk evde hordur; babasız çocuk çarşıda” atasözleri kadın ile erkek arasındaki işbölümüne işaret eder; kadının yeri evidir, erkeğin görevi dışarıdadır

Alıntı Yaparak Cevapla