Yalnız Mesajı Göster

Türk Tarihi Boyunca Yaşanan Demokratik Gelişmeler

Eski 07-25-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Tarihi Boyunca Yaşanan Demokratik Gelişmeler



1960-1980 Arasındaki Gelişmeler

Sanayileşmenin ürünü olan sosyal demokrasi marksist kökenli bir düşünce akımıdır Uzun bir geçmişe sahip olan sosyal demokrat hareket, çeşitli evrelerden geçerek bugünkü konumuna gelmiştir

Ülkemizdeki sosyal demokrat hareket, uzun bir geçmişe sahip değildir Türkiye’de sosyal demokrasiye yöneliş, CHP Genel Başkanı İsmet İNÖNÜ'nün, 1965 seçimleri öncesinde, kamuoyuna “Ortanın Solundayız” mesajını vermesiyle başlamıştır Geçmişinin kısa olması nedeniyle gelenekleri henüz yerleşmemiştir

1961 Anayasasının getirdiği özgürlükler ortamında, siyasal yelpazenin solundaki gelişmeler hızlanmaya başlamıştı Aydınların ve emekçi kesimin desteğini almakta olan Türkiye İşçi Partisi (TİP), gelişmekte ve güçlenmekteydi Bu ortamda CHP -bir yandan TİP'e giden oyları durdurmak bir yandan da uç sol ile arasına bir çizgi çekebilmek üzere- siyasal yelpazedeki konumunu yeniden belirlemek ihtiyacını duymaktaydı

CHP Genel Başkanı’nın, parti içerisinde önemli gelişmelere yol açan bu ünlü çıkışı, bir tartışma ve gelişme sürecinin sonucu olarak yapılmamıştır O kadar ki, İNÖNÜ'nün açıklamasından önce konu yetkili kurullarda dahi görüşülmemiştir Önce tercih yapılmış, yeni hareketin adı konulmuş; içinin doldurulması, içeriğinin oluşturulması sonraya bırakılmıştır

İNÖNÜ’nün, sözkonusu açıklamasında : “CHP, bünyesi itibariyle devletçi bir partidir ve bu sıfatıyla ortanın solunda bir anlayıştadır” (1) diyerek başlatmış olduğu Ortanın Solu hareketi, başlangıçtan itibaren, hem ülke kamuoyunda hem de parti içerisinde kavram karmaşasına ve yoğun tartışmalara yol açtı Karşıt partiler, 1965 seçimlerindeki kampanyalarını bu eksene oturttular Seçimlere içeriği belirlenmemiş, o yüzden parti örgütünce bile henüz yeterince anlaşılamamış yeni bir yönelişle giren ve kampanya boyunca, rakiplerinin “Ortanın solu, Moskova'nın yolu” sloganlarına karşı sürekli savunmada kalan CHP, seçimlerden önemli ölçüde oy kaybederek çıktı Bu seçimde % 287 oranında oy alan CHP, çok partili dönemde ilk kez % 30 oranının altına düşmüştü

1970’lere kadar geçen süre, yeni kavramın içini doldurmaya yönelik yoğun çabalar ve parti içi tartışmalarla geçirildi 1965’te olduğu gibi, 1966 ve 1968 Senato Üçte Bir Yenileme ve 1969 Genel Seçimlerinde de CHP’nin oyları, % 30 oranının altında kaldı Ardarda yaşanan seçim kayıplarının faturası, parti içindeki tartışmalarda “ortanın solu” hareketine çıkarılmaktaydı

CHP’de, ortanın solunun benimsenmesi ve bu solun sınırının belirlenmesi kolay olmadı Parti, uzunca bir dönem, ortanın solu taraftarları ve karşıtlarının, birbirlerini sağcılık ya da solculukla itham edebildikleri bir çekişme ortamına sahne olmuştur Genel Başkan İsmet İNÖNÜ’nün 5 Şubat 1972’de -Millet Meclisi ve Senato Gruplarından oluşan- CHP ortak grubunda yapılan genel görüşmede yaptığı konuşmadan bir bölüm, bu tartışmaların boyutu ve dozu hakkında aydınlatıcı bilgi vermektedir :

“… parti dışında bir uçtaki dostlarımız ortanın sol’unu Moskova’nın yolu diye göstermeye çalışırlarken, öteki uçtaki dostlarımız da Ortanın Solcuları ve Ortanın Göbekçileri gibi ayrılığı, söyleye söyleye yerleştirmişlerdi” (2)

Ortanın solu konusundaki tartışmaların parti içerisinde yarattığı dalgalanmalar, zaman içerisinde önemli kadroların CHP’den ayrılmasına ve iki partinin kurulmasına yol açtı Turhan FEYZİOĞLU ve arkadaşları partiden ayrılarak, Güven Partisi'ni kurdular (12051967) İsmet İNÖNÜ, önce genel başkanlıktan (8051972) daha sonra partiden ayrıldı (05111972) Bir süre sonra da Kemal SATIR ve arkadaşları CHP’den ayrılarak, Cumhuriyetçi Parti'yi kurdular (04031973) (3)

Bu kayıplar, bir anlamda, ortanın solu sloganı ile başlatılan dönüşüm hareketinin, sonradan ödenmiş bedeli olarak nitelendirilebilir

***

Ortanın solu hareketi ile parti içerisinde başlatılan sola yönelme çabalarına başından beri sahip çıkan en önemli isim, Genel Sekreter Bülent ECEVİT olmuştur Yeni hareketin parti içindeki önderliğini yapan ECEVİT, İNÖNÜ’nün ayrılmasından sonra, Genel Başkan seçildi (14051972)

Ortanın solu ile başlatılmış olan dönüşüm sürecinde CHP, geleneksel tabanını genişletmeyi hedeflemiş, çalışan kesimlerle ilişkilerini geliştirmiş, örgütlü toplum kesimlerinin ve özellikle sendikaların yakın desteğini almıştır CHP, bu dönemde, kadrolaşması ve politika üretimi açısından, sürekli olarak kendini yenileme çabası içinde olmuştur O dönemde insanca ve hakça bir düzen’in ve demokratikleşmenin savunucusu olarak etkin bir muhalefet hareketi sergileyen CHP, geniş bir taban desteğiyle, 1970’lerden itibaren sürekli olarak büyümüştür Bu gelişme sürecinde 1973 seçimleri, CHP için önemli bir dönüm noktası olmuştur Bu seçimlerde, oyunu % 333 oranına yükselten CHP, hem yeniden % 30 sınırını yeniden geçmiş oluyor, hem de ülke düzeyinde birinci parti konumuna geliyordu Bu sonuç, ortanın solu hareketiyle başlatılan dönüşüm çabalarının amacına ulaştığını göstermekteydi

(CHP 1974 Tüzüğü –AMAÇ Madde 2:

İnsan haklarına saygılı, milli demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkesine bağlı,demokratik sol bir parti olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin amacı, ülkenin güvenliğine, ulusun mutluluğuna ve refahına, sosyal adaletin yaygınlaşmasına ve insan kişiliğinin serbestçe gelişmesine, özgürlükçü parlamenter demokrasi kuralları içinde ve bu rejimi güçlendirecek biçimde hizmet etmektir)


Böylece, 1965’te başlayan dönüşüm çabaları, dokuz yıl sonra, CHP’nin demokratik sol bir parti olarak tanımlanmasıyla sonuçlanmış oldu

Tüzük değişikliği öncesinde, partinin, sosyal demokrat ya da demokratik sol olarak tanımlanması konusunda da bir parti içi tartışma yaşanmıştır Partinin bir kanadı, CHP’nin sosyal demokrat olarak, diğer kanadı ise demokratik sol olarak tanımlanmasının uygun olacağı düşüncesindeydi Parti Meclisi’nde yapılan oylama sonucunda demokratik sol deyiminin tüzüğe konulması uygun görülmüş, kurultaya bu öneriyle gidilmiştir

Genel Başkan Bülent ECEVİT’in, tartışmalar sırasında, CHP için sosyal demokrat kavramını uygun görenlerin yanında yer almış olması, günümüzde de bu konuda sürdürülmekte olan tartışmalara ışık tutması açısından anlamlıdır

***

CHP, 27 Kasım 1976’da yaptığı Tüzük ve Program Kurultayında, bir adım daha atarak, tüzüğün kuruluş maddesinde yaptığı değişiklikle, partinin altıokla temsil edilen ilkelerine sosyal demokrasinin evrensel ilkelerini de ekledi

(CHP 1976 Tüzüğü Madde 2–KURULUŞ :

Cumhuriyet Halk Partisi, Programındaki anlamları ile Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve Devrimcilik ilkelerine bağlı özgürlük, eşitlik, dayanışma, emeğin üstünlüğü, gelişmenin bütünlüğü ve halkın kendini yönetmesi kurallarına dayalı demokratik sol bir siyasal kuruluştur)

5 Kasım 1978’de Sosyalist Enternasyolan’e üye olan CHP merkez soldaki yerini uluslararası platformlarda da tescil etmiş oluyordu

***

CHP, 1977’de büyük bir başarı elde ederek seçimlerden, % 41,3 oy oranıyla, birinci parti olarak çıktı Böylece tarihinin en yüksek oy oranını yakalayan CHP, ancak 213 milletvekili çıkarabildiği için tek başına iktidar olma olanağını elde edemedi Seçimlerden hemen sonra kurmuş olduğu hükümet, güvenoyu alamadı

CHP’nin 1978 yılında bağımsızların desteğiyle kurmuş olduğu hükümet, günün iç ve dış koşullarında yeterince başarılı olamadı ve parti, 1979’daki Senato Üçte Bir Yenileme Seçimleriyle birlikte, 5 milletvekilliği için yapılan ara seçimi de kaybetti Her iki seçimde de partinin oy oranı, yeniden %30’un altına düşmüştü (sırasıyla % 29,2 - % 29,3 ) Bu sonuç, 1977-1979 arasında 12 puanlık bir oy kaybını ifade etmekteydi 22 aylık bir iktidar sorumluluğu, o günün koşullarında CHP’ye % 2906 oranında güç kaybettirmişti

CHP’nin, 12111979 tarihinde hükümetten ayrılarak muhalefete geçişinden kısa bir süre sonra, 12 Eylül 1980’de askeri müdahale gerçekleşti Parlamento kapatıldı, siyasi faaliyetler askıya alındı CHP, 12 Eylül Yönetimince çıkarılan 16 Ekim 1981 tarih ve 2533 sayılı yasayla, diğer partilerle birlikte kapatıldı (3)

Sonuç olarak, 1965-1980 dönemi Türkiye’de sosyal demokrat hareketin başlama ve gelişme dönemi oldu CHP’nin muhalefet döneminde sağlanan olumlu gelişmeler, ne yazık ki, başarılı bir iktidar deneyimiyle noktalanamadı Partinin iktidar döneminin özeleştirisi bile yapılamadan 12 Eylül müdahalesi ile başlayan ara döneme girilmiş oldu

1980 Sonrasındaki Gelişmeler

12 Eylül sonrasında yeniden partileşme hareketi başladığında -CHP’nin bırakmış olduğu boşluğu doldurmak üzere- merkez solda yeni partiler kuruldu Birden çok partinin kurulması nedeniyle siyasal yelpazenin bu kesimi daha baştan bölünmüş oluyordu

25051983’te kurulan Halkçı Parti (HP) ile 06061983’te kurulan Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP), kendilerini sosyal demokrat partiler olarak nitelemekteydi Seçimlerden sonra, (14111985’te) kurulan Demokratik Sol Parti (DSP) ise -marksist kökenli bir hareket oluşuni ileri sürerek- sosyal demokrat olmadığını vurgulamaya özen göstermektedir (3)

Buna karşılık DSP’nin dışındaki partiler, başından beri, sosyal demokrasi ve demokratik sol arasında bir kavram farkı olduğunu kabul etmemektedir O kadar ki, CHP’nin -halen yürürlükte olan- tüzüğünün 2 maddesinde : ‘CHP’nin altıoktaki temel ilkelere bağlı, sosyal demokrasinin evrensel ilkelerine dayanan demokratik sol bir siyasal kuruluş olduğu’ belirtilmektedir

***

SODEP’in seçimlere girmesi 12 Eylül yönetimince engellenince, merkez solda tek başına kalan Halkçı Parti, seçimlerden % 305 oranında oy alarak çıktı Bu oran, bir bakıma, merkez solda CHP’den miras kalmış olan hazır oy desteğini ifade etmekteydi

Merkez solun tabanındaki solda birleşme isteklerinin sonucunda SODEP ve HP 3111985’te birleşerek, Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) adını aldı ve 1995’te CHP ile birleşinceye kadar siyasal yaşamda kaldı (3)

9 Eylül 1992’de CHP’nin yeniden açılmasıyla birlikte soldaki parti sayısı, yeniden üçe çıktı Sürekli gündemde kalan ve özellikle RP’nin 1994 seçimlerindeki beklenmeyen başarısı nedeniyle yoğunlaşan solda bütünleşme çabaları, bu kez de CHP ve SHP’nin -CHP çatısı altında- birleşmesiyle sonuçlandı (18 Şubat 1995)

DSP, kurulduğu günden itibaren solda birleşme çabalarına karşı olumsuz tavır almış ve birleşme hareketlerinin dışında kalmaya özen göstermiştir

***

DSP’nin ilk kez seçimlere girdiği 1987’den itibaren, siyasal yelpazenin merkez sol kanadı seçimlerde sürekli olarak iki partiyle temsil edilmiştir

Bu partilerden DSP, sürekli büyüme çizgisi içerisinde olmuş, 1987’de % 87 oranındaki oyunu, 1999’da % 222’ye yükseltmiştirMerkez solun, 1983’te HP, 1987 ve 1991’de SHP, 1995 ve 1999’da CHP ile temsil edilen diğer kesimi ise sürekli oy kaybederek, 1983’te % 305 olan oyunu son seçimlerde % 87’ye düşürmüştür

1995 seçimlerine kadar merkez solun küçük partisi olan DSP, 1995 seçimlerinde, CHP’yi geride bırakarak, merkez solda birinci parti konumuna gelmiştir Parti, 1999 seçimlerinde ülke düzeyinde de birinci sıraya gelmiş, CHP ise ülke barajının altında kalarak -tarihinde ilk kez- parlamentoda temsil olanağını yitirmiştir

1980 sonrasındaki seçimlerde merkez sol partilerin, toplam oyu, ortalama % 30 dolayında gerçekleşmiştir 1995 seçimlerinde % 25,3’e düşen merkez sol oylar, 1987 Genel Seçiminde % 33,3’e kadar çıkmıştır

1980 öncesindeki başarılarını yineleyemeyen merkez sol partilere, seçmenin sunduğu ortalama % 30 dolayındaki oy desteği, hareketin geleceği için önemli bir güç kaynağını oluşturmaktadır

Ülkenin İçinde Bulunduğu Koşullar

Sosyal demokrasi, demokratik düzen içerisinde; çalışanlardan, ezilen ve dışlanan toplum kesimlerinden yana bir iktidarın oluşmasını amaçlayan bir düşünce akımıdır

Ülke koşulları, sosyal demokrasinin temel iddialarını oluşturan, toplumculuk ve demokratikleşme alanlarında ciddi bir sosyal demokrat harekete ihtiyaç olduğunu göstermektedir

*Ülkemizde 1980’lerden bu yana egemen olan yüksek enflasyon ortamında, dar ve sabit gelirliler aleyhine sürekli olarak bozulan gelir dağılımının, toplumsal dengesizliklere yol açtığı bilinmektedir

*Ülkenin ortalama gelir düzeyi gelişmiş ülkelere göre çok düşüktür Türkiye’deki kişi başına gelir 3 000 $ dolayında, Avrupa Birliği’ne dahil olan ülkeler ortalaması ise 20 000 $’ın üzerindedir

*Gelir dağılımı sürekli olarak bozulmaktadır Toplumun en varlıklı % 20’lik kesiminin geliri, en yoksul % 20’lik kesiminin 11 katıdır

*Coğrafi bölgeler arasında da büyük gelir farklılıkları oluşmuştur Ülkenin en geri kalmış bölgesi olan Doğu Anadolu’da kişi başına ortalama gelir, 1997’de, 1 350 $ iken bu sayı Marmara Bölgesi’nde 4 500 $’ı aşmaktadır

*Ekonomik ve toplumsal koşullar yalnız işçi ve memur gibi kesimleri değil esnaf, köylü ve emekli vb kesimleri de ezmektedir

*Ülkedeki demokratikleşme çabaları henüz amacına ulaşmamış, insan haklarına dayalı demokrasi, bütün kurum ve kurallarıyla işler hale getirilememiştir

Merkez Solun İçinde Bulunduğu Koşullar

Günümüzde, sosyal demokrat ya da demokratik sol olarak tanımlanan merkez solun içinde bulunduğu koşullar şöyle özetlenebilir :

*1980 öncesinde tek bir partiyle temsil edilen merkez sol hareketin, 1980 sonrasındaki bölünmüşlüğü sürmektedir Merkez solun toplam oy potansiyelinin sınırlı olması nedeniyle bölünme, hareketin gücünü iyice zayıflatmaktadır

*Merkez sol oyların ülke coğrafyasındaki dağılımı dengesizdir1995 ve 1999 seçim sonuçları, ülkenin önemli bir bölümünde -hem de geri kalmış yörelerinde- merkez sol partilerin son derece güçsüz bir konumda olduğunu göstermektedir

Son seçimlerde DSP ve CHP, ülkenin en düşük gelirli yöreleri olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da % 10’ un altındaki ortalama oy oranları ile ancak 6 ve 7 sıralarda yer alabilmiştir Buna karşılık, Ege, Marmara gibi ülkenin gelişmiş yörelerinde DSP birinci parti konumuna gelmiştir

Görüldüğü gibi, merkez sol partiler, güçlerini gelişmiş yörelerde yoğunlaştırmış, kendilerine en çok ihtiyaç duyulan yörelerde varlık gösterememiştir Bu durum, merkez sol partiler açısından büyük bir çelişkiyi yansıtmaktadır


Büyük şehirlerdeki oy dağılımında da benzer durum yaşanmaktadır Merkez sol partiler, 1980 öncesinde güçlü oldukları varoşları diğer partilere terk ederek, oylarının önemli bölümünü kent merkezlerinden alır hale gelmiştir

Sonuç

1-Temel sorunlarını çoktan çözmüş, refah düzeyi bizden çok yüksek ve gelir dağılımı daha düzgün olan Batı Avrupa ülkelerinde sosyal demokrat partiler -1970’lerdeki kayıplarının ardından- 1980’lerden başlayarak, yeniden toplumun desteğini almış, birbiri ardına seçim kazanmaya başlamıştır Günümüzde Avrupa Birliği’ne üye olan ülkelerin 13’ünde sosyal demokrat partiler -ya tek başına ya da ortak olarak- iktidardadır

Bu partiler, gerekli değişimi sağlayarak, iktidara gelme hedeflerini ciddi bir proje olarak tasarlamış, hedefe yönelik önlemlerin belirlenmesi ve uygulanmasını, örgütlerinin ve geniş kitlelerin katılımı ile hayata geçirmiştir

2-Aynı dönem, Türkiye’de sosyal demokrasinin gerileme dönemidir

1980’lerden itibaren Türkiye’de ve dünyada yaşanan hızlı değişime ayak uyduramayan merkez sol partiler, düşünce yapılarını, programlarını, örgütlenme biçimlerini çoğulcu toplumun koşullarına ve sosyal demokrasinin gereklerine göre yenileyememiş o yüzden gerçek bir sosyal demokrat parti kimliğine kavuşamamıştır

1980’lerden bu yana, sürekli seçim kaybetmekte olan sosyal demokrat partilerde ciddi bir özeleştiri ve değerlendirme çalışması bir yana seçim kayıplarının nedenleri bile tartışmaya açılmamıştır

Bu partilerin aldıkları destek, kanımızca, sosyal demokrat kimliklerinden ve politikalarından ötürü alınmış olmaktan ziyade, kendini merkez solda sayan, o nedenle sağ partilere yönelemeyenseçmenlerin oylarından oluşmaktadır

Merkez sol partiler, ülkenin içinde bulunduğu koşullarda, kendilerinden beklenen görevleri yerine getirebilmek için, 1970’lerde CHP’de, 1980 sonrasında Batı Avrupa’da yaşanmış olan dönüşüm sürecini gerçekleştirmek zorundadır

3-Mevcut düzenin ezdiği toplum kesimlerinin durumunu düzeltmeye ve demokratikleşmenin gerçekleştirilmesine yönelik ciddi bir merkez sol hareket, toplumun desteğini almakta zorlanmayacaktır

21 yüzyılı karşılamaya hazır bir sosyal demokrat kimliğe ve yapıya kavuşacak bir parti örgütlenmesinin, günümüz koşullarında başarı sağlayacağına ve solda bütünleşmeyi de kendi çatısı altında gerçekleştireceğine inanıyoruz

Alıntı Yaparak Cevapla