Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Türkçe Lügat
AKAİD (Akide C ) Akideler İtikad olunan hakikatlar İtikada dâir kaziye ve hükümler, esaslar (Akaidî ve imanî hükümleri kavi ve sabit kılmakla meleke haline getiren, ancak ibadettir Evet, Allah'ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibaret olan ibadetle vicdanî ve aklî olan imani hükümler terbiye ve takviye edilmezse, eserleri ve te'sirleri zayıf kalır Bu hale, Alem-i İslâmın hâl-i hazırdaki vaziyeti şahittir İ İ)
AKAİD-İ DİNİYE Dini akideler İmâni esaslar (Ben tahmin ediyorum ki: Eğer şeyh Abdulkadir-i Geylâni (R A ) ve Şah-ı Nakşibend (R A ) ve İmâm-ı Rabbâni (R A ) gibi zâtlar bu zamanda olsa idiler; bütün himmetlerini hakaik-ı imâniyyenin ve akaid-i İslâmiyyenin takviyesine sarfedeceklerdi Çünkü, saadet-i ebediyyenin medârı onlardır Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyyeye sebebiyet verir M )
AK'AK Saksağan
AKAK (C : Akâık ) Saksağan kuşu
AKAK Sıcak çok olmak
AK'AKA Saksağan sesi
AKAKİR (Akkar C ) Tıb: İlaç yerine kullanılan nebâtî kökler
A'KAL En akıllı Pek akıllı Daha akıllı
AKALA Bir çeşit pamuk
AK ALEM Osmanlılarda saltanat sancağı
AKALİD Yoğurt
AKALİM (Ekalim) (İklim C ) İklimler * Dünyanın kıt'a ve memleketleri
AKALİT Yoğurt
AKALL (Ekall) Daha az En az
AKALL-İ KALİL En az Azın azı
AKALLİYET (Ekalliyet) Azlık Azınlık * Bir ülkede hâkim unsurların haricinde olan ve ekseriyet teşkil edemiyen insanlar
AKAM Erkek ve dişi kısırlığı
AKAM Çocuksuz, çocuğu olmayan, kısır * Tedavisi kabil olmayan hastalık
AK'AM Burnu eğri
AKAM Yük bağladıkları ip
AKAM (Bak: Ekkâm)
AKAMET Neticesizlik Kısırlık, sonu alınmama
AKAN Deve ayağını bağladıkları ip
AK ANBER Beyaz cins anber
AKANYILDIZ Daha ziyade yaz geceleri gökyüzünde hızla geçip giden ışıklı iz, şahap
A'KAR Kısır
AKAR Zayi etme, kaybetme * Kumlu yer * Para getiren mülk (Ev, dükkân gibi )
AKAR Köşk, yüksek bina * Bâbil vilayetinde bir yer adı * Dehşetli olmak Yaralamak Boğazlamak * Korku ve dehşetten kişinin ayakları titreyip dövüşememesi
AKARAT (Akar C ) Gelir getiren yapılar ve mallar
AKARET Kısırlık, kısır olma
AKARİB (Bak: Ekarib)
AKARİB (Akreb C ) Kuyruğunda zehiri bulunan bir hayvancık olan akrebler
AKAS Çirkin kokulu olma
A'KAS Boynuzu kulağı ardında bitmiş veya boynuzu kulağı ardına gelmiş nesne
AKASIR (Akser C ) Pek kısalar
AKASİ (Aksa C ) Çok uzaklar
AKAT Çukur yer
AKAT Evin ortası Evin çevresi, etrafı
AKAVİL (Bak: Ekavil)
AKB Sakalın kaba ve sık olması
AKBEH (Kabih den) En çirkin Çok kabih
AKBEL Eğri gözlü * Kabiliyetli kimse * En çok beğenilen
AKBENEK Gözün saydam tabakasında bir yara veya çıbandan kalan ve görmeyi yavaş yavaş azaltan beyaz benek
AKBİYE (Kubâ C ) Kaftanlar, üste giyilen elbiseler
AKCİĞER Göğüs boşluğunu dolduran ve solunmağa yarayan bir organ Ree
AKÇA (Akçe) Beyaz, oldukça beyaz * Para * Eskiden para ölçüsü olarak kullanılan küçük gümüş sikke
AKD Anlaşma Sözleşme * Düğümleme Düğümlenme Bağ bağlama Bağlanma * Huk: Nikâh, hibe, vasiyet, bey' u şirâ gibi şer'î bir muameleyi iki tarafın iltizam ve taahhüd etmeleridir, icab ile kabulün irtibatından ibarettir Böyle bir muameleye mün'akid denir Bunun böyle vücuda gelmesine de in'ikad denilir
AKD-İ MECLİS Konuşmak için toplanma, meclis kurma
AKD-İ MUAVAZA Hibe ve sadaka gibi teberruattan olmayıp iki taraftan ivaz verilerek yapılan akd, ivazlı akd Satış, trampa gibi
AKD-İ ZİMMET İslâmlarla muharebe etmiş veya eden bir şahsın veya bir cemaatın İslâm ahd u emânını, yani tâbiiyyetini kabul etmesi
AKDAM (Kadem C ) Ayaklar, kademler
AKDAR Değerler Kudretler
AKDEM Daha önce Daha ileri Daha mühim
AKDEM-İ UMUR İşlerin en mühimmi
AKDEMÎN (AKDEMÛN) Daha evvelce yaşamış olanlar Geçmişler İleride ve daha mühim kimseler * Eksikler (Bak: Kudemâ)
AKDER En kudretli * Kısa boylu
AKDERİ Eski zamanda kağıt yerine kullanılan ve üzerine yazı yazılan deri
AKDES En kudsi En mübarek
AKDİYYE Mafsallarda bulunan yumru ve düğüm
A'KEF Ahmak
AKEM Vergisi olmayan emlâk Türbe, cami, köprü, çeşme gibi
AKER Zeytinyağı tortusu
AKERKER Kuvvetli arslan * Yoğurt
AKESE f Ökse * Bir şeye ilişmiş, asılmış
AKEVKA' Kısa boylu
AKF Eğmek, meylettirmek
AKF Hapsetmek Vakfetmek
AKFA (Kafâ C ) Başın arka kısımları Enseler
AKFAL (Kufl C ) Kilitler Kapı kilitleri
AKFAR (Kafr C ) Sahralar, çöller
AKFAS (Kafas C ) Hamal küfeleri * Kafesler
AKFEN Kulağı küçük ve kalın olan
AKFER Çok kısır, en kısır * İki ön ayakları dirseğine kadar beyaz olan at
AKHAF (Kıhf C ) Ağaç kaplar, ağaçtan yapılmış kaplar * Kafa tasları
AKHEB Rengi bozrak olan ak nesne
AKHEBAN Fil, câmus
AKHER En kahredici, çok kahreden
AKIL (Bak: Akl)
AKILCILIK (Rasyonalizm) fels İnsanın, akılla gerçeğe uygun bilgiyi bulabileceğini, aklın doğru kabul ettiği bilginin şübhe götürmez kesinlikte doğru olduğunu kabul ettiği felsefe Tenkitçi felsefe, deneyci felsefe, psikoloji ve sosyoloji bu felsefenin aşırı iddialarını çürütmüştür Bugünkü ilim adamları herşeyi tam doğru olarak biliyoruz iddiasından uzak, daha alçak gönüllü bir hareket tarzını benimsemektedirler (  izm) şeklinde ifade edilen görüşlere körü körüne ve acele ile bağlanmayı doğru görmemektedirler
AKIL-FÜRUŞ f Akıl satan, daha akıllı olduğunu göstermeğe çalışan
AKILSUZ f Aklı yandıran, aklı gideren
ÂKIL(E) Uyanık Aklı başında Tedbirli Düşüncesi sağlam Huşyâr
ÂKILÂNE f Akıllı kimseye yakışır surette, akıl ve idrakle
ÂKILÂT Akıllı kadınlar
AKINCI Keşif, yağma ve tahrib kasdıyla ecnebi memleketlere akın yapan kişi Akıncılık, Osman Bey zamanında başlamıştır
AKINTI Bir sıvı cismin mütemadiyen hareketi, akış * Nehir veya deniz suyunun bir tarafa doğru cereyanı * Bazı hastalıklarda vücuttaki bir delikten cerahat akması
ÂKIR(E) Kısır, verimsiz, kumlu toprak * Çocuksuz kadın * Oğlu veya kızı olmayan erkek * Yaralayan, yaralayıcı
ÂKIS Pis kokulu
AKIS İnatçı, muannid
AKİ (Akk dan) İsyan eden, başkaldıran, âsi
ÂKİB Çok fazla
AKİB Ayağın ökçesi Adamın evlâdı, evlâdının evlâdı
AKÎB Bir şeyin ardından gelen Arkası sıra giden
ÂKİB Kendisinden sonra peygamber gelmeyen Hz Hâtem-ül Enbiyâ Peygamberimiz Resul-ü Ekrem (A S M ) * Bir diğerinin arkasından gelen
ÂKİBE(T) Bir şeyin sonu Nihayet Netice, sonuç
ÂKİBET-ÜL ÂKİBE Akibetin âkibeti * Neticenin sonu * Ahiret
ÂKİBET-ÜL EMR Bir işin neticesi, sonu
ÂKİBET-BİN f İleri görüşlü Sonunu evvelden gören
ÂKİBET-BİNÎ f Tedbirlilik, neticeyi önceden görüp düşünme
ÂKİBET-ENDİŞ f Geleceği için endişe eden İstikbâlini düşünen Akibetini düşünen
ÂKİD Kuyunun çevresi, etrafı
AKİD Aralarında akid yapanlardan her birisi (Bak: Akd)
AKİDE İnanılan ve itikad edilen esas İmân * Bir nevi şeker adı
AKİDE-İ TEVHİD Allah'ın bir olduğuna inanmak
ÂKİDEYN Huk: Her akidde anlaşmayı yapan her iki taraf
ÂKİF Devamlı ibadetle meşgul olan * Bir şeyde sebat eden * Teveccüh, yönelme
AKİFAN Uzun ayaklı karınca * Araptan bir kabile adı
AKİK Meşhur ve kıymetli, ekseriya kırmızı renkte olan ve yüzük gibi şeylere takılan taş * Hicaz vilâyetinde bir vâdi * Yolunu yaran gür su
AKİK Bunaltıcı sıcaklık
AKİKA Yeni doğan bir çocuğun başındaki ana tüyü Yahut böyle bir çocuk için Cenab-ı Hakk'a şükür niyetiyle kesilen kurbanın adı Bu kurbana "Nesike" de denir
ÂKİL(E) (Ekl den) Ekl eden, yiyen Yiyici
ÂKİL-ÜL BEŞER İnsan eti yiyen
ÂKİL-ÜL HEVÂM Haşaratla beslenen
ÂKİL-ÜL KÜLL Herşeyi yiyen
ÂKİL-ÜL LAHM Etle beslenen, et yiyici
ÂKİL-ÜS SEMEK Balıkla beslenen Balık yiyici
ÂKİLET-ÜL EKBÂD Ciğerler yiyen kadın * Uhud harbinde şehid olan Hz Hamza'nın (R A ) göğsünü yararak ciğerlerini yiyen Ebu Süfyanın karısı Hind
AKÎLE (C : Akayil) Baba tarafından akraba * Her şeyin en iyisi
ÂKİLE (C : Avakil) Baba tarafından olan akraba * Baş tarayıcı kadın
ÂKİLE Yenirce adı verilen yara
AKİM (C : Akâm-Ukum) İçinde giyecek olan büyük çuval
AKÎM Neticesiz, sonu yok Beyhude * Yağmur getirmeyen rüzgar * Çocuğu olmayan, kısır Doğurmayan (kadın), doğurtmayan (erkek)
AKİR Yaralanmış, cerih
AKİRE Ses, sedâ, savt
AKİS Yere gömüp köklendikten sonra kestikleri üzüm çubuğu * Üzerine yağ koyup içtikleri taze süt * Sütlü çorba
AKİS (Aks) Bir şeyin zıddı, simetriği, tersi * Hareketli bir cismin hareketinin tersine dönmesi * Bir şeyin evvelinin âhirine, âhirinin evveline dönmesi * Çarpışma, çarpıp geri dönme * Mantıkta: Bir düşünme ve akıl yürütme şekli; bir iddianın konusunu yüklem, yüklemini konu yapmakla bir sonuç elde etmek Meselâ : "Her sanatkâr kabiliyetli "yetenekli" dir O halde bazı yetenekliler sanatkârdır "
AKİS Tersine dönen, vuran, çarpan Akseden
AKİS (Aks) İnatçı, muannid
AKİSA (C : İkâs) Saç örgüsü
AKİSE Çok fazla deve * Karanlık gece
AKİSE Işığı aksettiren âlet
AKK (C : Ukuk) Serkeşlik Anaya, babaya itaatsizlik * Yarmak * (Koyun) kuzularken ölmek
AKK Serkeş, inadçı
AKKÂL Çok yiyen, obur * Tıb: Etrafındaki etleri çürütüp mahveden (yara)
AKKÂM Deve kiralayıcısı, deve ile ücret karşılığında eşya taşıyan adam * Hacca Surre-i Hümayun ile birlikte giden hademe * Çadır mehteri
AKKOR (Bak: Nâr-ı beyza)
AKKUB Devenin çok yediği yassı yapraklı bir dikenli ot
AKL Sürmek * Ölmek * İp ile bağlamak
AKL (Akıl) Men'etmek * Sığınacak yer * Kırmızı mihfe örtüsü * Diyet * İnsanın; hayrı, şerri ve ilimleri anlayan, sebeblerden neticeleri çıkaran ve eserden eser sahibine intikal eden hassası Düşünme ve anlama kabiliyeti Zihin, zekâ, tefehhüm, fehim, irade, anlayış, kuvve-i hâfıza, mülâhaza, re'y, yaptığını bilme İlim, zihinde hâsıl olan sûret İnsan zihninin sıfatı Kalbde Hak ve bâtılı ayırdedebilen bir nur * Huk: Bir cinayetten dolayı, icab eden diyeti vermektir Diyet mânasına da kullanılır Akıl, esasen imsak ve imtisak mânasınadır Diyet vermek, kan dökülmesini men' ve imsak edecek müeyyid bir kuvvet mesâbesinde olduğundan bu cihetle de diyete akl denilmiş olması melhuzdur (Huk L )(Mütekellimînin mütebahhirîn ulemasından olan Mu'tezile imamları, zinet-i surîsine meftun olup, o mesleğe ciddi temas ederek, aklı hâkim ittihaz ettiklerinden, ancak fâsık, mübtedi bir mü'min derecesine çıkabilmişler S )(Arkadaş! Vesvese ve evham zulmetleri içinde yürürken, Resul-ü Ekrem'in (A S M ) sünnetleri birer yıldız, birer lâmba vazifesini gördüklerini gördüm Herbir sünnet veya bir hadd-i şer'i, zulmetli dalâlet yollarında güneş gibi parlıyor O yollarda insan, zerre miskâl o sünnetlerden inhiraf ve udul ederse; şeytanlara mel'abe, evhama merkep, ehval ve korkulara ma'rez ve dağlar kadar ağır yüklere matiyye olacaktır Ve kezâ, o sünnetleri, sanki semadan tedelli ve tenezzül eden ipler gibi gördüm ki; onlara temessük eden yükselir; saadetlere nail olur Muhalefet edip de akla dayananlar ise, uzun bir minare ile semâya çıkmak hamakatinde bulunan fir'avn gibi bir fir'avn olur M N )
AKL-I BÂLİĞ Yetişmiş genç Erginlik hâli Onbeşini doldurmuş genç
AKL-I BEŞER İnsan aklı İnsan düşüncesi (Kur'anın hakaik-ı İlâhiyeye dair beyanatı ve tılsım-ı kâinatı fethedip ve hilkat-ı âlemin muammasını açan beyanat-ı kevniyesi, ihbarat-ı gaybiyenin en mühimmidir Çünkü: O hakaik-ı gaybiyeyi hadsiz dalâlet yolları içinde istikametle onları gidip bulmak, akl-ı beşerin kârı değildir ve olamaz Beşerin en dâhi hükemaları o mesâilin en küçüğüne akıllarıyla yetişmediği mâlumdur Hem Kur'an, gösterdiği o hakaik-ı İlâhiye ve hakaik-ı kevniyeyi beyandan sonra ve safa-yı kalb ve tezkiye-i nefisten sonra ve ruhun terakkiyatından ve aklın tekemmülünden sonra beşerin ukulü: "Sadakte" deyip o hakaikı kabul eder Kur'ana, "Bârekâllah" der  Amma ahvâl-i uhreviye ve berzahiye ise, çendan akl-ı beşer kendi başıyla yetişemiyor, göremiyor Fakat, Kur'anın gösterdiği yollar ile onları görmek derecesinde isbat ediyor S )
AKL-I EVVEL İlk akıl, hılkî ve cibilli olan akıl (Bir kısım eski ve sapık felsefecilere ve hususan İşrakıyyuna göre; teselsül tâbiri ile müessiriyetini iddia ettikleri sebeblerden birincisidir Bunun neticesi şirke gider Bunlarca, akl-ı evvel Allah'ın mahluku olup ve bundan ikinci akıl, ikincisinden üçüncü akıl  ve böylece "Ukul-ü Aşere" dedikleri birbirinden türeyen on akıl varlığı tevehhüm edilerek dalâlete gidilmiştir )(Eski felsefenin bir düstur-u itikadiyesinden olan ( $ ) "Birden bir sudur eder" Yani, "bir zattan, bizzat bir tek sudur edebilir Sâir şeyler vasıtalar vasıtası ile ondan sudur eder " diye, Ganiyy-i alel-ıtlak ve Kadir-i Mutlakı, âciz vasaite muhtaç göstererek, bütün esbaba ve vasaite, rububiyyette bir nevi şirket verip Halik-ı Zül Celâle "Akl-ı evvel" nâmında bir mahluku verip âdeta sair mülkünü esbaba ve vasâite taksim ederek bir şirk-i azîme yol açan, şirk-alûd ve dalâlet-pişe o felsefenin düsturu nerede?  Hükemânın yüksek kısmı olan İşrakıyyun böyle halt etseler; maddiyyun, tabiiyyun gibi aşağı kısımları ne kadar halt edeceklerini kıyas edebilirsin S )
AKL-I FA'AL İşleyen ve çalışan akıl
AKL-I KÜLLÎ Kâinatta görülen umumi ahenk Her şeyi kavrayan akıl
AKL-I MAAD (MEAD) İrfan ve ilimle terbiye olan âhiretini düşünen akıl Geleceği kavrayan akıl
AKL-I MAAŞ Aklın en alt tabakası Dünyada geçim işini düşünen akıl
AKL-I MATBU' Yaradılıştan olup, her çocukta olan akıl Öğrenmeden var olan fıtrî akıl Bu akıl mümeyyiz olmayıp kabil-i hitap değildir
AKL-I MESMU' Kabil-i hitab olan akıl Sonradan tecrübe ve bilgiyle gelişen akıl Hayrı ve şerri fark edebilen ve mümeyyiz olan kimsenin aklıdır
AKL-I SELİM (Hiss-i selim) İyiyi kötüyü farkedip, insana hak ve hakikatı, iman ve İslâmiyeti tâkib ettiren akıl ve düşünüş Normal ve müsbet düşünce
AKLA' Eli kesik
AKLAH Sarı dişli
AKLAM (Kalem C ) Kalemler Oklar Yayla atılan eski zaman silahlarından biri
AKLAN (Bak: Mâile)
AKLEB Sarkık dudaklı
AKLED Yoğurt
AKLEN Akıl ile Akıl yolu ile
AKLEN VE NAKLEN Akıl ve haberlerin nakline göre Akıl ve nakil yolu ile
AKLET Yoğurt
AKLÎ Akıl ile bilinen veya bulunan şey Akla mensub Akla dâir ve müteallik
AKLİYYAT Müşahedeye ve tecrübeye girmeyen ve sadece akıl ile düşünülen şeyler ve hususlar Nazarî meseleler (Bak: Mücerredât, Ma'kulat)(Arkadaş! Kalb ile ruhun hastalığı nisbetinde felsefe ilimlerine meyil ve muhabbet ziyade olur O hastalık marazı da, ulum-u akliyeye tevaggul etmek nisbetindedir Demek mânevî olan hastalıklar, insanlarıaklî ilimlere teşvik ve sevkeder Ve akliyat ile iştigal eden, emraz-ı kalbiyeye mübtelâ olur M N )
|