Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıca Türkçe Lügat

Eski 07-25-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Türkçe Lügat



AKTAB-I EHL-İ BEYT Ehl-i Beytten yetişen kutublar Yâni, büyük mürşidler
AKTAB-I ERBAA Ehl-i sünnet âlimleri ve mütebahhir ve maneviyatta çok ileri zatlar tarafından şimdiye kadar dört büyük kutup olarak bilinen veliler(Seyyid Abdulkadir-i Geylâni, Seyyid Ahmed-i Bedevi, Seyyid Ahmed-i Rufâi, Seyyid İbrahim Desuki)
AKTAN (Kutn C) Pamuklar

AKTAR (Kutr C) Kuturlar Çaplar Dâirenin merkezinden geçen doğru hatlar * Her taraf * Güzel kokulu yağlar vesaire satan adam Güzel kokular tâciri * Ecza, ilâç satan adam * Mahalle aralarında bazı baharatla iğne, iplik vesaire satan satıcı

AKTÂR-I ÂLEM Her taraf Alemin dört bucağı Alemin her yeri
AKTÂR-I BEDEN Vücudun her tarafı
AKTİVİZM Hakikatin, düşüncede kalmasından ziyade, hayat ve fiile intikalini ve bütün ilimlerin, cemiyetin gelişmesine hizmet etmesini isteyen ve böylece iradenin faaliyet ve tesirliliğini açıklayan felsefî bir meslek
AKTÖR Fr Tiyatroda erkek oyuncu
AKTRİS Tiyatroda kadın oyuncu
AKTÜALİTE Fr Bugünkü hâdise veya mevzu Günlük hâdiseler
AKTÜEL Fr Bugünkü, şimdiki
AKU f Baykuş, puhu
AKUB Toz
AKUK (Bak: Ukuk)
AKUL İshalden kurtaran bir ilâç
AKUM İyileşmez yara Kısırlık * Zahmet
AKUR Yaralıyan, ısıran köpek Kuduz, azgın köpek * Çok şerir, kötü kimse
AKURÂNE f Kuduzcasına, kudurmuşcasına, saldırırcasına
AKUSTİK Fr Sese aitSes mevzuu Kapalı yerde ses dağılma sistemi
AKÜMÜLATÖR Fr Fiz: Elektrik enejisini depo eden cihaz
AKVA Daha kuvvetli En kuvvetli (Bak: Ekva)
AKVA' Kuyruğu beyaz, gövdesi siyah olan dişi koyun
AKVAL (Kavl C) Sözler, kaviller
AKVAL-İ HAKÎMÂNE f Hikmet sahiblerine yakışır sözler
AKVAM (Kavim C) Kavimler Milletler Toplumlar
AKVÂM-I BEŞER İnsan toplumları İnsan kavimleri
AKVAREL Sulu boya resim
AKVARYUM Lat Su hayvanlarını veya bitkilerini besleyebilecek tarzda yapılmış camdan su kabı
AKVAS (Kavs C) Kavisler, yaylar * Virajlar, büklümler
AKVAT (Kut C) Yiyecekler, azıklar
AKVAT-I YEVMİYYE Geçim, derd-i maişet için lazım olan günlük yiyecekler
AKVAZ (Kavz C) Kum tepeleri
AKVE Evin önündeki açıklık, meydanlık Avlu
AKVED Uzun boyunlu
AKVEM Daha doğru En doğrru
AKVERİN (AKVERİYAT) Büyük belâlar, musibetler, âfetler
AKVES Sıkıntılı an * İhtiyarlıktan beli bükülmüş kimse Kamburu çıkmış ihtiyar kişi
AKVET Evin ortası Evin çevresi
AKVET (C: Ukâ) Hallaç masurası
AKVİYA (Kavi C) Sağlam ve güçlü olanlar Kuvvetliler
AKY Koyu olan ve birbiri üstüne sağılmış olan koyun sütü
AKYA Lüfer azmanı denilen iri cins bir balık
AKYUVAR (Bak: Küreyvât-ı beyzâ)
AKZ Atâ, bahşiş
AKZA Kadılıkta ve fıkıh ilminde daha ileri, daha bilgili
AKZEF Çok iftira atan Çok kazifte bulunan (Bak: Ekzef)
AKZEL Çok aksak; pek fazla topal
AKZEM Zayıf
AKZER Necis ve murdar nesne
AKZİYE (Kaza C) Hükümler Kararlar * Tam cümleler
ÂL Yüksek Âlî Yüce Bülend

ÂL Sülâle, soy, hânedan Akrabâ ve taallukat * Yaz sıcaklarında su gibi görünen serap * Hile, tuzak

ÂL-İ ABÂ Hz Peygamberin (ASM) kendisi ile beraber, kızı Hz Fâtıma Validemiz, damadı Hz Ali ve torunları Hz Hasan ve Hz Hüseyin'den (RA) müteşekkil hey'et "Hamse-i âl-i abâ" da denir Hz Peygamber'in (ASM) giydiği abâsını mezkur sahabe-i güzin hazeratının üzerine örterek hususi dua ettiğinden bu isimle anılmaları meşhurdur(Bediüzzaman Hazretlerinin "Lem'alar" adlı eserinin Ondördüncü Lem'asında bu meseleye dair izahat vardır)

ÂL-İ ABBAS Emevilerden sonra 749 senesinden 1258 senesine kadar süren Abbasi hükümdar ailesi

ÂL-İ BEYT Hz Peygamberin (ASM) sülâle-i tahiresinden yetişenler ve sünnet-i seniyyesinin menbaı ve muhafızı ve bihakkın sünnete ittibâ ve onu idâme ettirenler Al-i Resul, Al-i Nebi, Al-i Muhammed ve Ehl-i Beyt gibi tâbirlerle de söylenir (Eğer denilse: "Neden hilâfet-i İslâmiye, Al-i Beyt-i Nebevide takarrur etmedi? Halbuki en ziyade lâyık ve müstehak onlardıElcevap: Saltanat-ı dünyeviye aldatıcıdır Al-i Beyt ise, hakaik-ı İslâmiyeyi ve ahkâm-ı Kur'aniyeyi muhafazaya memur idiler Hilâfet ve saltanata geçen, ya Nebi gibi mâsum olmalı veyahut hulefâ-i râşidin ve Ömer İbn-i Abdülaziz-i Emevî ve Mehdi-i Abbasî gibi harikulâde bir zühd-ü kalbi olmalı ki aldanmasın Halbuki Mısır'da Âl-i Beyt nâmına teşekkül eden Devlet-i Fatımiye Hilâfeti ve Afrika'da Muvahhidin Hükümeti ve İran'da Safevîler Devleti gösteriyor ki, saltanat-ı dünyeviye, Âl-i Beyte yaramaz; vazife-i asliyesi olan hıfz-ı dini ve hizmet-i İslâmiyeti onlara unutturur Halbuki saltanatı terkettikleri zaman, parlak ve yüksek bir surette İslâmiyete ve Kur'ana hizmet etmişler M)( $âyetinin bir kavle göre mânası: "Resul-ü Ekrem (ASM) vazife-i Risaletin icrasına mukabil ücret istemez, yalnız Âl-i Beytine meveddeti istiyor" Eğer denilse: Bu mânaya göre karabet-i nesliye cihetinden gelen bir faide gözetilmiş görünüyor Halbuki, ( $ ) sırrına binâen karabet-i nesliye değil, belki kurbiyet-i İlâhiye noktasında vazife-i Risalet cereyan ediyor? Elcevap: Resul-ü Ekrem (ASM), gayb-âşinâ nazarıyla görmüş ki: Âl-i Beyti, âlem-i İslâm içinde bir şecere-i nuraniye hükmüne geçecek, âlem-i İslâmın bütün tabakatında kemalât-ı insaniye dersinde rehberlik ve mürşidlik vazifesini görecek zatlar, ekseriyet-i mutlaka ile Âl-i Beytten çıkacak Teşehhüddeki ümmetin "Âl" hakkındaki duası ki: $dir Makbul olacağını keşfetmiş, yani nasıl ki millet-i İbrahimiyede ekseriyet-i mutlaka ile nurani rehberler Hz İbrahimin (AS) âlinden, neslinden olan enbiya olduğu gibi; ümmet-i Muhammediyede de (ASM) vezaif-i azime-i İslâmiyette ve ekser turuk ve mesâlikinde enbiya-i benî İsrâil gibi, Aktab-ı Âl-i Beyt-i Muhammediyeyi (ASM) görmüş Onun için ( $ ) demesiyle emrolunarak, Âl-i Beyte karşı ümmetin meveddetini istemiş Bu hakikatı te'yid eden diğer rivayetlerde ferman etmiş: "Size iki şey bırakıyorum, onlara temessük etseniz, necat bulursunuz Biri: Kitabullah, biri: Âl-i Beytim" Çünkü: Sünnet-i Seniyyenin menbaı ve muhafızı ve her cihetle iltizam etmesiyle mükellef olan, Âl-i Beyttir L)

ÂL-İ İBRAHİM Hz İbrahim Peygamberin (AS) neslinden gelen ve onun mânevi yolunda yürüyenler Bütün müslümanlar, Mü'minler
ÂL-İ İMRÂN İmran soyundan gelenler (İmran ikidir Birisi: Hz Musa ve Harun'un (AS) babaları olan İmran ibn-i Yashür ibn-i Lâvi ibn-i Yakub ibn-i İshak ibn-i İbrahim'dir (AS) İkincisi: Hz Meryemin babası olan İmran ibn-i Metan ki, bu da Süleyman ibn-i Dâvud ibn-i İşa neslinden, bunlar da Yahuda ibn-i Yakub neslindendirler İki İmran arasında 1800 sene geçtiği söylenir)
ÂL-İ İMRAN SURESİ Kur'an-ı Kerimin üçüncü suresinin ismi olup Medine-i Münevvere'de nâzil olmuştur Bu sureye Eman, Kenz, Ma'niyye, Mücadele, İstiğfar Suresi ve Tayyibe de denilir
ALA Bahşişler Lütuflar Nimetler İhsanlar
A'LA Daha iyi Pek iyi En yüksek Ziyâde ve mürtefi olan
A'LÂ-YI İLLİYYÎN Cennette en yüksek derece Cenâb-ı Hakkın indinde en iyilerin ve kâmillerin derecesi(Bak o zat öyle bir maksad, öyle bir gâye için saadet isteyip duâ ediyor ki: İnsanı ve bütün mahlukatı, esfel-i safilin olan fenâ-i mutlaka sukuttan, kıymetsizlikten, fâidesizlikten, abesiyetten a'lâ-yı illiyyîn olan kıymete, bekaya, ulvi vazifeye, mektubât-ı samedaniye olması derecesine çıkarıyor MN)
A'LÂ SURESİ Kur'an-ı Kerim'in seksenyedinci suresi olup Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur
ALA Yükseklik Büyüklük şeref şan
ALA İtl İtalyancadan gelen tabirlerin başında bulunup (usulünce, tarzında) manasını ifade eder Meselâ: Alaturka $: Türk tarzında gibi
ALA f Kirleten, kirli yapan

ALÂ Gr:Arabçada harf-i cerdir Buna isim diyen de olmuştur Müteaddit mâna ile kelimenin başına getirilir; manevî istilâ ve tefevvuk bildirmek için ekseriyâ mecrurunu istilaya delâlet eder Bazan mecrurunun mukabiline müstâli olur (maa) gibi müsahabet için gelir (lâm) gibi tâlil için olur Mücaveze için olur Harf-i cer olan (min) mânâsına ve zarfiyyet için ve harf-i cer olan (bâ) mânâsına isim olur "yukarıda" manasına gelir * Üstünde, üzere

ALABALIK t Akıntısı sert olan soğuk ve tatlı sularda bulunan bir cins leziz balık
ALABANDA İtl Gemilerde dümeni tam sancağa veya iskeleye kırma, yahut geminin bir tarafındaki toplara ateş etme kumandası * Mc:Şiddetle kınama ve azarlama
ALACA BAYRAK Tar:Ondördüncü Yeniçeri Bölüğüne verilen ad
A'LA-D DERECAT Derecelerin en alâsı, en yükseği
ALA-EYYİ-HAL Herhâlde, mutlaka, elbette, her nasıl olsa
ALAF (Elf C) Binler
ALÂ-FETRETİN Daim olmayarak, fasıla ile
ALAFRANGA İtl Frenk tarzında olan, Fransız usulü
ALÂ HİDE Tek başına, münferiden, ayrıca
ALAİK (Alayık) Münâsebetler Alâkalar Mânialar
ALÂİK-İ DÜNYEVİYE Dünyevî alâkalar İnsanı Cenab-ı Hakkın rızasından alıkoyan lüzumsuz işler
ALAİM İzler İşaretler, deliller (Bak: Alamet)
ALÂİM-İ SEMÂ (Alâim-üs semâ) Al yeşil kuşak (Bak: Kavs-ı kuzah)
ALAK Zahmet, meşakkat gidermek
ALAK Sakız

ALAK Kan Kızıl veya koyu ve uyuşuk kan * Yapışkan veya ilişken nesne * Hayvanat * Bir işe mülâzemet eylemek * Husumet-i lâzime veya muhabbet-i lâzime Aşk ve muhabbet eylemek Bir işe başlayıp o işe devamlı olmak * Bir şeye ilişip tutulmak * Yapışkan, balçık ve çamur * Kadının gebe kalması * Pıhtılaşmış kan * Sülük (Kamus'tan hülâsa)

ALAK-I DEM Kan pıhtısı, pıhtılaşmış kan
ALAK SURESİ Kur'an-ı Kerim'in doksanaltıncı suresinin adıdır İkra' Suresi de denilir Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur
ALÂKA İlişik, rabıta, merbutiyet * Gönül bağlama, sevgi, münasebet, taalluk, irtibat, mâlikiyet Tasarruf Müdâhale hakkı Hisse * Edb: Bir kelimenin hakiki mânâsından mecâzi mânâsına nakledilmesinin sebebidir (Temiz ahlâklı, güzel huylu kimselere melek denildiği gibi)
ALAKA Kan pıhtısı Uyuşuk kan
ALÂKABAHŞ f İlgi uyandıran Alâka uyandıran
ALÂKADAR Alâkalı, münâsebetdar
ALÂ-KADR-İL-İMKAN Olabildiği kadar İmkânı nisbetinde
ALÂ-KADR-İL-İSTİTAA Elden geldiği kadar, güç yettiği nisbetinde
ALÂ-KADR-İT-TAKA Güç yettiği kadar
ALÂ-KAVLİN Bir kavle göre Bir rivâyete nazaran
ALÂ-KÜLLİHAL İster istemez Olduğu kadar Her halde(Ey insan düşün! Sen alâ küllihal öleceksin L)
A'LAL (İllet C) Hastalıklar, marazlar, illetler * Sebepler
ALAM (Elem C) Elemler Kederler Üzüntüler
ALÂM-I ELİME Çok acı ve acıklı elemler
ALÂM-I GURBET Vatandan ayrı kalma elemleri, gurbet acıları
A'LAM (Alem C) Alemler Alâmetler İzler Nişanlar * Bayraklar * Büyük âlimler * Büyük dağlar
ALÂ-MA-FARAZALLAH Allah'ın farzettiği üzere
ALAMANA İtl Küçük odun gemisi * Büyük balıkçı kayığı * Büyük balıkçı kayıklarına mahsus büyük ağ, ığrıp
ALAMAT Uzun ince bir cins balık (Hint denizinde çok olur ve yılana benzer)
ALÂMAT (Alâmet C) İzler, nişanlar, alâmetler, işâretler
ALÂ-MELE'İN NAS Herkesin önünde Halkın huzurunda
ALÂ-MERATİBİHİM Rütbesine ve derecesine göre sırasıyla
ALÂMET İz, nişân, işâret
ALÂMET-İ FÂRİKA Ayırıcı işaret Damga
ALÂMET-İ GURUR Gurur ve kibiri belli eden alâmet
ÂLÂM U ASKAM Kederler ve hastalıklar
ALAN Orman içinde açıklık, meydan
ALÂNÎ Açıkta, meydanda, herkesin gözü önünde
ALÂNİYETEN Herkesin önünde, açıkça, alânen
ALÂ-RAĞM-İ ENF-İL YE'S Ye'sin burnunu kırmak maksadiyle ve ona tahkir ile
ALARGA İtl Açık deniz, engin
ALÂ-RİVAYETİN Rivayet edildiği üzere Söylenenlere bakılırsa
ALARM Fr Tehlike anında herkesi haberdar etmek için verilen işaret
ALÂ-RUUS-İLEŞHAD Aleme karşı Herkesin gözü önünde Halkın önünde
ALAS Odun kömürü
ALAŞIM Madenlerin eriyerek birleşmesi sonunda meydana gelen madde, halita
ÂLÂT (Âlet C) Vasıtalar Âletler
ÂLÂT-I BASARİYE Gözle alâkalı gözlük, dürbün gibi optik âletler
ÂLÂT-I CÂRİHA Yaralayıcı âletler
ÂLÂT-I HARBİYE Harb âletleri, silâhlar
ÂLÂT-I KATIA Kesici âletler
ÂLÂT-I NARİYYE Ateşli silâhlar
ÂLÂT-I RASADİYYE Meteoroloji ve astronomi araştırmalarında kullanılan âlet ve cihazlar
ÂLÂT-I TAB'İYYE Baskı âletleri Matbaa levâzımatı
ALATURKA İtl Türkvari, Türk usulü, Osmanlı usulü
ALÂ-TARİK-İL İCMAL Kısaca, icmal yoluyla
ALÂ-TARİK-İL MÜNAVEBE Nöbetleşe, münâvebe yoluyla
ALA VECH-İ ÎCAZ İcâz yolu ile
ALAVERE Vapurlara kömür vermek için bordaya kurulan kademeli iskele * Tulumbanın basıp emme suretiyle işlemesi * Herc ü merc Karışıklık, kargaşalık * Bir şeyin elden ele verilerek veya atılarak aktarılması
ALAVÎ (İlâve C) İlâveler, ekler
ALAY (Ask) 3-4 tabur piyade veya5 bölük süvari askerinden mürekkep kuvvet * Debdebe ve gösterişle yapılan tören, geçit resmi * Cemaat, topluluk, güruh, kalabalık, fevç * Fazla miktar, muhtelif ve müteaddit kişiler veya şeyler
ALAYBOZAN Eskiden kullanılmış olan bir çeşit fitilli tüfek
ALAYE Yüksek yer, yükseklik
ALAY EMİNİ Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir alay askerin hesap işlerine bakan subay ki, binbaşıdan alt derecededir
A'LÂ-YI İLLİYYÎN (Bak: A'lâ)
ALAY İMAMI Osmanlı İmparatorluğu zamanında bir alay askere imamlık vazifesini yapan subay
ALAYİŞ f Bulaşıklık, bulaşma * Debdebe, tantana, gösteriş
ALAZ Alev
ALB (C: Ulub) Eser * Yaşlı keler
ALB Yiğit, kahraman, bahadır, cesur gibi manalara gelen bir sıfattır
ALBASTI Ateşli bir lohusalık hastalığı, lohusa humması
ALBATR f Yumuşak ve beyaz bir çeşit mermer, kaymak taşı
ALBAY Yarbay ile tuğgeneral arasındaki askeri rütbede olan üstsubay
ALBORA İtl (Denizcilik) Serenlerin, direklerin üzerine kaldırılıp bağlanması * Floka küreklerinin, selâmlamak için yukarı kaldırılması * Dalyanlarda ağın yukarı alınması ile balığın toplanması
ALBÜM Lât Fotoğraf resimlerini veya sair resim, şekil ve hatıraları içine alan defter veya kitap
ALBÜMİN Fr Tıb:Nebat ve hayvanların etli ve sulu kısımlarında bulunan karbon, oksijen, azot, hidrojen ve kükürt bileşiği gıdalı madde
ALC (C: Uluc) Yaramaz huylu kişi
ALCEM Uzun boylu, uzun
ALCÜN Ahmak kadın * Semiz dişi deve
ALÇI Sağlam harç yapmada kullanılan beyaz toz, cibs
ALD Boyun siniri
ALDEHİT Lât Kim:Alkol veya asitlerden elde edilen kimyevi bir sıvı
ÂLE (C: Al) Harbe * (C Alât) Çadır direği * Edât
ÂLE Güneş, yağmur gibi etkenlerden korunmak için yapılmış barınak * Fakirlik
ÂLE f İlaç için kullanılan ve "Hint Sünbülü" adı verilen çiçek
ALEBAT Yemek kapları, çanaklar
ALEBE (C Alebât) Yemek kabı, çanak
ALE-D-DERECAT Derecelere göre, sırayla
ALE-D-DEVAM Devamı üzere Devamlı olarak
ALEF (C A'lâf - Ulufe) Saman, ot, yulaf * Hayvan yemi
ALEF RESMİ Hayvanların yedikleri saman ve otlardan alınan vergi
ALEF Cana yakın
ÂLEK f İlaç için kullanılan ve "Hint Sünbülü" adı verilen bir çiçek
ALEK Sülük * Kan pıhtısı
ALEKA (C: Alekat) Yapışkan balçık, çamur * Kan pıhtısı * Uyuşmuş kan * Sülük
ALEKSİ yunTıb: Okuma kabiliyetinin kaybedilmesi
ALEL İkinci defada içmek
ALE-L-ACAİB Tuhaf şey, şaşılacak şey
ALE-L-ACELE Çarçabuk, acele olarak, çabuk
ALE-L-ADE Adet olduğu üzere * Bayağı, basbayağı
ALE-L-AMYA Körü körüne (Bak: Alel-ımıya)
ALE-L-EKSER Ekseriya, çok vakit
ALE-L-FEVR Birden, derhal, hemen
ALE-L-GAFLE Dalgınlığa getirerek Dalgınlığa gelerek, boş bulunarak
ALE-L-HADİSE Gölge hâdise (fr epiphenomene)
ALE-L-HESAB Hesâba sayarak
ALE-L-HUSUS Hususiyle, hepsinden önce olarak Bâhusus
ALE-L-IMIYA Körü körüne, körlemeden (Bak: Ale-l-amyâ)
ALE-L-ITLAK Umumiyetle Mutlaka Bir suretle kayıtlı olmayarak Mingayri tahsis
ALE-L-İCMAL Toplu olarak, topluca
ALE-L-İNFİRAD Ferd olarak Birer birer
ALE-L-İNSAN İnsan hakkında İnsana dâir İnsan üzerine
ALE-L-İSTİMRAR Aralıksız
ALE-L-İŞTİRAK Birlikte, müştereken
ALE-L-İTTİSAL Birbiri ardınca, peş peşe, aralarında fâsıla olmadan
ALE-L-KAİDE (Ka, uzun okunur) Kurala, kaideye göre
ALE-L-KAVL Birinin sözüne, iddiasına göre
ALE-L-KİFAYE Yetecek kadar, kâfi gelir derecede, yeter derecede
ALE-L-UMUM Herkese âit Herkes hakkında

ÂLEM Bütün cihan Kâinat * Dünya * Her şey * Cemaat * Halk * Cemiyet Dehr * Hususi hal ve keyfiyet * Bir güneş ile ona tâbi olan ve etrafında devreden seyyarelerin teşkil ettiği dâire (Cenab-ı Haktan gayrı mahlukata Âlem denmesi, mucidi olan Zât-ı Ecelle ve A'lâ Hazretlerini bilmeğe delâlette vesile olduğuna mebnidir LR)(Semâvatta binler âlem var Yıldızların bir kısmı her biri birer âlem olabilir Yerde de her bir cins mahlukat, birer âlemdir Hatta her bir insan dahi küçük bir âlemdir( $) tâbiri ise, "Doğrudan doğruya, her âlem, Cenâb-ı Hakkın rububiyyeti ile idâre ve terbiye ve tedbir edilir" demektir M)

ÂLEM-İ ASGAR Daha küçük âlem En küçük âlem * İnsan (Nasıl ki insanın anasırları, Kâinatın unsurlarından; ve kemikleri; taş ve kayalarından; ve saçları nebat ve eşcarından, ve bedeninde cereyan eden kan ve gözünden, kulağından, burnundan ve ağzından akan ayrı ayrı suları, Arz'ın çeşmelerinden ve mâdeni sularından haber veriyorlar, delâlet edip onlara işaret ediyorlar Aynen öyle de, insanın ruhu, âlem-i ervahtan; ve hafızaları, levh-i mahfuzdan; ve kuvve-i hayaliyeleri, âlem-i misalden ve hakeza her bir cihazı bir âlemden haber veriyorlar Ve onların vücudlarına kat'i şehadet ederler L)

ÂLEM-İ BERZAH Berzah âlemi Kabir âlemi (Bak: Kabr)(Âlem-i ziyâ, âlem-i hararet, âlem-i hava, âlem-i kehriba, âlem-i elektrik, âlem-i cezb, âlem-i esir, âlem-i misal, âlem-i berzah gibi âlemler arasında müzahame ve yer darlığı yoktur Bu âlemler, hepsi de, ihtilâlsiz, müsâdemesiz küçük bir yerde içtimâ ederler MN)(Nass-ı Kur'anla, şühedânın, ehl-i kuburun fevkinde bir tabaka-i hayatları vardır Evet şüheda, hayat-ı dünyevilerini tarik-ı hakta feda ettikleri için, Cenâb-ı Hak kemâl-i kereminden onlara hayat-ı dünyeviyeye benzer, fakat kedersiz, zahmetsiz bir hayatı Âlem-i Berzahta onlara ihsan eder Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar Yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar Kemâl-i saâdetle mütelezziz oluyorlar Ölümdeki firak acılığını hissetmiyorlar Ehl-i kuburun çendan ruhları bâkidir, fakat kendilerini ölmüş biliyorlar Berzahta aldıkları lezzet ve saâdet, şühedanın lezzetine yetişmez Nasılki, iki adam bir rü'yada Cennet gibi bir güzel saraya girerler Birisi rü'yada olduğunu bilir Aldığı keyf ve lezzet pek noksandır "Ben uyansam şu lezzet kaçacak" diye düşünür Diğeri rü'yada olduğunu bilmiyor, hakiki lezzet ile hakiki saâdete mazhar olurİşte Âlem-i Berzahtaki emvât ve şühedanın hayat-ı berzahiyyeden istifadeleri, öye farklıdır Hadsiz vâkıatla ve rivâyatla şühedanın bu tarz-ı hayata mazhariyetleri ve kendilerini sağ bildikleri sâbit ve kat'îdir Hatta Seyyidüşşüheda olan Hazret-i Hamza (RA), mükerrer vâkıatla kendine iltica eden adamları muhafaza etmesi ve dünyevi işlerini görmesi ve gördürmesi gibi çok vâkıatla, bu tabaka-i hayat tenvir ve isbat edilmiş M)

Alıntı Yaparak Cevapla