Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Türkçe Lügat
ÂLEM-İ CEBERUT Âlem-i azamet ve kudret (Bununla âlem-i esmâ ve sıfât kasdolunur Muhakkıkların ekserisine göre bu, âlem-i evsattır Yâni üstte olan Lâhut âlemi ile altta bulunan melekut âlemi arasındaki âlem Amiriyyet-i umumiyyeyi muhit olan berzahtır Ceberut, ibranice "kudret" mânasındadır)
ÂLEM-İ EKBER En büyük âlem Kâinat (Şu kâinat denilen âlem-i ekber ve insan denilen onun misâl-i musağğarı olan âlem-i asgar, kudret ve kader kalemiyle yazılan âfâkî ve enfüsî vahdaniyet delâilini gösteriyorlar Evet, kâinattaki san'at-ı muntazamanın küçük bir mikyasta, nümunesi insanda vardır O daire-i kübrâdaki san'at, Sâni-i Vâhid'e şehadet ettiği gibi, şu insanda olan küçük mikyastaki hurdebini san'at dahi, yine O Sâni'a işaret eder, vahdetini gösterir M )
ÂLEM-İ EMİR Sâdece bir emr-i İlâhî ile işlerin hemen olduğu âlem Yaradılışa ait kanunlar âlemi (Ruha bir derece müşabih ve ikisi de âlem-i emirden ve iradeden geldiklerinden masdar itibariyle ruha bir derece muvafık, fakat yalnız vücud-u hissi olmayan nevilerde hükümran olan kavânine dikkat edilse ve o namuslara bakılsa görünür ki: Eğer o kanun-u emri, vücud-u harici giyse idi o nevilerin birer ruhu olurdu Halbuki o kanun daima bakîdir Daima müstemir, sabittir Hiçbir tagayyürat ve inkılâbat, o kanunların vahdetine te'sir etmez, bozmaz Meselâ: Bir incir ağacı ölse, dağılsa; onun ruhu hükmünde olan kanun-u teşekkülâtı zerre gibi bir çekirdeğinde ölmiyerek baki kalır İşte madem en âdi ve zaif emri kanunlar dahi böyle beka ile, devam ile alâkadardır Elbette ruh-u insani, değil yalnız bekâ ile, belki ebed-ül âbâd ile alâkadar olmak lâzım gelir Çünki: Ruh dahi Kur'anın nassıyla $ ferman-ı celili ile âlem-i emirden gelmiş bir kanun-u zişuur ve bir namus-u zihayattır ki; kudret-i ezeliyye, ona vücud-u harici giydirmiş Demek, nasıl ki, sıfat-ı irâdeden ve âlem-i emirden gelen şuursuz kavanin daima veya ağleben bâki kalıyor Aynen onların bir nevi kardeşi ve onlar gibi sıfat-ı iradenin tecellisi ve âlem-i emirden gelen ruh, bekâya mazhar olmak daha ziyade kat'idir, lâyıktır Çünki zivücuttur, hakikat-ı hariciye sahibidir Hem onlardan daha ulvidir Çünki zişuurdur Hem onlardan daha daimidir, daha kıymettardır Çünki zihayattır S )(Maddiyattan olmayan, bilhassa mahiyetleri mütebayin olan bir çoklukta tasarruf eden bir zatın, o çokluğun herbirisiyle bizzat mübaşeret ve mualecesi lâzım değildir Evet asker neferatı arasında bir kumandanın tasarrufatı, tanzimatı, ancak emir ve iradesiyle husule gelir Eğer o kumandanlık vazifeleri ve işleri, neferata havale edilirse, her bir neferin bizzat mübaşeret ve hizmetiyle veya herbir neferin bir kumandan kesilmesiyle vücud bulacaktır Binâenaleyh, Cenab-ı Hakk'ın mahlukatındaki tasarrufu, yalnız bir emir ve irade ile olur Bizzat mübaşereti yoktur Şemsin kâinatı tenvir ettiği gibi M N )
ÂLEM-İ ERVAH Ruhlar âlemi Ruhların ve ruhanîlerin bulunduğu âlem (Bak: Ruhaniyat)
ÂLEM-İ ESBAB Sebepler âlemi Her şeyin bir sebebe dayanarak olduğu âlem Bu dünya
ÂLEM-İ FÂNİ Gelip geçici âlem, dünya
LEM-İ GAYB Zâhir duygularımızla bilinemeyen ve ervah ve meleklere, cinlere mahsus olan âlem Mâzi ve müstakbeldeki mahlukatın mânevi hayatlarının âlemi (Her şeyin bâtını zâhirinden daha âli, daha kâmil, daha lâtif, daha güzel, daha müzeyyen olduğu gibi; hayatça daha kavi, şuurca daha tamdır Ve zâhirde görünen hayat, şuur, kemâl vesaire ancak bâtından zâhire süzülen zaif bir tereşşuhdur Yoksa bâtın câmid, meyyit olup da ilim ve hayatı dışarıya vermiş olduğuna zehaba ihtimâl yoktur Evet karnın "miden", evinden; cildin, gömleğinden; ve kuvve-i hâfızan, senin kitabından nakş ve intizamca daha yüksek ve daha gariptir Binâenaleyh, âlem-i melekut, âlem-i şehâdetten; âlem-i gayb, dünya ve âhiretten daha âli ve daha yüksektir Maalesef nefs-i emmare, hevâ-i nefs ile baktığı için zâhiri hayatlı, ünsiyetli bir perde gibi meyyit ve zulmetli ve vahşetli zannettiği bâtın üstüne serilmiş olduğunu görüyor M N )
ÂLEM-İ HÂB Uyku ve rüyâ âlemi Bazan âlem-i mâna, âlem-i misal, âlem-i nevm gibi tâbirler de kullanılır
ÂLEM-İ İSLÂM İslâm dünyası İslâm milletleri (Ey âlem-i İslâm, uyan! Kur'ana sarıl! İslâmiyete maddi ve manevi bütün varlığınla müteveccih ol! Ve ey Kur'ana bin yıllık tarihinin şehadetiyle hâdim olan ve İslâmiyet nurunun zemin yüzünde naşiri bulunan yüksek ecdadın evlâdı! Kur'ana yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak, onun bu zamanda bir mu'cize-i manevîsi olan Nur Risalelerini mütalaa etmeğe çalış Lisanın, Kur'anın âyetlerini âleme duyururken, hâl ve etvar ve ahlâkın da onun manasını neşretsin; lisan-ı hâlin ile de Kur'anı oku O zaman sen dünyanın efendisi, âlemin reisi ve insaniyetin vasıta-i saadeti olursun! Ey asırlardan beri Kur'anın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda en mukaddes ve muhterem bir mevki-i muallâyı ihraz etmiş olan ecdadın evlâdı ve torunları! Uyanınız, âlem-i İslâmın fecr-i sadıkında gaflette bulunmak, kat'iyyen akıl kârı değil! Yine âlem-i İslâmın intibahında rehber olmak, arkadaş kardeş olmak için Kur'anın ve İmanın nuruyla münevver olarak İslâmiyetin terbiyesiyle tekemmül edip hakiki medeniyet-i insaniye ve terakki olan medeniyet-i İslâmiyyeye sarılmak ve onu, hâl ve harekâtında kendine rehber eylemek lâzımdır T H )
ÂLEM-İ KEVN Varlık âlemi Kâinat
ÂLEM-İ KEVN Ü FESAD Cismani âlem Bir taraftan vücuda gelip, diğer taraftan da harab olan fâni âlem
ÂLEM-İ MA'NA Mâna âlemi, bazı ehline münkeşif olan âlem, mânen anlaşılan ve bilinen âlem
ÂLEM-İ MELEKUT Melekut âlemi (Bak: Melekût)
ÂLEM-İ MENÂM Uyku âlemi, rüya âlemi
ÂLEM-İ MİSÂL Rüyâda görülen âlem Dünyada mevcud bulunan bütün eşya ve zuhura gelen bütün ef'âlin aynısı ile müretteb ve mütekevvin olan bir tarzı veya âlem-i ruhâninin bir nev'i (L R )(Gördüm ki: Âlem-i misâl, nihâyetsiz fotoğraflar ve her bir fotoğraf, hadsiz hâdisât-ı dünyeviyeyi aynı zamanda hiç karıştırmıyarak alıyor Binler dünya kadar büyük ve geniş bir sinema-i uhreviyye ve fâniyatın fâni ve zâil hallerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlarının meyvelerini sermedi temâşâgâhlarda ve Cennette Saadet-i ebediyye ashâblarına dünya macerâlarını ve eski hâtıralarını levhaları ile gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf makinesi olarak bildim S ) (Bak: Âlem-i hâb)
ÂLEM-İ NÂSUT İnsanlar âlemi ve dünya hayatı Mahlukiyet Âlem-i Lâhut'un zıddı
ÂLEM-İ SABAVET Çocukluk dünyası
ÂLEM-İ SİYASET Siyâset dünyası, siyaset âlemi
ÂLEM-İ SÜFLÎ Süflilerin âlemi Dünyâ âlemi Âlem-i şehadet, âlem-i nâsut (Bak: Nâsut)(Şu kâinata nazar-ı hikmetle bakıldığı vakit, azim bir şecere mânasında görünür Ve şecerenin nasıl dalları, yaprakları, çiçekleri, meyveleri vardır Şu şecere-i hilkatin de bir şıkkı olan âlem-i süflinin: Anasır, dalları; nebatat ve eşcar, yaprakları; hayvanat, çiçekleri; insan, meyveleri hükmünde görünür Sâni-i zülcelâl'in, ağaçlar hakkında câri olan bir kanunu, elbette şu şecere-i âzamda da câri olmak, mukteza-yı ism-i Hakîm'dir S )
ÂLEM-İ ŞAHADET Şahâdet âlemi Bu dünya Cenâb-ı Hakkın âyetlerine ve emirlerine imân edenlerin, hakka, hakikate şahadette bulundukları ve Allah'a itaat ve ibadetle mükellef oldukları dünya âlemi (Âlem-i şahadet, avâlim-i guyub üstünde tenteneli bir perdedir M )
ÂLEM-İ ŞUHUD Bilip keşfedilen, görür gibi bilinen âlem Görünen âlem Dünya Kâinat
ÂLEM-İ TEKVİN Devamlı değişen Vücud ve hudus âlemi
ÂLEM-İ ULVÎ Ulvi âlem, ruhlar âlemi
ÂLEM-İ ZUHUR Görünen âlem, şahâdet âlemi, şu anda içinde yaşadığımız âlem
A'LEM Daha iyi bilen En iyi bilen * Yarık dudaklı * Alâmetli, belirtili
A'LEM-İ ÜLEMÂ Alimlerin âlimi Alimlerin en çok bilgilisi, büyüğü
ALEM Bayrak * Nişan, işâret * Özel isim * Mc:Yüksek dağ * Büyük âlim * Üst dudakta olan yarık
ALEM-İ ZÂTÎ Zata âit isim, zatına âit işâret, zâtına mahsus alâmet, delil (Evet, Zât-ı Akdes'in alem-i zâtîsi ve en âzamî ismi olan Lafzullahtan sonra en âzam ismi olan Rahman, rızka bakar Ve rızıktaki şükür ile ona yetişilir Hem Rahman'ın en zâhir mânası, Rezzak'tır M )
ÂLEMANE f Dünya ile ilgili Dünyevî
ÂLEMÂRÂ f Dünyayı, âlemi süsleyen
ALEMDAR Bayrağı veya sancağı taşıyan Bayraktar, sancaktar
ALEMDÂR-I NEBİ Peygamberimizin (A S M ) bayraktarı olan Hz Ebu Eyyub-il-Ensarî (R A )
ALEMDARÎ Bayraktarlık
ALEMEFRAZ Bayrak kaldıran, bayrak çeken
ÂLEM-EFRUZ f Âlemi parlatan, bütün âleme ışık saçan
ÂLEMEYN İki âlem Dünya ve âhiret
ÂLEMGİR f Bütün âleme yayılan, cihanı kaplayan, dünyayı zapteden
ALEMÎ (Alem den) Has isimle alâkalı Aleme aid
ÂLEMÎ (C : Âlemiyan) (Âlem den) Dünyaya ait İnsan
ÂLEMÎN (Bak: Âlemûn)
ÂLEMİYAN (Âlemî C ) Âleme mensub olanlar, insanlar
ÂLEMNÜMA f Dünyayı gösteren
ÂLEM-PENAH f Cihanın sığındığı (yer veya saha)
ÂLEMPESEND f Bütün herkesin hoşuna gidip beğendiği şey
ÂLEM-SUZ f Cihanı yakan
ÂLEMŞÜMUL Bütün dünyayı alâkadar eden, dünyayı kaplayan ve her yerde tanınmış olan
ÂLEM-TAB f Dünyayı aydınlatan, cihanı parlatan
ÂLEMÛN (ÂLEMÎN) (Âlem C ) Âlemler
ALEN Aşikâr, apaçık, meydanda olma
ALENDA (C Alânid) Çok sağlam nesne
ALENDAT Kuvvetli deve
ALENDAT Katı, sağlam nesne
ALENEN Gizli olmayarak, açıktan
ALENG f Hücum eden asker * Siper, istihkâm
ALENİ Açık olarak, meydanda Gizli olmayarak
ALENİYYE Açık, aleni, göz önünde
ALENİYYET Göz önünde olma
ALENKED Çok sağlam nesne
ALER-R-RAĞM Rağmen
ALER-RE'S Baş üstüne Hemen Derhâl
ALER-RE'Sİ-VEL-AYN Baş ve göz üstüne (Gelen misafire karşı veya bir işi deruhte edeceğine karşı hürmet ve memnuniyetle kabul ettiğini ifâde için söylenir )
ALES Şiddetli kıtal
ALES Bir cins buğday ki bir kabuk içinde iki tane olur * Buğday arasında biten çavdar ve mercimek * Büyük kene * Bir nevi karınca * Katı, sağlam nesne
ALE-S-SABAH Erkenden, sabahın ilk saatlerinde
ALE-S-SEHER Gün doğmadan evvel, seher vakti
ALE-S-SEVİYYE Bir seviyede, aynı boyda * Müsâvat üzere
ALESSEVRİ VELHUT (Ale-s-sevri ve-l hut) Öküz ve balık üzerinde Risale-i Nur Külliyatından Lem'alar adlı eserin Ondördüncü Lem'asında bu mevzuizah edilmiştir Nümune olarak bir parçası aşağıda dercedilmiştir:(Hamele-i arş ve semâvat denilen melâikenin birinin ismi "Nesir" ve diğerinin ismi "Sevr" olarak dört melâikeyi, Cenâb-ı Hak, arş ve semâvata Saltanat-ı Rububiyetine nezaret etmek için tâyin ettiği gibi, semavatın bir küçük kardeşi ve seyyarelerin bir arkadaşı olan küre-i arza dahi iki melek, nâzır ve hamele olarak tayin etmiştir O meleklerin birinin ismi"Sevr" ve diğerinin isim "Hut"dur Ve o nâmı vermesinin sırrı şudur ki; arz iki kısımdır: Biri, su; biri, toprak Su kısmını şenlendiren balıktır Toprak kısmını şenlendiren, insanların medar-ı hayatı olan ziraat, öküz iledir ve öküzün omuzundadır Küre-i arza müekkel iki melek, hem kumandan, hem nâzır olduklarından, elbette balık tâifesine ve öküz nev'ine bir cihet-i münâsebetleri bulunmak lâzımdır Belki, o iki meleğin âlem-i melekut ve âlem-i misâldesevr ve hut suretinde temessülleri var (Haşiye) İşte bu münâsebete ve o nezârete işareten ve küre-i arzın o iki mühim nevi mahlukatına imaen lisan-ı mu'ciz-il beyan-ı Nebevi $ demiş, gayet derin ve geniş bir sahife kadar mes'eleleri havi olan bir hakikatı, gayet güzel ve kısa bir tek cümle ile ifade etmiş  İkinci Vecih : Mesela: Nasıl ki denilse: "Bu devlet ve saltanat, hangi şey üzerinde duruyor?" cevabında: $denilir Yani: "Asker kılıncının şecaatine, kuvvetine ve memur kaleminin dirayetine ve adâletine istinad eder " Öyle de: Küre-i Arz madem zihayatın meskenidir ve zihayatın kumandanları da insandır ve insanın ehl-i sevâhil kısmının kısm-ı azamının medar-ı taayyüşleri balıktır ve ehl-i sevâhil olmıyan kısmının medâr-ı taayyüşleri, ziraatle, öküzün omuzundadır ve mühim bir medâr-ı ticareti de balıktır Elbette devlet, seyf ve kalem üstünde durduğugibi, Küre-i Arz da, öküz ve balık üstünde duruyor denilir Zirâ, ne vakit öküz çalışmazsa ve balık milyon yumurtayı birden doğurmazsa, o vakit insan yaşayamaz, hayat sukut eder Halik-ı Hakim de arzı harab eder L )(Haşiye) : Evet Küre-i Arz, bahr-i muhit-i havâide bir sefine-i Rabbaniye ve nass-ı Hadisle âhiretin bir mezraası, yâni fidanlık tarlası olduğundan, o câmid ve şuursuz büyük gemiyi o denizde emr-i İlâhî ile, intizam ile, hikmet ile yüzdüren, kaptanlık eden melâikeye "Hut" nâmı; ve o tarlaya izn-i İlâhî ile nezaret eden melâikeye "Sevr" ismi ne kadar yakıştığı zahirdir
ÂLET Fakir * Dağda ve tarlada yaptıkları künbet
ÂLET Bir işte veya bir san'atta kullanılan vasıta Bir makinayı vücuda getiren ve işlemesine yardım eden parçalardan her biri * Sebeb, vesile, vesâit * Edevat Avadanlık
ÂLET-İ CERRÂHİYE Cerrahların, yaraları tedaviye çalışan doktorların kullandıkları edevat, takım
ÂLET-İ KATIA Kesici âlet
ÂLET-İ LEHV Oyun âleti Oyuncak Çalgı âleti
ÂLET-İ MUSAVVİT Sesi nakletmeye yarıyan alet Mikrofon
ALETTAFSİL Uzun uzadıya, mufassal olarak
ALETTAHKİK (Ale-t-tahkik) Hakikat üzere, kat'i surette Besbelli
ALETTAHMİN Aşağı yukarı, tahminen
ALETTAHSİS Hususi olarak, bilhassa, hele, en çok
ALETTEDRİC Azar azar
ALETTERTİB Tertibli olarak, sırasıyla
ALETTEVALİ Arası kesilmeksizin, birbiri ardınca, arka arkaya
ALEV Ateşten çıkan parlak ve yanar hava * Mızrak ucuna takılan küçük bayrak, flama
ALEV-GİR f Alevlenmiş
ALEV-HİZ f Parlayan, alevlenen
ALEVÎ Hz Ali'ye mensub olan Hz Ali'ye âit ve müteallik (Bak: şia)
ALEV-KEŞ f Alevden fırlayan
ALEV-RİZ f Alevlenen, alev saçan
ALEYH (Aleyhi - Aleyhâ) (Alâ edatının zamirle birleştiği zamanki şekli ) Aleyhinde, onun hakkında, onun üzerine
ALEYHDAR Muhalif olan Aynı fikirde olmayan Zıt olan
ALEYHİM, ALEYHİMA Aleyh edatının cemi ve tesniye şekilleri
ALEYHİSSALATÜ VESSELAM Salât ve Selâm onun üzerine olsun, meâlinde Peygamberimiz Hazret-i Muhammed'in (A S M ) ismini duyunca söylenmesi sünnet olan bir duâdır
ALEYKE Senin üzerine, sana
ALEYKÜM Sizin üzerinize, size
ALEYKÜM-ÜS SELÂM Selâm sizin üzerinize olsun (Bak: Selâm)
ALEYNA Bizim üzerimize, bizim hakkımızda Bize
ALFABE Fr Bir lisandaki sesleri gösteren harflerin, belli bir sıraya göre dizilmiş takımı * Okuyup yazmayı yeni öğrenecekler için başlangıç kitabı * Bir işin başlangıcı
ALFABETİK Fr Alfabe sırasına göre dizilmiş
ALGI (İdrak) İnsanın kendi varlığından veya çevresinden aldığı uyarımların, zihinde yorumlanması, mânalandırılması Doğru idrak gibi yanlış idrak da olabilir Yanlış idrak göz yanılması yâhut olmıyan bir şeyi görmek şeklinde olabilir Dünyayı, idrak sayesinde tanıyoruz Bir idrakte hem afâki (objektif, nesnel), hem enfüsi (sübjektif, öznel) unsurlar bulunur Bu sebeple idrak, gerçeğin bizzat kendisi değil, gerçeğin bir yorumudur
ALGUN f Kırmızı renginde, koyu ve parlak pembe
ALH Akıl gitmek * Tembel olmak
ALHAN Deve kuşunun erkeği * Karnı çok aç kişi
ALHECE Demiri ateşte kızdırıp yumuşatmak
ÂLİ Büyük, yüksek, şerif, celil, aziz olan
ALİ Üstün Yüce Çok büyük Meşhur Necib
ALİYY-ÜL MURTAZA (R A ) Esedullah, Aliyy-ibni Ebi Talib, Ebutturâb, İmâm-ı Ali isimleri ile de anılır Hz Resul-i Ekrem'in (A S M ) amcası Ebu Tâlib'in oğlu olup Hicretten yirmiüç yıl önce doğmuş ve Bi'setin ikinci günü daha on yaşında iken imân etmiş, hiç putlara tapmamıştır Bunun için mübârek ismi söylendiğinde, Kerremallâhü Veche diye tâzim edilir Bütün gazâlarda, din muharebelerinde çok kahramanlık ve fedâkârlığından dolayı "Esedullâh: Allah'ın aslanı" nâmını da almıştır Aşere-i Mübeşşeredendir Ayetle medhedilmiştir Kendinden evvelki üç Halife-i kirâma (R A ) seve seve biat etmiş, onlara Şeyh-ül İslâm gibi hizmetlerine iştirak etmiştir Evliyânın reisidir Hicretin kırkıncı yılında şehid edilmiştir (R A ) Bu vesile ile onunla alâkalı bir dersten kısa ve mühim bir kısmı yazıyoruz:(  Hem nakl-i sahih-i kat'î ile İmam-ı Ali'ye demiş: "Sende Hazret-i İsa (A S ) gibi iki kısım insan helâkete gider Birisi ifrat-ı muhabbet; diğeri, ifrat-ı adâvetle Hazret-i İsâ'ya Nasrâni, muhabbetinden hadd-i meşrudan tecavüz ile hâşâ ibnullâh dediler Yahudi, adâvetinden tecâvüz ettiler, nübüvvetini ve kemâlini inkâr ettiler Senin hakkında da bir kısım, hadd-i meşru'dan tecavüz edecek, muhabbetinden helâkete gidecektir " $ demiş, bir kısmı senin adâvetinden çok ileri gidecekler; onlar da Havâricdir ve Emevîlerin bir kısım müfrit taraftarlarıdır ki, onlara Nâsibe denilir Eğer denilse: Al-i Beyte muhabbeti Kur'an emrediyor Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm çok teşvik etmiş, o muhabbet Şialar için belki bir özür teşkil eder Çünkü, ehl-i muhabbet bir derece ehl-i sekirdir Ne için Şialar, hususan Rafiziler, o muhabbetten istifâde etmiyorlar? Belki işâret-i nebeviye ile o fart-ı muhabbetten mahkûmdurlar?"Elcevab: Muhabbet iki kısımdır: Biri; mânâ-yı harfiyle, yani Resul-ü Ekrem Aleyhhissalâtü Vesselâm hesabına, Cenâb-ı Hak namına, Hazret-i Ali ile Hasan ve Hüseyin ve Al-i Beyti (R A ) sevmektir Şu muhabbet Resul-ü Ekrem'in (A S M ) muhabbetini ziyadeleştirir Cenab-ı Hakkın muhabbetine vesile olur Şu muhabbet meşru'dur, ifratı zarar vermez, tecâvüz etmez, başkalarının zemmini ve adâvetini iktizâ etmez İkincisi: Manâ-yı ismiyle muhabbettir Yâni: Bizzat onları sever Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı düşünmeden Hazret-i Ali'nin kahramanlıklarını ve kemâlini; ve Hazret-i Hasan ve Hüseyin'in yüksek faziletlerini düşünür; sever Hatta Allah'ı bilmese de, Peygamberi tanımasa da yine onları sever Bu sevmek Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın muhabbetine ve Cenab-ı Hakkın muhabbetine sebebiyyet vermez; hem ifrat olsa, başkaların zemmini ve adâvetini iktiza eder İşte işâret-i Nebeviyye ile Hazret-i Ali hakkında ziyâde muhabbetlerinden Hazret-i Ebu Bekir-i Sıddık ile Hazret-i Ömer'den teberri ettiklerinden hasârete düşmüşler ve o menfi muhabbet sebeb-i hasarettir M )
ÂL-İ ABA (Bak: Âl)
ÂLİ BAHT f Talihli, şanslı, bahtlı
ÂL-İ BEYT (Bak: Âl)
ÂLİC İki hörgüçlü büyük deve Yumuşak nesne * Kırda bir kumlu yer * Alcân dedikleri otu yiyen deve
ÂLİCAH (Ali-câh) f Mevkii yüksek Yüce mevkide bulunan
ÂLİ-CENAB f İyilik sahibi, yüksek ahlâklı Cömerd Büyük zat
ÂLİ-D-DERECAT Derecelerin âlisi, iyi ve şereflisi ALİF : Yem torbası
ÂLİ-FITRAT Yüksek fıtratta olan
ÂLİH Deve kuşunun dişisi * Hafif mizaçlı
ÂLİH (C : Alihât) Mabud; tapınılan, ibadet edilen şey
ÂLİHE (İlah C ) Bâtıl ilâhlar (Bak: İlâhe)
ÂLİ-HİMMET Himmeti yüksek Gayreti çok
ALÎK Hayvana bir defada verilen yem * Asılan torba
ALÎK-ÜD-DEVÂB Yem torbası
ALİKA İçine birşey koyacak torba * Yem
ÂLİ-KADR Çok takdir edilen Yüksek değer sahibi Kadr ü kıymeti yüksek * Meşhur bir çeşit lale
ALÎL Hasta İlletli (Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi; ittiba-ı Kur'andır M )
ÂLİM Bilen, bilgili * Çok şey bilen * Çok okumuş, bilgiç * İlim ile uğraşan Hoca (Âlim-i mürşid, koyun olmalı; kuş olmamalı Koyun, kuzusuna süt; kuş, yavrusuna kay verir M )
ALÎM Bilen İlmi, ebedi ve ezeli olan Cenab-ı Hak (Kur'an-ı Kerim'de bu isim 126 kerre zikredilir )
ALİM Üzüntülü, kederli, ıztırab çeken
ÂLİ-MAKAM Makamı yüksek, yeri yüksek
ALÎM-ALLAH Allah en iyi ve en çok bilendir (meâlinde )
ALİM-ALLAH Allah bilir (meâlinde yemin )
ÂLİMAN f (Alim C ) Alimler
ÂLİMÂNE f Alimlere yakışır surette Bilenlere yakışır şekilde
ÂLÎ-MEKAN Makamı, yeri, derecesi yüksek olan
ÂLİM-ÜL-GAYB VE-Ş-ŞEHÂDE Görüleni ve görülmeyeni bilen Allah
ALÎN Aleni, açık
ÂLÎ-ŞAN şan ve şerefi yüksek olan * Meşhur bir cins lâle
ÂLÎ-TEBAR f Sülâlesi temiz ve soyu yüce olan
ALİVRE Elde edildiği vakit teslim edilmek üzere, bir mahsul üzerine önceden yapılan satış
ÂLİYE Yüksek, yüce Şerif ve aziz olan * Necid ve Hicaz ülkesi * (C : Avali) Süngü başı
ALİYY Necip, büyük, yüksek, meşhur, namdar, ünlü
ÂLİYYE Âlete mensup Âletle alâkalı * (C : Alâyâ) Yemin etmek
ALİYY-ÜL A'LA En üstün, birincilerin birincisi En yüksek Pek iyi
ÂLÎZ f Alihten $ veya Aliziden fiilinden emirdir İsm-i fâili Alizende Türkçedeki mânası: Zayıf, cılız * Farsçada: Hayvanın ürküp sıçraması, çifte atması, huysuzluk edip sıçramasına denir
ALİZARİN Fr Eskiden kök boyası denilen bitkiden çıkarılırken, şimdi kimya usulleriyle hazırlanan boya maddesi
ALİZE Fr Tropikal bölge denizlerinde sürekli olarak esen rüzgârın adı
ALİZENDE f Çifteli at
ALKAM Acı salatalık, hıyar
ALKAME Acılık, acı tat Acı hıyar
ALKIŞ Tar: Padişahlarla vezirlerin kadirlerini yükseltmek maksadıyla yapılan merasim hakkında kullanılan bir tabir
ALKOL Fr Mayalanmış içkilerin damıtılmasıyla elde edilen sıvı madde Sarhoş edici etkisi vardır Alkollü içkiler hem beden sağlığına, hem de ruh sağlığına zararlıdır Dinimizde her türlü alkollü içkinin azı da çoğu da haramdır
ALLAF Yulaf satan kimse
|