Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıca Türkçe Lügat

Eski 07-25-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Türkçe Lügat



ANTROPOLOJİ yun İnsan dediğimiz varlığı inceleyen ilim İnsan biyolojik özellikleri açısından incelendiğinde biyolojik antropoloji, cemiyet halinde yaşıyan bir varlık olması açısından incelendiğinde sosyal antropoloji veya kültür antropolojisi, insanın mahiyeti, diğer varlıklardan farkı, hayatının mânası, dünyadaki yeri açısından incelendiğinde felsefi antropoloji adlarını alır Allah insanın önce bedenini yaratmış, sonra ona ruh vermiştir Hiçbir varlığa vermediği kabiliyetler vermiştir Allahı tanıdığı ve ona bağlandığı zaman Allahın muhatabı, yeryüzünün halifesi ve efendisi olur Allahı tanımadığı ve kendi keyfine tâbi olduğu zaman hayvanlardan aşağı bir mahluk olur Dünya hayatı, iyi ile kötülerin denendiği bir imtihan yeridir İnsan ebed için yaratılmıştır Ölüm ebedi hayata bir yolculuk, bir terhistir Mezar, ya Cennete giden yolun kapısı veya Cehenneme giden yolun giriş yeridir

ANTROPOMORFİZM Sosy İnsan şeklinde putlara inanma ve tapma esasına dayanan batıl bir din Allah'ı insan vasıflarıyla tasavvur eden dinî inançlar da antropomorfizm'in başka kılıkta görünüşleridir Meselâ aslı bozulmuş Musevilik ve Hıristiyanlıkta Allahın insan şeklinde düşünülmesi antropomorfizm denilen putperestliğe bir geri dönüştür İslâm dini Allah'ın varlığı, sıfatları ve fiilleriyle eşsiz ve benzersiz olduğunu bildirmekle, en üstün ve mükemmel din olmak şerefine hak kazanmıştır İslâmın "Görmek, işitmek, konuşmak" gibi insani vasıfları Allaha atfettiğini, ve bu sebeple antropomorfik dinler arasında yer aldığını iddia edenler ya bilgisiz ya da kasıtlı kimselerdir Çünkü İslâm, Allahın "Görmek, işitmek, konuşmak" fiilinde insanın muhtaç olduğu organ ve şartlara muhtaç olmadığını bilhassa belirtir ve insan fiili ile hiçbir surette benzerliği bulunmadığını açıklar İslâm en cahil insandan en âlim insana kadar herkese hitap eden bir din olduğu için, basit ve kaba düşünenlere, hareketlerinin Allah'dan gizli kalmayacağını anlatmak için Allah'ın, putperestlerin ilahları gibi konuşmaz, görmez, işitmez diye düşünmemelerini, Allah'ın her hal ve hareketlerinden haberdar olduğunu anlatmaktadır

ANTÛT Çöl ortasındaki küçük dağ ve tepe
ANÛD Muannid Çok inatçı
ANÛN İsyankâr, kavgacı * Davarların önünde yürüyen davar
ANVE Kuvvet, cebr, zorakilik, zorlama, zor
ANVET Kahretmek * Galip olmak
ANYE Güçlük, engel, zorluk, meşakkat
ANZAR (Bak: Enzar)
APOSTERİORİ Fels: Tecrübe sonunda meydana gelen bilgi ve düşünceyi anlatmak için kullanılan bir sıfat Meselâ ateşin yakıcı olduğunu denedikten sonra anlarız Bu bilgi, aposteriori bir bilgidir
APRİORİ fels Tecrübeden önce insan aklında varlığı kabul edilen bilgi ve düşünceyi anlatmak için kullanılan bir sıfat Meselâ: "Her sayı kendine eşittir" hakikatı hiçbir deneye baş vurmadan bilinen bir apriori bilgidir
APSİS Fr Yönlü bir eksen üzerinde bulunan bir noktanın, başlangıç noktasına olan uzaklığının cebirsel değeri * Bir noktanın, fezadaki yerini tesbite yarıyan ana çizgilerden yatay olanı
APULET (APOLET) Fr Askerlerin, sınıf ve rütbelerine göre sırma, ipek veya yünden omuzlarına taktıkları saçak
ÂR Utanma, mahcubiyet Utanılacak şey Ayıp Şiyb Şerm Haya
ÂRSIZ Bî-ar, utanmaz, arsız
ÂR Ü NAMUS Utanma, haya ve namus
ÂRÂ f Süsleyen Bezeyen
DİL-ÂRÂ Gönül avutan, gönül süsleyen
MECLİS-ÂRÂ Meclisi süsleyen
ÂRÂ Fikirler Reyler
ARÂ Mıntıka, bölge * Komşuluk * Avlu * Çıplaklık * Geniş, çıplak arazi
ÂRÂB (İrb ve İrbe C) Hacetler * Uzuvlar * Akıllar, zekâlar * Hileler, oyunlar
ARAB Ceziret-ül Arab, Şam, Hicaz, Irak, Yemen, Mısır ve Afrika'nın şimâlinde yaşayan geniş bir kavmin adı
A'RAB Göçebe Araplar, çölde yaşayan Araplar
ARÂBE (C: Arâbât) Keçi veya koyunun memesine geçirilen torba * Açık saçık konuşma
ARABE (Arben) Yemek yeme
ARABESK Süslemede kullanılan bir çeşit tezyinat
ARABÎ Arabça, Arab dili Arab kavmine mensub
A'RABÎ Çölde yaşayan Arab
ARABİSTAN f Arap ülkesi Arapların yaşadığı ülke
ARABİYYAT (Arabiyyet C) Arapçaya dâir ilimler, kitab veya fikirler Arap edebiyatı
ARABİYYET Arapça ile ilgili olan (İlim, fikir veya kitap) Arap edebiyatı
A'RAC Anadan doğma topal (aksak)
ARAC f Dirsek
ARADÎN (Bak: Eradîn)

A'RAF (Arf C) Sırt, tepe Özel manası Cennetle Cehennem arası bir yer(Arf, herhangi bir yüksek yer demektir ki, bu münâsebetle atın yelesine, horozun ibiğine arf denilmiştir)(A'raf, meşhur bir kavle göre Cennet ile Cehennem arasındaki hicabın, surun yüksek tepeleri demek olur İbni Abbastan sıratın şerefeleri diye bir kavil de mervidir Fakat Hasanı Basri Hazretleri demiştir ki, A'raf ma'rifettendir Ve mânâ "Ehl-i Cennet ile ehl-i Nârı simalarından tanımak üzere bir takım rical vardır demektir Kendisine bu rical "hasenat ve seyyiatları müsavi olan kimselerdir" denildikte dizine vurmuş ve bunlar, demiş, Allah tealânın ehl-i Cennet ile ehl-i Nârı tanımak ve birbirinden temyiz etmek üzere tâyin buyurduğu bir kavmdir Vallahi bilmem belki bazısı şimdi beraberimizdedir Hâsılı A'raf üzerindeki ricalin tefsirinde başlıca iki kavil vardır Birincisi Ebu Huzeyfe ve saireden mervi olduğu üzere bunlar amelde kusur etmiş ve mizanda hasenat ve seyyiatları müsavi gelmiş bir taife-i muvahhidindir ki Cennet ile Cehennem arasında bir müddet kalırlar Sonra Allah Tealâ haklarında bir hüküm verir (İkincisi) Bunlar Enbiya, şühedâ, ahyar, ulemâ veya rical suretinde görünür Melâike gibi dereceleri yüksek bir takım zevattır) (ET)

A'RAF (Örf C) Âdetler, örfler, an'aneler
A'RAF SURESİ Kur'an-ı Kerim'in 7 suresidir Mekke-i Mükerremede nâzil olmuştur Suret-ül Mikat, Suret-ül Misak, Elif lâm mim sâd gibi isimleri de vardır

ARAFAT Mekkenin 16 kilometre doğusunda Hacıların arefe günü toplandıkları tepe ve bunun eteğindeki ova Tepenin diğer bir adı Cebel-ür Rahme (Rahmet dağı)dır Adem (AS) ile Havva anamız Cennet'ten çıkarıldıktan sonra burada bir araya geldiler İbrahim Peygamber (AS) Cebrail ile burada konuştu Hz Muhammed (ASM) yüzbin insana hitab eden veda hutbesini burada okudu İnsan haklarını 14 asır önce burada dünyaya ilan etti

ARAFET (C: Avârif) Atâ, ihsan, hediye
ARAHİM Büyük olan şey * Bir cins beyaz büyük mantar
ARAİS (Arûs C) Gelinler * Güneşler * Gökler
ARAİZ (Ariza C) Arz olunan meseleler Küçükten büyüğe yazılan yazılar
A'RAK (Irk C) Kökler, damarlar
ARAK Ter, rutubet* Dağdaki yol * Çukur * Deve izleri * Sıra sıra olan şey * Zenbil * Menfaat, sevab, karşılık * Süt
ARAK Kalabalık, izdiham
ARAK-ÇİN Kavuğun altına giyilen takke
ARAK-DAR f Terli
ARAKÎ Terle ilgili, tere mensub
ARAKİYYE Yünden yapılan bir cins külâhtır ki, bilhassa dervişler kullanırlar
ARAKK Çok ince En ince Ziyâde rakik olan
ARAKNAK f Terlemiş, terden ıslanmış, ter içinde kalmış
ARAKRİZ f Terliyen, ter döken
ÂRÂM (İrem C) Çölde, sahrada konulan hususi nişan
ÂRÂM f Durma, dinlenme * Yerleşme, rahat etme, karar kılma * Eğlenme
ÂRÂM-I CÂN Gönül rahatı * Sevgili, sevilen güzel
ÂRÂM-I DİL Sevgili, sevilen güzel * Gönül rahatı
ÂRÂM-BAHŞ f Dinlendirici, dinlendiren, ârâm veren
ÂRÂM-CÛ f Dinlenmek isteyen
ÂRÂM-CÛYANE f Dinlenmek isteyene yakışır şekilde
ÂRÂM-GÂH f Dinlenilecek yer
ÂRÂMGÂH-I EBEDÎ Ebedi olarak dinlenilecek yer, sonsuz olarak istirahat edilen yer, mezar
ÂRÂM-GÂR Hiçbir sıkıntısı olmayan, rahat yaşayan adam
ÂRÂM-GÜZİN f Dinlenmek için oturan, istirahat eden, dinlenen
ÂRÂMÎ f Dinlenme, rahat etme
ÂRÂMİDE f Rahat olan, dinlenen, sükûn halinde ve rahatta bulunan
ÂRÂMİŞ f Huzur, rahat
ARAMRAM (Aremrem) Asker çokluğu * Şiddetli hâl ve iş
ARÂM-RÜBA f Sıkıntı veren, istirahatı bozan, rahatı kaçıran
ARÂM-SAZ f Yerleşen, oturan
ARÂM-SÛZ f Huzuru bozan, rahatsızlık veren
ARAN f Dirsek
ARANİK Su kuşlarından boynu uzun bir kuş
AR'AR Dikenli ardıç ağacı, dağ selvisi * Mc: Güzelin boyu bosu
AR'AR Arap diyârında bir yerin adı * Bir oyun çeşidi
AR'ARE Dağ başı İki burun deliğinin arası * Servi ağacı Çocuk oyunundan bir oyun
ARARE (C: Arâr) İyi kokulu bir ot * Şiddet * Kötü ahlâk * Evin avlusu, ev içi * Soğuk şiddetli olmak
ARAROT Ufak çocuklara yedirilen besleyici bir cins nişasta ki, Amerika'da hasıl olan bir kökten çıkarılır
A'RÂS Düğünler * (İrsC) Evliler * (Urs C) Nikâh merasimleri
ARAS Yorgunluk, bitkinlik * Hayranlık
ARASAT (Aresât) Mahşer yeri Haşir ve neşir meydanı
ARASTE f Bezenmiş süslenmiş * Çarşının bir esnafa mahsus kısmı * Vaktiyle ordu çarşısı, ordugâhta kurulan seyyar çarşı
ARASTE-GÎ f Süslülük, bezenmişlik, ârâstelik
A'RAŞ (Arş C) Tahtlar * Çatılar, damlar
ARAT Bölge, mıntıka * Avlu
ARAYENDE f Düzen verici, süsleyici
ARAYÎ f Süsleyicilik
ARAYİŞ f Süs, zinet * Süsleme
ARAZ İşâret, alâmet * Tesâdüf, rast gelme * Kaza Felâket Zâtî olmayan hâl ve keyfiyet * Fls Herhangi bir cevherin varlığı için zaruri olmayan vasıf Meselâ: Şekerin beyaz rengi şekerin varlığı için zaruri değildir
ARAZÎ Araza âit ve mensub Araza dâir ve ilgili
A'RAZ (Araz C) Arazlar, işaretler, nişanlar, alâmetler * Tesadüfler * Hastalık alâmetleri * Kazalar, felâketler, musibetler
ARAZAN Rastgele, tesadüfen, tevafukan
ARAZET Genişlik
A'RAZİ Ârızî, tesâdüfî, rastgele
ARÂZİ (Arz C) Yerler Ekilen toprak Ekilen yerler
ARÂZİ-İ EMİRİYYE Huk: Beytülmâle mahsus olup devlet tarafından şahıslara dağıtılan yerler (Tarla, çayır, koru ve emsali gibi)
ARÂZİ-İ EMİRİYYE-İ MEVKUFE Huk: Sadece hazine menfaatleri veya tasarruf hakları veyahut ikisi de bir hayır cemiyetine ayırılan miri arazi
ARÂZİ-İ EMİRİYYE-İ SIRFA Huk: Beytülmâle mahsus menfaatleri ve tasarruf haklarından hiçbiri bir cihete verilmeyip devlete ait olan ve şahıslara dağıtılan memleket arazisi
ARÂZİ-İ GAMİRE Huk: Harap, su baskınına uğramış veya içine henüz çift girmemiş yerler
ARÂZİ-İ HÂLİYE Boş, sahipsiz bırakılmış topraklar
ARÂZİ-İ HARACİYE Müslümanlar tarafından fetholunan ve ulul-emir tarafından müslim olmayan eski sahibi elinde bırakılan veya hâriçten müslim olmayanlar getirilerek yerleştirilen arâzi
ARÂZİ-İ MAHLULE Huk: Araziyi kullananın intikal sahibi mirasçı bırakmaksızın ölümüyle hükümete kalan arâzi-i emiriye
ARÂZİ-İ MAHMİYE Huk: Beytülmâle ait araziden, koru, mer'a, yol, pazar yerleri gibi halkın ihtiyaçlarına ayrılmış olan arâzi
ARÂZİ-İ MEFTÛHA Huk: Fetih hakkının taalluk ettiği yerler
ARÂZİ-İ MEKTUME Huk: Beytülmâle haber verilmeksizin kullanılan mahlul veya müstahik-i tapu araziler
ARÂZİ-İ MEMLUKE Mülkiyet yolu ile tasarruf olunan yerler (Mülk, timar toprağı)
ARÂZİ-İ METRÛKE Terk edilmiş, bırakılmış topraklar, araziler
ARAZİ-İ MEVÂT Huk: Hiç kimse tarafından kullanılmayan ve halka verilmeyen, meskun mahallerden biraz uzakta bulunan taşlık ve kıraç arazi* İşlenmemiş toprak
ARÂZİ-İ MEVKUFE Vakfedilmiş yerler Bir hayır işine devamlı surette tahsis edilmiş yerler
ARÂZİ-İ MEVKUFE-İ SAHİHA Huk: Arâzi-i memlükeden şartlarına uygun olarak vakfolunan yerler
ARÂZİ-İ MİRİYE Devlete ait arazi
ARÂZİ-İ MUHTEKERE Kiracısı tarafından üzerine bina yapılmak veya ağaç dikilmek üzere senelik bir ücret karşılığında kiraya verilen arazi (Kiracı, kira bedelini her sene arâzi sahibine vererek o arâziyi devamlı sûrette elinde bulundurur)
ARÂZİ-İ MUKADDESE Mukaddes yerler Kudsi topraklar
ARÂZİ-İ MÜBÂREKE Mübarek yer olan Hicaz
ARÂZİ-İ MÜLKİYE Hükümet arazisi, hükümet toprağı Hazine arazisi
ARÂZİ-İ MÜRFAKA Huk: Sokaklarda oturulacak yerler ve caddelerde boş bırakılan kısımlar Yolculara ait terkedilmiş konak yerleri, kervansaraylar
ARÂZİ-İ MÜŞTEREKE Huk: Çokları tarafından tasarruf olunan yer
ARÂZİ-İ ÖŞRİYYE Huk: Ziraat olundukça her sene hâsılatından beytülmâle, beytüssadakaya konulmak üzere, fakirlerin hakkı olan öşür alınan arâziler
ARAZİŞ f Hayır ve iyilik yapma * Tasaddukta bulunmak
ARBEDE Cidal, kavga, patırtı
ARBEDE-CÛ Patırtıcı, gürültücü, kavgacı
ARBEDE-CÛYÂNE f Kavga çıkartmağa yeltenerek
ARBEDE-SÂZÎ f Gürültücülük, kavgacılık
ARC Mekke ile Medine arasında bir mevzi * Deve sürücüsü
ARCA (Müz: Arec) Topal ve aksak kişi * Sırtlan
ARCELE Sürü, hayvan topluluğu * Yayalar cemaati * At sürüsü
ARD f Buğday ve diğer tahıllardan öğütülen un * Buğdayı değirmen taşına akıtan oluk
ARDA Vaktiyle bazı çavuşların elde tuttukları uzun değnek * Nişan almak için dikilen değnek
ARDA Çıkrıkçı kalemi
ARD-BİZ f Elek, un eleği * Elekle un eleyen kişi
ARDHALE f Bulamaç adı verilen yemek
ARDİN f Deneme, imtihan, tecrübe
ARDİYYE Ticaret eşyasının saklandığı yer * Böyle bir yerde saklanan eşya için ödenen ücret
ARDTÛLE f Bulamaç denilen yemek
ARE Borç olarak alınan veya verilen şey
AREB Şehir ehli olanlar * Mide fesâdı
AREB Çok açıkgöz, en akıllı
ÂREC f Dirsek, kolun arka tarafı
AREC Topallık, aksaklık
A'REC Topal, aksak
ARECAN Aksak ve topal kişinin yürümesi
A'REF Pek ma'ruf, çok bilen Arif * Çok anlayışlı, fazla bilgili * Yelesi ve boynu uzun olan at
AREFE Kurban bayramından bir evvelki gün
AREKİYYE Zinâkâr kadın
AREKREK Aceleci, acul * Kuvvetli büyük deve
A'REM Alacalı, benekli (şey)
AREMET Savurmak için dövülüp toplanmış harman
AREMİDE f İstirahat eden, dinlenen Rahat kişi
AREMREM Kalabalık ordu, çok fazla asker
AREN Davar ayağında olan kuru kemre * Yarık * Bir nesne yumuşak olmak
ARENC f Dirsek * Gidiş, tarz, usül, metod
ARENDE f Birşey getiren kimse
ARENG f Dirsek * Dert, keder * Hile, dubârâ * Tarz, tavır, üslüb * Vali, hakim * Zannolunur ki, galiba, öyledir, benzer gibi bir yakınlık ve benzerlik ifâde eder
AREOMETRE yun Sıvıların yoğunluk derecesini ölçmeye yarayan âlet Arşimet'in keşfettiği kanuna istinad edilerek yapılan bu alet, içi boş cam bir silindir ile bunun üst kısmındaki dereceli bir çubuktan ibarettir
ARES Hayranlık
ARESTE f Süslenmiş, bezenmiş
ARET f Dirsek
ARF (C: A'râf) Rüzgâr * El ayasında çıkan çıban
ARF Güzel koku * Yüksek yer * Atın yelesi * Horozun ibiği
ARFA (Müz: A'raf) Yeleli * Sırtlan
ARGO Fr Bir meslek veya topluluk sınıfı arasında kullanılan özel söz * Mc: Serserilerin ve külhanbeylerin kullandığı söz veya deyim
ARGON yun Kim: A sembolü ile gösterilen renksiz, kokusuz ve tatsız bir gaz Havada % 1 nisbetinde bulunur
ARIK Uykusuz kimse, uykusuz olma halindeki
ARINMAK t Temizlenmek, pâk olmak

ÂRIZ Sonradan olan şey Bir şeyin zâtına ve hakikatına ait ve lâzım olmayıp başka bir varlıktan bazan vâki ve kaim olan Takılan Yapışan * Bir şeyi arz ve takdim edici olan * Kalın ve geniş bulut * Ön dişlerin haricindeki onaltı dişin herbiri * İnsanın yanağı * Hasta olduğundan dolayı kesilen deve * Seyrek sakallı kimse (Bak: İctima-i zıddeyn) * (Arz dan) Gelen * Tesadüfî vakıa * Dağ, bulut vs gibi görmeye mâni olan herşey * Yanak

ÂRIZA Sonradan olan, noksanlık * İsabet eden belâ ve keder * Bozulma * Gelip geçici * Hariçten gelen te'sirle olan * Bir şeyin olmasına veya görülmesine mâni olan birşey
ÂRIZAN (Ârız dan) Geçici olarak * Tesadüfen, tevafukan, rast gele
ÂRIZAN İki yanak
ÂRIZÎ Zâtî ve irsî olmayıp sonradan hâsıl olan Zâtî ve esastan olmayıp sonradan zuhur ve taalluk eden Muvakkat, geçici
ÂRÎ Pâk, pislikten uzak * Hür
ÂRÎ Hind-Avrupa dil ailesinden olan ırk veya kimse * f Evet
ÂRİB Halis Arap cinsinden olan
ÂRİC (Uruc dan) Yukarı çıkıp yükselen Çıkıp inen Uruc eden * Topal, aksak, noksan

ÂRİF (İrfan dan) Bilen, bilgide ileri olan Aşinâ, vâkıf Hakkı, hakkı ile bilen * Sabırlı ve mütehammil * Çok düşünmeğe ihtiyaç kalmaksızın, tekellüfsüz gördüğünü bilen ve anlayan * Zevkî ve vicdanî irfan sâhibi olan

ÂRİF-İ BİLLAH Mürşid, ermiş, evliyâ Hakkın nuru ile Cenab-ı Hakk'ı bilen Âlemi, hâdiseleri İlahî feyz ve ilim ile gören veli
ÂRİF-İ ESRAR İlâhî sır ve hakikatlara vâkıf olan
ÂRİF-İ MÜNEVVER Nurlanmış ve mesleğinin mütehassısı olmuş ve aklı ile beraber kalbi de nurlanmış âlim Arif-i Billâh
ARÎF Çok irfanlı, çok tanınmış, meşhur âlim * Bir işten iyi anlayan
ÂRİFAN f Ermişler Arifler
ÂRİFANE t Arife yakışır surette Bilene yakışır şekilde İrfan sahibi olarak
ARİFLERİN MEZAKLARI Ariflerin zevkaldığı yer ve hususlar
ARİG f Kırılma, gücenme * Kıskançlık, kin, nefret, adavet, düşmanlık
ARİK Asil haseb ve neseb ehli olan
ÂRİM İnatçı, kafa tutan
ARİN Arslanın yerleşip yataklandığı yer * Ağaçlar * Et
ARİR Garip
ARİS Gerdek Hacle
ARİSTATALİS Yunan feylesofu Aristo

ARİSTO (Doğum : MÖ 384) Yunan filozoflarından olup Eflatun'un talebesidir Mantık, ahlâk, siyaset, iktisad, felsefe kitapları vardır Ruhun bakiliğine inanırdı Tecrübeden ziyâde akla fazla kıymet verdiğinden çok yanılmıştır (Silsile-i felsefenin en mükemmel fertleri ve o silsilenin dâhileri olan Eflatun ve Aristo, İbn-i Sina ve Fârâbi gibi adamlar "İnsaniyetin gayet-ül gayâtı : (Teşebbüh-ü Bil-vâcib) dir Yâni Vacib-ül Vücud'a benzemektir" deyip fir'avunane bir hüküm vermişler ve enaniyeti kamçılayıp şirk derelerinde serbest koşturarak, esbabperest, sanemperest, tabiatperest, nücumperest gibi çok enva-i şirk taifelerine meydan açmışlar İnsaniyetin esasında münderic olan acz ve zaaf, fakr ve ihtiyaç, naks ve kusur kapılarını kapayıp, ubudiyetin yolunu seddetmişler Tabiata saplanıp, şirkten tamamen çıkamayıp, şükrün geniş kapısını bulamamışlarNübüvvet ise: Gaye-i insaniyet ve vazife-i beşeriyet, ahlâk-ı İlâhiyye ile ve secaya-yı hasene ile tahalluk etmekle beraber, aczini bilip kudret-i İlâhiyyeye iltica, zaafını görüp kuvvet-i İlâhiyyeye istinad, fakrını görüp rahmet-i İlâhiyyeye itimad, ihtiyacını görüp gına-yı İlahiyyeden istimdad, kusurunu görüp afv-ı İlahiyyeye istiğfar, naksını görüp kemâl-i İlahiyyeye tesbihhan olmaktır diye, ubudiyetkârane hükmetmişlerİşte diyanete itâat etmiyen felsefenin böyle yolu şaşırdığı içindir ki; ene, kendi dizginini eline almış, dalâletin herbir nev'ine koşmuş İşte şu vecihteki ene'nin başı üstünde bir şecere-i zakkum neşvünema bulup, âlem-i insaniyetin yarısından fazlasını kaplamış S)

ARİSTOKRASİ yun Âlimlerin ve cemiyette en iyilerin iktidarına dayanan hükümet şekli Tarihte soylu, imtiyazlı, toprak sahibi, zenginlerin hâkimiyetine dayanan hükümet şekli Bu şekli ile oligarşi veya plütokrasi adıyla da anılmaktadır İmtiyazlı azınlığın, çoğunluğu idare etmesidir
ARİSTOKRAT yun Sınıf farkını kabul eden ülkelerde asil sayılan kimse Asilzâde sınıfından olan
ARİŞ f Anlam, mânâ, kavram, mefhum
ARİŞÎ f Manevî Mânâ ile ilgili
ARİŞ Samandan yapılan bir çeşit ev * Çardak, asma çardağı * Sundurma, takdim ettirme
ARİYE (Ariyet) Geri verilmek üzere alınan, iğreti Bir kimsenin geri almak üzere, karşılıksız olarak başkasının faydalanmasına terk ettiği mal Kullanılmak üzere alınan emanet mal
ARİYETEN İğreti olarak, emâneten mânasında kullanılır
ARİYY (C: Erâri) Davar bağlanan yer ve ip
ARİYYET Ödünç verip almak
ÂRİZ Azarlayıcı
ARİZ Ardıç ağacı
ARİZ Enli, geniş
ARİZ VE AMİK Enine ve boyuna, genişliğine ve derinliğine, tafsilâtlı şekilde
ARİZA Büyük bir kimseye hürmetle yazılan veya verilen şey, istirhamnâme, hediye
ARİZE Sâbit olmak * Kuvvetli ve muhkem olmak Bahil olmak
ARK Ulaşmak
ARK Tarla ve bostana su akıtmak için açılan yol, cedvel, hark
ARKA Çadıra diktikleri direk * Duvar içinde kerpiç ve taş arasına konulan ağaç
ARKAN Terleme
ARKEOLOJİ (Bak: Atikiyyat)
ARKES Cem'etmek, toplamak
ARKÎ Balık avcısı
ARKUB Ökçe siniri * Yalan ve kötü söz
ARM (Arem) İnatçılık, muannitlik * Kafa tutma
ARMÂ' Alaca yılan
ARMADOR İtl Direk, seren, ip ve yelken gibi şeylerle gemiyi donatan usta
ARMAN f Hasret, özleyiş, özleme * Nedâmet, pişman olma * Eseflenme, teessüf * Sıkıntı, rahatsızlık, zahmet
ARMANÎ f Müteessif, kederli, üzüntülü Pişman, nâdim
ARMATÜR Lât Fiz: Kuvvet akımını toplu bir hale koymak için mıknatısın kutupları arasına yerleştirilen demir parçası * Kondansatördeki iki iletken yüzeyden her biri
ARMAZ Kurbağa yosunu
ARNAVUT (Rumca ve Arnavutçadan) Balkan yarımadasının batı tarafında oturan bir kavimdir Osmanlı devrinde, Kosova, İşkodra, Manastır, Yanya vilâyetleridir Şimdi müstakil bir devlet olup, Türkçede Arnavutluk şeklinde söylenir
ARR Uyuz hastalığı
ARRA' Sıtma tutmak, titremek
ARRADE (C: Arrâdât) Küçük bir çeşit mancınık ki, hareket eden tekerlek üzerine konurdu * Dişi çekirge
ARRAF Falcı, kâhin, müneccim * Hekim * Göçebe Arab aşiretlerinin örfe vâkıf umumi bilgileri (Müe: Arrâfe)
ARRAS Gürleyen, şimşek çakan * şimşekli
ARRE Câriye * Uyuz hastalığı
ARS İki duvar arasında olan duvar
ARS Şimşekli ve yıldırımlı bulut
ARSA (C: Arasât) Bina yapılacak boş arazi parçası Üzerindeki binası yıkılmış veya yapıya tahsis olunmuş yer
ARSA-İ ÂLEM Alem arsası, dünya meydanı
ARSA-İ KÂR-ZÂR Muharebe alanı, savaş meydanı
ARSAT Semer ağaçlarına çakılan ağaç mıh

ARŞ Bağ çardağı * Gölgelik * Kürsü, taht, yüce makam En yüksek gök Allahın kudret ve saltanatının tecelli yeri (Arş kâinatı kaplar Allah'ın kudreti ve ilmi de herşeyi kaplar) * Fevkiyyet, ulviyyet * Arş-ı Alâ, Arş-ı Rahman, Arş-ı İlâhi, Arş-ı Yezdan, Felek-i Eflâk, Felek-i Atlâs, Felek-i Azâm gibi isimlerle Cenab-ı Hakkın izzet ve saltanatından kinaye olarak söylenir (OS) ( Arş: Zâhir, Bâtın, Evvel, Âhir isimlerinin halita ve karışığıdır Bu halitada dahil olan İsm-i Zâhir itibarı ile Arş Mülk; kevn, Melekut olur İsm-i Bâtın itibarı ile Arş, Melekut; kevn, Mülk olur Demek Arşa ism-i Zâhir nazarı ile bakılırsa; kendisi zarf, Kevn de mazruf olur İsm-i Bâtın gözü ile bakılırsa; kendisi mazruf, kevn zarf olur Ve kezâ ism-i Evvel itibârı ile $ âyetinin işâret ettiği kevnin bidayetini içine alıyor Ve ism-i Âhir itibarı ile $ hadis-i şerifinin ima ettiği kevnin nihâyetini içine alıyor Demek Arş öyle bir halitadır ki, şu dört isimden aldığı hisseler ile kevn ve vücudun sağını, solunu, üstünü ve altını ihata etmiş olur MN) ( Arş, sakf demektir ki bir binanın veya yerin muhit-i ulvisini teşkil eder Bir eve nisbetle tavanı, tavanına nisbetle üstündeki çatısı, kubbesi, tepesindeki köşkü, tahtaboşu, cihannüması hep arş medlülünde dahildir Buna müteferri olarak çadır ve çardak gibi yükselen ve gölge veren her şeye de ıtlak olunur) (ET)

ARŞ-I A'ZAM En büyük arş Cenab-ı Hakk'ın arşı (Bak: Arş)
ARŞ-I AZİM (Bak: Arş-ı a'zam)
ARŞ-I BERİN Arş-ı âlâ Göğün en yüksek tabakası
ARŞ-I EHADİYET Allahın ehadiyet tecellisinin arşı ve âlemi Allahın, ehadiyet tecellisini gösteren âlem
ARŞ-ÜS-SÜREYYA Ülker yıldızının altında yer alan bir yıldız topluluğu
ARŞA f Güverte
ARŞIN f Bir uzunluk ölçüsü (68 cm uzunluk) Bir kol boyu Büyük bir adım genişliği * Zirâ'

ARŞİDÜK Fr Avusturya ve Macaristan İmparatorluk hanedanı prenslerine verilen ünvandır ve "Büyük Düka" demektir Türkçe'de Arşuduka da denmiştir ARŞİV : Fr Eski ve tarihçe kıymetli olan resmi kayıt ve kâğıtların saklandığı yer * Bir mevzu hakkında toplanmış muhtelif vesikaların hepsi

ARŞİYÂN f Arş'ın etrafında tesbih ederek dolaşan melekler
ARŞ U FERŞ (Arş u zemin) Arş ve yeryüzü
ARŞ U KÜRSÎ (Arş ve Kürsî) Arş ile Kürsî
ARŞ VE SÜLLEM Delil-i Arşî ve Delil-i Süllemî'den kinâyedir (Bak: Delil)
ARTAL Akranlarından ve benzerlerinden çok daha iri yapılı olan
ARTEBE Burun ucu
ARTEBE Davul
ARTEL Yoğun, büyük nesne
ARTEN Bir ot cinsidir ki, debbağlar onunla gön ve sahtiyan dibâgat ederler
ARTEZİYEN Fr Burgu gibi bir âletle açılıp su fışkırtılan kuyu
ARTI Mat: (+) ile gösterilen toplama işaretinin adıdır
ARUB (C: Urub) Erkeğini seven kadın
ARUBE Fasih, hatasız arabca konuşmak Bu kelimenin mastarları: Araben, arâbeten, uruben, urubiyyeten diye de okunur * Cuma günü
ARUF Uzun zaman ıztırab, elem çeken
ARUG f Geğirme
ARUGDE f Öfkeli, kızgın
ARUN f İyi vasıflarla meşhur olmuş, güzel huylular
ARUS Süslenmiş gelin, güveyi * Güneş Gök * Kim: Kükürt
ARUS-İ CİHÂN Dünya
ARUS-İ FELEK Güneş
ARUSÂN-I BÂĞ Tarla çiçekleri
ARUS-ÜL KUR'ÂN (Bak: Rahmân)
ARUSAN (Arüs C) f Gelinler, yeni evlenmiş kızlar
ARUSAN-I HULD Cennet hurileri
ARUSANE f Geline yakışır şekilde
ARUSEK f Küçük gelin * Yeşil ve pembe dalgalı sedef

ARUZ Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere etrafındaki nahiye ve köyler * Edb: Şiirin ahenk ölçülerinden, nazmın vezinlerinden bahseden ilim Arap, Fars, Türk şiirinde kullanılan vezin ki, hecelerin uzunluk (kapalılık) ve kısalık (açıklık) değerlerine dayanır * Bir beytin birinci mısraının son kısmı * Çadırın ortasına dikilen ve ona destek olan kazık * Tas: Süluk edenlerin karşısına çıkan çok şeyler, birisine ârız olan iş ve ihtiyaç * Yan taraf * Yanak * Yol * Usûl

ARUZ KALIPLARI (Bak: Bahr)
ARV Sıtma ve diğer ateşli hastalıklarda gelen ilk titreme * İş için birinin yanına varma * Yemişsiz bir çeşit ağaç
ARVANA Boz dişi deve
ARVEND f şan, şeref, ululuk, yücelik, azamet
ARZ (Erz) Yeryüzü, toprak, zemin, dünya * Aşağı ve alçak * Memleket, ülke * Küre * İklim * Davarın ayağının altı
ARZ-I A'ŞÂRİYE Öşür (onda bir vergi) veren memleket
ARZ-I BELDE Ast: Herhangi bir bölgenin üstünden geçen arz dairesi
ARZ-I BELDE TA'YİNİ Ast: Herhangi bir bölgede kutup yıldızı veya diğer yıldızlarla astronomik hesaplar yapmak suretiyle o yerin arzını tayin etmek
ARZ-I CENUBÎ Cenub arzı (Güney enlemi)
ARZ-I HARAC Harac veya vergi veren memleket

Alıntı Yaparak Cevapla