02-27-2007
|
#1
|
virüs
|
Çirkin Postacı
"Acıları paylaşmak insanların vazifesidir" diyordu "Senin geçtiğin
sokakta ben de vardım Ama bir sokakta ya ben olmamalıydım
veya paylaşılmamış acılarını içinde gezdiren bir insan!  "
Mektubun sonunda da isim yazmıyordu Peki kimdi bu?
Kimdi, neden yazmıştı bu notu ve neden bana yazmıştı?
Aslında hoş sözlerdi  Ve aslında bir mektuba da deliler gibi
ihtiyacım vardı Acaba dediğini yapacak mıydı, yazacak mıydı
her gün? Bunu zaman gösterecekti İlk gün kafam karıştı
Hem kendi problemlerimi hem dün gelen mektubu, hem de
yeni mektupların gelip gelmeyeceğini düşünüyordum Sonraki gün
posta kutumda beyaz bir zarf buldum Kalbimin çarptığını hissettim 
Yazı aynıydı, odama girip okumaya başladım mektubu
Bu inanılmazdı Bir bardak su içercesine bitiverdi mektup
Doymadım! Bir bardak su daha almış gibi kendime ve
susuzluğumu kandırır gibi yeniden okudum altı sayfayı 
Sanki tanıyordu beni, sanki yıllardır dertleşiyordum onunla 
Altıncı sayfanın sonunda diyordu ki; "Yarın yine yazacağım  "
Yarın yine yazdı, öbür gün yine Ve sonraki günler yine yazdı 
Her mektubunun sonunda, yarın yine yazacağına ait not vardı
ve her gün de dediğini yapıyordu Her gün işyerinden dönerken
kalbim çarpıyordu heyecanla  Her gün görüyordum posta kutumun
bugün de boş olmadığını ve gariptir; artık yapayalnız olmadığımı,
kalbimin boş olmadığını hissediyordum Bu mektuplar yüreğime
giriyor sıkıntılarımı eritiyor ve beni yarınlara doğru itiyordu
Zannediyordum ki; bunlar olmadan yaşayamayacağım
Öylesine alışmıştım ki onlara, olmasalar sanki nefes alamayacağım! 
Vakit buldukça oturup eski mektupları bile yeniden okuyordum
Zaman geçti ve zamanla beraber sıkıntılarımda geçti
O günlerden geriye sadece eski mektuplar kaldı Bir gün içimde
karşı koyamadığım bir merak peydahlandı; kimdi bu?
Nasıl biriydi? Onunla ilgili her şeyi merak etmeye başladım
O her gün yazıyordu ve nasılsa her gün yazmaya devam edecekti
Bundan emin olduğum için de, yazılarında anlattıklarından çok
nasıl bir kalemle yazdığına, neden bu kağıdı seçtiğine, yazı stiline
aklımı takmaya başladım  Yazıları öylesine deva olmuştu ki bana,
onunla ilgili her şey de mükemmel olmalıydı Ama her şey 
O gün evde kalmıştım Kahvaltı yapmış ve bu harika mektupların
en azından nasıl birisi tarafından getirildiğini görmeyi koymuştum
kafama  Öğle vaktine doğru sokağa giren postacıyı gördüm
Koşarak aşağı indim Mektubumu kutuya bırakmıştı, eli henüz
havadaydı  Göz göze geldik Aman Allahım  Aman
Allahım,
bu ne kadar çirkin bir adamdı böyle! Dondum kaldım  O da başını
eğdi döndü ve gitti Orda öylesine bekliyordum şimdi 
Kutuyu açıp mektubu bile alamıyordum Bunca zaman, bunca
güzel bir mektubu, bu kadar çirkin biri mi taşımıştı? O öptüğüm,
kokladığım, göğsüme bastırdığım, yastığımın üzerine koyduğum
mektuplarıma benden önce bu adamın mı eli değmişti?
Saçmaladığımı biliyordum ama böylesine güzel duygularıma
bu çirkin yaratık karıştı diye az önce getirdiği zarfı alamıyordum
Kapıyı açtım, dışarı çıkıp bir adım attım Çoktan gitmişti Neye olduğunu bilmiyordum ama çok kızgındım Zarfa dokunmadan çıktım yukarıya
Odama girdim, eski mektuplarıma baktım Biliyordum, onlar benim
en zor günlerimle bugünüm arasında köprü olmuşlardı, ama onlara da dokunamadım Bu güzelliğe bu çirkinliği yakıştıramıyordum!
Ertesi gün iş dönüşü baktım ki, kutuda hâlâ o aynı kirli mektup var!
Almadım Sonraki gün baktım; aynı mektup yine yapayalnız beklemekte
Bir kaç gün sonra ise kutuya bile dönüp bakmamaya başladım 
Altı yedi hafta sonra dünya yine karanlık gelmeye başladı bana
Bir dosta, bir morale ölürcesine ihtiyaç duymaya başladım 
Her şey çok ağırlaşmıştı yeniden Uyku bile uyuyamıyordum
Mektup aklıma geldiğinde gece yarısını geçiyordu Tereddüt
bile etmeden aşağı indim, kutumu açtım ve mektubu aldım
Bir saat içinde üç defa okumuş, özlemiş olarak göğsüme bastırmış
ve uzun zamandır ilk defa böylesine huzur içinde uyuyabilmiştim
Bunlar benim ilacımdı biliyordum En çok o gün merak etmiştim,
bir daha ne zaman yeni bir mektup geleceğini  Ve o akşam gözlerime inanamadım; kutumda mektup vardı Yazı aynıydı, zarfta yine isim
yoktu Üstelik bunda postanenin damgası da yoktu 
Açtım zarfı;içindeki kısacık mektupta şunlar yazıyordu;
"Sana gelmiş bir mektubu kırk sekiz gün okumamakla ne kazandığını
bilmiyorum  Ama artık benim sana yazmaya vaktim olmayacak
Çünkü tayinim çıktı ve bugün başka bir şehre gidiyorum Hoşçakal!
Donmuş kalmıştım şimdi  Derin bir pişmanlık düğümlendi boğazıma,
hıçkırarak eve girdim Çantamı açtım; tarakların,rujların ve diğer
karışıklığın arasında bulduğum mavi göz kalemiyle, bir kağıda;
"Lütfen bana tekrar yaz" yazıp posta kutuma koydum
Bir daha hiç kilitlemediğim kutuda,
aynı notum iki yıldır yapayalnız bekliyor                                 
|
|
|