Prof. Dr. Sinsi
|
Evrensel İşik - 12
EVRENSEL IŞIK - 12
DÜNYA DIŞI YAŞAM VE KOZMOLOJİ
Sevgili Amatör arkadaşlarım ve Işık dostlarım, bu ay sizlerle yine dünya
dışı yaşam ve UFO’lar hakkında bildiklerimi paylaşacağım
Geçen ayki yazımda 20-21 Şubat 1999 tarihinde İstanbul’da yapılan
uluslararası UFO Kongresi’ne gideceğimi söylemiştim Fakat belki de
senede bir kez olabilecek bir olay nedeniyle bu seyahatimi
gerçekleştiremedim Bolu Dağı’ndaki karayolunun tıkanması ve
açılmasına dair belirsizlikler olması bu kararı vermeme neden oldu
Arkadaşlarım biraz da dalga geçerek “Bu havada zaten UFO filan
gelmez” demeleri benim üzüntümü biraz azalttı, ama zaten benim
böyle bir beklentim yoktu Tek beklentim dünyanın değişik kesimlerinden
gelen insanlarla aynı ortamı paylaşmaktı Neyse ki kongreyi izleyen
arkadaşlarımızdan ve diğer medya kanallarından bilgiler aldım İki gün
boyunca çok büyük bir ilgiyle izlenen kongrenin bence en önemli
gözlemlerinden biri halkımızın konuya olan ilgisinin çok fazla olmasıydı
Konuşulan konuların ve verilen örneklerin çoğunun özellikle bu konuya
ilgi duyan kişiler tarafından bilindiği gözlendi Fakat henüz bu işe yeni
merak saranlar için faydalı olduğunu umuyorum Bu konunun özelikle
son 5-10 yıl içinde güncelliğini arttırması kitle iletişim kanallarında
(TV, radyo, sinema, yazılı basın, Internet vs) daha yoğun ele alınmasıyla
olmuştur Her geçen gün gelişen iletişim teknolojileri ile azalan
mesafeler bizi yoğun bir bilgi bombardımanına tutmaktadır Eskiden
bu konular birkaç bilim adamı ve amatör gözlemciler tarafından
konuşulurken, şimdi sokaktaki adamın yaşamına girmiştir
Bu nedenle halk her geçen gün bu tip konulara karşı daha fazla ilgi
göstermekte ve sorular sormaktadır Gelişen merakın getirdiği önemli
bir sorun ise konunun suistimal edilmesidir
UFO’lar ve bunu inceleyen bilim adamları tarafından konulan adıyla
UFOLOJİ gelişmiş ülkelerin uzun zamandan beri ilgi alanıdır
Başta A B D ve Rusya olmak üzere pek çok ülke planlı ve programlı
olarak bu işi organize etmektedir Fakat UFO gözlemleri Türkiye’de
dahil olmak üzere pek çok yerde yapılmaktadır Burada biraz durarak
konunun sınırlarını çizmek ve gerçeklere biraz bilimsel yaklaşmak
gerekmektedir
1- UFO veya UFO olarak algılanan cisimlerin ne olabileceği ülkelerin
devlet politikaları içinde belirlenmiş bir araştırma konusu olmalıdır
Devletler bu işi bağımsız, tutucu olmayan bilim adamlarından oluşan
uzman bir gruba vermelidir Araştırma grubuna her türlü gözlem ve
teknik imkan verilmelidir
2- Araştırma grupları ülke içinde lokal bir network kurmalı ve sürekli
birbiri ile haberleşmeli, gözlem raporları vermelidir
3- Araştırma grupları uluslararası bağlantılar yapmalı ve bu tip grupların
hepsi ile koordineli çalışmalıdır
4- UFOLOJİ zor bir bilim ve araştırma konusudur Bu konuyla
ilgileneceklerin herşeyden önce ön yargılardan uzak ve objektif
inceleme anlayışına sahip olması gerekir Araştırmacıların, iletişim
teknolojileri, fotograf ve film çekme, bilgisayar, astronomi, uzay
çalışmaları, fizik ve jeoloji gibi bilimlerden anlaması gerekmektedir
Bu nedenle konuya açıklık getirebilecek kişilerin seçimi çok önemlidir
Aksi takdirde “Sapla, samanı birbirinden ayırmak” imkansız olur
5- Bugüne kadar yapılan gözlemlerin %95’inin açıklaması bilim
tarafından yapılmıştır Fakat geri kalan kısım belirsizdir İşte
araştırmacıların her türlü gözleme açıklık getirecek bilgi ve donanıma
sahip olması burada önem kazanmaktadır Topluma konu tüm açıklığı
ile anlatılabilir Çünkü artık toplumlar daha bilinçli ve konuya hazırlıklıdır
Ani bir karşılaşmanın yaratacağı şoku düşünerek çalışmalar yürütülmeli,
toplanan bilgiler artık gizlenmemelidir
Bütün bunlar bence ideal olan yaklaşımlardır Her ne kadar Türkiye’de
halen işler biraz hafife alınıyor olsa da umut veren gelişmeler de vardır
Benim de üyesi olduğum Yükseliş ve TUVPO grupları ile
Internet üzerinde sürekli iletişim halindeyiz Burada Internet’in gücünü bir
kez daha gördük Paylaşımlarımızı arttıran ve hepimizi aynı bilgi
seviyesine taşıyan bu organizasyonlar içinde olan ve bana her türlü
yardımı yapan arkadaşlarıma da teşekkür etmek isterim Bilimsellikten
ve soru sormaktan uzaklaşmadan yapılan her türlü çalışmanın sonunda
bir değer üretileceği kesindir Konuya ilgi duyan arkadaşların bu liste ve
web sitelerini takip ederek gerekli bilgilere ulaşacağını tahmin ederim
Kurduğumuz çalışma grubunun yaptığı araştırmalar, yurtdışından gelen
bilgi ve fotograflar ciddiyetle değerlendirilmekte ve tartışılarak bir sonuca
varılmaya çalışılmaktadır Internet’in verdiği bağımsız ve yoğun bilgi
paylaşım ortamı bana “Bu evrende yalnız değiliz” fikrinden önce “Bu işle
ilgilenen insanlar ne kadar fazlaymış” fikrini kazandırdı Bunun sonucunda
da yapılan gözlemlerin aslında ne kadar fazla olduğunu gördük
Bilgi paylaşım ağının bir üyesi olarak artık bu işe daha bilinçli ve bilgili
bakabiliyorum Umarım yakın bir gelecekte bu paylaşım artar
Sonuçta insanlar bir UFO avcısı olmak yerine iyi bir bilim adamı olmayı
öğrenmelidir İşin sansanyonel boyutlara taşınması, reklam amacı
olarak kullanılması ve bilginin çarpıtılarak topluma verilmesi çok büyük
bir hata olacaktır
Şimdi özel ve güncel gerçeklerden daha genel gerçeklere bir uzanalım
ve kendimize bazı sorular soralım Açıkcası bu soruları ben kendime ve
bazen de listemizdeki arkadaşlarıma soruyorum
Geçen yazımda belirttiğim gibi soruların kökünde evrenin hareketi,
büyüklüğü ve yaratılışı yatıyor Bu kadar büyük bir evrende artık yalnız
olamayacağımız gerçeği ile yüz yüzeyiz O zaman evreni daha iyi
incelememiz gerekmektedir Dünya yörüngesine yerleştirilen uydular,
güçlü teleskoplar ve gezgin uzay araçları bu işi çok iyi yapmaktadır
Her geçen gün evrenin oluşumu ve niteliği hakkında daha ilginç
bilgilere ulaşıyoruz Evrenin oluşumu hakkında “Sabit Evren Teorisi”,
“Büyüyen Evren Teorisi” ve son olarak da her ikisini de içinde
barındıran “Halografik Evren Teorisi” ortaya atılmıştır
Itzhak Bentov, “Kozmik Kitap” adındaki eserinde bunu son derece
çarpıcı örnekler ile incelemiş FM dalga bandında “ping noise” olarak
adlandırılan sürekli sesin, evrenin bir patlama ile oluştuğunu ve bu
sesin o patlamadan kalan ilksel enerji olduğunu göstermektedir
Her frekansı içinde barındıran bu sesin varlığının Bell Laboratuvarlarında
iki radyocu tarafından tesadüfen bulunmasıyla, bir patlama ile
başlayan ve sürekli büyüyen bir evren teorisi destek görmeye başladı
Yapılan araştırmalar ile evrenin 15 milyar yaşında, dünyamızın ise
5 milyar yaşında olduğu tespit edildi Bu veriler tabi ki şu anda geçerli
olan teknik ekipmanlarımız ve bilgimiz ile söylediklerimiz Konuya
dikkatli yaklaşmamızın bir nedeni de dünya tarihine baktığımızda
konunun birçok defalar ele alınıp yeni teoriler geliştirilmiş olmasıdır
Evrenin yaratılış teorilerini incelerken gözlem yaptığımız yerin önemi
vardır Gözlemlerimizi içeriden yaptığımız için elimizdeki verileri,
sürekli olarak devam etmeyen, bir defalığına meydana gelmiş büyük
bir patlama sürecinin göstergeleri olarak olarak yorumluyoruz
Eğer herşeyi bir de dışarıdan gözlemliyebilseydik o zaman bunun
sürekli olarak devam etmekte olan bir süreç olduğunu göreceğimiz
söylenmektedir Bu aynen ışığın yayılmasındaki dalga-parçacık
ikilemine benzemektedir Yaptığımız deneye göre ışık parçaçık veya
dalga yayılımı ile açıklanabilmektedir Yani gözleme göre iki farklı
davranış sergileyebilmektedir Aynı olayı Halografik Evren teorisinde
de kullanılabilmektedir Yani evren kişinin gözlem durumuna göre
sınırlı ya da sınırsızdır Bu teori, büyük patlama ile durağan konumdaki
evren kuramlarını bir araya getirmektedir Teoriye göre bedenlerimiz de
dahil olmak üzere evrendeki herşey bir tek kozmik özden oluşmaktadır
Bizler, en uzak galaksideki atomlara sahibiz, bu nedenle de tüm
evrenle ilişki içindeyiz Evren birbirleri ve dolayısıyla da tüm evren ile
ilgili bilgileri içeren tüm parçaçıkların birbirine bağlı olduğu halogram
ya da parçaların birbiri ile iç içe olduğu bir yapıdadır Evrenin en küçük
parçasında bile evrenin tüm özelliklerini görmek mümkündür İşte mikro
kozmos ve makro kozmosun benzerliğini buradan açıklamak
mümkündür Eski kitaplardaki bazı sözleri hatırlayacak olursak :
“Hepimiz biriz”, “Yukarıda ne varsa aşağıda da o var”, “Tanrı
içinizdedir”, “Evren bir kum tanesinin içinde saklıdır” ve “Enel Hak”
türündeki mistik benzetmelerin halografik evren modelinin ışığı altında
bakıldığında yeni anlamlar kazandığını görüyoruz Herbirimiz, evrenin
yapısı ve kaynağı ile ilgili tüm bilgileri içeren bu halogramın küçük
birer parçasıyız Bu nedenle kişiler farkındalığını arttırdığında kendi
bilincini Evrensel Zihine yansıtarak tüm evren hakkında bilgi
edinebilirler Ürettiğimiz düşüncelerin başkalarının düşüncelerini de
etkilemeleri ve dolayısıyla bunun tüm evrene yayılması söz konusudur
Bir insanın yaptığı ya da düşündüğü herşey evrensel hologramın bir
parçası olur
Bu teorinin açıkladığı bir şey de evrendeki herşeyin bir titreşim içinde
olduğudur Titreşen bilinçlilik fiziksel maddeyi yaratır Bilinçlilik daha
hızlı titreştikçe farklı türde parçacıklar ve maddeler yaratır Herşey
titreştiğine göre, herşeyin bir elektromanyetik alanı vardır Bu alanlar
çok yüksek frekanslı morötesi ışınımdan, çok düşük frekanslı kırmızı
ötesi ışınıma kadar foton dediğimiz enerji kümeleri halinde
görünürler (Günümüz bilgileri ile değerlendiriyoruz, düşüncenin ve
sevginin de bir titreşim olduğunu fakat bu frekans aralıklarında tespit
edilemediğini hatırlayalım) Bir fotonun enerjisine E diyecek olursak
E=h c/lambda formülüne ulaşırız Burada h=evrensel planck sabiti,
c=ışık hızı ve lambda=dalga boyudur Fotonunun enerjisinin değişimi
dalga boyu ile değişebilmektedir O zaman dalga boyunun veya
frekansın değişimi ile foton enerjisi sonsuz değişime uğrayabilir
Bugün bizim kullandığımız veya bilmediğimiz bir titreşim ile madde-enerji
dönüşümlerini sağlamak mümkündür Gelişmiş bir teknolojinin bunu
yapabilmesi durumunda maddeyi çok hızlı bir şekilde enerjiye
dönüştürmesi mümkündür Hatta bu dünya için geçerli olan sabitlerin
çok daha farklı bir şekilde kullanılması durumunda ışıktan hızlı hareket
edebilmek bence mümkündür
Bu yeni teori ile dünya dışı yaşamın varlığı, niçin ziyaret ediliyoruz,
nasıl buraya geliyorlar, ne kadar zamanda buraya geliyorlar, neye
benziyorlar gibi bazı sorulara daha destekli yanıtlar arayabiliyoruz
Herşeyden önce halografik evren yaklaşımında evrende bize benzeyen
humanoidler(insanımsı varlıklar) olabileceğini düşünebiliriz Dünyanın
yaşının evrenin yaşından çok daha küçük olması dünya yaşamından
önce bize benzeyen varlıkların yaratılmış olabileceği varsayımını
destekler Dünyada özellikle son yıllarda yapılan nükleer denemelerin
yaydığı radyasyon veya insanlar tarafından üretilen olumsuz düşünce
formları sadece dünyamızı değil tüm güneş sistemimizi, samanyolu
galaksimizi ve belki de diğer galaksileri de etkiliyor Bu nedenle dünya
dışı yaşam formlarının bir ilgi odağı olmamız mümkündür Şu ana kadar
varlıklarını hissettiğimiz fakat direk temas şeklinde, tüm toplumun gözü
önünde olan bir olay olmadığı için resmen kabul edilmeyen
ziyaretçilerimizin bize karşı olan ilgilerinin altında ne yatmaktadır?
Teknoloji olarak bizden ileride oldukları kesindir Fakat teknolojik
alandaki gelişimlerini ruhsal boyutta gerçekleştirip gerçekleştirmediklerini
bilemediğimiz için bize zarar verip vermeyecekleri konusunda birşey
söylemek mümkün değildir Ben kendimizi onların yerine koymayı
öneriyorum Şu anda insanlığa bu teknolojik imkan verilse ve biz
galaksiler arası yolculukları çok kısa sürelerde(Örneğin düşünce
gücü hızında) yapabiliyor olsak ne yapardık? Önce kendimizden
teknolojik açıdan veya ruhsal açıdan daha geride olan bir gezegene
gitsek Canlılar ile temas etmeden önce onları tanımaya çalışmaz
mıydık? Hatta onları anlamaya, ne zaman zarar verip ne zaman dost
olabileceklerini öğrenmeye çalışmaz mıydık? Daha sonra da bizden
daha ileride olan bir medeniyete gidebilsek acaba ne isterdik, korkar
mıydık, savaşır mıydık? İşte bu soruların cevapları bizim için ne kadar
bilinmez ise, ziyaretçilerimiz için de aynı şey geçerlidir
Benim özellikle dikkat ettiğim bir nokta da şimdiye kadar dünyamızı
ziyaret ettiği tespit edilen veya söylenen varlıkların birbirine çok
benzemesidir Biçim olarak humanoid olmaları bende acaba başka
şekilde varlıkların ilgisini mi çekmiyoruz gibi bir soru uyandırıyor
Ya da bunların görüntü olarak insanlara çok ters gelebileceği,
korkabilecekleri düşünülerek gerçekler gizleniyor da olabilir
Bir diğer konu da haberleşme, bizim ve onlar arasındaki haberleşme
Haberleşme sesle, sembollerle veya telepatiyle yapılabilir Yine
ispatlanmamış, fakat iddia edilen bilgilere göre bazı dünya dışı
varlıkların sembollerden oluşan bir yazı dili olduğu söylenmekte
Kimbilir belki onlarla daha sıkı ilişki içinde olan A B D bilim adamları
bunu çözmüş olabilir Benim düşüncem kullanılan semboller içinde
bizim de çok iyi bildiğimiz bazı kadim sembollerin olabileceğidir
Dünyadaki yazı dillerinden özellikle Mısır sembol yazısının, Atlantis’i
anlatan taş tabletler üzerinde kullanılan yazının veya Tibet rahiplerinin
kullandığı eski sembolik yazının benzer formlar taşıyabileceğini tahmin
ediyorum Dünyada telepatik yetenekleri olan kişilerinde (medyum
veya kanalların) doğrudan dünya dışı varlıklar ile temasa geçmemesi
için bence bir neden yoktur Özellikle yurtdışını takip edenlerin bildiği
gibi bu konuda birçok kitaplar yazılmıştır Son olarak da İzmir’li Derya
Taşkıran olayını Türkiye’de yaşadık Bu olayın ne kadar doğru olduğunu
burada belki tartışmak hatalı olabilir ama bu kişinin iddiası dünya dışı
varlıklar ile ilişkiye geçtikten sonra kendisine şimdiye kadar kimsenin
bilmediği bir dilde yazılar yazdırılıyor olmasıdır Ayrıca bu yazılarda
dünya ile ilgili bazı bilinmeyen bilgilerin olduğu söylenmekte Umarım
gerçekten bunlar doğru olsun ve hepimiz bu bilgilerden faydalanalım
Fakat bu tip olaylarda çok dikkatli yaklaşmak ve kişinin gerçekten bu
bilgileri alıp almadığını iyi araştırmak gerekmektedir Yoksa spritüel
alemde “Obsesyon” dediğimiz bir olayla da karşı karşıya olabiliriz
Konumuz oldukça geniş ve dallı budaklı Dünya dışı yaşamın varlığını
kabul ettirmeye yönelik bir kongrenin ardından şimdi burada söylenen
bir söze takılmış durumdayım “Çok yakın bir zamanda herkesin
görebileceği direkt bir temas olacak ve hiç kimsenin artık bu olaydan
bir kuşkusu kalmayacak” Dünya tarihine baktığımızda bu söylemin
birçok defalar tekrarlandığını gördüm Sonunda ne oldu diyeceksiniz?
Bu olaylar basına çok sık yansımadığı için bilemiyoruz Sadece UFO’lara
kavuşmak için tarikat intiharları olduğunda basın bu konuyla ilgilendiği
için pek çok olay soru işareti olarak kalıyor Tabi ki bu söylemde
bulunanların akibetini de bilemiyorum Belki de gerçekleri söyleyenler
oldu ve onlar artık bu dünya üzerinde değil İstediklerine kavuşmuş da
olabilirler Fakat toplumun bundan ne kazandığı sorusuna bir yanıt
gelmiyor Bir örnek giyinip topluca intihar eden tarikat üyelerinin de
UFO kapılarından içeri alındığını hiç sanmıyorum İşte bu olayın ne kadar
suistimale açık olduğunun en güzel göstergesi bu tip olaylardır Bilinçsizce
yapılan, hiçbir bilimsel tutanağı olmayan bu davranışlar yüzünden birçok
masum insan zarar görmektedir Bu iş ile uğraşanlar, ister UFO’ların
varlığını ve dünya dışı yaşamı kanıtlasınlar isterse bilimsel gerçeklerle
çürütsünler, önemli olan bunu toplumla paylaşsınlar
Şahsi görüşüm dünya dışı yaşam vardır ve uzun bir müddettir kozmosun
değişik yerlerinden gelen ziyaretçilerimiz tarafından incelenmekteyiz
Bu bizim için bir geçiş ve yükseliş sürecinin başlangıcına hazırlık olabilir
Yapacağımız ise sevgi ile yaklaşmak olmalıdır, kendimize, ailemize,
çevremize, tüm insanlığa ve onlara Sevgiden iradeye ilerlemek doğru
ve güvenilirdir, onun için önce sevmeyi öğrenmemiz gerekir Bütün
sistem bunun üzerine kuruludur ve SEVGİ KOZMİK YASADIR
Çok sevdiğim bir şiirle sizlere veda ediyorum
Sevgi ışığınız aydınlığınız olsun
İnsanlar var birbirinden uzak yad ellerde
İnsanlar var birbirinden uzak aynı evlerde
İnsanlar var birbirine dost tüm ülkelerde
İnsanlar var birbirini sever SONSUZ EVRENDE
Mutlu Payaslıoğlu
|