Prof. Dr. Sinsi
|
Mevlana - Sufizm
Mevlana ve Islam Sufizmine göre, her insanin yüreginde "sir" adi verilen bir
sey saklidir Bu sir, Yunus Emre'nin "Bir ben vardir, benden içerü" dedigi
seydir Bu sır her insana verilmez Bu sirra ancak uzun çalabar ve lütuf
sayesinde ulasilabilir Hint felsefesi ve mistisizmi bu sirra "Yüce Benlik,
Gerçek Benlik" ya da "Atma" adini vermistir Klasik Yunan uygarliginda,
Defli Tapinaginin girisinde yazili bulunan "Kendini Tani" ibaresinde
kastedilen de, yürekte gizli bulunan bu sirri tanimaktir Yoksa bildigimiz
anlamda insanin kendi psikolojisini tanimasi degil
Tarih boyunca pek çok uygarlik, pek çok din, pekçok manevi ögreti ve
felsefe, Musevilik ve Hristiyanligin Batini yönü ile Islam Sufizmi, hep bu
içteki bilinmeyen beni bilinir kilmakla ugrasmistir Aralamaya, anlamaya
çalistigimiz, adi üstünde, bir sir Bu sirra erenler var ama dilleri bagli
Bagli, çünkü bilinmeyeni biliyor hale geliyorlar ama bilinmeyeni,
bilinmedigi için, anlatacak sözcük yok
Mevlana, belki de bunun için siir, raks, ve müzigi seçti anlatilamayani
anlatabilmek için Ama bütün bunlardan önce Efendimiz anlamina gelen Mevlana olmadan önce, Celaleddin-i Rumi olarak medresede ders,camide vaaz veren,eli öpülen,duasi alinan,saygideger kanaatkar bir sufi ve çok sevilen bir bilim adamiydi
Mevlana'ya göre insanin evrimi henüz tamamlanmamistir Çünkü insan olgun,kâmil,mükemmel olmak üzere yaratilmistir Insan-i Kâmil olmak, insanin iyi,ahlakli,yardimsever,sevgi dolu biri haline gelmesi demek degildir Ego var oldugu sürece, bu niteliklere sahip oldugumuzu düsünmek tam anlamiyla kendini aldatmaktir Zira ego,kendi bencil ve ivedi yararlarinin ötesini görmekten acizdir Insan-i Kâmil olmak demek, bilinen olumlu olumsuz bütün duygu, düsünce, eylem ve aliskanliklarin, kisacasi, insan olmanin bir yana birakilip, yerini hiç taninmayan, hiç bilinmeyen, egodan farkli bir bilincin, olusumun, varligin, özün almasidir Bu degisim insanin yüreginde gizli olan sirrin, yani ilahi atesin, isigin parlamasiyla baslar
Kisacasi, insan bu dünyaya, bu evrene ait olmayan bir ruh yapisina sahiptir Insanin gerçek benligini olusturan bu ruh, bu evrene baska bir alemden, ruhlar ve melekler aleminden derece derece inerek gelmis ve bu evrene, bu dünyaya ait olan beden elbisesini giyerek görünür olmustur Buraya ait olmayan ruhi varligin ana yurdunu özlemesi çok dogaldir Somut alemde kendini bedenle özdeslestiren insanin, mala, mülke, makama, söhrete ve saltanata duydugu özlemin arkasinda aslinda ayriligin verdigi hasret vardir
Bu ayrilik acisi bir gün benligi o kadar sarar, kucaklar ki, sikayetten
feryat figan aglamaya baslar Nasil aglamasin ki, ayrildigi yer Birligin,
Yüce Allah'in katidir Iste ney, asil vatanindan ayrilan bu ruhun
sembolüdür
Mevlana'nin ünlü Mesnevi'si de bu yüzden "Dinle Neyden, nasil sikayet
etmekte" diye baslar Ney, yanik, içli sesiyle Rabbine, ayrildigi kamisliga kavusmanin özlemini dile getirir Ruhun Tanri katini terk etmesinden sonra insan sekline girinceye kadar geçirdigi asamalar,kamisin kamisliktan
koparilip ney sekline girinceye kadar geçirdigi asamalara benzer
Mevlana dünyevi degerlerle nitelenen insanin hiçligini su birkaç kelime ile ne güzel ifade eder:
"Hintli, Kipçak ve Rum ülkesinin halki ve Habesler!
Hepsi de mezarlarinda tek, tipkisi renkte
Ne de hos yatarlar"
Mevlana için insan, yüreginde ilahi isigi tasidigi ve yüreginin aynasinda
Tanri'yi yansitabilen bir varlik oldugu için degerlidir
|