Yalnız Mesajı Göster

Ezeli Hikmet Ve Din İlmi

Eski 07-22-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ezeli Hikmet Ve Din İlmi



Yeterli ve doğru bir metafizik bilginin olmamasından dolayı dinî ve kudsî formların çeşitliliği, kutsal bilime büyük bir ihtiyaç duyan bir dünyada kutsal bilimin yeniden formülasyonunu kamçılayacaktır Batıda hem akademik hem de daha popüler çevrelerde farklı dinler üzerinde yapılmış çok sayıda çalışma mevcuttur; fakat dini gerçeklerin din olarak, kudsî formların da kudsî gerçeklikler olarak anlaşıldığı nadirdir İlmî ve akademik çevrelerin birçoğunda gözden kaçırılan husus, dinî çalışmaları bütün geleneklerin kalbinde yer alan ezelî hikmete dayandırarak inceleyip onlara haklılık kazandıran ilimdir


Gerçekten dini din olarak ve dinleri birbirleriyle olan ilişkileri açısından irdeleyen mevcut akademik çalışmaların en çarpıcı özelliklerinden biri de, bizzat dinin kendisiyle de ilgilenen Batılı bilginlerin mukayeseli dinler alanında karşılaştıkları büyük teolojik zorluklara rağmen, akademik ve dinî çevrelerde ezelî hikmet (perennial wisdom)'ten başka birşey olmayan gelenekçi okulun yaklaşımına az ilgi göstermeleridir Hiç olmazsa mevcut kavramsal çerçevesinin eldeki konu için yeterli olmadığı durumlarda, kişi, dini bizzat kendisi olarak ve insanlık tarihinde tecellisi olan çeşitli formlar olarak evrensel ve kapsamlı birşekilde inceleyen başka bir bakış açısına ciddi bir biçimde dikkatini yöneltmelidir


Öncelikle bu çalışmada philosophia perennis'den ne anlaşıldığını izah etmek gerekir Burada kabul edilen bakış açısına göre bu, sophia perennis olarak da adlandırılabilmesine rağmen, ikisi tamamen özdeş değildir; çünkü biri aynı hakikatin firkî yönünü, diğeri onun müşahhaslaşmış veçhesini vurgular1 Latince terimin İngilizce karşılığı olan 'perennial philosophy' (ezelî hikmet) çağdaş neo-Thomistlerden Aldous Huxley'e kadar geniş bir yelpazede kullanıldığından bu inceleme bağlamında ne anlama geldiğini açıklığa kavuşturmak gerekir; ayrıca belirtmeliyiz ki, Aldous Huxley'in bu ismi taşıyan ünlü eseri bu terimi din ve felsefe alanında uzman olmayanlara da tanıtmıştır2 Philosophia perennis -buna universalis sıfatı da eklenmelidir; çünkü AKCoomaraswamy buna çok önem vermektedir- her zaman varolmuş ve varolacaktır; o hem farklı iklim ve çağlarda yaşayan insanlar arasında varolması hem de evrensel ilkeleri irdelemesi anlamında evrensel bir nitelik taşıyan bir bilgidir Aklın (intellect)3 ulaşabileceği bu bilgi aynı zamanda tüm dinlerin veya geleneklerin kalbinde yer alır;4 onun farkına varılıp elde edimesi ise bu gelenekler aracılığıyla, ve her geleneğin ondan hasıl olduğu Semavî veya İlahî mesaj tarafından kudsîleştirilmiş yöntem, ibadet, sembol, imaj ve diğer araçlarla elde edilebilir Kuramsal olarak insanoğlu, özünde taşıdığı "doğaüstü doğal" meleke olan aklın (intellect) doğası gereği bu bilgiyi hiç değilse daha dışsal bir düzlemde edinebilir; fakat bu bilgiyi edinmenin esas kuralı onun geleneğin çerçevesi içinde elde edilmesidir Eğer bu kuralın istisnaları varsa; bunlar; bu kuralı ispat etmek ve "Ruh nereden isterse oradan eser" kaidesine şahitlik etmek için oradadırlar


Philosophia Perennis'in kozmoloji, antropoloji, sanat ve diğer disiplinlere ilişkin dalları olmasına rağmen onun kalbinde saf metafizik yer almaktadır; fakat bu son terim -saf metafizik- önceden işaret edildiği gibi bir Nihaî Gerçeklik ilmi, bir scientia sacra5 olarak anlaşılacak; Ortaçağ-sonrası Batı felsefesinde metafizik adını alan şey olarak değil, Philosophia perennis nokta-i nazarında metafizik, gerçek bir "ilahiyat" olup günün kültürel değişmeleri ile veya maddî dünyanın herhangi bir ilmindeki yeni buluşlar ile değişen saf zihinsel bir kurgu değildir Bu tek geleneksel metafizik, kutsallaştıran ve aydınlatan bir bilgidir; o bir irfandır -tabii bu kavramı, ilk Hıristiyanların ona yüklediği mezhepsel çağrışımlardan soyutlayarak kullanıyoruz O, dinin kalbinde yer alan, dinî ibadetleri, öğretileri ve sembolleri aydınlatan ve aynı zamanda dinlerin önemini düşürmeden diğer dinleri inceleyen, kendimizin dinî evrenimizle olan bağını zayıflatmadan dinlerin çokluğundaki zorunluluğu ve diğer dini evrenlere nüfuz etmenin yolunu anlamanın anahtarını veren bir bilgidir


Philosophia perennis'in dinlerin etüdüne ilişkin yaklaşımı bu çalışmada anlaşıldığı şekliyle, gelenekçi okulu temsil eden bilginlerin anladığı anlamda geleneksel yaklaşımdan başka birşey değildir6 Bu okulu temsil edenler arasında RGuenon, AKCoomaraswamy, MPallis, TBurckhardt, MLings, Lord Northbourne, LSchaya, WNPerry, HSmith ve özellikle FSchuon sayılabilir Bu okulun bakış açısı ne tüm dinleri bir sayan duygusalcılıkla, ne de İkinci Dünya Savaşından sonra Amerika'da yaygınlaşan ve bazı önde gelen şahsiyetlerinin philosophia perennis ve gelenek ile ilgilendiği neo-vedantism ile bir tutulmalıdır Sözkonusu gelenekçi yazarların tümünün sürekli tekrarladığı bir ilke var ise, o da "ortodoxi"dir; ancak bu yazarlar ilkeyi zahiri düzlemde sınırlı tutmayıp onu bâtına da uygulamaktadırlar Gelenekçiler ile onların ne dediğini etraflıca inceleme zahmetine katlanmayanlarca özdeş sayıldıkları neo-Vedantistler ve benzer gruplar arasındaki temel farkı sadece bu nokta bile açıklar 7


Philosophia perennis perspektifinden söz söyleyenler dinin her yönüyle, yani Allah ve insan, vahiy ve kutsal sanat, semboller ve imajlar, ibadetler ve dinî yasalar, mistisizm ve toplumsal ahlâk, metafizik, kozmoloji ve teoloji (ilâhiyat) ile ilgilenmişlerdir Ondokuzuncu yüzyılda Avrupa'da başgösteren akademik Religionwissenschaft yaklaşımının tarihselciliğini reddeden bu okul dini onun tarihüstü gerçekliği içerisinde ele alır Fakat sözü geçen fenomenolojik (görüngübilimsel) okulun tersine gelenekçi okul belli bir geleneğin tarihsel açımlanmasına ya da kendi özel tarihine sahip olan bir gelenek çerçevesinde yer alan belirli bir dinî 'fenomenin' (görüngü, olay, olgu) önem ve değerine gözlerini kapamaz Dışarıdan bile görülebileceği gibi gerçekten gelenekçi okul başka herhangi bir yaklaşımdan daha ziyade olarak dinî alanı kapsamakta ve karmaşık dinî gerçekliğin giderek daha fazlasının anlamlı bir şekilde anlaşılmasını sağlamaktadır Bu anlayışın içinde olanlar ise şuna inanmaktadırlar ki, hem din ya da dinlerin genişlik ve derinliği ile tek bir dinin karmaşıklık ve muammalarının, hem de dinlerin çokluğunun ve aralarındaki ilişkilerin önemini anlaşılır kılan anahtarı ancak bu okul sağlayabilir

Bu okulun tüm bu konulara ilişkin öğretilerini ayrıntılı olarak burada ele almak mümkün değildir Gelenekçi yazarların dinin farklı veçheleri üzerine yazdıklarını sadece özetlemek bile başlıbaşına ayrı bir kitap konusudur9 Bizim nispeten derinlemesine inceleyeceğimiz ise bu okulun dinlerin, kutsal formların çeşitliliğinin, yani mukayeseli dinler veya dinler tarihi olarak bilinen alanın incelenmesine ilişkin yaklaşımıdır


Geleneksel okulun veya burada kullandığımız şekliyle philosophia perennis'in dinlerin bizatihi dinin incelenmesine ilişkin görüşünü anlamak için bu okulun tüm öğretilerine temel teşkil eden gerçeklik vizyonunun veya metafiziğin bazı önemli özelliklerine işaret etmek icâb eder10 'Philosophia perennis'e göre gerçeklik, sadece insanoğlunun içinde faaliyet gösterdiği psiko-fiziksel dünya değildir; bilinç de günümüzde yaşayan kadın ve erkeklerin günlük bilinç düzeyleriyle sınırlı değildir Nihaî Gerçeklik, bu kitabın başlangıç bölümünde işaret edildii gibi, her türlü belirlenim ve sınırlandırmanın ötesindedir O, iyiliğin tıpkı ışıkların güneşten zorunlu olarak yayılması gibi kendisinden sudur ettiği Mutlak ve Sonsuzluk'tur İlke'nin Doluluk olarak mı yoksa Boşluk olarak mı düşünüldüğü sözkonusu metafiziksel yorumunun kalkış noktasına bağlıdır 11 Eğer biri şu ya da bu Doğulu bilgeye göre maya Atman'dır veya samsara nirvana'dır şeklinde bir iddiada bulunursa, -ki aslında böyle bir iddia yapılmıştır- ona verebileceğimiz cevap şu olmalıdır: Böyle bir iddia ancak evvela maya'nın maya, samsara'nın da samsara olduğunun bilincine varıldıktan sonra mümkün olabilir İlke


Saf Obje (nesne) olarak da düşünülebilir Saf Süje (özne) veya Yüksek 'Ben' olarak da düşünülebilir; bu sonundakinde normal bilinç, Yüksek Gerçekliğin evrensel hiyerarşinin aşağı düzeylerine inmesi olarak değil, Yüksek Benliğin dışsal bir zarfı olarak görülür Fakat her iki durumda da, yani ister Aşkın ister İçkin olarak kabul edilsin İlke, Yüksek İlke'den yeryüzündeki adama ve onun dünyasına kadar birçok varoluş düzeyi ve bilinç haline sahip hiyerarşik bir kâinatın varoluş sebebi durumundadır


İnsanın yaşamı bu hiyerarşik kâinat içerisinde yer alır ve anlam kazanır Din sadece bu kâinatın anlaşılmasının anahtarı değildir; o aynı zamanda insanın aşağı varlık düzeylerinden İlâhî Kat'a yolculuk yapmasını sağlayan vasıtadır; bu yolculuk, geleneksel olarak anlaşıldığı şekliyle insan hayatından başka birşey değildir Bu yüzden bir dinin öğretileri, sembolleri ve ibadetleri zaman ve mekân alanını aşan anlamlara sahiptir Gerçekliği fiziksel veya tarihsel gerçekliğe indirgeyen bilimselci görüşü bilerek veya bilmeyerek benimseyen modern ilahiyatçılar ile din felsefeci ve bilginlerinin aksine, gelenekçiler, dini zaman ve mekân ile sınırlı alana indirgemeyi reddederler Onlar için din sadece belli bir dinî mesajın alıcıları konumunda olan bir beşer topluluğunun inanç ve amelleri değildir Din sadece inanan kadın ve erkeklerin inancı değildir O, İlâhî Kaynağın bir gerçekliğidir Onun aslı İlâhî Akıl (intellect)'dadır ve tıpkı kozmos gibi anlam ve gerçeklik düzeylerine sahiptir Bir dinin yeryüzündeki varlığının sona ermesi demek onun haiz olduğu gerçekliği kaybetmesi demek değildir Böyle bir durumda sadece onun yeryüzündeki hayat dönemi sona ermiştir; fakat Eflâtun'un kullandığı anlamda, bir 'Idea' (Form) olarak dinin kendisi İlâhî Akıl (Intellect)'da tarihüstü gerçeklik olarak varolmaya devam eder Yüryüzünde onun uygulama geçerliliği ortadan kalkar, fakat temsil ettiği asıl gerçeklik varolmaya devam eder

Geleneksel okul, dinin toplumsal ve psikolojik veçhelerini gözardı etmez; onun reddettiği, dinin toplumsal ve psikolojik tezahürlere indirgenmesidir Din, İlâhî Norm ile kaderi o Norm'a uymak olan beşeri bir topluluk arasındaki ilişkiden gelmiştir


Bu dünyada farklı topluluk ve kültürlerde görüldüğü gibi din bu ilişkiden doğmuştur Alıcılar arasındaki farklılıklar, kesinlikle önemli olup dinî form ve görüngülerdeki çokluğun sebeplerinden biridir; fakat dinin kendisi onun dünyevî şekli değildir Eğer günün birinde yeryüzünde hiçbir Müslüman veya Hıristiyan kalmazsa bile İslâm ya da Hıristiyanlık varlığını ve nihaî anlamda gerçekliğini sürdürecektir


Gelenekçiler ile dinleri araştıran diğer birçok düşünce okulu arasındaki temel fark, onların gerçekliğin doğasına ilişkin anlayışlarındaki derin ayrılıktan ileri gelir Gelenekçiler, halen Batı dünyasında tedavülde olan fakat ilk olarak Ortaçağ-sonrası akılcılık (rationalism) ve deneycilik (empricism)'ten çıkıp Avrupa'da yaygınlaşan ve sonra da bilhassa ilim mahfillerinde yürütülen çoğu dini etüdün arkaplanını oluşturan o güdük ve kısır gerçeklik görüşünü reddederler

Ancak hatırlanmalıdır ki, gelenekçilerin benimsediği görüş, modern dünya ortaya çıkmadan evvel dinlerin milyonlarca yıldan beridir içinde doğup büyüdükleri dünya görüşünün ta kendisidir Bu nedenledir ki, geleneksel dinî çalışmalar, konunun özüne nüfuz edebilmekte ve çoğu modern din âliminin tersine olarak modern Batı dünyası ve onun yeryüzünün diğer bölgelerine nüfuz etmiş kültürel uzantılarının dışında bulunan farklı dinlerin geleneksel otoritelerince ehemmiyetle kabul görmektedir


Philosophia perennis okulu gelenek ve geleneklerden bahseder Bu okul, Sema ile Arzın henüz 'bir' olduğu bir zamanda doğrudan vahiy yoluyla alınan, insanın ilk ve aslî manevi-fikri mirasını oluşturmuş olan bir Asıl (Primordial) Geleneğin olduğuna inanır Bu Asıl Gelenek sonraki bütün geleneklerde yansıtılmıştır; fakat sonraki gelenekler onun yalın tarihsel ve yatay bir devamı değildir Her gelenek kendini kaynaktan gelen yeni dikey bir nüzûl ile, yani sözkonusu geleneğin özüne kendi manevî (spiritual) dehasını, taze canlılığını, biricikliğini ve dinin ibadet ve amellerini faal hale getiren "rahmet"ini yerleştiren bir vahiy ile belli eder; onun mesajının özünde yatan, kutsal sanat veya dirayetinin kaynağını oluşturan cennet vizyonu da hakeza

Fakat Kaynak Bir olduğundan ve de aralarındaki önemli ırkî, kavmî ve kültürel farklılığa karşın beşer topluluğundaki derin birlikten dolayı, hem Asıl Geleneğin, hem de geleneklerin varolması gerçeği philosophia perennis'in ezelilik ve cihanşumûllüğünü zedelemez Anonim bir gelenek, insan yaşamının anlamı ve isan düşüncesinini teme buudlarıyla ilgili olarak en az Eskimoların ve Avusturya yerlilerinin veya Taoistler ile Müslümanlarınki kadar önemli bir görüş birliğine sahiptir

Philosophia perennis okulunun din anlayışı öyle kapsamlıdır ki, asıl olsun tarihsel olsun, Yahudî olsun Hindu olsun, efsanevi olsun 'soyut' olsun, bütün din çeşitlerini kapsar Schuon gibi bu okulun üstadlarının anladığı şekliyle gelenek, İlâhî Tecelli'nin tüm farklı biçim ve çeşitlerini içine alır Bu şekilde anlaşılan gelenek öğretisi, her dinin akaidinin hakkını veren gerçek bir mukayeseli dinler teolojisinin (ilâhiyatı) -aslında buna mukayeseli dinler metafiziği demek daha doğru olur- geişmesini mümkün kıldığı gibi; ayrıca bir tarafta kendi dininin dışındaki diğer dinlerle nesnel olarak meşgul olan, fakat öbür tarafta aynı zamanda kendisi de dindar olan bir öğrencinin İbrahim'in (peygamberin) dünyasını Krişna ve Rama'nınkinden ya da Amerikan Kızılderililerinin dünyasını geleneksel Hıristiyanlığınkinden ayıran sınırları aşmak gibi bir zorluğun üstesinden gelmesini sağlar


Tıpkı birçok modern bilginin metafiziksel anlamda gerçeklik hiyerarşisini reddetmesi nasıl her alanda onların dünya görüşü ve metodolojilerini etkilemiş ise bu ilkenin kabulü de gelenekçi okulun dinin farklı yönlerine ilişkin çalışmalarında onun elzem bir özelliğini oluşturur Dinin kendisi de hiyerarşik bir yapıya sahip olup dışsal ve biçimsel gerçeklikle sınırlı değildir Âlem-i şehadet nasıl âlme-i gaybı gerekli kılıyorsa dinin biçimsel yönü de onun özsel ve biçim-ötesi yönünü zorunlu kılar Din aynı zamanda hem insan hayatının dışsal ve biçimsel yönünü ilgilendiren dışsal ya da zahiri bir boyuta sahiptir; çünkü bir din olduğu için onun akaidine inanan ve hakikatlerine iman etmiş olan bir insana tam bir beşer hayatı yaşatıp onu kurtarmaya muktedirdir; hem de insanın burada ve hemen İlahî Öz'e ulaşmasını sağlayan şekilsiz ve özsel vasıtalara ilişkin batınî bir boyuta sahiptir Üstelik, bu en genel ayrım bağlamında zahir ve batın içerisinde daha başka düzeyler de vardır; böylelikle bütün bunlar beraberce en zahirinden en bâtınına -ki bu Yüksek Merkez'dir- kadar bir düzeyler hiyerarşisi olarak her bütüncül dinin içinde yer alır


Dinin içinde ayrıca Nihaî Gerçekliğe ilişkin bir yaklaşımlar hiyerarşisi mevcuttur; bunlar da yine çalışma, sevgi ve bilgi olarak sınıflandırılabilir Hinduizm'de bunların karşılığı karma marga, bhakti marga ve jnana marga iken İslâm'da mehafet, muhabbet ve marifettir Benzer bir şekilde, dinin müntesipleri arasında veya Nihaî Gerçekliğe ilişkin yaklaşım tarzları gibi, dinî perspektiften görülen insan tipleri arasında da bir hiyerarşi vardır İşte eski Yunanlıların irfanî (sapiental) geleneğinin hylikoi, psychoi, ve pneumatikoi dediği tam da bu tiplerdir

İslâm da müslim, mü'min ve muhsin şeklinde bir ayrım yapar; gerçi sonuncu terim sonraki dinî literatürde ilk ikisi kadar çok yer almaz Müslim teslim olmuş, mü'min de iman etmiş olan demek iken, muhsin kendisine manevî fazilet, yani ihsan verilmiş kişi demektir 12

Allah'a giden yolların veya insanların din yolunda elde ettikleri hallerin hiyerarşisi bu yolların veya hallerin özünde mevcuttur; daha yüksek mertebe, kendisinden aşağıda olan mertebeyi hem anlar, hem de kapsar; fakat tersi mümkün değildir Bu yüzden, çeşitli dinî ekol ve istikametler arasında geleneksel yerleşim yerlerinde bile gerginlikler meydana gelmiştir Fakat bu geleneksel karşıtlıklar, modern anlayışın geleneksel okulun hiyerarşik anlayışını "seçkinci" (elitist) veya buna benzer olarak görüp ona hücum etmesinden temelden ayrılır Eğer bu suçlama geleneksel okulun İsa'nın "Birçoğu davet edelir, fakat birkaçı seçilir" sözünü kabul etmesinden dolayı yapılıyorsa, evet bu okul seçkincidir Bu okul, herkesin herşeyi bilemeyeceğini vurgularken tüm dinî mertebelerin değerli ve semavî olduğunu, yani dini kendi tabiat ve vazifelerine göre izleyen herkesin kurtuluşa ereceğini iddia eder Dahası bu okul, Allah'a davet edilme ve nihayette O'na ulaşma imkânı konusunda bütün insanların insan olmaları hasebiyle eşit olduğunu, çünkü bu eşitlik olmaksızın bahsedilen hiyerarşinin zedeleneceğini ya da beşerî tip, özellik ve kabiliyet farklılığının ortadan kalkacağını ehemmiyetle belirtir Bilginin önceliğine dayanan philosophia perennis, bilenler ile bilmeyenleri birbirinden ayırdığı anlamda seçkincidir; bu konuda Kur'ân-ı Kerîm "Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?" (xxxıx9) diye sorar ve sonra da güçlü bir şekilde hayır cevabını verir Anlaşılması güç olan bu seçkincilik suçlamasının moda akımının dışında bazı bilginlerce yapılmasıdır; fakat o takdirde insan modern fiziğin de niye seçkinci olarak kabul edilmediğini merak etmektedir; çünkü bazı insanlar onu anlarken diğerleri onun öğretilerini etüd etme imkânına sahip değildir

Philosophia perennis, dinî form ve uygulamalardaki çeşitliliğin temelini teşkil eden bir birliği, yani bizzat philosophia perennis'ten başka birşey olmayan ve dinlerin özünde yer alan aşkın hakikatta bulunan birliği benimser Bütün dinler, haiz oldukları ilke ve öğretilerin ortak olmasına, bu ilkelerin uygulamalarındaki büyük benzerliğe rağmen aynı şeyi söylemezler 13 Gelenekçi okul, bütün dinleri ortak bir paydaya indirme veya onların bazı temel öğretilerini atmak pahasına onları aynı sayan duygusal ekümenizme karşıdır Gelenekçiler, her dinî geleneğin nihaî olarak Sema'dan geldiğini kabul ederek her parçasına saygılı davranır ve kutsal olanın her tecellisinin saygıyla karşılanmasını vurgular Bunlar, her dinin kendine ait olan manevî dehasının ve onların biricikliğinin farkında olup bu özelliklerin her dinin aşkın kaynağınını ve onların İlahî Akıl'daki (Divine Intellect) nümunelerinin ispatı olduğunu belirtirler Dahası bu özellikler, bir dinin sadece bir önce dinin tarihsel devamı olduğunu benimseyen görüşün yanlışlığını da ispatlar

Gelenekçilerin kastettiği birlik, formların ve zahiri yansımaların üstünde ve ötesindedir14 Bu okulun mensupları, ondokuzuncu yüzyılın sonlarında ve yirminci yüzyılın başlarında çoğunlukla Hindistan'da görülen "dinlerin birliği" hareketine günümüz akademik bilginlerinin yönelttikleri eleştirileri kabul etmektedirler Onların birçok akademik din bilgininden ayrıldığı yer gelenekçilerin içinde birşeyin gerçekliğinin, çoğunlukla da dinî form, ibadet ve simgelerin onun zamansal-mekânsal yönüyle sınırlı olmadığı bir geleneksel evrende nefes alıyor olmalarıdır Bu evrende her formun bir özü vardır; her fenomen (görüngü) bir numen ile ilişkilidir; her âraz bir cevherden sudur eder Latin Ortaçağında philosophia perennis temsilcilerinin kullanımlarıyla yaygınlaşan geleneksel Batılı felsefe dilini kullanırsak, diyebiliriz ki, gelenekçiler dışsal form (suret) ile o formun yansıttığı öz veya form ile cevher ayrımına giderler; böylelikle bir dinin dışsal formları, onun "ârazları" olarak kabul edilir; bu ârazlar, onlardan bağımsız olan bir cevherden doğar ve tekrar ona dönerler15 Dinlerin nihaî birliği ancak Logos'un da ötesinde olan Yüksek Öz veya Töz (Cevher) düzeyinde bulunabilir Bu düzey melekler âleminden belli bir dinin faaliyette olabildiği fiziksel âleme kadar bütün kozmik alanların üzerindedir Sufilerin "Birlik (Tevhid) tektik (vahid)" demesi gibi biz de dinlerdeki çeşitliliğin temelinde yatan aşkın birliğin Tek ve Bir olduğunu söyleyebiliriz Bu düzeyin altında her din, gözardı edilemeyecek ve yabana atılamayacak farklı nitelik ve özelliklere sahiptir


Bununla beraber, her dinin kendi deha ve yapısında yine evrensel olan bazı özellikler görmek mümkündür Her dinin özünde Schuon'un religio perennis16 dediği şey yatmaktadır; bu terim gerçekliğin mahiyetine ilişkin bir öğretiyi ve neyin Gerçek olduğunu anlamanın yöntemini içerir Bu öğretinin dili dinden dine göre değişir ve sunyata ile Yahweh kadar farklı kavramlar ihtiva eder Yöntem de Vedik kurban etme fiillerinden İslâm'ın günlük ibadetlerine kadar uzanan birçok yolu içerir Fakat öğreti ve yöntemin özü ve amacı her dinde evrensel bir nitelik taşır

Üstelik gelenekçi okul sanki mollusk * topluyormuş gibi herhangi bir normatif ilkeye başvurmadan dinsel fenomenleri (görüngü, olay) toplayan bir tarz fenomenolojik bir yaklaşında tüm dinleri yanyana koymaz Philosophia perennis'in sağladığı bilgiye dayanan geleneksel okul İlahî tecellinin dereceleri, peygamberliğin çeşitli derece ve düzeyleri, büyük ve küçük Semavî rahmetler, hatta tek bir din içindeki küçük ve büyük yollar arasındaki farkı gözönüne alır O, normatif bir boyuta sahip olup, dinleri hakikatten başka birşey olmayan bir hakikatin ışığında inceler; bunu da öznelciliğe (subjektivizm) düzmeden yapar Tam tersine yalnız bu hakikat bir bilgini öznelcilik hapishanesinden kurtarıp, döneminin heveslerini aşmasını sağlar; çünkü bu hakikat tabiatı itibarıyla fert-üstü olup aynı anda hem ezelî, hem de evrensel olan bir sophia'dır

Philosophia perennis'te mündemiç olan bu hakikatın ışığı altında gelenekçi okul bu ya da şu dinî ekoldeki doğruluk (truth) ve yanlışlıktan ve büyük hakikat ve küçük hakikattan bahsedebilir Ayrıca bu hakikatin mevcudeyeti; bu okulun bir tarafta dar bir dogmatizme düşmeden, öbür tarafta hakikattan bihaber olmadan -ki bu iki tavır modern dünyada çoğu dinî manzaraya hâkimdir- belli bir dini fenomeni değerlendirmelerinin ve sahih ya da sahte dinlerden bahsetmelerinin sebebidir


Philosophia perennis'teki haliyle hakikatin bizzat kendisine dayanan bu okul, sadece din ve sahte-din ile İlahî İlke'nin farklı tecelli tipleri arasında bir ayırım yapmaz, fakat aynı zamanda dinî hakikatı izafîleştirmeden öğretilerinin anlamını açığa çıkarmak amacıyla her dinî evrene diğer dinlerle karşılaştırmalı olarak ezelî sophia'nın ışığında nüfuz eder Geleneksel fizik ve dinî sınırların ortadan kalktığı bir dünyada bugün insanın en büyük sorunlarından biri de insanın kendi dininin mutlak olduğu inancını kaybetmeden -ki bu, dinî hayatın olmazsa olmaz şartı olup dinin Mutlak'tan geldiği gerçeğini yansıtır- diğer dinleri objektif olarak nasıl inceleyeceği meselesidir


Geleneksel Okul, dinî çalışmalara dinî olarak yaklaşıp modern akademik dinî çalışmaların çoğunu nitelendiren her türlü izafîliğe karşı çıkar; bununla birlikte aynı zamanda Hakikat'ın belli bir tecellisini Hakikat'ın kendisi olarak kabul eden dar görüşlü hakikat anlayışını da reddeder Bu okul, bir totoloji olduğu için doğruluğu aşîkar olması gereken, fakat çoğunlukla unutulan 'ancak Mutlak mutlaktır' ilkesini ehemmiyetle vurgular Bu ilkenin dışında herşey izafîdir Yine Schuon'un büyük katkılarıyla geliştirilen ve görünürde çelişkili olmasına rağmen aslında metafiziksel bir anlamı haiz olan anahtar bir kavram daha vardır kı, o da 'izafi mutlak' kavramıdır Bizim güneş sistemimizde güneş bir tane olmasına ve mutlak gibi görünmesine rağmen, aslında o, galaksiler açısından bakıldığında birçok güneşten sadece biridir Diğer çeşitli dini evrenlerin 'varoluşsal' bilinci olarak başka güneşlerin insanın normal ve doğal durumuna aykırı olan yollarla keşfedilmesi bizim güneşimizi bizim olmaktan çıkarmaz Bizim güneş sistemimizin merkezi olan güneşimiz dünyamıza hayat veren güneştir; ayrıca o, sıcaklığıyla canlandığımız ve ışığıyla aydınlandığımız bir güneş olarak İlahî Aklın (Divine Intellect) simgesidir

Benzer bir şekilde her dinî evrende kelam (logos), peygamber, kutsal kitap, avatar veya bazı diğer doğrudan ilâhî tecelliler ya da O'nun Kelamı'nın elçisi ve onun 'beşeri alıcısı' ile beraber -bu ister Kur'ân'ın Arapça lisanı olsun, ister İsa'nın bedeni olsun- özel bir mesaj, hep vahiyle oluşturulan bir dinî evren için 'mutlak'tır Fakat bununla beraber ancak mutlak mutlaktır Bu tecelliler izafî olarak mutlaktır 17 Her dinî evrendeki vahyedilmiş yasalar, kutsallaştırılmış simgeler, geleneksel otoritelerce takdis edilmiş öğretiler, dini canlı kılan bereket ve rahmet, hep bu dinî dünya içerisinde mutlaktır; tabiî bundan kendinde şey olarak mutlakı anlamamak lazım Her dinin özünde "Ben" diye yankılanan Allah vardır Ben diyebilen sadece tek bir Yüksek Benlik vardır; fakat aynı anda hem bir, hem de çok olan ve her dinin kendi kurucusu ile bir saydığı Kelâm'ın birçok kozmik, hatta metakozmik (evrenüstü) yansıması vardır Celaleddin-i Rûmî'nin Müslüman bir bilge olarak dediği gibi:


Yüz sayısına ulaşıldığında orada doksan da vardır Ahmed ismi (İslâm'ın Peygamberi) bütün peygamberlerin ismidir


Geleneksel okul her dinin ahlâkbilimini, kelâmını, mistisizmini (tasavvuf) veya sanatını onun ilahi kaynağının mutlaklığının ışığı altında inceler; bunu da Mutlak'ın diğer tecellilerini veya zaman içindeki herşeyin mutlaka geçireceği değişim ve dönüşüm imkânını inkâr etmeden yapar Bu okul dini hakikatı onun tarihsel açımlanması ile özdeşleştirmez Her din kendi semavî modelinde mevcut olan birtakım ilkesel imkânlara sahiptir Bu imkânlar tarihsel süreçte, önceden tayin edildiği gibi geçici olan bir beşerî zeminde ve tabiî sözkonusu dinin beşerî unsurlarını kapsayan bir ortamda gerçekleşir ve açımlanır Her dinî fenomen, başka herhangi bir kategoriye indirgenemeyen dinî karakterli bir fenomen olduğu gibi aynı zamanda o tam anlamını ancak onun tarihsel açımlanmasıyla beraber model olarak geleneğin gerçekliğinin ışığı altında kazanır Dolayısıyla, her dinin bütün imkânları beşer tarihinin belli bir anında gerçeklik kazanmış olmazlar Dinler gerilerler, hatta dünyevî işlerinin bitmesi anlamında ölebilirler de Fakat aynı şekilde, onların dünyevî tecellisi ile semavî kaynağı arasındaki bağ tesis edildiğinde yeniden canlandırılabilirler Gelenekçi okul için aslolan hangi dinin "daha iyi" olduğu sorusu değildir; çünkü bütün sahih dinler aynı Kaynak'tan gelirler, fakat fiilî açıdan bakıldığında tarihin belli bir döneminde bir dinin ne tür imkânlarının mevcut olduğu, kişinin pratikte neyi izleyeceği ve belli tarihsel bir devirde neyin gerçekte artık mevcut olmadığı sorusu onlar için önemlidir18

Pholosophia perennis mensuplarının din alanı içerisinde ele aldığı konuların kapsamı çok geniş olup hep derinlemesine ve elzem olanla ilişkisi içerisinde incelenir Bu okulun yaptığı çalımalar, Hıristiyanlığın en ince yönlerinden Jodo-Shin Budizm'e, eski Mısır dininden günümüzdeki İslâm'a kadar birçok konuyu kapsamına almıştır Tibet Budizmi ve İbn Arabi'nin tasavvuf ekolü gibi büyük dinî çalışma konuları modern Batıda tam anlamıyla ilk olarak gelenekçiler tarafından ele alınmıştır19 Genelde kutsal Doğu sanatının, özelde ise Hindu ve Budist sanatının anlamına ilk olarak gelenekçi okulun önde gelen isimlerinden AKCoomaraswamy dikkat çekmiştir Öte yandan İslâm ve Hıristiyan ruhaniliğinin (maneviyatının) çok yönlü uyumu Schuon'un eserlerindeki gibi enine boyuna işleyen başka bir eser yoktur Bu okul tarafından irdelenen dinî konular, metafizik ve kozmolojiden bunlarla özellikle ilişkili olan kutsal sanata, geleneksel psikoloji ve antropolojiden etik (ahlâkbilim) ve toplumsal yapıya kadar -çünkü kişi Formsuz Olan'a ancak kutsal form vasıtasıyla ulaşabilir- uzanır20


Bu okulun mensupları ilmî çalışmanın ehemmiyeti üzerinde dururlar; Coomaraswamy gibi bazıları en büyük bilginler arasında yer almıştır Bu ekole bağlı bilginler filolojik düşüncelere ve tarihsel olgulara dikkatlerini yoğunlaştırmalarına rağmen, onlar ne filolojisttir, ne de herhangi bir tarihselciliğin kölesidirler Onlar tarihîlik ile tarihselciliği birbirinden ayırır ve birçok modern bilginin örtülü olarak kabul ettiği kılavuzu takip etmezler; çünkü bu modern bilginlere göre insanın fiziksel veya arkeolojik ve tarihsel kayıtlarda görmediği şeyler var değildir Buna karşılık gelenekçilerin yaklaşımı ise metafizikseldir Onlar ilkelerden bu ilkelerin uygulamalarına giderler; fakat onların dinî çalışmaları başka kavramsal çerçeve ve araştırma yöntemleriyle çalışan akademik bilginlerinkinden ilmî olarak daha az doğru veya daha az mantıklı değildir Gerçekten şunu söyleyebiliriz ki, mantıksal doğruluk açısından bakıldığında, çok az akademik çalışma, büyük üstadları aynı anda metafizikçi, ilâhiyatçı, mantıkçı ve bilgin olan gelenekçi okulun çalışmaları ile boy ölçüşebilir


Bu niteliklerin birleşimi, hiçbir yerde Schuon'un eserlerinde olduğu kadar açıkça gölenemez Şunu belirtmeliyiz ki, din alanında bu okulun en büyük ismi hiç şüphesiz Schuon'dır Onun çalışmalarında geleneksel Hıristiyan ilâhiyatı, şiirsel duyarlılık ve keskin mantık anlamında mükemmel bir metafiziksel vukufiyet ve 'teolojik alâka' birleşimini, yani nesnel hakikat kaygısını ve bütün dinlerin ortak olarak ilgi alanına giren İlâhî Mesajın alıcısı olan o ölümsüz varlık sevgisi ve merhametini bulmak mümkündür21 Geleneksel yazarlar arasında philosophia perennis anlayışıyla dinin izahını bu kadar geniş ve kapsamlı yapan özellikle Schuon'dır Bunlara ek olarak Schuon, anthropos'un manevî (ruhanî) önemi ve dinî yaşantı ve düşüncenin bazı veçhhelerinde onun "beşeri marjin" dediği şeyin rolünü inceler -ki bu ancak alıcı olan beşerin tabiatı ve insan nefsinin belirsizlikleri konusunda kapsamlı bir anlayış ile anlaşılabilir veya açıklanabilir22


Gelenekçi okul birçok şeyi kapsayıp dinin çok sayıda veçhesiyle ilgilendiği için şöyle bir soru sorulabilir: Bu okul akademik çevrelerde niye az biliniyor? Niye kitapları çıktığından elli veya altmış yıl sonra hâlâ düzenli olarak basılan Guenon'un bulunduğu Fransa'da üniversite çevreleri bu bilgini hemen görmezden gelmekte ve bu planlı görmezden gelme suçunun işlenmediği diğer ülkelerde neden durum daha iyi değildir? Bunun sebebi bizzat philosophia perennis'in tabiatında aranmalıdır Onu takip etmeyi kabul etmek demek, sadece bilginin zihinsel olarak bağlanmasını değil, fakat aynı zamanda onun tüm benliğiyle bağlanmasını gerektirir O, Hıristiyan, Yahudi, Müslüman olarak kendi dinlerinin perspektifiyle konuşanlar hariç birçok bilginin vermek istediğinden daha fazla birşey olan tam bir katılımı öngürür Fakat dinî çalışmalar yapan akademik dünyada böyle bir tam katılım çok kolay görülmez Gelenekçi okul için dinin ve dinlerin etüdü de bizzat dinî bir faaliyettir ve dinî bir öneme sahiptir Bu noktada bunlar, hayatını dinî çalışmaya adayan az sayıda akademik bilginin, örneğin WCSmith ve HCorbin'in çalışmalarına katılır Gelenekçiler için tıpkı bu küçük akademik bilgin çevresi gibi, dinî çalışma, ancak kendisi dinî açıdan önemli olduğu zaman anlamlı olabilir Ve gerçekten onların incelemeleri dinî açıdan önemli ve çoğunlukla nihaî ilgileri olanlar için de "rahatsız edicidir" Bu yüzden, tam bağlılık isteyen gelenekçi okulun cezbettiği bilgin sayısı çok azdır

Bununla beraber, ilâhiyat ve dinin yüksek denizlerinin diğer çağdaş haritalarının gemileri güçsüzleştirici ve öldürücü kasırgaya ve moda olan "izm"lere sürüklemesi dolayısıyla, onların dinin bellibaşlı özelliklerini açıklama veya mukayeseli dinî çalışmalar alanında hiç değilse saf teorik ciddî bir istikamet sağlama çabaları sonuç vermedikçe, philosophia perennis mensuplarının öğretileri giderek akademik dünyada, özellikle dinî çalışmalar alanında diğer yerlere nazaran akademik olarak daha açık olan Amerika ve Büyük Britanya'da daha çok bilginin dikkatini çekmektedir Geçmiş yıllarda iyi tanınan bazı din bilginlerinin geleneksel bakış açısını kabul etmelerinin 23 yanında, diğer önemli bilginler de, gittikçe bu okula dikkatini yöneltmiştir; en azından ciddiye alınması gereken dinî çalışma okullarından biri olarak24

Bu okula olan ilgi, ekümenizme gittikçe artan bir derecede ihtiyaç duyuldukça büyümeye devam edecektir; buna karşılık mecut ekümenizmin çoğu, dinî istei düşürmekte ve her anlayışı aşan İlâhî Barış'ı bırakıp dünyevî barışı dinin amacı haline getirmek sûretiyle İlâhî Mesajı sulandırmaktadır Philosophia perennis bağlıları gerçekten sadece batınî olabilen sahih bir ekümenizmi mümkün kılan bir sürecin haritasını yapmaktadırlar; çünkü Schuon'un diliyle söylersek, dinî ahenk ancak "İlahî Stratosfer"de elde edilebilir; beşerî atmosferde değil Bugün birçok kişi onu İlahî Stratosferi beşerî atmosfere indirgeme pahasına da olsa, burada aramaktadır


Modern Hinduizm'in neo-Vedantik kolundan devşirilmiş modern bid'at olmaktan uzak olan geleneksel okul kendini eski ve kutsal hikmete dayandırır Bu hikmet Batıda bazen philosophia priscorium adını alırken, Hinduizm'de sanatana dharma, İslâm'da el-hikmetü'l-hâlide, Farsça'da Câvidan-hirad olarak adlandırılmıştır Philosophia perennis daima varolmuştur Bu okul mensuplarının yaptığı şey ise bugün modern insanın yolunu kapatmış olan kapıları açmak amacıyla onun kalıcı olan cevherinden birtakım anahtarlar meydana getirmektir Modern seküler dünya bağlamında dinin incelenmesinden ve dinlerin birbirleriyle olan ilişkileri açısından ele alınmalarından ortay açıkmış olan sorunlara bunların önerdikleri çözümler, günümüzün dinî çalışmalarının dinsel önemiyle ilgilenen herkes tarafından ciddiyetle ele alınmaya lâyıktırlar Onların görüşleri, ruhun beşer âleminde çokluk olarak yansıyışına ve gerçek cevherleri dinin ezelden beri ilgilendiği gerçeklerden -bu gerçekler vardır ve insanoğlu yeryüzünde yaşadığı ve nefes aldığı müddetçe de varolacaktır- biçimlenen varlıklar olarak kadın ve erkeklerin mahiyet ve kaderine ilgi duyan herkes için önemlidir


Seyyid Hüseyin Nasr

Türkçesi:Şehabeddin Yalçın


Dipnotlar:

[1]: Bu terimler ve Philosophia Perennis'in tarihi üzerine SHNasr, Knowledge and Sacred, s68ff; ve CSchmitt, "Perennial Philosophy: Steuco to Leibnitz," Joournal of the History of Ideas, 27cilt (1966), s505-32

[2]: bkz, AHuxley, The Perennial Philosophy (New York, 1945) ve sonraki birçok baskı

[3]: Philosophia perennis'in en temel ilkelerinden biri de intellectus'un ratio ile aynı olmamasıdır Günümüzde anlaşıldığı şekliyle us (reason) Akl'ın (Intellect) zihin alanındaki yansımasıdır Akıl Allah'ı doğrudan bilebilen ilâhî birşeydir; fakat gerçekten kim olduğunun farkında olan herkes Akl'a ulaşabilir Bu perspektifin intellect (akıl) ve reason (us) ayrımı için bkz FSchuon, The Transcendent Unity of Religions, çevPTowsend (New York, 1975), s xxxvııı ve 52; yine bkz, FSchuon, Stations of Wisdom, çev GEHPalmer (London, 1978), 1bölüm

[4]: Gelenek devamlılık ve intikal demek olup dinî vahiy ve ilahî kaynaklı biri mesajın alımının üzerinde durulur Öbür türlü her ikisi aynı gerçekliği oluşturur Şunu da eklemeliyiz ki, bu kitap boyunca gelenek terimi bir gelenek veya âdet olarak değil, fakat tarihte din olarak -ki din onun özünde yer alır- sanat, felsefe, bilim vb olarak tecelli eden aşkın Kaynak'ın bir hakikatı ve gerçekliği olarak kullanılmıştır Okuyucu şunu hemen farkedecektir ki gelenekle kastedilen sadece uzun geçmişi olan töreler değildirŞu anda onun için söylenebilecek herşey şudur ki, nerede tam bir gelenek var ise bu, dört şeyin varlığını gerektirecektir Bunlar, ilham kaynağı ya da daha somut bir kavram kullanırsak, Vahiy; bir hakimiyet akışı veya o kaynaktan akan Bereket ve bu Bereketin çeşitli kanallarla kesintisiz olarak aktarımı; ihlasla uygulandığında onu uygulayan insan tekini Vahyin hakikatlerini 'gerçekleştirmesine' muktedir kılacak bir 'ispat' yöntemi; ve son olarak, geleneğin normal bir medeniyetin kimliğini belirleyecek olan öğreti, sanat, bilim ve diğer ögeler biçiminde şekillenişi (MPallis, The Way and the Mountain [Londra, 1991] , s 93-10) Ayrıca bkz Nasr, Knowledge and the Sacred, ikinci bölüm

[5]: bkz, Nasr, Knowledge and the Sacred, dördüncü bölüm

[6]: Gerçekte geleneksel bakış açısından geleneksel anlayışı basit bir şekilde okullar arasında bir okul olarak değerlendirmek mümkün değildir Fakat doğanın incelenmesi konusunu mutlak olarak inhisarında gören, bilimi bir tarafa bırakırsak, herhangi bir konunun incelenmesini gaye edinmiş çok sayıda 'okul', metodoloji ve felsefeye sahip günümüz dünyasında yukarıda bahsedilen yazarlar ve burada yer olmadığı için zikretmediğimiz öbürleri ile özdeşleştirilen bir "geleneksel okul"dan bahsetmek meşrudur Geleneksel okul ve onun temsilcileri üzerine bkz Nasr, Knowledge and the Sacred, s100 ff

[7]: Mevcut bahsin bir örneği müteveffa RCZaehner'in The Comparison of Religions (Boston, 1958), adlı eserinde (s169) FSchuon'un eserlerine yönelttiği eleştiridir Zaehner'in Schuon'un tezlerinden ve daha doğrusu Zaehner'in tasavvufa ilişkin incelemesinde de görülen bir konu olan marifetten veya genel olarak aklî hikmetten duyduğu rahatsızlık herşeyden ziyade onun kendi dinî hayatını ve batınî dinin cazibesinin onun zahiri dinine olan inancını kaybedeceği korkusunu yansıtır; o, bu batıni dine içsel bir yakınlık duymasına karşılık ondan kaçmaya çalışmaktadır, çünkü kendi içsel dinî çatışmalarının tecrübesi ve şüpheciliğe düşme korkusu bunu engellemektedir

[8]: Şunu belirtmek ilginç olacaktır ki, Amerika'nın en önemli din bilginlerinden Huston Smith, -bu şahıs philosophia perennis anlayışını kabul etmiştir- onu bu okula ve özellikle de FSchuon'un eserlerine çeken etkenlerden birinin bu okulun çok geniş olan bakış açısının çok miktarda dinî evrene izin vermesi olduğunu yazmıştır Tabiî bu nitelik, geleneksel bakış açısının teolojik olarak sahte-dinlere ve yanlışlığa karşı ilgisiz olduğunu göstermez Tam tersine çağdaş dünyada hiçbir okul bu okul kadar hakikat ve dolayısıyla yanlışlık meselesinin vurgulanmasının zorunluluğu üzerinde durmamıştır; tabiî herhangi bir duygusallık veya ussal göreceliliğe düşmeden

[9]: Gelenekselci yazarların anladıkları anlamdaki din ve mukayeseli dinler üzerine bunların eserleri için bkz R Guenon, Introduction to the Study of Hindu Doctrines, çevRNicholson (London, 1945); ve onun Man and His Becoming According to the Vedanta, çev RNicholson (London, 1945); AKCoomaraswamy, The Bugbear of Literacy (Bedfont, 1979); ve onun Hinduism and Buddhism; MPallis, The Way and the Mountain; Lord Northbourne, Religion in the Modern World (London, 1963); ve WNPerry, A Treasury of Traditional Wisdom (Bedfont, 1979)

Hepsi de din alanına ati olan FSchuon'un eserlerine gelince; onun doğrudan dinle alakâlı olan ve philosophia perennis perspektifinden farklı dinler üzerine yaptığı en evrense ve nüfuz edici çalışmalar şunlardır: The Transcendt Unity of Religions; Formes et substances dans les religions (Paris, 1975); Esoterism as Principle and as Way; Chritanity/Islam: Essays on Esoteric Ecumenism (Bloomington, Ind, 1985); ve In the Face of the Absolute; yine bkz SHNars (ed), The Essential Writings of Frithjof Schuon

[10]: Bu metafiziğin bir özeti için bk FSchuon, From the Divine to the Human; Schuon, Survey of Metaphsics and Esoterism; yine bkz RGuenon, "Oriental Metaphysics," JNeedleman (ed), The Sword of Gnosis (Baltimore, 1974) Bu metafiziksel öğretilerin daha ustaca bir yaklaşımı -özellikle Amerikan halkı- için bkz, HSmith, Forgetten Truth (San Francisco, 1992); ve EFSchumacher, A Guide for teh Perplexed (New York, 1977)

[11]: Geleneksel okul için Budist veya Taoist Void görüşü philosophia perennis'in kutsadığı metafiziğin cihanşumüllüğünü inkâr etmez; gerçekten bu görüş, örneğin Hinduizm ve İslâm'ınki ile çelişmeyen, tam tersine onları tamamlayan bir lisan ile bu metafiziğin güçlü bir ifadesini sunar

[12]: Kur'ân-ı Kerîm İslâm, imân ve ihsan ayrımını yapar Bu terimler geleneksel bağlam içerisinde bir hiyerarşiye (silsile-i meratib) işaret eder Kur'ânî vahyi kabul eden bütün Müslümanlar müslümandır; fakat güçlü bir imana sahip olan daha az sayıdakiler mü'min'dir; ve de daha az sayıdakiler, sonradan Sufilerle özdeşleştirilen, muhsin'dir bkz FSchuon, L'Oeil du coeur (Paris, 1974), s 91-94; yine bkz SHNasr, Ideals and Realities of Islam (London, 1989), s133-34

[13]: WNPerry'nin The Treasury of Traditional Wisdom adlı eseri bu hakikatin büyük bir kanıtıdır

[14]: Bu nedenledir ki, bu okulun dinlerarası ilişkiler üzerine olan en önemli kitabının, yani Schuon'un The Transcendent Unity of Religions adlı eserinin Fransızca orijinalinde de "de l'unite des religions" değil de "De l'unite transcendante des religions"dır

[15]: FSchuon, Formes et substances dans les religions

[16]: Gerçekten onun yakın zamanda çıkmış bir eserinin ismi Sur les traces de la religion perenne (çev onun Survey of Metaphysics and Esoterism'inde)'dir; ayrıca bkz onun "Religio Perennis", Light on the Ancient World adlı eserde, çev Lord Northbourne (London, 1965), s136-44

* Yumuşakçalar sınıfından bir hayvan (Mütercim)

[17]: Diyebiliriz ki en yüksek metafiziksel düzeyde Varlık-Ötesi veya Varlık-Üstü Mutlak'tır ve Bizzat Varlık da 'izafi mutlak'tır

[18]: Bu makalenin sınırlarını aşsa da dinlerin uygulanmasına ilişkin önemli meseleyle ilgili olarak şunu vurgulamalıyız kı, gelenekçi okul için dini incelemenin amacı bir geleneğe ve dinin uygulanmasına katılmaktır Öbür türlü dinî çalışmaların bir faydası olmaz, tıpkı hiç müzik yapmayan, hatta hiç gerçek müzik duymamış birinin müzik notalarını incelemesi gibi Uygulamayla ilgili olarak Philosophia perennis mensupları evvela ısrarla derler ki, bir kişi ancak bir dini uygulayabilir; çünkü bu okul uygulama alanında her çeşit dini eklektisizm (seçmecilik) ve sinkretisizme (birleştirmecilik) karşıdır İkinci olarak, onlar tekrarla derler ki, bugün diğer dinlere ilişkin ilmî çalışmalar zorunluluk halini almış olmasına rağmen tek bir dinin uygulanması zorunlu ve yeterlidir; çünkü Schuon'un dediği gibi bir dini tamamen yaşamak demek bütün dinleri yaşamak demektir

[19]: Kafamızda MPallis'in Peaks and Lamas'ı ve İbn Arabi'nin La Sagesses de prophetes'i (Fususu'l-Hikem), (TBurckhardt tarafından notlandırılmış ve çevrilmiştir) vardır

[20]: Kutsal sanat üzerine en vâzıh sayfalardan bazıları Coomaraswamy ve Schuon'un eserlerinde bulunabilir; TBurckhardt'ın eserleri ise İslâm sanatının manevî önemini Batıya tamamıyla tanıtan ilk eserlerdir

[21]: Onun eserleri ve eserlerinin önemi üzerine bkz HSmith'in Schuon'ın The Transcendent Unity of Religions adlı eserine yazdığı giriş; ve Nasr'ın The Essential Writings of Frithjof Schuon adlı eserinin giriş bölümü Schuon'un tam bir bibliyografyası ise şurada bulunabilir: SHNasr ve WStoddart (ed), Religion of the Heart -Essays presented to Frithjof Schuon on His Eightieth Birthday (Washington, DC, 1991)

[22] Schuon'ın manevî antropolojisinin bir sentezi için bkz onun From the Divine to the Human, ss75 ff 'İnsanın Sınırı' meselesiyle ilgili olarak bkz , "La marge humaine", Schuon'un Forme et substance dans les religions, s185 ffadlı eserinin içerisinde; ayrıca şu eserlerde bu bölüm tekrar basılmıştır; In the Face of the Absolute, s 65-105; ve Esoterism as Principle and as Way, ikinci kısım

[23]: Aklımıza şu isimler geliyor: JEBrown, VDanner, HSmith ve JCutsinger Amerika'da, PMoore ve FWhaling de Büyük Britanya'da

[24]: Örneğin, yakında yayınlanmış bir çalışmada Kanadalı bir ilâhiyatçı ve din bilgini olan PJCahill şöyle demektedir: "Belki de dinin birlik ve çeşitliliğini açıklayan ve koruyan en etkileyici kuram Frithjof Schuon'unkidirEğer Schuon'un iddiasını kabul edersek -ki bildiğim kuramlardan daha anlamlıdır- o vakit farklı dinlerde gördüğümüz şeylerin aşkına işaret eden dini bir niyeti az ya da çok ifade eden simgesel formlar olduğu ortaya çıkar" Mended Speech (New York, 1982), s88 ve 93


( Bu yazı Seyyid Hüseyin Nasr; "Bir Kutsal Bilim İhtiyacı?- İnsan Yayİst1995- adlı kitaptan alınmıştır)

Alıntı Yaparak Cevapla