Yalnız Mesajı Göster

Kavram Ve Soyutlama

Eski 07-22-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kavram Ve Soyutlama



Kavram, soyut bir fikirdir, yani gerçeğin zihin tarafından yalıtılmış bir cephesini temsil eden bir fikirdir
Soyut fikir, tam da soyut olduğu için geneldir

Örneğin, insan fikri geneldir İnsan, ne Pierre’dir, ne Jean ne de René O, aynı zamanda hem Pierre, hem Jean, hem René, hem bütün diğer insanlardan söz etmek için uygun olan genel bir kavramdır O halde insan fikri tümel olarak bütün insanları ifade eder Bundan dolayı Ortaçağ filozofları soyut fikirlere tümeller adını vermekteydiler

Mantıkçılar bir kavramı iki bakımdan ele alırlar: içlem ve kaplam Bir kavramın içlemi onun tanımıdır, yani onun içine aldığı özelliklerin toplamıdır Eskiler, örneğin, insanın akıllı bir hayvan olduğunu söylemekteydiler (Hayvan "yakın cins", akıllı "türsel ayrım", yani insanı diğer hayvan türlerinden ayıran özelliktir) Bir kavramın kaplamı ise, bu kavramın kapsadığı bireylerin listesidir

Kavramların içlem ve kaplamları ters yönde değişirler İnsan kavramının hayvan kavramından daha zengin bir içlemi vardır, çünkü o hayvan cinsinin bütün diğer özelliklerine bir de "akıllı" özelliğini ekler Bu nedenle de onun kaplamı daha yoksuldur: Çünkü "insan" kavramı "hayvan" kavramından daha az sayıda bireyi içine alır Varlık fikri, en büyük kaplama (O, var olan her şeyi kapsar), buna karşılık en küçük içleme (tek bir özellik, varlık özelliği) sahiptir Kavramın tersine bir birey, tanımlanamaz Onun kendisini bireyselleştiren, kendisine özgü olan özellikleri vardır Bireyin hiçbir kaplamı yoktur

Sokrates olan tek bir kişi vardır: Sokrates’in kendisi Buna karşılık onun içlemi sonsuzdur Bireyin içlemini vermek, onu tanımlamaktan çok betimlemektir, çünkü tanımın konusu birçok bireyde ortak olan genel özelliklerdir Birey, tikel olandır, somut olandır

Ancak soyutlama problemini psikolojik açıdan -yani meydana gelişi açısından- ortaya koymalıyız
Soyutlama hangi zihinsel işlemler sonucu gerçekleşir?
Soyutlama nasıl mümkündür?
Ayrı başına verilmiş olmayan bir şeyi ben nasıl ayrı başına bir varlık olarak düşünebilirim?


a Empirist bakış açısı

Empiristler bu probleme köklü ve olumsuz bir çözüm teklif ederler Onlar saf ve basit olarak soyutlamayı inkar ederler "Genel olarak insan fikri nasıl mümkündür?"

sorusuna empirist,

"Genel olarak insan fikri mevcut değildir" diye cevap verir Örnek olarak, Berkeley’in bize söylediği budur: "İnsan"ı düşündüğümde küçük veya büyük, iri veya ufak, zayıf veya atletik yapılı tekil bir bireyi, somut deney tarafından bana verilmiş olan bir imgeyi gözümün önüne getiririm

O halde genel fikir bir yanılgıdır Ancak gene de bu yanılgının nasıl mümkün olduğunu açıklamak gerekir Bu konuda empiristler bize şu açıklamayı verirler: Yanılgının kaynağı kelime, isimdir

Örneğin ben, Pierre’in, Jean’ın, René’nin önünde aynı "insan" kelimesini telaffuz ederim Kelimenin kendisi somuttur, telaffuz ettiğimde o özel bir gürültü, sesli bir imgedir; alışkanlık sonucu, benim farklı görsel imgelerle, Pierre’in, Jean’ın, René’nin imgeleriyle birleştirdiğim sesli bir imgedir Sözüm-ona genel fikirde var olan tüm şey, somut imgeler ve bir isimdir, o kadar Empiristin, nominalistin bakış açısı budur Nominalizm tarih boyunca çoğu kez az veya çok radikal bir tarzda savunulmuştur

Ortaçağ’da Roscelinus, Occam’lı William, XVII yüzyılda Hobbes, XVIII yüzyılda Berkeley, Condillac, XIX yüzyılda Taine, nominalistlerdir

Nominalizm şüphesiz köktenci biçimiyle savunulamaz Eğer kelime somut imgeye bir şey ekliyorsa, bunun nedeni tam da onun boş bir ses olmamasıdır, bir fikre göndermesidir
Abelardus’un daha kendi zamanında Ortaçağ nominalistlerine söylediği şuydu:

Kelime, bir anlamı olduğu için, bir sesten fazla bir şeydir Kendi düşüncemle ilgili kavramım, fikrin kelime ve imgeleri büyük ölçüde aştığını bana kolayca göstermektedir Kelimeler aradığımda, düşüncemi sembollerle ifade ettiğimde, bu ifadelerin ve sembollerin düşüncemin zenginliğini tüketmekten uzak olduklarını fark ederim

Bu problemi açıklığa kavuşturmak için Binet (denekler olarak kızları Armande ve Marguerite ile) kışkırtılmış içe bakış yöntemini uygulamaktaydı

Örneğin, deneğe şunu soruyordu: Adalet fikrini düşündüğünüzde aklınıza ne geliyor? Bazı denekler gözleri önüne somut bir şeyin, örneğin bir terazinin veya kırmızı külahlı bir yargıcın geldiğini söylemekteydiler Ancak bu yoksul imgelerin adaletten anladıkları şeyi tüketmekten uzak olduğunu da kabul etmekteydiler

Binet şu sonuca varmıştır (Aklın Deneysel İncelemesi, 1903) :


"İnsanlar yüz bin franklık düşünceleri ile ilgili dört kuruşluk imgelere sahipler" Ayrıca bazı başka denekler imgeleri göz önüne getirmeksizin düşünmektedirler Onlar sözünü ettiğimiz soruya adaletin tanımıyla cevap vereceklerdir

"Düşünmek Epinal katedralinden aşağı bakmak değildir",
insanın zihnini bağıntılara, yargılara, anlamlara yöneltmesidir

Aynı dönemde Wurzbourg okuluna, düşünme psikolojisi (Denkpsychologie) okuluna mensup Alman psikologlar, Watt, Bühler, Külpe de benzeri sonuçlara varmışlardır: İnsan imgesiz düşünebilir Somut imgelere ihtiyaç göstermeyen, soyut bir kural, bağıntı bilincine, zihinsel bir doğrultuya indirgenen saf düşünceler (Bewussheit) vardır (Burada Husserl’in yönelimsellik temasının psikoloji alanına aktarılmasıyla karşılaşmaktayız)

Bu tür analizler açık olarak düşüncenin, algının bilincimize yerleştirdiği somut tasavvurların edilgen oyununa indirgenemeyeceğini göstermektedir
Düşüncelerimin altında yatan psikolojik bir dinamizm, zihinsel bir etkinlik vardır

Yalnız, Binet ve Wurzbourg okuluna ait psikologlar, bu altta yatan etkinliğin derin doğası hakkında bize fazla açıklama vermemektedirler


*

Alıntı Yaparak Cevapla