Prof. Dr. Sinsi
|
Evrensel Ahlak Yasası Var Mıdır?
EVRENSEL AHLAK YASASININ VARLIĞINI KABUL EDENLER
Felsefe tarihinde evrensel ahlak yasasının var olduğunu kabul eden filozofları, evrensel ahlak yasasını öznel (sübjektif) özelliklerin belirlediğini ileri sürenler ve evrensel ahlak yasasını nesnel (objektif) özelliklerin belirlediğin ileri sürenler olmak üzere iki kümede toplayabiliriz
Birinci kümede yer alanlara J Bentham, J S Mill ve H Bergson'u;
ikinci kümede yer alanlara da Sokrates, Platon, Farabi, Spinoza ve Kant'ı örnek olarak gösterebiliriz
EVRENSEL AHLAK YASASINI BELİRLEYEN ÖZELLİKLER
Evrensel Ahlak Yasasını Öznel Özelliklerin Belirlediğini İleri Sürenler
Bu filozoflara göre evrensel bir ahlak yasası vardır; ancak bu yasa tanrıdan ya da önsel (apriori) birtakım değerlerden kaynaklanmaz Varlığını insandan, onun öznel yaşamından alır ve karşısına eylemlerini belirleyen bir buyruk biçiminde çıkar
BENTHAM VE MİLL
Yararcı ahlak kuramının (utilitarizm) kurucularından İngiliz ahlakçı Jeremy Bentham (1748 -1832) ve bu kuramı geliştiren Stuart Mill (1806-1873) ahlak yasasını öznel özelliklerin belirlediğini savunmuşlardır Onlara göre insan, doğası gereği acıdan kaçınır, hazza yönelir, mutluluğa erişmek ister
Ne var ki kişinin mutluluğu, çevresindeki insanların mutluluğuyla ilişkilidir Çünkü kişi yalnız kendi eylemlerinin değil, bir arada yaşadığı insanların eylemlerinin de etkisi altındadır Ayrıca toplum düzeni öyle kurulmuştur ki kişi mutluluğu ancak üyesi bulunduğu topluluğa yarar sağlayan şeyi yapmakla bulabilmektedir
O halde mutlu olmak istiyorsam birlikte yaşadığım insanların eylemlerinin benim yararıma olmasını sağlamak durumundayım Bunun için benim eylemlerimin de birlikte yaşadığım insanlara yararlı olması gerekecektir
Kısaca, her eylemimizde olabildiğince çok insanın olabildiğince çok mutluluğunu göz önünde tutarsak hem kendi yararımız, en iyi biçimde korumuş hem de ahlaklılığı yerine getirmiş oluruz
O halde yalnız tek insan için değil, herkes için yararlı olan, yasa olarak kabul edilmelidir
HENRİ BERGSON
Sezgiciliğin (entüisyonizm) kurucusu olan Bergson (1859-1941) da evrensel ahlak yasasını öznel özelliklerin belirlediği görüşündedir
Ona göre, doğru bilgi gibi, doğru eylemin de ölçütü sezgidir İnsan neyin "iyi" neyin "kötü" olduğunu ancak sezgiyle kavrayabilir
Örneğin, boş zamanımı müzik dinleyerek ya da televizyonda film izleyerek geçirebileceğim gibi, yardıma gereksinimi olan birisine yardım ederek de geçirebilirim Böyle bir durumda bana yol gösterecek, tutumumu belirleyecek olan nedir? Bergson'a göre, bana dinlenmekten ya da eğlenmekten vazgeçmemi, yardıma gereksinimi olana yardım etmemi söyleyecek olan "sezgi"den başkası olamaz
Ben içimden gelen "sezgi"ye uyarak hareket edersem "iyi" olanı, "ahlaki" olanı yapmış olurum Başka bir deyişle nesnel özellikli şu ahlak yasasına uymuş olurum:
"Kendi sezgine uy ki hem kendin hem de başkası için iyi olanı yapmış olasın "
Bergson "Ahlak ile Dinin iki Kaynağı" adlı eserinde ahlakın zeka ve sezgi olmak üzere iki kaynağı olduğunu ileri sürer Ona göre zekanın oluşturduğu ahlak, kapalı toplum ahlakıdır Bu ahlakta egemen olan yasaklayıcı kurallardır
Sezgi ahlakı ise içinde sevgi ve özgürlüğün egemen olduğu açık toplum ahlakıdır Burada kurallar yerini "örnek"lere bırakmıştır
EVRENSEL AHLAK YASASINI NESNEL (OBJEKTİF) ÖZELLİKLERİN BELİRLEDİĞİNİ İLERİ SÜRENLER
Bu filozoflara göre de evrensel bir ahlak yasası vardır; ancak yasa, varlığını insandan, onun öznel yaşamından almamaktadır Tersine, söz konusu yasanın kaynağı insanın dışındadır ve varlığını insana empoze etmekte, başka bir deyişle ona zorla kabul ettirmektedir Sokrates, Platon, Farabi, Spinoza, Kant bu görüşte olan filozoflardır
AHLAK YASASININ EVRENSEL DİNLERE GÖRE TEMELLENDİRİLMESİ
Düşünce tarihi, ahlak yasasının dinlerde değişik biçimlerde temellendirilmiş olduğunu göstermektedir Örneğin, Mısır'da M Ö 14 yüzyıllarda ruhun, ölümden sonra "iyilik tanrısı"nın huzuruna çıkacağına inanılırdı Burada ruh, dünyada yapıp ettiklerinin hesabını verirdi Hakkında olumlu yargıya varılırsa aklanır ve ölümsüzlüğü elde ederdi Bunun için de kişinin sağlığında tanrıları ve insanları aldatmaya kalkmaması, yalan söylememesi, kölelere ve zayıflara zulmetmemesi, düşkünlere yardım etmesi, çalışması, toplum kurallarına uyması gerekirdi
Evrensel dinlere (Musevilik, Hristiyanlık, Müslümanlık) gelince, bunların ahlak yasasını temellendirişleri hemen hemen aynıdır; çünkü bu dinlerin üçü de tek tanrılı dinlerdir Ancak aralarında benimsedikleri temel ilkelerden kaynaklanan bazı farklar vardır
Evrensel dinler tek tanrıcı (monoteist) dinlerdir Tanrı, öncesiz ve sonrasızdır Evreni yoktan var eden, içindekilerin tümünü yaratandır Bu dinlerin kutsal kitapları, uyulması gerekli dinsel ve toplumsal kuralları içermektedir
Evrensel dinlerde ahlak yasası tanrı tarafından konulmuştur Neyin "iyi" neyin "kötü" olduğu önceden saptanmış, kutsal kitaplarda belirtilmiştir
TASAVVUF DÜŞÜNCESİNDE EVRENSEL
AHLAK YASASININ TEMELLENDİRİLMESİ
Tasavvuf (İslam mistisizmi), insanın duygu ve sezgi yoluyla Tanrı'ya erişmesini ve onunla bütünleşmesini mümkün gören bir öğretidir İslam tasavvufunun kaynağı Kur'anı-Kerim ve peygamberin söz ve davranışlarıdır
Tasavvufta Tanrı'ya varmanın yolu akıl değil, gönüldür Tanrı'ya sevgiyle (muhabbetle) varılır Tanrı'ya giden ince uzun yolu kişi kendisi aşmak zorundadır Harcanan çaba kişiye özgüdür Bundan ötürü tasavvuf bir kişilik geliştirmesidir, bireysel bir dindarlıktır, denebilir
Tasavvuf bu anlayışa zamanla erişti, ilk mutasavvıflar dünya işlerinden, mal ve mülkten yüz çeviren, halktan kaçıp yalnızlığa çekilen ve gece gündüz ibadet ederek kendilerini Tanrı'ya adamış olan Müslümanlardı Sonradan tasavvufa felsefi bir içerik kazandırıldı:
Tanrı'nın "Ben gizli bir hazineyim istedim ki bilineyim" sözü tecellinin yani Tanrı'nın dünyada varlıklaşmasının ve görünmesinin nedeni olarak kabul edildi Tanrının varlık alemini kendi özüne duyduğu aşktan dolay, oluşturduğu savunuldu Böylece Tanrı'ya korkuyla ya da bir çıkar umarak değil, sevgiyle, aşkla, coşkuyla yaklaşmak gereği benimsendi ve davranışlara buna göre yön verildi Sonuçta tasavvuf, felsefî bir sistem olmakla kalmadı; bir eylem, bir yaşam felsefesi de oldu
Tasavvufa gönül verenden beklenen şunlardır denebilir: Nefse egemen olma, ahlakı güzelleştirme, dünya zenginliklerinden olabildiğince uzak durma, günlük yaşamı sürdürme, Tanrı'ya yönelme ve tam bir inanç içinde onda ölümsüzleşme  
1-EVRENSEL AHLAK YASASININ VARLIĞINI REDDEDENLER
a)HEDONİZM (haz ahlakı): Kurucusu Aristippos’tur O’na göre haz veren şey “iyi”,haz vermeyen “kötü”dür İnsan sadece kendi yaşadığı hazzı bilebilir Başkalarının hazzını bilemez Bu nedenle evrensel ahlak yasası yoktur
b)Fayda ahlakı: Bireye yarar sağlayan davranış “iyi”,sağlamayan “kötü”dür Yararlı olan kişiden kişiye değiştiği için evrensel ahlak yasası yoktur
c)Bencillik (egoizm):Bencillik, başkalarını dikkate almadan sadece kendi çıkarını düşünme anlamına gelir İnsanın yalnızca kendi “ben”ine uygun olanı “iyi”nin ölçütü sayan düşüncedir
Hobbes’a göre insanı yönlendiren ‘kendini sevme’ ve ‘kendini koruma’ içgüdüsüdür Bu yaklaşıma göre evrensel ahlak yasası yoktur
d)Anarşizm: Başta devlet olmak üzere tüm baskıcı kurumların ortadan kalkması gerektiğini öne süren öğretidir Temsilcisi Max Stiner ‘dir Evrensel ahlak yasasını reddeder O tüm ahlaki değerlerin bir takım soyutlamalardan ibaret olduğunu düşünür
e)F Nietzche (Niçe):O’na göre yapılması gereken;insanlığı ahlaktan kurtarmaktır İnsan doğasına yaraşan, güçlü,korkusuz,acımasız olmaktır Oysa tüm ahlaklar insanın güdülerini köreltir,onu pasifliğe yöneltir
Nietzche’ye göre;toplumda iki tür insan ve bunların oluşturduğu iki tür sosyal sınıf vardır Birincisi Halk Sınıfı;sürü durumundadır Din ve ahlak kuralları bu sınıf için yeterlidir İkincisi Seçkin Sınıf;Seçkin sınıfa yakışan ahlak, insanın doğasına uygun olan,bireyci,bencil,acımasız ahlaktır Amaç,”üstün insan”a ulaşmaktır Üstün insan; sıradan,korkak,zayıflığı öğütleyen vicdan ahlakından kurtulup “iktidara doğru giden güç”ahlakına ulaşmakla oluşur O’na göre “güç” enyüce iyi;yenilgi,kaybetmek,zayıflık ise kötüdür İnsan için gerekli olan güçlü olmaktır
f) J P Sartre(Existansiyalizm-varoluşçuluk): İnsanın kendi varoluşunu ancak özgürce davranarak gerçekleştirebileceğini savunur Ancak bu özgürlük sınırsız değil,sorumlulukla belirlenmiştir Sartre’a göre insan insanlığını kendisi yapar,değerlerini kendisi yaratır,yolunu kendisi seçer Bu nedenle seçiminde tek başınadır ve sorumluluklar da kendisinindir
*
|