Yalnız Mesajı Göster

Ebced Hesabı _2_

Eski 07-20-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ebced Hesabı _2_



1 Ebced hesabı _4_

İslam Anlayışında Ebced Hesabı - 2 Bölüm Ebced – İştikak- Fikir(5)Ebced hesabı

EBCED – İŞTİKAK- FİKİR(5)

LUGAT HAKKINDA

-FURKAN-LUGAT-I SALİHÛN-

-“Kainatta her şey, kelimeler halinde lugatta toplu ve biz de lugat işi üzerindeyiz; lisanın hafızasına yüklü bilgiye, niteliğini belirttiğimiz fikirleşme yolunda hareket ve istikamet vermek…

Demek ki eserimiz, eserlerimizin toplamı içinde, bir bakıma fikri bir eser; ve, manaların birbirini nefyi-reddi, zıtlatın birliği, kemmiyyet ve keyfiyetlerin birbirine dönüşümü vesair gibi temel prensiplerin, sayı tevafuku altında görünümü… Lugat-ı Salihun; işe yararların, ehillerin lugatı… Başta ben, hikemiyat ve felsefe, edebiyat, sosyoloji, psikoloji, iktisat, matematik, fizik, kimya, astronomi, tıp, vesaire, vesaire, ilgililerinin ve bilgililerinin istifadesine… Nasıl?”

-“Evvela bilinmelidir ki bu lugat, bildiğim kadarıyla başka örneği yoksa da, sadece “Ebced hesabıyla sayı tevafuku altında toplanmış” kelimelerin tertibi değildir İbda Külliyatına aşina olanlar, bu eserin muhakemesini, bütün külliyata sirayet etmiş ve onlardan toplanmış-toplulalaştırılmış alet ve “terkibi hükümler” mahiyetini de göreceklerdir!”

Bu cümleden olarak, “tek sayılar” ve hem 1’ dönüşüm, hem de “sıfır”ın ehemmiyeti bakımından “10 sayısını”, meraklıların Lugat’tan takib edebilmeleri için, yanında ebced hesabı sayılarıyla birlikte verdik… Ardından, “sayı, matematik ve geometriye” dair kelime ve ebced tevafuklarını da aynı şekilde gösterirken, “Lugat’a bakan göz”ü ve kelimeler arası manaları fikirleştirmeyi misallendirmek üzere, arada “Ebced-İştikak-Fikir” bahsini

TEK SAYILAR: 1… Ve…

Vâhid: Bir, tek, biricik Eşi, benzeri, cüz’ü, parçası olmayan Allah Ferid: 19

Vahîd: Yalnız, tek Allah resulü’nün bir ismi Benzeri bulunmayan, hiçbir mahlukla müsavi olmayan ve tek olan (mealindedir)

Dibbic: Bir, ehad: 19

İhda: Bir Ehad: 23

Dibbih: Bir Ehad: 24

Âhâd: Birler Birden dokuza kadar olan sayılar: 14

Evhad : Vâhid Tek: 19

Hadî: Birinci Mazluma yardım eden Deveyi şarkı söyleyerek süren: 23

Ahadî: Tek, yalnız Birlere ait, birlere mensub: 24

Ehad: Bir Tek İnfiradla muttasıf sıfat-ı kamileyi cami’ olan Keskin(Şiddetle bir): 13

Yek: Bir, münferid Bir oluş, birlik:30

Harid: Tek, ayrı: 222

Kerre: Bir defa Bir adet: 225

Ferd: Tek, yalnız BirArefe günü: 606

Evtar: Tek, eşi olmayan(harf):608

Kazz: Tek, ferd, yalnız: 800

TEK SAYILAR: 2… VE…

Dü: İki: 10

Hüma: O ikisi Devlet kuşu Saadet: 46

Zevata: İki zât İki sahib Çift:1108=109

İhtinas: İkiye bükülmek, iki kat olmak Kırılmak: 1112=113

Muzaaf: İki kat Bir şeyin iki misli Daha ziyade Daha fazla: 991=1990

Dübar (e): İki kat, kat kat, katmerleşme:213

Sakayn: İkizkenar: 221

İnşikak: İkiye ayrılma Çatlama Yarılma: 552

Sani: İkinci: 561=1560

Sünai: İkili: 562

Sanevî: İkinci:567

Mesna: İkişer ikişer Derenin büklüm yeri, boğaz yeri Çalgının ikinci teli: 591

Müsennah: İki kat olmuş İkiye bölünmüş: 596

Müsenna: İkili İki bölümden meydana gelen İki noktalı olan İki defa nazil olan Fatiha Suresi Kat kat olan: 600

Mesanî: Çift Bir şeyin tekrarı: 601

Ulase: Birbirine karışmış olan içi şey Yağ:606

İbtihar: İki parça olma, ikiye bölme: 609

Tev’em: İkiz Çift doğan çocuklar Benzer, eş: 447

Tensif : İkiye bölmek: 630

Müntesaf: İkiye bölünmüş ve yarı olmuş:660

Tasri’: İki parça etmek Bir beytin iki mısraını kafiyeli etmek Yere vurmak: 770

Davc: İki şeyin birbirine eğilip ulaşması: 809

(…)

Zı’f: İki kat Bir şeyin miktarca iki katı: 950

Ez’af: Bir şeyi iki katı yapan: 952

İz’af: Bir şeyin üstüne bir mislini koyma:952

“Sin iki kişi demektir!”: 516

TEK SAYILAR:3… VE…

Selâse: Üç: 1036=37

Sülasi: Üçlü Üçe mensub Harf-i aslisi üç harf olan kelime: 1041=42

Gaib: Üçüncü şahıs, hazırda olmayan kimse Göz önünde bulunmayan, hazırda olmayan Görünmeyen alem: 5

Sülüs: Üçte bir Bir yazı çeşidi: 1030=31

Salis(e) : Üçüncü Saniyenin 60’da biri:1031=32

İslas: Üçe bölme Üç aded yapma: 1032=33

Eslas: Üçte birler: 1032=33

Se: Üç: 65

Müselles: Üç Üçlü Üçleştiren Üçgen: 71

Meslus : Üç kat olmuş nesne Üçte biri alınmış: 1076=77

Süvüm: Üçüncü: 106

TEK SAYILAR: 4… VE…

Çâr: Dört Cihar: 204

Cihar: Dört:209

Ezbad: Dörtte birler, çeyrekler Paslar Köpükler:15

Çehâr: Dört, Erbaa (Her-ca: Her yer): 209

Çeyrek: Dörtte bir: 233

Çeharüm: Dördüncü: 249

Rub’: Dörtte bir: 272

Rabi’: Dördüncü: 273

Erbaa: Dört: 278

Rabia: Dördüncü Salisenin altmışta biri: 278

Rübaî: Dörtlük Dörtle ilgili: 283

Murabba’: Dörtlü Dört şeyden olmuş Kare Dört köşeli şekil Dörde çıkarılmış: 312

İstar: Dört tane Yüzletme, astar çekme:662

Terbi’: Dörde bölme Dört köşe etme: 682

Erbaieyyet: Dört olmak: 683

TEK SAYILAR: 5… VE…

Penc: Beş: 55

Ahmas: Beşte birler: 702

Hams(e) : Beş: 705

Hamîs : Beşinci Perşembe günü: 710

Muhammes: Beşli Beş katlı Beşgen:740

TEK SAYILAR: 6… VE…

Şeş : Altı: 600

Sitte: Altı: 465

Sadis(e) : Altıncı: 130

Müseddes: Altılı Altıgen Altı kısımdan meydana gelmiş: 164

TEK SAYILAR: 7… VE…

Seb’: Yedi: 132

Sâbi: Yedi ,Yedinci: 133

Heftüm: Yedinci ( Heme ez ost: Her şey O’ndandır:525): 525

Tesbi’: Yediye çıkarma, yedileme Bir şeyi yedi parça yapma: 542

TEK SAYILAR: 8… VE…

Seman: Sekiz: 591=1590

Semaniye: Sekiz:606

Samin(e): Sekizinci: 591

Sümn: Sekizde bir: 590

Esman: Sekizde birler Her şeyin pahası, tutarı, semenleri: 592

Heşt: Sekiz (Habnâme: Rüya kitabı: 705): 705

Hata: Yarış atlarının sekizincisi: 619

Haziyy: Yarış atlarının sekizincisi Değerli, mertebeli kişi: 918

TEK SAYILAR: 9… VE…

Nüh: Dokuz: 55

Tis’a: Dokuz: 535

Nühüm: Dokuzuncu: 95

Tasi’: Dokuzuncu: 531

Tüs’: Dokuzda bir: 530

10 SAYISI… VE…

Dih: On sayısı Köy, karye: 9

Deh: on Aşer: 9

Aşr: On On adetten birini almak On etmek: 570

Aşir: Onuncu Öşür toplayan vergi memuru: 571

Dehüm: Onuncu:49

Aşere: On On sayısı:575

Aşir: Onda bir Dost, yardımcı, Kur’an’ın 10 ayetlik bir parçası Koca Kabile SahibToz: 580

Muaşşer: Onlu, onluk On kısma bölünmüş Onar mısralık bendlerden teşkkül eden manzumeler: 610

Mi’şar: Onda bir Bazılarında da binde bir(…): 611

Mütera’rı: 10 yaşını aşmış olan: 980

Ta’şir: Onda birini alma Ona bölme Öşürünü alma: 980

EBCED – İŞTİKAK – FİKİR

Sayı, mücerret manasıyla, sebebin sebebini araştırma şeklinde, neticede hiçbir sebebin zorunlu kılmadığı bir sebep halinde, nesebi-menşei bilinmeyen bir yere varır ki, bu da neticede onu vahidin anlamı içinde bir yere taşır öyleyse sayıyı, doğrudan varlık ve varoluşa ait-bitişik olarak alabiliriz Zaten onun “mütefekkire-düşünme kuvveti” ile ilgisi, bunu gösteriyor

Varlıkta rakam, kemmiyyet planında “küme”ye işaret diye görünüyor; bu manasıyla o, bir bedahet mevzuudur Aklın “küll” olarak anladığı

Rakam’ın “sıfır” ile ilgisi, sıfırın, Allah ve insanla birlikte topyekun varlığın, iki vahidin sıfır noktasında alakası şeklinde, düşünen insana ve düşünülene nisbetle doğumunu gösteriyor

Sayı ve yolculuk; bilgilenme süreci halinde mana açık… Öyleyse, alemin mahiyetine nisbetle huda-hile manası da; düşülmesi mümkün olan durum Tam simetride güzelliğin zedelenmesini gören ve bu yüzden vazolarının bir yerini kasden eğen Japon estetik idraki gibi, her tamlıkta bu eksiklik var; bu mana da hata matematikte de… Bir de basbayağı bir hata var ki o ayrı Bu meselede bize, bilinenin tükendiği yerde, -bilinmezin tükendiği yerde “bilgi”den bahsedilemez hesabı-, hiçbir zaman olmuş bitmiş bir matematiğin olamıyacağını da gösteriyor; o, dünya durdukça, eşya ve hadisenin her an yeniliği içinde hep devam eden bir bilgilenme mevzuu olacaktır

Sayı bir yönüyle, kendi açısından ve kendi niteliğiyle tasvir edendir; diğer yönüyle kendisi tasvir edilen Tasvir eden yönüyle felsefe ve hikemiyata ilgisi dolaylı, tasvir edilen olarak doğrudan doğruya onun mevzuu

Suyun aktığı yer; bu, sayının, mekanda tecelli eden zaman hesabı, onun hem mekani ve hem de zamanî mahiyetine ait bir mana… Tam burada, karar mevkiinde insan

Tabibin-hakîm’in suya bakması; varlığın hakikatine muttasıf olma babında bir bilgi, bir ilim… Sayı ve matematik-geometri

Her şey gibi, bu mevzuda, her şeyin nihayetinde ruhi çabaya dayanması hakikati içinde, yöneliş olarak, bir sezgi-koku alma meselesi

Birbiri üstüne kat kat yığılmış nesne ve devreden manasına “balık”; her iki durum da, rakam’ın “bir” ve “vahid” keyfiyeti mevzuunda yeterince işlendi… Göz, basar, ayn, bu da, “kapsayıcı sentez: 3” ve “Kün-4” bahsinde

Varlık ve sayı ilgisi verildikten sonra; dünyada insan için sevindirici olan şey, varolmanın sevincidir… Vardıkça varılacak gizli hakikat bu… Şiddetli ateş veya soğuk; bu da, Muhyiddin-i Arabi Hazretlerinin, varlığı meydana getiren 4 unsura dair, -sıcak, soğuk,nemli, kuru vasıflamasına göre harflere verdiği nitelikleri hatırlatması bakımından

Sırr: Şiddetli ateş veya soğuk… Sirr: El ayası veya alında olan hatlar (Alınyazısı derken, “sırr” kendinden anlaşılıyor) Gizli nesne Cima etmek Zikir (Kemmiyyetin keyfiyeti anışı) Hâlis En iyi, en faziletli (Allah’ın isim ve sıfatlarının görünüyor olması bakımından, İmam-ı Gazali hazretlerinin, “bu dünyadan daha mükemmeli yok” diye buyurduğu hikmet)

Lehim, lehimleme; zamanın mekanda, bir varlık-bir yokluk temposu içinde tecellisine nisbetle, bütünlüğün ruh-süre’de olması ve yine aynı şekilde sayının “zamandışı” niteliğini gösteren bir mana Bilginin, fenomenolojik niteliği ve tesbiti; demek, sayı ve matematiğinde

Mütehallil: Bir kelimeden nice manalar kastedip söyleyen kimse Araya giren, araya sokulan Bozulan (Eriyen manasına)… Bir “Yevmiye” bahsi olarak üzerinde duralım:

-“Biz yazarken, mütemadiyen kendimizle imtihan hâlindeyiz; yazarız, beğenmeyiz, çizeriz… Ruhumuzda, biz farkında olmadan bir şeyler oluyor; pişiyor, pişiyor ve bir vesileyle patlayıveriyor!”

Hadis’te, “vesileye sarılın!” buyurulmuştur; keza, Hazret-i Ömer’in, “kendisine bir işte kabiliyet verilenin, o il üzerinde olması” gereğini buyurması Vesileler, mücerretlerin tecelli sebebidir, bahanesidir

“Bir KELİMEDEN’den nice manalar kastedip söyleyen kimse”; demek ki, bir kelime –hatta harf!- bile adamına göre, bir mıknatısın demir tozlarını toplaması gibi rol oynayabilir…

İslam Anlayışında ebced Hesabı - 2 Bölüm 28 in Önemi

Ebced hesabı

YİRMİSEKİZ’İN ÖNEMİ(4)

( …) Muhyiddin-i Arabi Hazretleri, harflerin ilmi bahsinde, 28 harfi şöyle tertib etmişitir:

Harfler Allah’ın İsmi Mertebeler

Elif …………… …………

1- Hemze El- Bedî… İlk Akıl

2- He… El- Bais… Levh-i Mahfuz

3- Ayn… El- Bâtın… Küllî Tabiat

4- Ha… El- Ahir… Heba

5- Gayn… Ez- Zahir… Küllî Cisim

6- Hı… El- Hakîm… Şekil- Suret

7- Kaf… El- Muhit… Arş

8- Kef… Eş- Şekür… Kürsî

9- Cim… El- Ganiyy… Atlas Feleği

10- Şın… El- Muktedir… Sabit Yıldızlar

11- Ya… Er- Rabb… Birinci Sema

12- Dad… El- Alîm… İkinci Sema

13- Lâm… El- Kahir… Üçüncü Sema

14- Nun… En- Nur… Dördüncü Sema

15- Ra… El- Musavvir… Beşinci Sema

16- Tı… El- Muhsiyy… Altıncı Sema

17- Dâl… El- Mübîn… Yedinci Sema

18- Te… El- Kâbid… Esîr

19- Za… El- Hayy… Hava

20- Sin… El- Muhyî… Su

21- Sad… El- Mümît… Toprak

22- Zı… El- Aziz… Madenler

23- Se… Er- Rezzak… Bitkiler

24- Zâl… El- Müzil… Hayvanlar

25- Fe… El- Kaviyy… Melekler

26- Bâ… El- Lâtif… Cinler

27- Mim…El- Câmi… İnsanlar

28- Vav… Refiu’d derecatî… Yüksek Dereceler

Harf ilminin, “İlim Beldesinin Kapısı” olan Hazreti Ali tarafından kurulduğu, genel olarak kabul edilmektedir Muhyiddin-i Arabi hazretlerine göre, harflerin ilmi, veliler ilmidir; bu bakımdan kuru akıl kıyaslarıyla hükümler çıkarmaya kalkmak, sapıklığa yol verir Tarihte “Hurufilik” denilen tarikatın sonradan yozlaşıp bozulması da buna misal

İslam Anlayışında Ebced Hesabı- 2 Bölüm Ebced Mahiyeti ve YeriEbced hesabı

EBCED’İN MAHİYETİ VE YERİ

Şeklin canlılık unsurunu sağlayan, iç dinamiklerimizi harekete geçiren ve hassalarımızı uyanışa davet eden bu alan olacaktır Malumdur ki mektubu, zarf’ın üstüne sarmayıp yada iliştirmeyip içinde muhafaza ettiğimiz gibi ve bir zarf mevcutsa, içinde ki o mektup da sebebini teşkil edeceğinden, üzerinde durulması gerekenin de surette takılıp kalmak değil, işin ruhuna inmeyi sağlamak olduğu anlaşılmış olacak ve istidat boyutu da bu alanda kazanımlar elde edecektir

İşin bu yönünün insanlar tarafından müphem olması şuurlarda kimileri için ebced hesabı bilinmezi teşkil ederken, bazıları için de her hesap tekniği bilenin elini atıp bir şeyler çıkarabileceği yada ‘hurifilik’ de olduğu gibi şekil üzerinde durarak tabiî halinden çıkartıcı, kaba oluşlar üzerinden gitmeyi temsil etmiştir

Biz ise her iki kutbu da temsil makamında görmeyerek; Nasıl ki, Hz İsa’yı hrıstiyanların ve Hz Ali’yi de Alevilerin tanım ve anlatımlarından değil, Kur’an’dan, Sünnet’ten ve Sahabi’nin ulaştırdıklarından öğrenmiş bulunuyoruz Bu anlayış içerisinde “Ebced,iştikak ve fikir”, asl ve asla giden yol; Allah Resulü’nün işaretleri, sahabe ve varislerden bildirimlerle, ruh ve beden bütünlüğünü oluştururken temsil makamını da teşkil eder Bu alanda koklayacağınız hava ruhunuzun sukuneti, tadacağınız lezzetin istidata sıçrama tahtası olmasını temenni ederiz

Bu bölüm, derin idrak sahibi ve ruh kuvvetine sahip olan çağımızın mütefekkiri Salih Mirzabeyoğlu’nun külliyatında ebced’i kuşatan başlık ve içeriklerinden oluşmaktadırBurada ebced’in, fikrin nüvesinden geçişi de zevken idrak olarak tadılabilir Bölümün sonuna ‘çeşitli’ başlığı altında da ayrıca külliyata serpiştirilmiş olanları sunma gereksinimi duyduk Bu bölüm de sadece bahsi geçen başlık bize ait İşin ruhunu üfleyecek bu alan; malumu meçhullükten çıkarma bakımından net olmakla birlikte, kalp aynasında görüneceğinden dolayı da istidat mevzuu Bu bakımdan bir nisbet içerisinde seyretmenin daha verimli olduğunu düşünerek, meselenin ruhu olan bu alanda başka izahlara ve açılımlara hem kafa karışıklığını önlemek hem de resmin netlik kazanması adına yer vermedik

İLM-İ LEDÜN(2)

Zaman ve hallerin değişmesi sebebiyle, içinde bulunulan zaman ve halin vereceği emri, kendinden evvel ve sonraki zaman ve hal veremez Bundan dolayı asırların geçmesiyle peygamberlerin ayet ve bürhanları, türlü türlü değişikliklere uğramıştır Bu sebep, Peygamberlere nisbetle ulemasının da, devrin geçer şeyleriyle uğraşnasını zorunlu kılmıştır

Allah’ın Sevgilisi’nden sonra, peygamberlik yok, sadece o nura veraset vardır…Allah resulü’nü varisleri, bizzat Allah’ın bildirdiği üzere, tıpkı kendisinden önceki Peygamberin Şeriatıyla hükmeden İsrail Peygamberleri gibidirler Allah bunları da, Sevgilisi’nin ve Cebrail Aleyhisselamın yardım ve desteğine kavuşturur Netice olarak, Ruh-i Muhammedi ile veli arasında bir irtibat ve münasebet sözkonusudur… Ve mesela, nakledilen hadislerin şüpheli ve eksik olanlarının hakikatini, bu yoldan tahkik eder

Veli, bir hadisten tereddüdü varsa, bu hadisi yazanla manen ve ruhen buluşur, tartışır ve daha doğru bir neticeye varmak için Allah Sevgilisi’nin ruhundan bunu sorar ve öğrenir…Keza, hadisi rivayet eden kişiden de, işin aslını aynı yoldan sorup öğrenebilir… Sahih-i Müslim kitabında şöyle anlatılır:

-“Veli veya mükaşif bazı kimseler, doğru zannedilen bir hadisin, doğru olup olmadığını veya doğruluk derecesini muhakkak bilir Ruhani bir mazhariyetle, bu hadisin doğruluğu, kendisine, bunu nakil eden şahsın sureti ve ismiyle birlikte bildirilir ve gösterilir İşte bu gibiler, evliyanın enbiyasıdır Bunların ayrı ayrı şeriatları yoktur ve Şeriat’ın tervicinden ibaret hükümlerinde de, bunun Allah ve Resulü’nün olduğunu bildirir, bu Şeriat’ın sahibini şahit gösterirler

İnsanların idrak edemedikleri hususu, veliler bir YAKAZA (Uyku ile uyanıklık arası bir hal) anında Peygamberlerle buluşup, idrak edebilirler İşte bu paye ve makam, bu yolda yürüyenler evliyalar için tesbit edilmiştir Allah’tan başka hiçbir kimseden yardım görmeyen, hiçbir hocadan faydalanmadan kendi kabiliyet ve himmetleriyle çalışıp, doğruluk ve bilhassa ilim elde eden ve kendilerini insanlık meziyetleri ile süslemiş olanlar, bu makama sahib olmuşlardır

Bu ilimlerden biri de “bitki ve yeşillik” ilmidir…(Hatta, sayılamayacak kadar çok hadiseye bakarak,”tıp ilminin temeli rüyalardır” denmiştir”)… Ruya: yerden biten bitki… Nebat: Bitki… Hudaret: Yeşillik, bitki… Hudara: Allah için, Allah aşkına… Hudare: Deniz… Kamus: Deniz,lugat… Kust: Topalak otu… Allah bu ilmi, bu Şeriat’ta kendisine Resulü’nün diliyle ibadet edilmesi için getirmiştir… Bunların aracıları “fakih-idrak sahipleri”, yazı ve çizgi alimleridir Bu ilimler Ledünni ilimlerdir… Ledünni; dini olmayan… Bu, ümmetin Peygamberlerinden çıkan ilimler olmadığı gibi, peygamberlerin varisleri olan evliyaların da ilmi değildir; ne şer’i, ne tasavvufi… Bu ilim “indi”dir, insan şahsiyetiyle alakası vardır… İndi: Şahsi, zati, mevzua mahsus

Bunlarla varılan netice şudur ki, bütün topluluklar Allah’a tam bir şuur ve idrak ile dua etmelidir… Allah’ın Resulü’ne söylemesini emrettiği:

-“Bana ve benim yolumda yürüyenler için basiretle Allah’a dua edin Onlar bu makamın sahibidirler Onlar bu ümmet içinde, İsrail oğullarının veya kavminin içindeki İsrail Peygamberleri gibidirler

Musa Peygamber’in şeriatıyla amel eden Harun Peygamber gibi… İşte, Allah’ın Resulü’ne varis olanlar, hiç şüphesiz Şeriatı hakiki olarak ve hakikatiyle muhafaza eden gerçek bilgi sahibidirler Fakat zahir uleması buna pek iltifat ve itibar etmez; inanmazlar Onlar, bunların doğruluğunu aramaya lüzum görmezler; arzuladıkları tek şey, makamlarını korumak ve hakikatleri gizlemektir Öyle ki, kendilerince doğru olarak bilinen cihetleri dahi, yazı ve çizgi alimlerine bildirmezler… Bu hal tıpkı, içtihad ve hüküm sahibi bir kimsenin, çalışmadığı ve delilleriyle uğraşmadığı halde bir hüküm vermesine benzer… Tıpkı hakimin, kafadan atmasyon hüküm vermesi gibi!

Toprak, su, hava, güneş, ısı, mevsim şartlarının nisbet yekunu içinde zahir olan tohum yerden biten nebat misali, dindeki gizliliklerin açık edilmesini gerektiren zamanın icabına mahsus ve çözüm için kendini empoze eden meseleler… Bu meseleler, “ibadet, ukubat ve muamelat”a dair İÇTİHAD gerektiren işler ve bunların mukadder oluşları sınıfına girebileceği gibi, LEDÜNNİ mahiyette de olabilir… Ledünni ilim, Allah’ttan ilham yoluyla manalar kavramak işi… İbadet, ukubat ve muamelata dair ŞER’İ meselelerde olduğu gibi LEDÜNNİ mahiyetteki meselelerde de, her mevzu, kendi “usul, esas ve kurallarıyla” ele alınabilir… Bu hakikate binaen, şer’i olmayan mevzuların dindeki ölçü ve ölçülendirmelere nisbeti, her mevzuun kendine mahsus keyfiyetine göredir… Daha kendi mevzunun alaka durumunu bilmeyen ezbere ölçü tekerlemecisi uyduruk fıkıh ulemasından, anlamadığı her mesele karşısında “kaynaktan yapmalıyız!” tekerlemesine sarılan ayıya, olur olmaz “bu Asr- Saadet’te” yoktu!” diyen ama Asr-ı Saadet’te olmayan her türlü hastalığı yine o zaman olmayan ilaçlarla tedaviye soyunan soytarıya kadar, hepsini, verdiğimiz ölçülendirmeye vurunuz… Bunlar, “ahlak”ın, eşya ve hadiseler karşısında takınılan tavır olduğunu bile anlamazlar! Ledünni ilmin şer’i ilimlere nisbeti ve insan ve toplum meselelerine tatbik hususu…

SÜRYANİCE VE ÇOCUK(3)

“Abdülaziz Debbağ Hazretleri’nden işittim” diyor, Ahmed İbni Mübarek: Süryani lugatı, bütün diğer lisanları saridir Bütün diğer lisanlarda mevcut olan hece harflari Süryani lisanında da manaları haizdir Mesela Arap lisanında AHMED ismi, bu isimle müsemma olan zata delalet eder, onun adıdır Süryani lisanında ise AHMED’İn manası, Ahmed kelimesinin başındaki üstün olan hemze bir manaya delalet eder, sakin olan H’nin ayrı bir manası vardır Keza M harfi ayrı, D harfi ayrı birer manalara gelir Bunun gibi, MUHAMMED kelimesi Arabca’da kimin ismi ise o zatı gösterir Süryani’de ise M başka, H başka, M başka, D başka manalara gelir Bütün diğer kelimeler de böyledir Mesela PERAKLİT kelimesi İbranice bir kelimedir Resulüllah Efendimiz’e ad olarak vazedilmiştir Süryani dilinde ise bütün harfler ayrı ayrı manaya delalet eder Fakat insanoğlu zamanla cehaletinden bunları anlamaz olmuşlardır Süryani lisanının esas icaz edilmesiyle saf bir marifet elde edilir ki, bunda cehalete yer yoktur Hatta konuşanlar arasında daha söylenilmeden mana anlaşılır Dinleyenin zihninde söyleyenin bir harfinin işareti manayı anlamasına kafi gelir Çünkü Süryanice’de konuşmaktan gaye manaya dalmaktır, yoksa kelime kalabalığı değildir Bunun ,için Süryanice konuşmaya ancak büyük keşif sahibi veliler muktedir olabilirler veya bu mertebedeki ervah(ruhlar-canlar) konuşabilirler Melekler de marifet üzere yaratılmış olduklarından onlarda bir harf ile veya birkaç harf işaretle konuşurlar Adem Aleyhisselamdan sonra zamanla insanlar cehalet sebebiyle Süryani lisanındaki, harflerin manalarından inhiraf ettiler Mana ifade edebilmek için bir harfe başka harfler ilave etmek suretiyle kelime teşkiline mecbur kaldılar Bu suretle kelime denen lafızlar meydana geldi


alıntı

Alıntı Yaparak Cevapla