Prof. Dr. Sinsi
|
Bütün Gizli İlimler Ve Ruhaniler Arşiv
Sonuç
Yazı boyunca bir kısmına yer verdiğimiz Kuran'da bildirilen ilim sahibi kişilerin ortak noktası, kendilerine lütfedilen ilimleri her zaman Allah yolunda kullanmalarıdır Tarih boyunca tüm elçiler "Sizin İlahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında İlah yoktur O, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır " (Taha Suresi, 98) ayetiyle bildirildiği üzere, üstün ilim sahibi olanın yalnızca Allah olduğunu bilerek tebliğ görevlerini yerine getirmişlerdir
Allah'ın izniyle içinde bulunduğumuz ahir zamanda zuhur edecek kutlu şahıslar olan Hz İsa ve Hz Mehdi de, sahip oldukları tüm ilimleri en hikmetli şekilde kullanacak ve İslam ahlakının dünya hakimiyetine ve böylece adaletin, barışın, refahın ve dostluğun hakim olduğu Altınçağ'a vesile olacaklardır
Kuran ahlakının tüm yeryüzüne hakim olmasına vesile olacak, Müslümanlar arasında büyük bir birlik sağlayacak böylesine kutlu elçilere zemin hazırlamak ve onlara yardımcı olmak Müslümanların önemli bir görevidir Hz İsa ve Hz Mehdi gibi mübarek şahısların yakınlarından olabilmek, onlara destek olabilmek, tüm insanlara yönelik hayırlı faaliyetlerinde onlara yardımcı olabilmek bütün inananlar için büyük bir nimet ve şereftir
Eskiler, ‘öteki dünya’ ile temasa yaradığına ve ‘bilim’ olduğuna inandıkları faaliyetlere ‘havas ilmi’ adını vermişlerdir Kütüphanelerimizde çok sayıda elyazması ‘havas kitabı’ vardır ama bu kitapların birçoğu okuyucuya asla çıkartılmaz ve kasalarda yahut dolaplarda kilit altında tutulurlar
İşte bu ‘yasak’ kitaplardan ikisi: ‘Buni Risálesi’ ve ‘Dávetname’ İlk kitap ‘vefk’ adı verilen tılsımlarla cinlere hükmetmenin yollarını, diğeri ise yine cinler vasıtasıyla arzu edilen her işin yaptırılma usullerini anlatıyor Ama, bütün bunları yazarken náçiz bir tavsiyede bulunmadan edemiyorum: Söz konusu eserlere ulaşmaya çalışmayın, bu kitapları geçmişten gelen birer ‘folklorik hatıra’ olarak düşünün ve bu sayfada verdiğim ‘cin çağırma’ metodlarını da uygulamaya kalkmayın Sadece vakit kaybedersiniz, zira metinleri bugünün Türkçesi’ne aktarırken eski yazarların ‘işin en önemli tarafı’ dedikleri bazı şifreleri affınıza sığınarak sansürledim!
TÜRKİYE kütüphaneleri asırlar önce kaleme alınmış elyazmalarının hem sayıları, hem konuları, hem de kaliteleri bakımından dünyanın önde gelen kültür merkezleridir İstanbul’daki Süleymaniye, Köprülü, Nuruosmaniye, Ali Emiri, Topkapı Sarayı yahut Konya’daki Mevláná ile Yusuf Ağa gibi daha birçok elyazması merkezlerimiz dünya çapında yazma eser hazinesi olmalarının yanı sıra Avrupa’daki benzerleriyle, meselá Fransızlar’ın Bibliotheque National’i yahut İngilizler’in British Library’si ile rahatça boy ölçüşebilecek, hatta birçoğunu geride bırakabilecek zenginliktedirler
800 YILLIK CİN KİTABI
Ama, bu kitaplıklarda muhafaza edilen bazı kitaplar vardır ki, okuyucuya asla çıkartılmazlar; hatta çıkartılmamaları bir yana kütüphane müdürlerinin odalarındaki kasalarda yahut dolaplarda kilit altındadırlar Onları görebilmek için ciddi bir araştırmacı olduğunuzu ispat etmiş olmanız, belirli izinleri almanız gerekir
Bütün bu gizliliğin ve kontrolün tek bir sebebi vardır: Söz konusu kitaplarda ‘havas ilmi’ denilen yani ‘başka álemlerle’ teması sağlamaya yaradığı söylenen bilgiler yer alır ve bu bilgiler cin çağırmaktan güçlü bir büyünün kurallarına, hattá geleceği belirlemeye kadar uzanan geniş bir yelpazeye dağılırlar İşin daha da önemli tarafı, bu eserlerin sıradan falcılar yahut büyücüler tarafından değil, işin üst seviyedeki erbábı tarafından kaleme alınmış olmalarıdır
İşte, kasalarda muhafaza edilen bu ‘havas’ kitaplarının en önemlilerinden biri ve en fazla korunanı: Buni Risálesi  
İstanbul’daki bir elyazması kitaplığında saklanan eser, 1225 yılında ölen Cezayirli büyü álimi Ebu’l-Abbas Ahmed bin Ali bin Yusuf el-Kureşi el-Buni’ye ait Sihir, büyü, muska, cin, yani ‘havas’ bahislerinde İslam dünyasının gelmiş geçmiş en önemli uzmanlarından olan Buni, 1208 sayfalık eserinde bu konularla ilgili bütün temel bilgileri veriyor
Harflerin sayı karşılıklarıyla ve esrarıyla yani ‘Ebced’ ile başlayan eserde daha sonra duaların gizli güçleri ve bu güçleri açığa çıkarma usulleri anlatılıyor, harflerle sayılar arasındaki bu ilişkinin maddi álemde nasıl kullanılacağı, bedensiz yaratıklara ne şekilde hükmedileceği öğretiliyor, derken düşünce ve dua yoluyla yahut cinler vasıtasıyla insanları etkileyip olması arzu edilen her işin yapılma yolları sıralanıyor
HİÇ VAKİT HARCAMAYIN
Bu sayfada, ‘Buni Risálesi’nin giriş kısmıyla ‘vefk’ denilen tılsımların yazılı olduğu bir diğer sayfasını görüyorsunuz Buni, girişte Allah’a ve Hazreti Muhammed’e duadan sonra eserini ‘áyetlerin ışığında, daha önce yaşamış olanların verdikleri bilgilerin doğrultusunda ve kendisine gelen ilhámın yardımıyla yazdığını’ anlatıyor Eserin diğer sayfasında gördüğünüz şekiller ise, bazı varlıkları Allah’ın ismini anarak çağırma işinde kullanılan ‘vefk’ler, yani tılsımlar
Dün, bu dizinin tanıtımı için yazdığım yazıda söylediğim bir hatırlatmayı şimdi tekrar yapayım: Lütfen, elyazması kütüphanelerine gidip bu kitapları aramayın, bulamazsınız Zira kataloglarda başka isimlerle kayıtlıdırlar, bulsanız bile zaten göstermez ve alınması aylar süren bir izin macerasına girmenizi isterler Kaldı ki, kasalarda saklanan bu kitapların hemen hepsinin girişinde, bu işlerle uğraşmaya heves edenlerin ‘riyázat’ adı verilen ve aylar süren dua, nefis terbiyesi ve teknik hazırlık bilgilerine dayalı bir eğitimden geçmeleri şartı yazılıdır ve vaktiyle yazılanlar şayet doğru ise, bugünün ortamında böyle bir işe kalkışmak zaten imkánsızdır
Dolayısıyla málum kitaplara ulaşıp rakibinizden kurtulmak, gönül verdiğiniz kişiyi kendinize áşık etmek yahut geleceğinizi öğrenmek hevesine kapılmayın, bu eserleri eski zamanlardan kalma birer folklorik kaynak olarak değerlendirin ve boşa harcayacağınız zamana acıyın!
Bu cinler varken hiç bir aşk karşılıksız kalmaz
‘HAVAS’ ilmi ile ilgili eski elyazmalarında, iyi kalpli olan ve insanların hizmetine girebilen cinlerden bazen ‘melek’ diye bahsedilir ve bu cinlerin davet edilip verilen emirleri yerine getirmeleri için yapılacak işler bütün detaylarıyla anlatılır
Eski cincilere göre her cinin ve meleğin bir tılsımı vardır ve bu tılsım, cinle temasa geçmeyi sağlayan gizli bir şifredir Cin yahut melek gibi bedensiz bir varlığı davet etmek isteyen kişi bu tılsıma, yani şifreye sahip olmak zorundadır, zira şifreyi bilmeden cinlerle temas hiçbir şekilde mümkün değildir
Cin çağırma konusunda kaleme alınmış eserlerin başında, 15 yüzyılda yaşamış ‘Uzun Firdevsi’ adındaki bir ‘cin álimine’ ait olan ‘Dávetnáme’ isimli kitap gelir Eserin elyazması tek nüshası, bugün İstanbul’daki bir kütüphanede muhafaza altında
BÜYÜYLE KARIŞTIRMAYIN
Uzun Firdevsi, eserinde gök cisimlerinin hareketi ve bu hareketlerin insanları etkilemesi konusunda ayrıntılı bilgiler verdikten sonra ‘melek’ dediği cinlerden bahseder, hangi cinin hangi işe yaradığını yazar ve bu arada ‘Urumhamatahayil’ adını taşıyan bir cinden de söz eder ve bu cinin ‘áşık etmeye yaradığını’ söyler
Burada iki konuyu, ‘büyü’ ile ‘cin’ bahislerini birbirinden ayırmak gerekiyor: Uzun Firdevsi’nin sözünü ettiği faaliyetler büyü değil, yapılması istenen işin cinlere ve meleklere yaptırılmasıdır, yani ortada eskilerin ‘hüddamcılık’ dedikleri, ‘cinlerin hizmetkár olarak kullanılması’ meselesi vardır ve bu iş eski ‘havas’ ilminin en ileri seviyesidir Uzun Firdevsi’ye göre ‘havas’ ile uğraşanların işin ehli olmaları ve cinleri menfaat için kullanmamaları da şarttır, aksi takdirde büyük ve çok ağır diyetler ödemeye hazır bulunmaları gerekir
MAALESEF, SANSÜRLEDİM
Aşağıda, Uzun Firdevsi’nin ‘Davetname’ isimli eserinden, istenen kişiyi áşık etmek için ‘Urumhamatahayil’ isimli cine nasıl emir verileceğini anlatan bahsi günümüz Türkçesi’ne naklederek veriyorum Ama, okuyanların boş yere vakit harcamalarının ve işi saplantı haline getirmelerinin önüne geçmek için, cinin davet edilmesi sırasında okunması ve yazılması gerektiği söylenen tılsımı ve duaları metinden çıkartmak zorunda kaldım
Uzun Firdevsi, ‘Urumhamatahayil’ isimli cinin özelliklerini ve áşık etme işinde nasıl kullanılacağını şöyle anlatıyor:
‘  Ay, gökyüzünde ‘Sarfe’ adı verilen yere ulaştığı zaman, Allahu Teálá’nın emriyle Urumhamatahayil adındaki melek gelir ve ayın vekilliğini üstlenir Urumhamatahayil’in iki başı vardır Bu başlardan biri sığır, diğeri de deve başı gibidir Dört ellidir, ellerinden birinde desti, ötekinde bardak tutar, diğer iki eli boştur
Urumhamatahayil kadını erkeğe, erkeği de kadına áşık etmeye yarar Bu işin usulü şudur: Karşısındakini kendisine áşık etmek isteyen kişi, Urumhamatahayil’e mahsus tılsımı gümüş bir levhanın üzerine yaza, sonra bu levhayı beyaz bir atın kıllarıyla sarıp karanlık bir kuyuya bıraka Yedi defa ‘Ahdnáme’ denilen duayı okuya; öd, şeker, ládin ve mastaki ile karıştırıp bir káğıda yaza Sonra, üzerinde uğurlu duaların yazılı olduğu bir mendile kendisine áşık olmasını istediği kişinin adını kaydede ve mendilin üzerine otura Oturduğu anda, áşık olmasını istediği kişi Urumhamatahayil’den yardım isteyen kişiyi düşünmeye başlar
Sırada şimdi, o kişiyi kendisine iyice áşık etmek vardır Urumhamatahayil ile temas eden kişi mendilin üzerinden kalka, işbu meleğin hizmetindeki ‘Vefaslil’ adındaki kirpiyi andıran diğer cinin şeklini bir káğıda çize, yanına da kendisine áşık olmasını istediği kişinin adını yaza ve káğıdı zeytinyağına bulayıp bir meş’alede yaka Káğıt tamamen yandığı anda, áşık olmasını istediği kişinin aklı başından gider, koşarak Urumhamatahayil’den yardım dileyenin yanına gelir ve aşkından áşifteye döner
Ama, Urumhamatahayil’den yardım dileyen kişi meleğin ve cinin adını yazarken sakın ola ki ekşi ve acı nesneler yemeye, ağzına daima tatlılar koya, yoksa bu iş olmaz!’
Rakiplerinizden artık korkmayın, Ebyaz gelip hepsini helák edecek
UZUN Firdevsi’ye göre cinlerin, meleklerin ve gökyüzünde dolaşan yaratıkların hepsi bir işe yararlar ve çağırılıp hizmette kullanılmaları mümkündür
Bu yaratıkların en güçlülerinden olan ‘Ebyaz’ isimli melek, düşmanları ortadan kaldırmaya yarar ve Uzun Firdevsi, ‘Dávetnáme’sinde Ebyaz’ın aslında gayet tatsız bir şekildeki dávet usulünü bugünün Türkçesiyle bakın, nasıl anlatıyor:
‘  İşbu melek şekil olarak insana benzer ama baş ve el sayısı fazladır, üç başıyla altı eli vardır Her bir elinde kılıç, yay, rebap denilen çalgı, ibrik, hıyar ve küláh tutar
Ebyaz, düşmanları yok etmeye yaraya ve güneş akrep burcundayken çağırıla Ebyaz’ı davet etmek isteyen fáni belirli duaları okuya, sonra Ebyaz’a ait olan tılsımı karakedi kanıyla Çin káğıdına yaza Bu iş bitince boz renkli bir it yavrusunun ağzını sıkıca bağlaya ama öylesine sıka ki, it ses çıkaramaz hále gele Sonra o hayvancağızı ala, bir çömlek içine koya, çömleği sirkeyle doldurup ağzını balçıkla sıvaya, götürüp bir gávur mezarına göme
Derken eski bir kefen parçası bula, helák etmek istediği düşmanın adını bu kefene yaza İsmin altına bu işe mahsus birkaç dua daha yaza
Gidip mezarın birinden bir tabut parçası çıkarta, onun üzerine Melek Ebyaz’ın hizmetinde olan cinin işaretini çize, hemen yanına da kefene yazdığı gibi düşmanının adını kaydede Bu iş de bitince, cinin resmini tuzlu suyla karıştırılmış avrat kanıyla bir başka yere çize
Ebyaz’ı dávet eden fáni, bu usulü ve duaları iyice saklaya; zira kötü ádemlerin eline düşerse fenanın da fenası neticeler verir ve o kötü ádemler Ebyaz’ı günahsız kişileri ortadan kaldırmada da kullanabilirler ’
Davetname'de Büyü ve Muska
İslamiyetin olumsuz yaklaşımına karşın 15 yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olan Balıkesirli Firdevsi-i Tavil'in (Uzun Firdevsi) "Da'avatnama" (Davetname) adlı kitabında verdiği bilgiler büyü ve muskanın halkın içinde yaygın biçimde kullanıldığını gösteriyor Kitabın padişah II Beyazıt'ın isteği üzerine yazıldığı dikkate alınırsa büyünün padişah katmda da ilgi gördüğü söylenebilir Can Göknil'in muskalar konusunda çalışırken geniş ölçüde yararlandığını belirttiği Davetname, Anadolu büyüleri ve muskalar konusunda en önemli kaynaklardan birisini oluşturuyor
Fuat Köprülü İslam Ansiklopedisi'ne (10) kitapla ilgili olarak "ulüm-i garibe eshabı arasında ehemmiyetle telakki edilen davetiyelerin envaından bahıs olup, 8 babdan mürekkeptir" bilgisini veriyor Yani, Davetname'de, "olağanüstü olaylarla ilgili ilimlere sahip olanlar arasında önem verilen davetiyelerin bir çok çeşidinden" söz ediliyor Bu açıklama kitabın zengin içeriğine işaret ettiği gibi, "ulüm-i garibe" ya da bugünün Türkçesiyle "olağanüstü olayların bilimi" nitelemesiyle büyünün 15 yüzyılda bir bilim olarak kabul edildiğini gösteriyor
Malik Aksel, "Anadolu Halk Resimleri" (11) kitabında "davet"i "ruhların çağrılması" anlamında yorumluyor ve Davetname'de "eşya ve ruhlara tasarruf ile sihir ve tılsım yolu"nun açıklandığını belirtiyor Firdevsi, yazdığı önsözde, kitabı Farsça yazılmış "denenmiş ve düzeltilmiş başka nadir Davetnamelerden çevirdiğini" açıklıyor Ancak o günün koşullarında çevirilerin yoruma, yeniden yazıma açık bir anlayışla yapılması, Firdevsi'nin bu açıdan kitaba gerekli katkılarda bulunabilecek bilgili, vehmli ve yaratıcı bir yazar olması kitabın çeviri ya da bir derleme olması kadar telif olarak da ele alınmasını olanaklı kılıyor Buna göre, Davetname'nin sadece İran bölgesine ait "ulüm-i garabe"yi değil, Anadolu'daki inanışları da kapsadığı kabul edilebilir Kitabın diğer bir özelliği de bu konularda halkın içindeki inanışlara yer vermesi ve konuların yer yer, büyük olasılıkla Firdevsi'nin yaptığı, Malik Aksel'in değerlendirmesiyle "eski halk resminin özelliklerini taşıyan" resimlerle açıklanmasıdır
Malik Aksel'in Davetname'den aktardığına göre kitabın giriş bölümünde Firdevsi, "hepsi de ulüm-i garibe, ilm-i davet üstadıdır" dediği değişik kaynaklara dayanarak doğaüstü alemi şöyle açıklıyor: "İdris Aleyhisselam bu cümle ülümun üstadıdır Hak Taala bu alemi vücuda getirdi İçinde ervahları (ruhları), cinleri ve dahi nari (peri) nurdan halk eyledi " Firdevsi daha sonra bu yaratıkların çeşitleri olduğunu söylüyor Buna göre bazı ervah Müslüman, i bazılan Cühud (Yahudi), bazıları ateşperest, bazıları yezdanperesttir l (Zerdüşt) Ayrıca ervahın içinde melekler de vardır Meleklerin ise vezirleri | (bakanları), kadıları (yargıçları), müderrisleri (öğretmenleri), muhtesipleri (aşayiş ve kamu görevlileri), hatipleri, tercümanları vardır Firdevsi'ye göre bu | ervahın bazıları havada, bazıları yer altında, bazıları yüce dağlarda, bazıları | harabelerde, hamamlarda, bulutlarda, ocaklarda, mescit, "Kabe-i şerif", "Kudüs-ü şerif", "Medine-i Münevvere" gibi kutsal yerlerde bulunurlar
Firdevsi'nin bu açıklamasında, Islami kaynaklardan farklı olarak, doğaüstü dünya, doğrudan Tanrı'ya bağlanarak, doğaüstü yaratıkların bir bölümünün Müslüman, Hıristiyan, Musevi gibi "hak" kabul edilen inançlara sahip oldukları açıklanarak meşrulaştırılıyor ve içselleştiriliyor Öte yandan bu açıklama doğaüstü dünya ile gerçek dünya arasındaki benzerlik, doğaüstü dünyanın esin kaynağının insanların gerçek dünyası olduğunu daha açık biçimde ortaya koyuyor
Firdevsi'nin basit gibi görünen bu açıklamaları, büyünün tarih içindeki yolculuğunda önemli bir dönüm noktasını, insanların binlerce yıllık birikim ve yaratıcılıkla ulaşabildiği bütünsel bir kurgulamayı ifade ediyor Düşsel ve gerçek dünya arasındaki "gerçeklik" ilişkisi her şeyden önce kurgulamanın eksiksiz yapılabilmesine olanak sağlıyor Açıklamalarda boşluklar kalmıyor Kurgulama, ana çerçevesini koruyarak gerçek dünyadaki değişimlere uyarlanabilecek bir esneklik kazanıyor Farklı açıklamalar birbirine eklenebiliyor, birleşerek daha kapsamlı bir ortak açıklama haline gelebiliyor Düşsel dünya ile gerçek dünya arasındaki benzerlik aynı zamanda kurgulamanın inandırıcılığı için gerekli nesnel dayanakları sağlıyor İnsanlar, görmeseler de kendi dünyalarına benzer bir dünyanın varlığına daha kolay inanabiliyor
Davetname büyü ile din arasındaki dizgeleri yeniden kurarken aynı zamanda eski büyü dünyasının çeşitli doğaüstü yaratıklarını, diğer göstergelerini de koruyor Örneğin, Firdevsi'nin İbni Sina'dan aktararak anlattığı, Tanrı'nın Adem'den önce yarattığı, "başı adam başı gibi, iki eli, iki ayağı adam gibi ama başından ayağına kadar adam yüzü gibi elinde ayağında, karnında, başında dört bin gözü" ve "her yüzünde adam gibi gözü, kaşı, burnu ağzı" olan Sahrennar gibi
Davetname'nin en ilginç yanı çeşitli amaçlara yönelik olarak hazırlanan tılsımlann cinlerle ve hepsi bir yaratıkla simgelenen burçlarla ilişki içinde olduğunu göstermesidir Her tılsım cinler dünyasındaki bir yaratığın yardımını | gerektirir Örneğin, "Suret-i şuca" yılana benzer Buna bağlanan harfler ve | çizgilerle belirtilen bir tılsımın amacı ve kullanımı şöyle anlatılır: "Bu hatemi (mühür) misk ve safran ile kızların cildine yaza ve dahi mum içine koyup külahında götüre cümle alem gözüne mahbup (sevgili) görünüp muhterem ola (saygı göre) ve dahi şems (güneş) sümbüle burcunun yedinci derecesine geldikte bir pare ak ipek üzerine bu tılsımları misk ve safran ve yağmur suyu II Beyazıp külahında saklayan kişiye ilm-i kimya, ilm-i simya tahsili kolay gelir"
Görüldüğü gibi bu örnekte doğaüstü bir yaratığa bağlanan, kullanıma göre şirin görünme, saygı görme ve kolay öğrenme gibi çok işlevli bir muska söz konusudur Ancak yaratıkla bu işlevler arasındaki ilişki açıklanmıyor Yaratığın tılsımın işlevlerini yerine getirebilmesi için bu yetilere sahip olması ya da belli dönemlerde bu yetileri kazanması gerektiği düşünülebilir Eğer böyleyse yaratığın bu yetilere nasıl sahip olduğunun da öyküsü olmalıdır Ancak kitapta bu öykünün anlatıldığına ilişkin bir açıklama yoktur Öykü unutulmuş ya da önemsizleşmiştir Bu durumda yaratığın artık tılsımın nedeni olan somut bir varlık olmaktan çıktığı, tılsımın bir parçası olan soyut bir imge haline geldiği söylenebilir
Benzer bir başka örnekte ise, biri saçları omuzuna dökülen adam başı diğeri geyik başına benzeyen iki başlı bir yaratık tanımlanıyor Bir selvi ağacının arkasında duran yaratığın bir elinde ney, bir elinde def vardır Bu şekille birlikte bazı harf ve çızgilerle yapılan muskanın kullanımı şöyle açıklanıyor:
"Bu tılsımı tilki derisine şems sümbülenin yedinci derecesinde iken yazıp götüre cümle alemin gözüne şirin görüne, cemi amali (bütün işleri) rast gele " Bu örnekte de iki başlı yaratık ve ney, def, selvi ağacı ile tılsım arasındaki ilişkiler bilinmiyor
İlk örnekte şirinlik ve bilgelik simgesi gibi görünen yılan başka bir örnekte ikişer başlı ikişer elli birbirine sarılmış iki yılan biçiminde ve bu kez "iki kişiyi birbirine düşman etme ve ayırma" tılsımının bir imi olarak ortaya çıkıyor Kıskaçlarının arasında bir insan başı tutan yengeç "bir kişiyi yoldan döndürme"; önünde bir karga olan, iki başlı, iki kanatlı ejderhaya benzer yaratık "bir kişiye eziyet etme veya helak etme (ortadan kaldırma)" tılsımlarında kullanılıyor "Muhabbet tılsımı"nın şekli ellerinde çiçekler ve tılsımlar tutan kuş başlı dört elli, kat kat uzun bir elbise giyen, çıplak ayaklı bir insan görünümünde Muskayla ilgili şu bilgiler veriliyor: "Her kim dilerse avretler (kadınlar) ona muhabbet ede bu sureti bir kağıda yaza ve bu isimleri suretin yukarısına yaza andan sonra ol suretin sinesi (göğsü) üzerine koyup ura ve bu duayı okuya, andan buhur vere ve bu duayı okuya, keza bu daveti okuya, renkli donlar giye, cevahir ile ziynetlene  " Bu muskada her ne kadar cinlerden medet umulsa da tılsımı yapacak olan kişiye güzel ve süslü görünmesi için öğütler veriliyor Bunlardan başka deniz korkusuna ve deniz tutmasına, yele ve sele karşı muskalar da anlatılıyor
Davetname'deki tılsımların kamusal alanı Tanrı'ya ve dine bırakarak daha çok birey ve bireyler arasındaki ilişkilerle sınırlanmış bir alanda yoğunlaştığı ve insanlann bu dünyaya yönelik sorunlarının çözülmesi, beklentilerinin gerçekleşmesi amacına yönelik olarak kullanıldığı görülüyor Bu durum İslamiyet altında dinle büyünün aynı kaynakta birleşmelerine karşın uygulamada birbirinden giderek ayrıldığını ortaya koyuyor Tılsımların kendilerini var eden öykülerinden kopması, bir "mühür" veya "levha" haline gelmesi sürecinin tılsımı ancak çok özel yetileri olan kişilerin (büyücü) yapabileceği bir iş olmaktan çıkardığı bu bilgilere sahip olan herkesin tılsım yapmasına olanak sağladığını düşündürüyor Ancak yine de büyü uygulayıcıları dinsel çevrelerden çıkıyor
Cin:
Büyük bir enerji yoğunluğuna sahiptirler Yer, zaman, mekan gibi kavramları olmayan, istediği kişi ve şekle girebilen sadece Hz Muhammet (s a s) hariç) ışık hızında hareket edebilen, yeme ve barınma ihtiyaçları olan, tek tek, kabileler, guruplar halinde yaşayan, doğan ölen, yeme ve içme ihtiyaçları olan, aklı ve fikri insanlara göre çok az olup mantıkları olmayan, müslümanı, ataisti gibi inanç farklılıkları görülen ve çeşitlere ayrılan bedensiz varlılara diyebiliriz
Yaşam da var olan her şeyin esas kaynağı olan enerji, bizim yapımız ile cinlerin yapısı arasındaki oluşum farkından dolayı onları bizden hariç meziyetler vermekte olup ama alemlerin en mükemmel varlığı olan insanı Cenabı Hak en üstün kul olarak yaratmıştır
Onların yaşamları ile bizlerin yaşamları aynıdır hemen hemen İnananı ve inanmayanı, sarhoşu, eğilim bozukluğu olanları, şiddet yanlıları, buna benzer bir çok özellikleri ortak noktaları diyebiliriz Asıl fark onların bizlere oranla hızlı hareket etmelerinin yanında düşüncesel hareketlerdeki zorlanış belki de asıl farkımızı ortaya çıkarmaktadır İnsanlar kadar akılcı ve mantıkla olaylara yaklaşamamaları ve duygularının yoğun olmayışı bizleri onlardan ayıran en büyük unsurlardan diyebiliriz
Kendi aralarında çeşitli sınıflara ayrılırlar cinler; periler, ifritler, hüddamlar, gibi Bu onların derece ve rütbelerini ve güçlerini sınırlarlar
Genelde insan şeklinde görünürler, bazen kara bir kedi, köpek buna benzer hayvanların şeklinde insanlara görünürler Müslüman olan ve olmayan gurupları vardır Kısaca özetlemek gerekirse boşluk içinde hareket ederek bizlerle aynı mekanlarda yaşayarak bizlerin yaşantılarına karışmadan kendi yaşamlarını idame ettirirler Fakat büyü yada benzeri etkilerde şey cinlerin devreye girerek insanların yaşamsal faktörlerini etkilemek için insan oğlunun verdiği emri yerine getirmek için olağan üstü bir çaba harcayarak görevlerini yaparlar Eğer bu görevde başarılı olurlarsa alacakları mükafat onların en arzu ettiği ve istediği bir karşılıktır
Periler:
Çok üstün enerjileri vardır Bir yerden bir eşyayı götürme ,bir kişiyi başka bir mekana iletme gibi üstün yetenekleri vardır insanlarla tam temas içerisinde bulunmazlar Tek veya birkaç kişi halinde , su kenarlarında ,ıslak zeminlerde ,eski mezarlıklarda , deniz kıyılarında ,gelinlikli yada tüller içerisinde çok uzun boylu ,üç-dört katlı bina büyüklüğünde heybetli olarak bayan şeklinde insanlara görünürler İnsanlara pek zarar vermezler Eğer görüldüğünde korkmadan ondan bir hediye istemek ve almak mümkündür ama bunu başaramayan insanları da etkileri altına alırlar ve yaşamsal faaliyetlerinde akıl,zeka buna benzer durumlarda bozulmalar olması mümkündür Yaşam süreleri insanlara oranla çok çok fazladır Beslenme dengeleri insanlara oranla farklıdır Müslüman olan ve olmayanı vardır
İfritler:
Çok üstün enerjileri vardır Bir yerden bir eşyayı götürme ,bir kişiyi başka bir mekana iletme gibi üstün yetenekleri vardır Kişilerin ibadetleri sonucunda cenabı hakkın isteğiyle emrine hizmetçi olarak verilebilir Ama onu denetim altına almak ve kontrol etmek için,büyük inanca ve ahlaka sahip olmak gerekmektedir İnsanlara görünümleri çok farklıdır,üç dört kat bina şeklinde,yırtıcı büyük hayvan şeklinde ,dev bir yılan gibi bir çok şekillerde görünebilirler İnsanlara Yaşam süreleri insanlara oranla çok çok fazladır Beslenme dengeleri insanlara oranla farklıdır Müslüman olan ve olmayanı vardır
Hüddam :
Ayetlerin okunmasıyla elde edilen güçle kişiye yardımına gelen hizmetçi konumundadırlar Cinlerden daha üstün yetenekleri vardır Buna sahip olan dinine ve genel ahlak kuralları içerisinde hareket etmesiyle cenabı hak tarafından ona verilen bir hediyedir Her hangi bir yanlış hareket sonucunda kişinin gerekli öz veriyi göstermediğinden dolayı ,bütün yetkiler alınarak kişi yalnız bırakılır Bir daha da bu gücü elde etme şansı azalır Müslüman ve inançlı olurlar
Temel olarak zaman ve mekan kavramları olmayan,istediği şekle girebilen, ışık hızında veya daha fazla güçle hareket edebilen,yerçekiminin etkisinde kalmadıklarından dolayı boşlukta hareket edebilen,beslenme alışkanlıkları bizden daha farklı olan ,bedensiz varlıklar diyebiliriz
08-26-2006, 12:01 PM
yazılanlara göre geçmişte bu yaratıkları kontrol altına alıp kullananlar oluyodu demekki peki aysin arkadaşım bu bilgiler çok sıkı korunuyorsa sen nasıl biliyorsun bazı cinlerden faydalanma yöntemlerini? yoksa bu gizli kitapların kopyasımı var sende?bu yazılanlardan hiç denediğin oldumu?
Ben kendim şahsi olarak ilgilenmiyorum Fakat genel olan bu konularda biraz araştırma yapıyorum Bu kitapların kopyası yok bende Sadece geçmişte yapılan olaylar değil bunlar günümüzde de bazı medyumlar tarafından kullanılmaktadır Bazı bilgiler ilmi olmayanın veya kötü amaçlı kimselerin kullanmaması için gizli tutulmaktadır Bu bilgilerin bir kısmı ise medyumlar tarafından bile kullanılamayacak kadar gizlidir
Yine bazı bilgiler ise sır içinde sır saklar her perdeyi kaldırdığında altından yeni sırlar çıkar herkes kabiliyeti nispetinde faydalanır Bunlarda ''kutup'' ların bilgisi dahilindedir Umuma açık bilgiler değildir Bu bilgiler sır içinde sır sakladığı için umuma açıklandığı zaman yanlış anlamalar ve yorumlar yüzünden insanlık zor günler geçirmiştir Örnek verecek olursak Hallacı Mansur ve İbn-i Arabi ve Seyyit Nesimiyi verebiliriz
Hz Ali vasıtası ile gelen bir çok gizli ilimler hala günümüzde gizemini korumaktadır Ancak seçilmiş insanlar tarafından bilinmektedir Sahibüzzamana intikal edecek olan bilgiler de belki sadece bir kişi tarafından bilinmektedir Bu bilginin içeriğini bilmek bizim yetkimiz dahilinde değildir
Benim burada fonksiyonum sadece araştırmacı olmaktan öte değildir
Saygılarımla
Hızır Aleyhisselam
Hızır Aleyhisselam, İslam alimlerinin büyük çoğunluğunun görüşlerine göre peygamber olması kuvvetle muhtemel olan, hikmet ve ilim sahibi mübarek bir şahıstır “İlm-i ledün” ilmine sahiptir “İlm-i ledün”, bir başka ifadeyle “ilm-i batın”, Allah’ın seçtiği kişilere vermiş olduğu özel bir ilimdir Bu ilme sahip kişiler de, Allah’ın verdiği ilham ile gaybın bilgisine sahip olan özel kişilerdir Rabbimiz’in takdir ettiği kadarıyla, olayların gidişatını ve gelecekteki sonuçlarını önceden bilir, buna göre hareket ederler
Kehf Suresi’nin 65 ayetinde “Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul…” şeklinde bildirilen kişinin Hz Hızır olduğu konusunda tüm Ehl-i Sünnet alimleri hemfikirdir Kuran-ı Kerim’de Hz Musa’nın Hz Hızır ile buluştuğu, kendisiyle beraber bir yolculuğa çıktığı, Rabbimiz’in Hz Hızır’a vahyettiği ilimden faydalanmak istediği bildirilmiştir
Hz Hızır’ın, Hz Musa ile olan yolculuğu dışında hadis-i şeriflerde de Hz Hızır hakkında aktarılmış pek çok sahih (sağlam, güvenilir) bilgi bulunmaktadır İslam tarihi boyunca Hz Hızır ile ilgili en çok tartışılan konulardan biri, Hz Hızır’ın hayatta olup olmadığıdır Hadislerde yer alan bilgilere ve büyük İslam alimlerinin yorumlarına göre Hz Hızır hayattadır
Hz Hızır’ın hayatta olduğunu ifade eden büyük müçtehid ve hadis alimleri arasında;
• Ünlü hadis alimi, Şehylülislam Takıyuddin Ebu Ömer İbn-üs Salah,
• Büyük hadis hafızı, İbn-i Hacer Askalani,
• Büyük hadis alimi, Kamil El-Hafız Ebu Cafer Tahavi,
• Ünlü hadis, tefsir ve fıkıh alimi ve hafızı, İmam Celalledin Suyuti,
• İmam Rabbani,
• Büyük tefsir alimi, İbn-i Kesir,
• Ruhu’l Beyan Tefsiri yazarı, İsmail Hakkı Bursevi,
• Ünlü İslam alimi, Bediüzzaman Said Nursi
gibi büyük şahıslar bulunmaktadır
Örneğin İbn-i Kesir, Hz Hızır’ın hayatta olduğunu şu şekilde ifade etmektedir: Hızır (a s)’ın şimdi de hayatta olduğu hakkında cumhurun (alimlerin çoğunluğunun) ittifakı vardır Bu davaya da vaki olmuş (gerçekleşmiş) birçok haber ve rivayet ve hadiseleri naklederek şahid göstermişlerdir (El-Bidaye Ve-n Nihaye, 1/328)
|