Prof. Dr. Sinsi
|
İlk Müslümanlardan: Talhâ Bin Ubeydullah
Hazret-i Talhâ bin Ubeydullah, Resûlullah efendimizin;
"Talhâ ve Zübeyr, Cennette komşularımdır" hadîs-i şerifiyle medhedilen sahâbidir
Hazret-i Talhâ, ticâretle uğraştığı için sık sık Mekke dışına çıkardı Bu seyâhatlerinden birinde Şam yakınlarında Busra kasabasında bir panayıra gelmişti Burada bir râhip;
- Panayıra gelenlere sorun; içlerinde Mekke'den gelen var mı? diye seslendi Talhâ bin Ubeydullah:
- Evet, ben Mekkeliyim, dedi
- Ahmed zuhûr etti mi?
- Ahmed kimdir?
- Abdullah bin Abdülmuttalib'in oğludur Orası O'nun zuhûr edeceği şehirdir O, peygamberlerin sonuncusudur Kendisi Harem-i şeriften çıkarılacak, hurmalık, taşlık ve çorak bir yere hicret edecektir
Olan bir şey var mı?
Râhibin sözleri Hazret-i Talhâ'nın kalbine yer etti Acele Mekke'ye geldi ve;
- Olan biten bir şey var mı? diye sordu
- Evet var Abdullah'ın oğlu Muhammed-ül-emin, peygamberliğini ilân etti Ebû Bekir de ona uydu, dediler
Bunun üzerine doğruca Hazret-i Ebû Bekir'in yanına gitti Ona:
- Sen Muhammed aleyhisselâma tâbi' mi oldun? diye sordu Hazret-i Ebû Bekir:
- Evet, tâbi oldum Sen de hemen O'na git, huzûruna gir, kendisine tâbi ol! Çünkü O, Hak ve gerçeğe da'vet ediyor, dedi
Bunun üzerine Talha bin Ubeydullah, râhibin söylediklerini anlattı Sonra birlikte Resûlullaha gidip, Müslüman oldu Râhibin sözlerini Peygamber efendimize de anlattı Resûlullah efendimiz tebessüm ettiler
Talhâ bin Ubeydullah, Müslüman olduğu zaman, en yakın akrabâları dâhil olmak üzere Mekke müşriklerinden çok işkence gördü Evine hapsedildiği gibi, aç ve susuz bırakıldı Kardeşi Osman da, onun vâsıtasıyla îmân etmiş, bu işkencelere o da tâbi tutulmuştu Hele namazlarını edâ edecekleri zaman çektikleri sıkıntı ve kendileri revâ görülen işkence, tahammülü mümkün olmayan cinstendi
Nevfel bin Huveylid bin Adeviyye, adamları ile birlikte Hazret-i Ebû Bekir ve Hazret-i Talhâ'yı yakalayarak iple bağladılar ve işkence yaptılar Teymoğulları da onlara sâhip çıkmadı Bu hâdiseden dolayı Ebû Bekir ve Talhâ'ya bitişikler mânâsına gelen karînân dendi
Dînimden dönmem
Hazret-i Me'sûd bin Hırâş, gördüğü bir hâdiseyi şöyle nakleder:
Safâ ile Merve arasında dolaşırken, elleri boynuna bağlı ve kalabalık bir grup tarafından tâkib edilen bir delikanlı gördüm Etrâfındakilere dedim ki:
- Bu kimdir, hangi suçu işledi de böyle bağladınız?
- Bu Talhâ bin Ubeydullah'dır Atalarının yolundan saptı
- Ya şu kadın kim ?
- Onun annesi Sa'ba binti Hadramî'dir
Talhâ bin Ubeydullah, bütün bu akıl almaz sıkıntılara göğüs geriyor:
- Beni öldürseniz de dinimden asla dönmem, diye karşılık veriyordu
Peygamber efendimiz, Hazret-i Ebû Bekir'le, Medine-i münevvereye hicret buyurduğu zaman, Hazret-i Talhâ ticâret için Şam'a gitmiş ve dönerken Medîne'ye uğramıştı Peygamber efendimizin orada olduğunu öğrenince, kervandaki mallardan vazgeçip Medîne'de kaldı Âilesini de getirterek muhâcirînden oldu
Uhud savaşı
Uhud'da; Eshâbı kirâm, Peygamberimizin etrâfında toplanmışlar, canlarını siper edip O'nu muhâfazaya çalışıyorlardı Hazret-i Talhâ bin Ubeydullah da bunlar arasında olup, Resûlulahın yanından ayrılmamıştı
Uhudda Müslümanlar birara şaşkınlık içinde bulunup dağıldıkları zaman, sevgili Peygamberimiz;
- Ey Allahın kulları bana doğru geliniz! Ey Allah'ın kulları bana doğru geliniz! buyurarak seslenince ancak otuz sahâbî gelebilmişti ve Peygamber efendimiz müşrikler tarafından tamâmen kuşatılmıştı
Müşriklerin iyice yaklaştıkları bir sırada, Peygamberimiz;
- Şunları kim karşılar, kim durdurur? buyurdu
Herkesten önce 
Talhâ bin Ubeydullah hazretleri;
- Ben Yâ Resûlallah! deyip ileri atılmak istedi
Peygamber efendimiz;
- Senin gibi daha kim var? buyurdular Medîneli sahâbîlerden biri;
- Yâ Resûlallah! Ben! diyerek izin istedi Sevgili Peygamberimiz;
- Haydi, sen karşıla! buyurunca Medîneli Sahâbî ileri fırladı ve müşriklerin üzerine atıldı Eşine rastlanmadık kahramanlıklar gösterdi Bir kaç îmânsız öldürdükten sonra şehâdet şerbetini içti
Resûl-i ekrem efendimiz, yine;
- Şunları kim karşılar, kim durdurur? buyurdular
Herkesten önce yine Talhâ hazretleri:
- Ben Yâ Resûlallah! diyerek ileri çıktı
Peygamber efendimiz;
- Senin gibi daha kim var? diye sorunca, Ensardan bir mübârek;
- Ben karşılarım yâ Resûlallah! dedi
- Haydi onları sen karşıla!
O da müşriklerle çarpışa çarpışa şehid oldu
Bu şekilde Peygamber efendimizin o anda yanında bulunan bütün sahâbîler vuruşa vuruşa şehâdete erdiler Kâinâtın sultânı efendimizin o anda yanında Talhâ bin Ubeydullah hazretlerinden başka kimse kalmamıştı
Hazret-i Talhâ, Resûlullaha bir zarar erişir diye endişe ediyor, dört bir tarafa koşuyor, kâfirlerle kıyasıya çarpışıyordu Onun bu kadar seri kılıç sallaması, bir anda Resûlulahın her tarafındaki düşmana karşılık vermesi, ok, kılıç darbelerine vücûdunu kalkan yapması, eşine rastlanmayacak bir hâdiseydi
Hazret-i Talhâ, pervâne gibi dönüyor, kendisine değen kılıç darbelerine hiç aldırmıyordu Dileği, Kâinâtın sultânını korumak, bu uğurda diğer kardeşleri gibi şehîd olmaktı Vücûdunda yara almayan yer kalmamıştı, elbisesinde kandan başka bir şey görünmez olmuştu Fakat o, buna rağmen dört bir tarafa yetişiyordu
Sevginin işâreti
Müşriklerden çok keskin nişancı, attığını vuran Mâlik bin Zübeyr adlı bir okçu vardı Bu müşrik Peygamber efendimize nişan alıp bir ok attı Resûlullaha doğru gelen bu oka, başka hiç bir şekilde karşı koyamıyacağını anlayan Hazret-i Talhâ, elini açarak oka karşı tuttu Ok elini parçaladı
Hazret-i Talhâ'nın atılan oka karşı elini tutması, candan çok ötelere yükselmiş aşkın, kemâle gelmiş bir îmânın, muhabbet ile dolu bir kalbin, anlatılamıyan bir sevginin fiili olarak ortaya çıkmasıdır
Uhud savaşında müşriklerin saldırdığı ve Resûlullah efendimiz ve Talha bin Ubeydullah'ın yanında kimse kalmadığı anda, Hazret-i Ebû Bekir ve Sa'd bin Ebî Vakkâs hazretleri, Resûl-i ekrem efendimizin yanına yetiştiler
Yiğitlerin efendisi Hazret-i Talhâ da bu arada kan kaybından sıcak toprağa düşüp bayıldı Her yeri kılıç, mızrak ve ok darbeleriyle delik deşikti Altmış altı büyük yarası sayılamayacak kadar da küçük yarası vardı
Yüzüne su serptiler
Sevgili Peygamberimiz, Hazret-i Ebû Bekir'e, hemen Hazret-i Talhâ'ya yardıma koşmasını emrettiler Ebû Bekr-i Sıddîk, Hazret-i Talhâ'nın ayılması için mübârek yüzüne su serpti Talhâ bin Ubeydullah hazretleri ayılır ayılmaz;
- Yâ Ebâ Bekir! Resûlullah nasıl?
- Resulullah iyidir Beni O gönderdi
- Allahü teâlâya sonsuz şükürler olsun O sağ olduktan sona her musîbet hiçtir
O sırada bir kaç sahâbi daha yetişti Âlemlerin efendisi, Hazret-i Talhâ'nın yanına teşrîf ettiler Yaralı mücâhid, sevincinden ağladı Peygamber efendimiz, onun vücûdunu mesh ettikten sonra, ellerini açıp;
- Allahım! Ona şifâ ver, kuvvet ihsân eyle! diye duâ buyurdular
Resûl-i ekrem efendimizin bir mu'cizesi olarak, Hazret-i Talhâ sapa sağlam ayağa kalktı ve tekrar düşmanla harbetmeye başladı Sevgili Peygamberimiz onun için buyurdu ki;
- Uhud günü, yer yüzünde sağımda Cebrâil'den, solumda Talhâ bin Ubeydullah'dan başka bana yakın bir kimsenin bulunmadığını gördüm Yeryüzünde gezen Cennetlik bir kimseye bakmak isteyen, Talhâ bin Ubeydullah'a baksın!
Yine Uhud'da İbni Kâmia kâfiri Peygamberimizi öldürmeye yemin etmiş idi Heryerde Resûlullahı arıyordu Peygamberimizin üzerinde iki zırh vardı Başında da miğfer bulunuyordu İbni Kâmia Resulullaha kılıcı ile saldırdı Kılıç darbesi ile Resûlullahın mübârek omuzları yaralandı Diğer bir saldırı neticesinde Resûlullah efendimiz, Ebû Âmir tarafından kazılan çukura düştü Miğferinin iki halkası mübârek yüzüne battı İlk yetişen Ali bin Ebî Tâlib oldu Talha bin Ubeydullah ile birlikte çukurdan çıkardılar
Peygamber efendimiz bundan sonra Uhud dağındaki kayalığa çıkıp dinlenmek istediler Fakat çok yorgun idiler Hazret-i Talha:
- Yâ Resûlallah! Ben sizi çıkartayım, diyerek, hemen yere çöktü Peygamber efendimizi sırtına alıp kayalığa kadar çıkardı O zaman Resûl-i ekrem efendimiz buyurdu ki:
- Talha Resûlullaha yardım ettiği zaman Cennet ona vâcib oldu
Talhâ bin Ubeydullah, Uhud Harbi'nden Mekkenin fethine kadar geçen süre içinde yapılan bütün savaşlara katıldı Ayrıca Hudeybiye'de Bî'ât-ı Rıdvân'da ve Huneyn savaşlarında bulundu
Feyyâz lakabını aldı
Tebük gazvesinden herkes elinden gelen gayretle orduyu techiz etmek, (donatmak) için uğraşırkan, o da, herkesle yarışırcasına, varını yoğunu nesi varsa sarfetmiş, bundan dolayı, Feyyâz lakabını almışıtır
Hazret-i Ebû Bekir'in hilâfeti zamânında da bütün savaşlara katıldı Hazret-i Ebû Bekir hastalandığında, yerine kimin halîfe olacağını Hazret-i Talhâ ile istişâre etmiş ve o da ;
- Hazret-i Ömer bu makâma en çok lâyık olan zâttır Cenâb-ı Hak sana; "Müslümanların işini kime terk ettin?" derse, açık bir alınla ve müsterih olarak; "Hazret-i Ömer'e bıraktım" dersin, diye tavsiyede bulunmuştu
Talhâ bin Ubeydullah, Hazret-i Ömer zamânında şûra meclisi üyesi idi Halife Ömer her hususta onun re'yine mürâcaat ederdi Hazret-i Ömer'in vefât etmeden önce halîfe seçilmek üzere aday gösterdiği altı zâttan birisi de Talhâ bin Ubeydullah'dır
Talhâ bin Ubeydullah, Cemel vak'asında şehid oldu Hazret-i Ali harp meydanını gezerken, Hazret-i Talhâ'yı ölenler arasında görünce, üzüldü ve çok ağladı Kucağına aldı Yüzündeki toprakları sildi ve;
- Ey Talhâ! Semânın yıldızları altında seni toprağın üzerinde serili görmek bana pek ağır geldi ve beni kalbimden vurdu Keşke yirmi yıl önce ölseydim, buyurdu Namazını kendi kıldırdı
Bana eziyet veriyor
Vefâtından yirmi yıl sonra kızı Âişe, bir gece rü'yâsında babasını gördüğünde;
- Yâ Âişe! Kabrimin bir tarafından sızan su bana eziyet veriyor, beni buradan çıkar da başka yere defnet, diye tenbih buyurdu
Bunun üzerine kızı Âişe! çok üzüldü ve akrabâlarından bâzılarını alarak kabr-i şerifini açtılar Sızan sudan dolayı vücûdunun bir tarafı hafif yeşillenmiş, diğer yerleri yeni defnedilmiş ve bir kılına dahi zarar gelmemiş buldular ve bir başka kabre naklettiler
Hazret-i Talhâ, Eshâb-ı kirâmın en üstünlerinden olup kavuşamadığı fazilet sâdece Hulefâ-î râşidin derecesi olmuştur Peygamber efendimiz buyurdu ki:;
- Yeryüzünde Cennet'lik bir kimse görmek isteyen, Talhâ bin Ubeydullah'a baksın!
Hazret-i Âişe anlatır:
Bir gün Ebû Bekir-i Sıddîk Resûlullahın yanına girmişti Resûlulah ona;
- Yâ Ebâ Bekir! Sen, Atîk ya'nî Allahü teâlânın Cehennem'den âzâd ettiği kişisin, buyurdu Ondan önce önce kimseye böyle Atîk ismi verilmemişti
Sonra Talhâ bin Ubeydullah içiri girdi Resûlullah efendimiz ona da buyurdu ki;
- Ey Talhâ! Sen de şehîd olmayı bekliyenlerdensin
Hazret-i Talha, Zi'l-Karâde gazvesinde mücâhidlerin susuz kalmaması için kuyu satın alıp onu mü'minlere vakfetmiş idi O zaman kuyu satın almak ve vakfetmek çok büyük çömertlikti Zü'l-Usra gazvesinde ise savaşa katılanları tek başına doyurmuştur
Günlük geliri bin altın idi Öksüzleri gözetir, fakirlerin ihtiyaçlarını görür, biçârelere yardım eder Muhtâç olanlara para verirdi Teymoğulları'nın bütün muhtaçları, onun yardımları altında idi Hazret-i Talhâ, bunların dullarını evlendirir, borçlularının borçlarını öderdi
Bir gün bir Bedevî, Hazret-i Talhâ'ya gelip, akrabâlık iddiasında bulunarak yardım istedi Hazret-i Talhâ akrabâlık bağının çok önemli olduğunu söyleyerek, bir arâzisi bulunduğunu istediği takdirde onu almasını, veya satıp parasını vermeyi teklif etti Bedevî, parasını almak isteyince, arâziyi Hazret-i Osman'a satıp parasını Bedevîye verdi
Ahlâkını bilirim
Eshâb-ı kirâmdan bir çok zât, Ümmi Ebân hâtunla evlenmek için teklifte bulunmuşlardı Fakat o hiç birisini kabûl etmedi Talhâ bin Ubeydullah, teklifte bulununca kabûl etti Sebebi sorulduğu zaman;
- Onun ahlâkını bilirim Evine girerken güler yüzle girer, evinden çıkarken mütebessim çıkar, Kendisinden istenildiğinde verir, kendisine bir iyilik yapıldığı zaman teşekkür eder Bir kusûr görünce affeder, diye cevap vermiş ve onunla evlenmişti
Hazret-i Talhâ ticâretle ve zirâatle meşgûl olup, büyük çiftlik sâhibi idi Kendisinin Hayber'de ve Irak'ta çok arâzileri vardı Böyle büyük bir zenginliğin içinde bulunmasına rağmen, gâyet az yer, israf etmez ve isrâf edenleri sevmezdi
alıntı
|