Yalnız Mesajı Göster

Evi İlk Vakıf Olan Sahâbî: Erkam Bin Ebi'l Erkam

Eski 07-17-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Evi İlk Vakıf Olan Sahâbî: Erkam Bin Ebi'l Erkam



Hazret-i Erkam'ın ataları, Mekke'nin sayılı zengin ve reisleri idiler Bu sebeple, eskiden beri saygı ve i'tibâr görürlerdi Kâ'be-i muâzzamanın batı taraflarında, yüksek bir evleri vardı Beytullahı ziyâret edenler mutlaka, onların evi önünden geçmeye mecburdular Safâ tepesinde bulunduğu için, uzaktan bile Kâ'be'yi görmek mümkündü

Evim evinizdir
Hazret-i Erkam Müslüman olduktan sonra, sevgili Peygamberimizi evlerine da'vet etti Peygamber efendimiz de münâsip bir zamanda, Hazret-i Ebû Bekir'le birlikte şeref verdiler Evin geniş ve ferah salonlarında, topluca namaz kıldılar Huzûr içinde sohbet ettiler, uzun uzun konuştular Bir ara Hazret-i Erkam dedi ki:
- Yâ Resûlallah, evim, evinizdir Emrinizdedir Nasıl, ne zaman ve ne kadar arzû ederseniz, kullanabilirsiniz

O sırada ilk Müslümanlar gerçekten, büyük baskı ve tehdit altındaydılar En yakın akrabâları bile onlara, eziyet ediyorlardı Abdestlerini gizli alıyor, namazlarını gizli kılıyorlardı Çünkü müşrîkler, puta tapanlar; büyük bir kin ve nefretle doluydular Hazret-i Erkam'ın teklifi bu yüzden, sevgili Peygamberimizi çok ferahlattı

Hazret-i Erkam'ın tertemiz evi, Müslümanlar için gerçek bir kurtuluş kalesi oldu Bir dâr-ül İslâm ya'nî İslâm yuvası hâline geldi Peygamber efendimiz, sayıları 10-15'i geçmeyen mü'minler ile birlikte oraya yerleştiler Rahatça ibâdet etmeye, İslâm için çalışmaya devam ettiler

İki Cihân Güneşi ve sevgili arkadaşları üç yıl kadar, bu ilk İslâm Kalesinde bulundular Birçok âyet-i kerîme, orada nâzil oldu Birçok meşhur kimse, orada hidâyete erdiler, Müslüman oldular Sayıları kırka yaklaştığı bir gün, Hazret-i Ebû Bekir sordu:
- Yâ Resûlallah! İnsanları açıkça İslâma da'vet zamanı, daha gelmedi mi?

Peygamber efendimiz de buyurdu ki:
- Henüz, sayımız azdır

Fakat Hazret-i Ebû Bekir ısrar etti Bunun üzerine hep beraber, Kâ'be civârına çıktılar Hazret-i Ebû Bekir ayağa kalkıp, orada bulunanlara konuşmaya başladı:
- Ey Kureyşliler! Allahü teâlâ birdir Muhammed aleyhisselâm, O'nun Resûlüdür Gelin, birlikte İslâma dönelim Felâha, kurtuluşa erelim

Utbe'yi sağ bırakmayız
Sevgili Peygamberimiz de onu dinliyorlardı Hazret-i Ebû Bekir, daha sözünü bitirmeden, müşrikler hücûm ettiler Hem Hazret-i Ebû Bekir'e, hem de ötekilere saldırıyorlardı Hâinliğiyle tanınmış Rebîa'nın oğlu Utbe yamalı ayakkabısıyla, yüzüne gözüne vuruyordu Her tarafı şişen Hazret-i Ebû Bekir sonunda düştü, bayıldı

Gürültüyü işiten Teymoğulları kabîlesi, koşarak geldiler Saldırganları dağıtıp, akrabâlarını kurtardılar Çünkü Hazret-i Ebû Bekir, aynı kabîleden idi O zamanlar kabîle mensupları, Müslüman olsun, müşrik olsun, birbirlerini koruyorlardı

Hazret-i Ebû Bekir'i, bir çarşaf içinde evine götürürlerken dediler ki:
- Eğer akrabâmız ölürse; and olsun ki biz de, Utbe'yi sağ bırakmayız!

Hazret-i Ebû Bekir'i müşriklerin elinden alıp evine götüren Teymoğulları ve anacığı, Akşama kadar yatağı ucunda beklediler Nihayet hava kararırken Hazret-i Ebû Bekir gözlerini açtı İlk sözü:
- Allahü teâlânın Resûlü nasıllar,oldu

Kabîle büyükleri çıkıştılar:
- Sen bu hâle, O'nun yüzünden düştün! Kendine bakmıyor da, hâlâ O'nu mu soruyorsun?

Anası Ümm-ül Hayr, başında gürültü yapanları kovaladı Bütün gayretiyle, sevgili oğluna bir şeyler yedirmeye çalışıyordu O ise, hep soruyordu:
- Resûlullah efendimiz nasıldır?

Onun, ısrarlı soruları karşısında anası dedi ki:
- Yemîn ederim ki, benim hiç haberim yok!
- Öyleyse sorup, öğreniver!

Müjde oğlum!
Annesi yalvaran oğlunun hatırı için, evden çıktı Epeyce sonra geldi Yüzü gülüyordu:
- Müjde oğlum! Merak ettiğin zât, Erkam'ın evinde bulunuyorlarmış

Hazret-i Ebû Bekir'in gözleri parladı Sanki dünyalar onun olmuştu Anacığı ise, elinde yiyecek bir şeyler uzatıyordu
- Yine de gidip O'nu kendim görmedikçe, ahdim olsun, boğazımdan ne su, ne yemek geçmiyecektir, deyince, kadıncağız şaşırdı

Ortalık kararıp, herkes evlerine kapanıncaya kadar beklediler Sonra, Hazret-i Ebû Bekir'in koltuklarına girip, sokağa çıktılar Doğruca Hazret-i Erkam'ın evine yollandılar Peygamber efendimizi sağ-sâlim görünce; sarılıp öpmeye, koklamaya başladı Dâr-ül Erkam'da bulunan Müslümanlar da, onu öpüyorlardı Bu göz yaşartıcı sahne, uzun zaman devam etti

Annem de hidâyete erse
Peygamber efendimizin şefkatli bakışlarından, kendisine çok acıdığını hisseden Hazret-i Ebû Bekir ricâda bulundu:
- Yâ Resûlallah! Anam, babam, size fedâ olsun Lütfen, benim için üzülmeyiniz Çünkü o kâfirler, yüzüme biraz fazlaca vurdular, o kadar Fakat şu benim vefâlı anacığım, çocukları için çok merhametlidir Onun için Allaha duâ buyursanız da, hidâyete kavuşsa ve böylece de, Cehennem ateşinden kurtulmuş olsa?

Sevgili Peygamberimiz tebessüm ettiler Sonra, Allahü teâlâya duâda bulundular Ümm-ül Hayr hazretlerine, îmân ve İslâmı teklif ettiler O temiz kalbli ana, hiç tereddüt etmeden Müslüman oldu Kurtuluşa erdi Böylece Hazret-i Erkam'ın evi, bir kere daha bereketini gösterdi

Çok geçmeden Hazret-i Hamza da, Müslümanlar arasına katılınca; sayıları 39'a yükseldi Peygamber efendimizin o bahadır amcaları ile, Müslümanların gücü çok yükseldi Çünkü onun kılıcının keskinliği, herkes tarafından iyi bilinmekteydi Bütün Mekkeliler, Hazret-i Hamza'nın cesâret ve kahramanlığından korkarlardı

Hazret-i Hamza Müslüman olduktan sonra bir ikindi vakti, inananlar, yine Hazret-i Erkam'ın kutlu evinde toplanmışlardı Namaz kılınmış, sohbet ediyorlardı Kapı hızlı hızlı çalındı Gidip bakan zât, haber verdi:
- Yâ Resûlallah, Hattâb'ın oğlu Ömer gelmiş Kılıcı da elinde bulunuyor

Bunun üzerine ba'zıları dediler ki:
- Kapıyı açmıyalım!

Ba'zıları da, aksini söylediler

İşte o zaman yiğit Hazret-i Hamza, sevgili Peygamberimize dönerek dedi ki:
- Bırakınız, yâ Resûlallah! Şâyet hayır için geldiyse, hayır görür Şer, kötülük için geldiyse, kendi kılıcıyla kellesini uçururum

Hâlâ vazgeçmiyecek misin?
Kapı açıldı Ve bütün heybetiyle Hattâb'ın oğlu içeri girdi İki Cihân Sultânı ayağa kalktılar Önlerine gelince, onu omuzlarından tutup sarstılar:
- Ey Ömer! Hâlâ vazgeçmiyecek misin?

Hattâb'ın oğlu, tâ iliklerine kadar sarsıldı Ve olanca gücüyle dedi ki:
- Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah!

O anda, Müslümanlık şerefine erişti Hazret-i Ömer oldu Bütün Eshâb-ı kirâm, yüksek sesle:
- Allahü ekber! Allahü ekber! Vallahü ekber! Tekbîrleriyle yeri, göğü inletmeye başladılar O kadar ki, Mekke'nin en uzak yerindekiler bile işittiler Çünkü Müslümanların sayısı, 40'a yükselmişti Bunu öğrenen Hazret-i Ömer:
- Ey Allahın Resûlü! Müsâade buyurunuz da, gidip hep birlikte, Beytullahın içinde namaz kılalım, teklifinde bulundu Peygamber Efendimiz kabûl ettiler

İşte o gün, Hazret-i Erkam'ın sırlarla dolu güzel evi Dâr-ül Erkam; vazîfesini tamamlamış oldu Çünkü o günden sonra Müslümanlar, ibâdetlerini artık açıkça ve her yerde yapmaya başladılar

Allahü teâlânın emriyle sevgili Peygamberimiz, Medîne'ye Hicret ettikleri zaman; Hazret-i Erkam da fazla gecikmedi Herkes gibi o da; Mekke'deki güzel evlerini, topraklarını, akrabâlarını terketti

Peygamber Efendimiz Medîne'de onu, Hazret-i Zeyd bin Sehl ile din kardeşi yaptılar Huzur içinde yaşıyabilmesi için, Beni Züreyk mahallinde bir miktar arazi verdirdiler

Ne tarafa gidiyorsun?
Hazret-i Erkam fevkalâde dindar, ahlâklı ve cömert bir Müslümandı Bilhassa, namaza çok önem veriyordu Bir gün yol kıyâfetiyle Peygamber efendimizin huzûrlarına girip, selâm verdi Sevgili Peygamberimiz selâmını aldıktan sonra sordular:
- Ne tarafa gidiyorsun?

O da eliyle, Beyt-i Makdîs'i, Kûdüs taraflarını işâret etti Peygamber Efendimiz tekrar sordular:
- O tarafa seni sevkeden nedir, ticâret mi?
- Hayır ey Allahın Resûlü Maksadım, ticâret değildir Sâdece Beyt-i Makdîs'te namaz kılmak istiyorum

Sevgili Peygamberimiz, Mekke taraflarını işâret ederek buyurdu ki:
- Mescîd-i Harâm'da kılınan bir namaz; oradan başka mescîdlerde kılınan bin namazdan hayırlıdır

Medîne'de parlayan İslâm Güneşi, ışıklarını; önce yakınlara, sonra uzaklara yaymaya başladı Allah rızâsı için, Allahın dîni olan İslâmı yaymak için, savaşlar yapıldı

Önce büyük Bedir, sonra ibretli Uhud, daha sonra Hendek ve öteki gazâlar kazanıldı Nihâyet İslâmın doğduğu mübârek belde olan Mekke, müşrikliğin merkezi durumundan kurtarıldı ve fethedildi Oradan da, dünyanın dört bir yanına dağıldılar

Hazret-i Erkam'ın nûrlu evinde, Dâr-ül İslâmda yetişen, 40 büyük" sahâbî bugün yeryüzünde yaşayan 400 milyon Müslümanın yıldızları, önderleri, ataları oldular

Tam bir sığınak oldu
Hazret-i Erkam'ın evi, İslâm târihinde çok önemli bir rol oynamıştır İlk Müslümanlar, kendilerine yapılan eziyet ve işkencelerden kurtulmak için, bu eve sığınmışlardı

Hazret-i Ömer'in katılmasıyla 40 kişi oluncaya kadar, Dâr-ül Erkam onlara, tam bir sığınak oldu Ayrıca birçok âyet-i kerîme de, burada nâzil oldu

Hazret-i Erkam'ın evi Dâr-ül İslâm olarak; uzun müddet önemini korudu Çocuklarına vakfettiği için, onlar da satmadılar Fakat Halîfe Mansûr zamanında, devletin eline geçti Yıkılmaktan kurtarmak için, ta'mir edildi O zaman da evin aslı kayboldu

Bu mübârek eve fazla kıymet vermemiz; şüphesiz, onun taşına toprağına değildir! İslâmiyet zâten böyle bir şeye, izin vermez Saygımız sâdece, orada toplanan ve İslâm ve îmânları için her fedâkârlığı göze alan ilk Müslümanların hâtırâları sebebiyledir

Erkam'ın babası; Ebî'l Erkam, anası; Ümeyme, kabîlesi; Mahzûmoğulları, künyesi; Ebû Abdullah'tır İslâmiyeti ilk kabûl edenlerin 7 veya 11'sidir Ailesi, Mekke'nin sayılı asîllerinden idi Bu sebeple Müslüman olmadan önce de, çok saygı görürlerdi

Mazlûmun hakkını arayanlar
Hazret-i Erkam aynı zamanda; Mekke'de, Mekkelilerden ve onlar dışında Mekke'ye girecek olan sâir insanlardan zulme ve haksızlığa uğramış kimse bırakmamak; mazlûmun hakkı geri alınıncaya kadar, zâlime karşı, mazlûmla birlikte hareket etmek üzere ahidleşen; denizlerin, bir kıl parçasını ıslatacak kadar suyu bulundukça, Hirâ ve Sebîr dağı yerlerinde durduğu ve üzerlerinde dağ tekeleri yayıldığı müddetçe, bu ahid ve sözlerine bağlı kalacaklarına yemin eden Hılfül fudûl eshâbından idi

Hazret-i Erkam, Bedir, Uhud ve diğer gazâlara katıldı Hepsinde büyük yararlıklar gösterdi Allahü teâlânın Resûlü zaman zaman onu, zekât toplamakla vazifelendirdiler Her zaman olduğu gibi bu vazifeyi de, severek ve başarıyla yaptı

Geçimini, ziraat ve ticâretle temin ederdi Kimseye muhtaç olmadan yaşadı Dürüstlük ve dindarlık; ahlâkının temel taşlarıydı İki oğlu vardı: Abdullah ve Osman Kızları: Meryem, Safiyye ve Ümeyye adlarını taşıyordu

Hicretin 53 yılında, 83 yaşlarında, Medîne'de vefât eyledi Namazını, vasiyeti üzerine aynı günlerde Müslüman oldukları; Hazret-i Sa'd bin Ebî Vakkâs kıldırdı Bakî' kabristanına defnolundu

Alıntı Yaparak Cevapla