Yalnız Mesajı Göster

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ

Eski 07-17-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ



DEVAMI

ZEN BUDİZM

Yukarda Chi ve Tai Chi konularından oldukça uzun bahsettik Halbuki Chi ve/veya Tai Chi Japon savaş sanatlarını ve Samuri'nin kendisine has felsefesini ve tabii dolayısıyla da Iaido'yu çok fazla etkilemiş değildir Japon savaş sanatlarını en fazla etkileyen ruhsal gelişme yöntemi aslında Zen Budizm'dir

Zen Budizm, Çin kökenli bir Budizm ekolüdür fakat Çin'e Hindistan'dan gelmiştir Daha doğrusu Çin'e, Çinlilere Budizm öğretmek için gelen bir Hintli Budist rahip tarafından, Çin'de geliştirilmiştir Zen Budizm'in ve Kung Fu'nun doğuşu ile ilgili efsanelerin bir çoğu aşağıdaki özetin akışındadır

Çok çok uzun zaman önce Hindistan'da, Savaş sanatlarına çok meraklı bir Mihrace yaşarmış O zamanın bilinen bütün döğüş sistemlerini ve araçlarını toplamış fakat elindeki veriler ona yetersiz görünmüş Mihrace konuyla ilgili araştırmalarını derinleştirerek vahşi hayvanların kavga tekniklerini incelemiş ve bunlardan aldığı ilhamla daha güçlü döğüş teknikleri ve kendisine göre bir sistem geliştirmiş Aynı mihracenin esir ve kölelerin vücutlarına iğneler batırarak vurulacak sinir merkezleri üzerinde de çalıştığı söylenir

Aynı dönemlerde Budizm de oldukça yaygındı ve değişik yerlerde bir çok Budist manastırı vardı Bir rivayete göre bazı mihraceler saraylarını, hazinelerini saklamak için pek güvenli görmezler ve Budistlerin manastırlarına emanet ederler Zamanla Budist rahiplerin ellerinde çok büyük bir servet birikir ve sonunda bir gün, rivayete inanılırsa, rahipler hazineleri, sahiplerine vermeyi redderler Uzun ve kanlı savaşlar çıkar ve sonunda rahipler yenilirler Bu olaydan sonra rahiplerin silah kullanmaları, taşımaları, bulundurmaları yasaklanır Budizmi yaymak için ülkede dolaşan Budist rahipler kısa zamanda, çok fazla sayıda olan soyguncuların kurbanı olmaya başlarlar ve sonunda silahsız kavga yöntemlerini öğrenip, geliştirmek zorunda kalırlar

Günlerden bir gün Bodhidharma adındaki bir rahip, Budizm öğretmek üzere Çin'e gidip, Honan eyaletindeki Shaolin'e yerleşip, bir manastır kurar Bir süre sonra Bodhidharma Çinlilerin zihinsel olarak fazlasıyla uyuşuk olduğuna ve Budizmi tam olarak anlayıp uygulayamayacaklarına karar verir ve Budizm'de bazı tadilatlar yaparak yeni bir sistem geliştirir Bu yeni Budizm tarzına Zen Budizim ismi verilir

Tabii rivayetlerden, daha mantıklı düşünmeye geçersek, Zen Budizm'in geliştirilme sebebi olarak Bodhidharma'nın kendi tecrübe, sezgi ve bilgileri doğrultusunda çok daha işlek bir sistem geliştirmek istemiş olması daha akla yakındır Budizm öğrenemeyecek kadar miskin Çin halkı ve onlara hitap edebilecek uydurma bir Budizim fikri pek akla yakın gelmiyor Fakat gene de konuyu aynı doğrultuda izlememizde bir zarar yoktur

Bodhidharma geliştirdiği sistemin de Çinlilere ağır geldiğini, onların fiziksel ve zihinsel disiplinden uzak olduğunu düşünür ve Çinlileri daha sağlıklı bir yapıya ulaştırmak için döğüş sanatlarını talim ettirmeye başlar ve kısa zamanda döğüş sanatları Zen Budizm'in ya da Shaolin tapınağının resmi uygulaması halini alır

Shaolin Kung Fu ekolü aşağıda görülecektir Burada Bodhidharma konusuna son noktayı koyabiliriz



Zen Budizm uygulamaları

Zen Budizm, uygulama tarzı olarak klasik Budizm, Tibet Budizm'i ve benzer ekollerden çok farklıdır Başta Shaolin Kung Fu olmak üzere bir çok döğüş ve savaş sanatının tercih ettiği zihinsel disiplin olmasının ana nedeni de onun uygulama farklılığıdır

Zen Budizm'de de diğer Budizm ve Yoga ekolleri gibi yapılan meditasyon vardır fakat Zen meditasyon Diğer Budizm ekolleri gibi ve mesela Tantrik Yoga ve diğer Yoga ekolleri gibi mandala'lara, mantralara, Buda heykellerine ve daha bir sürü şekilsel duruma gerek görmez Dua, mantra zikir, gibi şeyler tamamen gereksizdir İlahlara veya ruhlara tapınmak yoktur Bir tapınağa da ihtiyacı yoktur İnsan bir duvarın önüne oturup meditasyon yapabilir Meditasyon için Lotüs oturuşu veya bildiğimiz bağdaş kurarak oturma tavsiye edilirse de insan bir sandalyede de oturarak ve hatta uyuyakalma riski yoksa yatağına uzanarak da Zen meditasyon yapabilir Meditasyonun esası da üç, beş satırla anlatılabilir Çok kaba olarak özetlememiz gerekirse, Zihin boşaltılır (Bu zihin boşaltma ve zihin durdurma, hiç birşey düşünmemek konuları bütün dünyadaki kitaplarda daima yanlış anlatılmıştır Özellikle de yurdumuzda basılan kitaplarda ya çeviri yetersizliği, ya çeviriyi yapanın Budizm'i bilmemesi, ya da özgün kitabın da eksik ve yanlış olmasından dolayı "Zihin durdurması" saçma sapan izahlardan ibarettir Bunları sadece okuyan değil, yazan da anlamaz Şimdilik, insan ya da hayvan, bir zihnin tamamen durdurulmasının ya da boşaltılmasının ölüm haricinde imkansız olduğunu belirtmemiz yeterli olur) Bu durumda iken bir süre sonra ani patlamalar halinde ya da yavaş yavaş, gözün önündn bazı imajlar geçmeye başlar Bunlar bir şarkının görüntü klibine benzer şeyler olabilirler, ani patlamalarla (Flaş patlaması gibi) gelip geçen resimler olabilirler, bazı olaylar da olabilirler, renk tayfları olabilirler kısaca herşey olabilirler Burada önemli olan söz konusu görüntülere müdahele etmemek, hayallere dalmamak sadece tarafsız olarak bakmak ve görüntünün değişmesini beklemektir Bu şekilde zamanla insan kendi bilinçilatını tamamen boşaltıp ona hakim bile olabilir

Bir ikinci Zen uygulamasıysa "Koan" ismi verilen anlamsız sorulardır mesela Guru, öğrencisine saçma sapan bir soru sorar "Sen yolda gidiyorsan yol nereye gider" gibi (Bu soru örnek olsun diye şu anda, bu satırlar yazılırken uyduruldu Gerçek Koan'lar bundan daha anlamsızdır) Öğrenci sorunun üzerinde günlerce düşünür, konsantre olur Zihnini buna o derece takar ki sonunda Hintçe Nirvana, Japonca Satori denilen durumu yaşar

Bunlar, herne kadar diğer ekollere göre farklı şeylerse de asıl farklılık yapılan her işin ve her eylemin bir Zen meditasyon haline getirilebilmesidir Mesela tarla çapalamak Devamlı olarak aynı rutin haraketi yapmak, Bu yapılırken zihni boşaltmak ve haraketlerin bir noktada otomatizmaya bağlanması ve evrensel enerji ile bütünleşmek, Satori yaşamak Aynı durum yürüyüşle, eline fırçayı alıp, konsantre olup, bir anda hiç düşünmeden bir desen çizmekle de yapılabilir İşte Zen Budizm'in Savaş sanatları uygulayıcıları tarafından büyük kabul görmesi onun bu uygulama tarzıdır Tabii bu tarz uygulamalarda, meditasyon konusunda bahsedilen haraketsizlik ve/veya bazı vizyonların seyredilmesi gibi bir durum yok Burada farklı bir zihinsel boşluk gerekir ki, o da kaba tarifi ile zihnin, sadece yapılan eylemle fakat düşünmeden işgal edilmesidir Burada, ilk sayfalardaki Karate isminin açıklanışının hatırlanması yerinde olur



Shaolin Kung Fu

Uzak Doğu döğüş sanatlarıyla ilgilenen herkes ve ek olarak bu gibi şeylerle ilgilenmeyip, sadece bazı filmleri ve Tw dizilerini izleyen herkes Saholin Kung Fu ekolünü duymuştur Türkiye'deki siyah beyaz televizyon döneminde (Yaklaşık olarak 1978 - 1979), TRT1'de siyah beyaz olarak ve daha sonra da bazı özel televizyonlarda renkli olarak gösterilen Kung Fu dizisini çoğu kimse hatırlayabilir Dizinin bazı bölümlerinde vurgulanmışsa da bir çok kimse, dizideki manastırın Zen Budizm ve Saholin Kung Fu'nun doğum yeri olan, Bodhidharma'nın kurduğu Saholin manastırı olduğunu pek bilmez 2003 yılında da National Geographic televizyonu Sholin Kung Fu ile ilgili uzun bir program yaptı Sholin manastırı Kung Fu yüzünden oldukça meşhur olmuş olmakla beraber onun asıl önemi Zen Budizm'den gelir Kung Fu bir uygulama ve yan üründür

Saholin Kung Fu öğrencilerine göre, Kung Fu Saholin kaynaklıdır ve bütün Çin'e oradan yayılmıştır Çin'deki döğüş sanatlarının atasıdır Fakat bu iddia çok gerçekçi görünmemektedir Çin'de o dönemlerde de değişik döğüş yöntemleri vardı Gene de konumuz Kung Fu ekollerinin gerçek kaynağını aramak olmadığı için bunu, olaya karizmatik bir yan kazandırdığından dolayı kabul edebiliriz

Kung Fu, Sholin manastırının vazgeçilmez eğitim sistemlerinden birisiydi fakat gerçekte manastır bir döğüş okulu değildi Kung Fu manastırın terbiye sistemlerinden birisiydi ve dinsel eğitimimden başka, döğüş sanatlarını isteyen gençleri de tapınağa çekiyordu

Gençleri çekiyordu dedik ama Tapınağın tercihi çocuk yaşta müridler kazanmaktı Çok küçük yaşta alınan çocuklar özenle yetiştiriliyorlardı Tapınak öyle her isteyenin hemen kabul edildiği bir okul da değildi Adaylar uzun ve bıktırıcı sınavlardan geçiriliyor ve ancak hem fiziksel olarak hem de zeka açısından güçlü olanlar kabul ediliyorlardı

Sholin tapınağının aday kabulü, eğitim aşamaları ve felsefesi burada ele alınamayacak kadar geniştir Aslında bunları tek bir ciltte toplayan bir kitap yazmak da mümkün değildir

Rahip adayları sabır ve fiziksel direnç gerektiren ve geliştiren eğitim seviye ve şekillerinden geçiyorlardı Bunlardan özel çalışma sayılabilecek bir tanesini örnek vermemiz gerekirse: Bu çalışmayı yapacak olan rahip ya da rahip adayı bakırdan yapılmış büyük ve ağır bir gongun karşısında, Karate'de Kiba Dachi ismi verilen duruşun daha geniş ve alçak olan bir şekline geçer Bu duruşu bozmadan her gün saatlerce gonga yumruğun önü ile vuruş yapar Bu durum aylarca ve hatta yıllarca sürer Bu süre zarfında başka hiç bir duruş ve teknik yapılmaz Rahip yumruk attıkça gongun sesi ile senkronize olur Zihnini boşaltır ve evrensel enerji ile bir olur Sonunda evrensel bilince ulaşır

Burada çok basit ve kaba şekilde anlatmamıza rağmen uygulama çok daha zor, acı verici, bıktırıcı ve anlamlıdır Bu gong çalışması aşağıdaki bölümde tekrar hatırlatılacaktır

Eğitimlerini tamamlayan rahip adayları en sonunda bir bitirme sınavına girerlerdi Bu sınav uzun bir koridordan geçmekti Koridorda aniden saldıran tahta heykeller ve çeşitli bubi tuzakları vardı Bazı kaynaklara göre bunların sayısı 108'dir (108 Tibet budizmindeki tanrı isimleri ve tespihlerindeki tane sayısıdır Sayı bununla ilgili olabilir) Koridorun sonundaki çıkış kapısının önünde alev alev yanan bir soba ve üzerinde kaynayan büyük bir çaydanlık bulunurdu Rahip adayı bu çaydanlığı iki bileğinin içi yani damarlı kısmı ile kıstırarak tutup, yandaki başka bir yere bırakırdı Tabii bu yapılırken bileklerin iç tarafları kötü şekilde yanardı Bazı film ve animasyon törenlerde bu olay büyük bir kazanla yapılırmış gibi canlandırılsa da özgün olarak bir çaydanlık kullanılırdı Kollardaki yanıklar iyileşince bu yanık yerlerin üzerine, bir kola kaplan, diğerine ejderha dövmesi yapılırdı Bu dövmeler de rahibin diplomasıydı

Bu zamana kadar manastırı terketmesine izin verilmeyen rahip bundan sonra istediği takdirde ülkede dolaşırdı Herhangi bir yerde soyguncularla veya herhangi bir tür zorbalıkla karşılaşırlarsa sadece kollarını kaldırarak geniş yenlerinin aşağıya sarkıp, dövmeleri göstermesine izin verirlerdi Bunu gören rakipleri de çoğunlukla onlara bulaşmaktan vazgeçerlerdi

Şimdi Zen Budizm ve Chi konularını, döğüş sanatlarının ve felsefelerin Japonya'ya geçmesiyle ilgili bölüme kadar bir yana bırakarak insan bedenindeki ruhsal enerjiyi incelememizin ve böylece de Zanshin konusuna biraz daha yaklaşmamızın zamanı geldi fakat bunu yapmadan önce Sholin uygulamalarıyla İslami Tasavuf arasındaki benzerliklere de kısaca temas etmemiz gerekiyor



Tasavvuf ve ruhsal enerji

Bu bölümün başlığı Tasavvuf ve ruhsal enerji olmakla beraber aslında sadece İslam tasavvufunu kastetmiyoruz Burada söz konusu olan şeyler, İslami Tasavvuf, Yahudi Kabala'sı (Bugün hemen hemen sadece Israil'de uygulanan ve klasik Kabalada denilen tasavvufi ve majikal ekol Avrupa ve Amerika'da uygulanan ve modern Kabala da denilen uygulamalara pek ilgisi yoktur), Eski Avrupa'daki bazı Pagan dinlerin ritüelleri, Kızılderili dinsel ve majikal uygulamaları, Avustralya'nın Aborgin'lerinin ritüelleri , çok şaşırtıcı olarak Orta Amerika'nın Vudu ayinleri ve akla gelen her benzer uygulamadır İslami tasavvufun ana örnek olarak ele alınmasının nedeni

Yaşadığımız ülkede yaygın olması ve hemen herkesin az çok bir fikir sahibi olmasıdır Bütün bu uygulamalar şekilsel olarak da, edilen dualarla da, yapılan zikirlerle de birbirinden inanılmaz derecede farklı olabilirler fakat özde, yapılan ve amaçlanan şey hep aynıdır

İslam geleneğinde değişik mezheplerin değişik tarikatları vardır Bunların ana yapılarını, birbirlerinden ayrılıklarını, kullandıkları zikirleri ve zikir tarzlarını tek tek saymamız? Evet mümkündür fakat o zaman bir tasavvuf ansiklopedisi yazmış oluruz En iyisi burada sadece Zikir yapılmasını ve ne gibi bir anlam ve amaç taşıdığını görmeye çalışmaktır

Derviş kendi ait olduğu tarikatın gereken şeylerini yerine getirdikten sonra (Bunlar tabii ki, abdest almak, namaz kılmak, tövbe istiğfar gibi şeyler ve rutin dualardır) oturup zikir yapmaya başlar ya da başlarlar Zikir kişinin evinde yapılıyorsa yani yapan tek başınaysa bir tespihle sayarak zikri belli adette yapar Yeri gelmişken açıklamak gerekir ki, "Zikir", Anmak, adını anmak, söylemek anlamına gelen bir kelimedir ve tasavvuf ve Havas terminolojisinde Tanrı'nın isimlerini söylemek anlamındadır Belli bir tanrı ismi seçilir Bu isim müride şeyh tarafından, onunla vibrasyonel olarak uyumlu kabul edilerek tavsiye edilmiş bir isim olabilir Her zikrin bir adedi vardır Mesela Allah isminin değeri 66, Kahhar isminin değeri 306'dır Bu isimler kendi değerleri kadar değil tabii daha da fazlasıyla zikredilirler 1000 defa 10 000 defa ya da sayısız olarak Gurup halinde yapılan zikirlerde genellikle tekke'nin devamlı yaptığı zikirler yapılır

Şekil olarak ne olduğu anlaşıldıktan sonra zikrin iç anlamını anlamaya çalışabiliriz Kişi mesela Rahman isminin zikrini yapıyorsa gereken şartlar diğer isimlerin zikrinde olduğu gibi, zihni dünyasal şeylerden arındırmak, ismi sadece kelime olarak söyleyip, teleaffuz etmemek, onunla bütünleşmeye çalışmak gibi şeylerdir Kişi sadece Tanrı'yı ve onun, zikrini yaptığı isminin taşıdığı enerji ve anlama konsantre olmalıdır Günlük olaylar düşünülerek, dağınık bir zihinle yapılan zikir geçersizdir

Zamanla kişi aynı kelimeyi tekrarlaya tekrarlaya ne söylediğini farketmez hale gelir Kendi sesi kendi kulağına sanki bir sürü kişi tarafından koro halinde söyleniyormuş gibi duyulmaya başlar Zihin uyuşur, değişik vınlamalar ve çeşitli sesler duyulur Hatta bulunulan odada fiziksel tezahürler, çatırtılar, cisimlerin kımıldaması gibi şeyler de olabilir Bunlar sadece aşağıda göreceğimiz bedensel enerjinin genleşmesidir ve öyle cinlerle, perilerle, meleklerle filan ilgili değildir Zikir yapmakla asıl amaçlanan şey bir süre sonra gerçekleşir ve kişi söylediği isimden başka birşeyi ne düşünür ve ne de zihninde birşey vardır İşte bu durumda Chi uygulamalarının veya Sholin rahibinin bir gonga yumruk atarak ulaştığı duruma girilmiş olunur Tabii bunun devamı da vardır Bundan sonraki aşama zikrin de durdurulmasıdır Kişi ismi sadece zihnen tekrarlar ve sonunda o da durur ve kişi kendisini bilmeden bir enerji akımının içinde kalır Bu enerji akımı zikir yaparken kullandığı ismin temsil ettiği bilgilendirici, koruyucu, kahredici vs, türden olabilir O anda kişi çeşitli hayaller görmeye de başlayabilir Mesela melekler gibi, şeytanlar gibi Ama bunlar bilincin bastırılmasından dolayı, bilinçaltından uyanıp, yüzeye çıkan şeylerdir (Çoğunlukla) Bu durumun en pratik faydası kişinin evrensel enerjiye bir olma halini, Hintçe Nirvana, Japonca Satori yaşaması, blinçaltındaki pislikleri ve düğümleri temizlemesi ve zamanla da insanüstü sayılan bazı vasıflar kazanmasıdır Bunlardan yukardaki, Chi hakkındaki bölümde bahsettik Genellikle tekkelerde yapılan toplu zikirlerde bu duruma giren bazı kişiler çırpınıp epilepsi nöbeti geçirirmiş gibi kendilerini sağa sola atmaya başlarlar Ağızları köpürür, tuhaf sesler çıkartırlar Bu duruma Cezbe ismi verilir (Günümüzde genellikle rol yapılır Amaç tekkeye müşteri, pardon mürid çekmektir) Tuhaftır ki bu durumda sağa sola fırlayıp, yerlerde yuvarlanan, sağa sola sert şekilde çarpan kimseler hemen hemen hiç fiziksel hasar görmezler Bu durumda iken şeyhin yaptığı manyetik etki (Manyetik etkiler ve manyatizasyon çalışmalrı aşağıda ele alınacaktır) yardımcı olabilir

Burada anlatılan durum, içinde yaşanılan zihinsel yapı ve kişisel tecrübe yukardaki sayfalarda anlatılan durumlardan hiç farklı değildir Bundan çıkan sonuç şudur: "Enerji tektir Her din, felsefe ve kültür ona kendi elbisesini giydirir"

Bu konudaki son söz olarak şunu belirtmekte fayda vardır: Bu bölümü okuyup, bu tür şeyler deneyimlemek isteyen kimseler hiç heveslenmemelidirler Günümüzde artık keramet sahibi gerçek bir şeyh kalmamıştır ve mevcut olanlar, kendileri ne iddia ederlerse etsinler, şayet müridlerinin sırtından geçinen dolandırıcılar değilseler, İslam folklöründen başka birşey de değildirler



KİŞİSEL ENERJİ

Konumuzun bu noktasında Evrensel enerjiden, Kişisel enerjiye geçerek Zanshin kavramına biraz daha yaklaşmış oluyoruz Hemen hemen bütün Okült ve mistik ekoller, insanın görülüp, bilinen bedeninden daha başka bedenlere de sahip olduğundan bahsederler Okült ve mistik konuların yabancısı olan ve bu gibi şeyleri sadece sinemada görüp bilen kimseler bu bedenleri doğa üstü şeyler ve fiziksel yaradılışın dışında zannederler buna karşılık Okült ve mistik yolların öğrencileri söz konusu olan bu bedenler hiçbir zaman fizik planın ötesinde ya da doğaüstü şeyler olarak düşünmezler Bu iddialar içinde bilimin kabul ettiği sadece insan Aura'sıdır Tabii bilim Aura'yı da tam olarak kabul etmez sadece bu konuda suskun kalmayı tercih eder Burada söz konusu olacak olan diğer şeyler ise bilimsel düşüncenin dışında kalır



Neden, "Zanshin'i batılılara anlatmak zordur" denir?

Burda hemen her türlü gizemli konuyla ilgilenen ve bu konularda birşeyler yazmaya çalışan kimselerin düştükleri bir hataya ve içinde bulundukları aşağılık kompleksine temas etmemiz lazımdır Bu duruma eğilmemizin nedeni ise Japon Iaido ustalarının batılılara Zanshin kavramını açıklamayı çok zor bulmalarıyla ilgili bir durum olmasıdır Iaido ustalarının içinde oldukları psikolojik durumu biraz daha sonra ele almaya bırakarak önce genel yapıyı görelim



- Materyalist akımlar -

1940'lı yıllardan sonra dünyada tuhaf bir materyalist akım başladı Bu akım 1950'lerin sonlarına hatta 60'ların ortalarına kadar insanlara hakim oldu Söz konusu dönemlerin sinema filmlerini veya macera romanlarını inceleyen bir kimse de bunu açıkça görebilir Bu dönemlerde Bilim kurgu türünde yapılan bir, iki tane çok zayıf film vardır Bunlar da Bazı kötü uzaylıların dünyaya gelip, dünyayı ele geçirmek için savaşmalarıyla sınırlı şeylerdir Özet olarak o filmlerde ne bilim vardı ne de Kurgu Gerçi aynı dönemlerde Amerika'da, Sovyetler birliğinde ve bazı Avrupa ülkelerinde hatırı sayılır bir Bilim kurgu okuyucusu vardı fakat nedense bunlar hiç dikkate alınmazlardı Aynı şekilde sinemada görülen o dönemin siyah beyaz korku filmlerinde de söz konusu canavar, vampir, kurt adam çoğu zaman filmin sonunda mutlaka bir yalan, uydurma, bir katilin kurbanını korkutmak için oynadığı bir rol olarak ortaya çıkardı En azından bizim ülkemize gelebilen roman ve filmler bu çerçeve içindeydi 1960'lı yıllarda ilk defa "Hayat mecmuası" yayınlarından çıkan "Dokuz düğümlü ip" isimli romanın sonunda olaylar bir düzmeceye değil de gerçek büyücülere bağlanıyordu O dönemin okuyucuları romanın konusundan çok sonunda bazı şeylerin gerçek olarak gösterilmesine hayret etmişlerdi

Tabii burada, yukarda söz edilen Uzaylılar, vampirler, kurt adamlar gibi şeylerin gerçek olduğunu söylemiyoruz Sadece o dönemi yaşamamış olan ve yaşayıp da bu konulara dikkat etmemiş olan kimselerin asla bilemeyecekleri o yasaklayıcı zihniyeti anlatmaya çalışıyoruz Uzun sözün kısası, kendisinin medyum olduğunu iddia eden, fiziksel planın ötesindeki şeylerden, kabul ederek bahseden herkes derhal aptal, cahil, hurafeprest olarak kabul ediliyordu Dolayısıyla evinde oturup, en aptalca şekilde ruh çağıran ve buna inanan insanlar basın karşısında veya toplum içinde kendilerini bu gibi şeyleri inkar etmek ve hatta alay etmek zorunda hissediyorlardı "Ya bana aptal ve cahil derlerse" korkusu Türk ceza kanununa bakmak bile bu durumu görmek için yeterlidir Türk kanunlarına göre, herkesin zannettiğinin aksine falcılık ve benzeri şeylerin cezası yoktur Kanun bu gibi şeyleri yok sayar ve bunları para karşılığında yapanları dolandırıcılık suçundan cezalandırır Özellikle bizim gibi geri kalmış ya da bırakılmış ülkelerde bu durum çok katı olarak görülür bunların üzerinde fazla durmamız gerekli değildir Sonuç olarak Türkiye'de Okült ve mistik konuları ciddi bir şekilde araştırmaya çalışmak mümkün değildi Dünyanın diğer ülkelerindeyse bizdeki gibi zihinsel ve kağıt üzerinde yazılı olmayan sınırlamalar çok katı olmamakla beraber vardı

Okült ve Mistik konularla ilgilenen hemen hemen herkes şayet kendisini adam yerine koydurmak istiyorsa olaya bilimsel bir çerçeve vermek zorundaydı Toplum tarafından çok aşağılandıkları için zamanla bu aşağılık kompleksi kemikleşmiş bir durum halini aldı Günümüzde de bu vardır Örnek olarak Astroloji'yi ele alalım

Günümüzde kendisini Astrolog sayan herkes bir, bilimsel olabilmek kompleksi içindedir Hele de kişi bir kitap yazmak niyetindeyse mutlaka kitabın bir yerinde Astroloji'nin bilimsel temele dayandığından, bir istatistik bilimi olduğundan, Yıllarca araştırıldığından bahsetmek zorundadır Ancak bu şekilde kendisine toplum içinde bir yer sağlayacağına ve ciddiye alınacağına inanır Halbuki iddia ettikleri bilimselliğin hepsi de kocaman bir yalandır Şimdi şöyle düşünelim Astroloji, Sümerler zamanından beri mevcuttur Daha doğrusu elimizdeki tarihsel veriler Sümerlere kadar dayanır Bu arada Güney Amerika'da Aztek'ler, Maya'lar tarafından yapılan Astoloji'yi hiç söz konusu etmediğimiz gibi binlerce yıldan beri Çin'de, Tibet'te ve diğer Asya ülkelerinde olan uygulamalardan da bahsetmiyoruz bile Sümerlerden sonra, İkici dünya savaşına kadar geçen zamanda olan genel bilimsel gelişmeleri biliyoruz İkinci dünya savaşı sırasındaki dünyanın genel durumu ortada Savaş sonrası olan bilimsel yapı belli Kim, hangi dönemde, hangi araçları kullanarak bu istatistikleri yapmış Son on yıla kadar elimizde küreselleşmiş bilgi ağı olan internet bile yoktu En meşhur, en bilimsel kabul edilen, diğer Astrologlar tarafından geniş ölçüde kabul gören Astrologların bile ancak bir iki tanesi istatistik araştırma yapabilmiş ve bunların deneklerinin sayısı da asla elli kişiyi geçmemiştir Üstelik bu istatistikler de Astrologların iddia ettikleri ve çoğu zaman da tutarlı olan yorumlara uymaz Buna dayanarak Astrolojinin, nasıl bir bilimsellik olduğu palavrasını atarlar Hatta yurdumuzdakilerin çoğu buna yani Astrolojinin bilimsel bir yanı olduğuna inanır da Hiç kimse ortaya çıkıp, "Bu bilgiler tarihten gelir, büyük ölçüde sezgisel şeylerdir Kardeşim bu budur İnanan gelsin, inanmayan canı ne isterse yapsın" demek cesareteni gösteremez

İşte Astrologların bu durumu tipik bir toplumsal baskı ve zihinsel kısıtlamadan gelen aşağılık kompleksine en iyi örnektir

Bu gibi durumların sonucu olarak büyücü kendisine Okült araştırmacı dedi, Parapsikolog dedi ve aklınca saygınlık kazandı Buna rağmen söz konusu konular kendini ciddi ve aklıbaşında saydırmak isteyen otorite makamları tarafından, geniş ölçüde reddedilmekle birlikte kapalı kapılar ardında araştırılıyorlardı da mesela 1970'li yıllarda Sovyetler birliğinde Parapsikolojik araştırmalara, medyumlara ve Astrologlara tahsis edilen para onyedi milyon ruble idi

Batılılara Zanshin'i anlatmanın en zor tarafı buydu Şimdi bu nokta çok önemlidir: Zanshin hakkındaki tezimiz doğrudur veya yanlıştır Bir Iaido ustası ya da başka bir Savaş sanatının ustası veya bunların hepsi birden ortaya çıkıp bu tez yanlıştır diyebilirler Fakat bunu söyleyenlerin getireceği açıklama tarzı ne olursa olsun, Batılılara açıklamakta zorluk çekmelerinin nedeni sadece burada anlatıldığı gibidir

Japonlar savaştan yenik çıktılar ve uzun zaman Amerikalıların aşağılamalarına katlandılar Diğer Asya ülkeleri için de durum farklı değildir Hindistan'ın batı kompleksi kadar diğerleri de ezilmişlerdi Dolayısıyla Batılılara mistik bir şey izah ederken olayı, batılılara göre bilimsel tabana oturtarak kendilerini adam yerine saydırtma politikası içindeydiler

Bir Iaido ustası ilk önce bunu kırmak zorundaydı Hala da öyledirler Bazı felsefi ve inanca dayalı kabul edilen şeyler asla açıkça anlatılmaz Uzun zaman sonra bunları anlayabileceğine inanılan ve yetenekli öğrencilere, dil sorunuyla da uğraşarak kıt kanaat anlatmaya çalışıyorlar Günümüzde yazılan Iaido kitaplarında ya da yazılarındaki nefes konusuna bakalım

- Kokyu nefesi -

Nefes burundan derin fakat zorlayıcı olmadan, tabii şekilde çekilir Havanın burun deliklerinden yukarıya doğru çıktığı, kafatasının tepesine ulaştığı hisedilir Hava buradan kafa tasının arkasından, bel kemiği üzerinden aşağıya iner kasıklardan yukarıya dönerek solar plexüs hizasında durur, bundan sonra tabii şekilde burundan verilir

Kabaca anlattığımız kadarıyla bu şekilde, nefes tarif edilir ve sonunda telaşla eklenir:

Tabii, biz havanın bu yollardan geçmediğini, direk aşağıya, ciğerlere indiğini biliyoruz Fakat bunu bu şekilde düşünerek yapınca ciğerlere daha fazla hava ve oksijn istiflenip, daha motive edici olur

Adamların bir tek, "Bu babalarımızın inandığı hurafe Aman kusura bakmayın Zaten biz asla inanmıyoruz Hata edip burada bahsettik N'olur bunu unutun" demedikleri kalıyor Bir çocuk bile Modern Japonya'dan gelen ya da Japonya'daki yetişkin bir insanın, havanın nefes alırken kafadan, belkemiğinden ve kasıklardan geçeceğine ciddi olarak inanmadığını bilir O zaman Iaido ustalarının değişik konularda "Aman biz aslında bunun böyle olmadığını biliyoruz" şeklindeki hatırlatmaları neden? Bunun cevabı da en kestirmeden batıya duyulan aşağılık kompleksi, müşteri kaçırmama telaşı, "Aman bize cahil demesinler" korkusudur Ya da daha gerçekçi olarak savaş sonrası, babalarının duyduğu eziklik ve korkunun, kendisini batıya karşı bilgili ve batılı gibi düşünür göstermek isteğinin bilinçaltına kadar inmiş olan genetik şartlanmasıdır çünkü günümüz Japonya'sındaki, bir yerlere gelmiş bir kimsenin bilinçli olarak böyle bir duygu taşıması ve farkında olarak böyle davranması da saçma bir düşüncedir

Halbuki konunun aslında Yoga ile ilgilenenlerin açıkça bildiği, başka bir bedeni, Yoga'da seyyal beden ismi verilen bir Astral bedeni (Astral beden aşağıda incelenecektir) beslediği bir gerçektir Evet Kim ne derse desin bunlar hurafe veya doğaüstü değil, gerçektir

Şimdi Zanshin'i anlatmak için bütün yukarıdaki sayfalarda bahsedilen konuların az veya çok bilinmesi, Chi veya Ki hakkında fikir sahibi olunması bunların dışında da, aşağıda inceleyecek olduğumuz enerji bedenleri anlatmak gerekiyor Hangi Japon usta Amerika'ya gelip, tam maddesel magandalar olarak gördüğü, "Bize kesip biçmeyi, adam dövmeyi öğret" diyen bir topluluğa bunları anlatabilir Haydi herşeyi göze alıp anlatsın kim anlar Tabii her yüz kişiden beşi bunları bilebilir ve anlayabilir ama hangi usta sadece bunları vermek için saatler harcayabilir Hatta yazı ve kitaplarında değil, Iaido derslerinde bu konulardan ne derece bahsedilebilir Bunların anlatılması için saatler hatta günler geçer Üstelik her yeni başlayan öğrenci gurubuna baştan anlatmak gerekir Teknik ya da daha doğrusu tekniğin dış görünümünü öğrenmeyi bekleyen, bir sürü öğrenci dersin kesilip, saatlerce konuşulmasını, dilden gelen zorluklarla bir sürü yanlış anlamadan sonra bunların öğretilmesini beklermi? Tabii ki, hayır Kısa zamanda o dojo iflas eder Kirasını ödeyemez hale gelir Dolayısıyla bu gibi şeyler ancak ilerlemiş olan, özel sayılan öğrencilere ki, o da kendi merak, kabiliyet ve bilgisi olursa aktarılabilir

Avrupa ve Amerika'da durum bu iken, Japonya'da çok mu farklıdır? Hayır Durum orada da öyledir Sadece olmayan tek zorluk dil zorluğudur Orada da büyük kitle de bu konuları az bilir, az merak eder ve az değer verir sadece ileri seviyedeki elit bir kesim bilgi ve felsefenin derini ile uğraşır

İşte bütün bunlardan dolayı da "Batılılara Zanshin'i anlatmak zordur" derler ki, bu sözün doğrusunun "İnsanlara Zanshin'i anlatmak zordur" şeklinde olması gerekir



Aura

Gene bölüm başlığımızdaki, insanın kişisel enerjisi bahsine dönersek, insanın gözle görünmeyen farklı bedenleri olduğunu yukarda söylemiştik Aslında bunların tamamına beden adı vermek de hatadır fakat burada anlatım kolaylığı için beden deyip geçiyoruz Aura insan, hayvan veya bitkilerin bedenini saran bir zarftır Tam olarak tarif etmek gerekirse yumurta şeklinde bir zarftır Denilene göre bu yumurta şeklinin erkeklerde omuz kısmı, kadınlarda kalça kısmı daha genişmiş Aura'yı görmek mümkündür Aura kişinin fiziksel ve ruhsal durumlarına göre değişik renklerde olur Her renk özel bir durumu anlatır Mesela karaciğeri rahatsız olan birisinin Aura'sının, karaciğer üzerindeki kısmının kirli sarı renkte olduğu ve hastalığın ağırlığına göre renkteki kirliliğin arttığı söylenir İnsanın yorgunluk, hastalık veya dinleniklik, enerjik durumuna göre Aura'nın kalınlaşıp, inceldiği de söylenir En yoğun ve kalın durum kişinin ruhsal ve fiziksel olarak en formda olduğu durumdur Tibet Lamaları Aura ile çok ilgilenip, bu konuda çok şey söylemişlerdir Özellikle ölüm ve reenkarnasyon konusu ile ilgilendikleri için görücü medyum Lamaların bir çok gözlem yaptıklarını ve buna dayanarak da insan ölünce aura'sının da söndüğünü söylerler

Tabii, Aura konusundaki araştırmalar Tibet Lamalarıyla sınırlı değil Batıda da bir çok görücü medyum Aura'dan bahseder Bu konuda bilimsel araştırmalar da yapılıp, bazı ispatlar getirilmiştir Krilan cihazı denilen bir tür fotograf makinası yapıldı Bu alet esas olarak üç yüzlü ve siyah bir piramittir Yan yüzlerden birinin ortasında bir delik vardır Herhangi bir cisim piramitin merkezine yükseltilerek, delik hizasına yerleştirilir ve resmi çekilir Resmi çekilen cismim yani canlı bir bitkinin, bir insan elinin ya da bütün bedeninin çevresindeki Aura ve aşağıda "Enerji beden" ismiyle inceleyeceğimiz enerji resimlerde açıkça görülür Ortasından kesilmiş bir yaprak bu şekilde resimlendiği zaman çok ilginç bir şekilde bütün olarak görülmektedir Yaprağın kesilip atılmış kısmı daha saydam olarak görülmekle birlikte eski hali açıkça belli olmaktadır Daha ileriye giderek, eli veya kolu olmayan bir insanın resmi çekildiği zaman da o kimsenin eksik organı saydam bir hayalet gibi resimlere yansımaktadır Bu aletten bir tane yurdumuzda da vardır 1976 yılında Cerrahpaşa tıp fakültesi labaratuarında böyle bir alet gördük Kullanılmıyordu ve bir köşeye atılıp, çürümeye terkedilmişti Büyük bir ihtimalle yurt dışından araç gereç ısmarlayan bir ahmak, katalogda "Parapsikoloji" başlığını görünce onu Psikoloji ile ilgili birşey zannederek ısmarlamıştır

Uzun sözün kısası bilimsel olarak en azından, burada bahsettiğimiz Aura ve Enerji beden konuları kısmen kabul edilmiş şeylerdir Tam bir gizem olansa, beden tarifine gerçekten uyan tek şey, Astral bedendir



Astral Beden ve Astral alem

Bu yazıdaki her konunun içinde Zanshin kavramı ile en ilgisiz şey Astral bedendir Burada da sadece, adı geçtiği için kısaca bahsedilecektir Fakat gene de söylememiz gerekir ki, Astral alem en azından zihnin edilgen durumuyla ilgilidir Astral alem içinde yaşadığımız fiziksel planın bir basamak daha ötesinde olan ve tabir caizse ince olan bir boyuttur Aslında Astral alem başka bir boyut olduğu için onunla aynı anda, aynı zaman ve makan içinde bulunuruz Astral alemi ve Astral maddeyi yukarda söz edilen Chi ile karıştırmamak gerekir Astral alemde çok değişik seviyeler ve varlıklar olmakla berber yaşadığımız fizik planın bir kopyası da vardır Astral alemi oluşturan Astral madde o derece hafif ve seyyal bir yapıdadır ki düşünce ile şekillendirilebilir Örnek olarak şunu söylememiz mümkündür Eski Yunan Mitolojisinden bir tanrı formunu ele alalım Mesela Zeus'u düşünelim İnsan çok çok uzun yıllar Zeus'a tapmışlar, onun için kurbanlar kesip, ayinler düzenleyip, sunaklar ve tapınaklar inşaa etmişlerdir Bunları da ona gerçekten inanarak yapmışlardır Dolayısıyla insanların düşünce formları Astral aleme yansıya yansıya orada bir Zeus formu oluşturmuştur Bu form aynı zamanda insanların Zeus'tan beklediği gibi fonksiyon gösterir ve tepki verir olmuştur Öyle ki, zamanının medyumları onunla irtibat kurup, bekledikleri emirleri de alabilirdi Görüldüğü gibi burada bir tanrı yaratmaktan bahsediyoruz İnsanların kendi ümit, inanç, düşünce ve korkularıyla yoğurarak yarattıkları bir tanrı

Tabii anlaşılacağı gibi insanların düşünce formları Astral aleme yansıyarak orada bir şeyler şekillendirmektedir Daha sonra da oradan madde alemine yansıyarak burada birşeyleri gerçekleştirmektedir Aslında bu anlattığımız şey Maji'nin esasıdır Bir besteci partisyonunu yazmadan önce daha önce hiç çalınmamış bir parçayı zihinsel olarak duyar Başka bir ifade ile Astral alemde gerçekleştirebilecek kadar üzerine konsantre olur o müzik parçası Ya da bir mimarın yapmayı tasarladığı inşaat veya bir ressamın yapacağı resim ve benzeri şeyler önce orada gerçekleşir sonra madde alemine yansır Tabii ki, Astral alemde en korkunç kabuslarımız da vardır Mesela komik bir örnek olsun diye yazıyorum dizi film haline gelen Freddy Krueger bile artık Astral alemin bir yerlerinde şekillenmiştir Astral aleme değişik bir isim olarak "Tanrı'nın bilinçaltı" denilmesi de pek yanlış olmaz Tabii artık anlaşılmış olacağı gibi Astral beden de, Astral alemdeki bedenimizdir Bazı çalışmalarla insan kendi bilincini Astral bedenine geçirebilir ve Astral alemde tıpkı fizik dünymızdaki gibi gezip, oradan bilgi alabilir Bu beden Astral maddeden yapılmıştır Her insanın bir Astral bedeni vardır ve Astral beden fizik bedene göbekten çıkan gümüş renkli bir koronla bağlıdır İnsan ölünce bu kordon da kopar



Enerji beden

Enerji beden ismini verdiğimiz güce gelince Bu enerji, konumuzun şahdamarıdır Aslında buna enerji beden demek doğru değildir Söz konusu şey kişinin çevresinde, onu aynen yukarda söz edilen Aura gibi kaplayan bir enerji tabakasıdır Burada söz konusu olan enerji Aura kadar geniş değildir Normal şartlar altında Aura on, yirmi santimden bir, bir buçuk metreye kadar kalınlaşabilirken enerji beden gene normal şartlar altıda bir buçuk, iki santim kadar fizik bendenden açılabilir Aura bazı medyumlar tarafında görülebilir veya görüldüğü iddia edilir Enerji beden ise bir çok kimse ve özellikle de çocuklar tarafından görülebilir Ayrıca enerji beden renksizdir

Güneşli havalarda ya da ışığın iyi fotograf çekmeye uygun olduğu durumlarda (Yapay ışıkta değil Sadece Güneş ışığında) bazı kimseler, canlılara baktıkları zaman onların siluetlerinin kenarında görülmeyen bir kaynaşma, renksiz, ısı dalgası gibi birşeyler görebilirler ve çoğu kimse bunu kendi göz yanılgısı veya bozukluğu zannedip dikkate almaz Enerji beden işte budur Enerji beden gerçekte beden şeklinde değildir Aslında şekilsiz ve bu yüzden de şayet bir canlıdan ayrı olarak görülmesi mümkün olsa küre şeklinde görülecek olan ve renksiz bir enerjidir Tabii küre şeklinde olması onun kendi şekli olmamasından dolayı yapılan bir tahmindir Boşluktaki şeyler mesela uzaydaki bir su kütlesi küre şeklini alır Kendi manyetik enerjisi olan şeyler tıpkı yer çekimi gibi kendi kendisini toplar ve küre biçimi alır Manyetik enerjisi az olan şeyler ve mesela bir duman tabakası dağılıp bulut gibi görünür Bu yüzden zaten başlı başına bir manyetik enerji olan enerji beden de bağımsız olarak mevcut olsaydı herhalde küre şeklinde olurdu diye fikir yürütüyoruz Bu şekilsiz enerji insanın çevresindeyken onun her yanını kapladığı için beden şeklini alır

Enerji bedenin, tarifini yaptığımız bu şekli de aslında onun kendisi değildir Burada tarif edilen onun sebep olduğu bir enerji yoğunlaşmasıdır Enerji beden dediğimiz şeyin aslı insanın ruhsal enerjisi, psikokinetik gücüdür

Söz konusu bu psikokinetik enerji bütün doğaüstü kabul edilen olaylarda kullanılan, işi yapan, etkin güçtür Telapati, psikokinezi, durugörü, psikometri, levitasyon ve akla gelen her tür parapsikolojik tezahür bu psikokinetik güç sayesinde gerçekleştirilir Bir noktada Maji'nin etkin gücü de budur İnsan bilerek veya bilmeyerek kendi enerjisinden bir miktarını uzatabilir ya da uzağa gönderebilir veya birisinin üzerinde yoğunlaştırabilir ve hatta kalıcı olarak onun üzerinde bırakabilir Yukardaki Psikokinezi ve benzeri deyimlere bir açıklık getirmek gerekirse bazı kendiliğinden oluşan olaylarda veya bilinçli denemelerde cisimleri uzaktan oynatan, havalandıran, kişinin kendisinin havalanmasına sebep olan, düşünce nakli yapan, insanları etki altına alıp bir fikri empoze eden ve ona bazı şeyleri yaptırtan etkin güç enerji beden dediğimiz psikokinetik enerjidir Daha doğrusu insanın bu gibi şeyler yapabilmek için bilinçli veya bilinçsiz olarak kullandığı araç enerji bedendir

Enerji beden herkeste vardır fakat tabii bazı kişilerde çok daha güçlüdür Doğuştan gelen bu yetenek tıpkı bazı kimselerin adele yapılarında daha çok lif sayısı ile doğmaları gbidir fakat tıpkı fiziksel adele yapısının ağırlık çalışmaları ve değişik sporlarla güçlendirilmesi gibi enerji bedeni güçlendirip, etkinleştirecek çalışmalar da vardır Bu çalışmalardan aşağıda geniş şekilde bahsedilecektir



Sonunda gene Zanshin

Şimdi buraya kadar toparladığımız bilgilerin ışığında, yukardaki ilk sayfalarda yaptığımız Zanshin tarifini bir defa daha tekrarlayalım

"Zanshin, savaşçı ruhu (Haleti ruhiyesi) veya Savaş ruhu değildir Zanshin psikolojik değil ruhsaldır Zanshin tam olarak kişinin ruhsal enerjisinin rakibi bir zarf gibi kapladığı, içine aldığı, bir durum, bir ruhsal enerjinin kullanım şeklidir İki savaşçı karşılaşınca önce onların Zanshin'leri kapışır ve birisi bastırılınca enerji alanı rakibin zihinsel aktivitesini dumura uğratır, onu bir miktar fiziksel uyuşukluğa ya da şaşkın veya sarsak fiziksel duruma sokar Zanshin rakibin, fiziksel bedeni gibi ruhsal enerjisini de aynı zarfın içine alarak bastırmak, kısıtlamak, haraket edemez hale getirmektir"
Yukardaki enerji beden açıklamalarından sonra bu tarif daha anlaşılır hale gelmiştir "Zanshin kişinin kendi psikokinetik enerjisini rakibinin üzerine yoğunlaştırarak onu kısıtlayıp, sınırlamasıdır" Bunu yapabilmek için de öyle uzun konsantrelere, zihinsel yoğunlaşmalara gerek yoktur Mesela bir samurai kılıcını çekerken, kendisi farkında bile olmadan Zanshin'i uyanır yani bir anda yoğunlaşıp, genişler ve gereken konumu alır Çünkü talimli bir Samuri'nin Ruhsal enerjisi, fiziksel disiplini buna şartlanmıştır ve meselenin yaşamak ve ölmek olması da onu motive eder Tabii bunun için hem ruhsal açıdan hem fiziksel açıdan önceden yapımış olan ve kişiyi bu duruma sokabilen uzun, ağır ve belki de acı ve usanç verici çalışmaların gerektiği unutulmamalıdır Gerçek bir savaşçının sadece dış görünümü ve fiziksel haraketleri değil ruhu ve ruhsal haraketleri de savaşçıdır

Zanshin konusuna gene zaman zaman temas etmek üzere ara veriyoruz Bunu diyoruz fakat aslında işin gerçeği aranırsa yazımızın başından beri Zanshin konusundan bir milim bile ayrılmadık Sedece konuyu tam olarak bilmeyen kimselere göre değişik şeylerden bahsettik sayılır fakat buraya kadar yazılanların hepsi de Zanshin ile ilgiliydi

Nihayet yazımızın başından beri atıfta bulunduğumuz "Zihnin etkin ve edilgen durumları" konusuna bakmaya sıra geldi Buraya kadar olan bölümlerde, konuların yabancısı olan kimselere, zihnin bu ikiz durumu ve onların Uzak doğu savaş sanatlarındaki kullanımları hakkında birşeyler anlatabilmek için yeteri kadar bilgi aktardık

Devamı Bölüm 2'de

Devam Edecek

Alıntıdır

Alıntı Yaparak Cevapla