Yalnız Mesajı Göster

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ

Eski 07-17-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zanshin - Ruhsal Enerjinin Etkin Kullanımı İ



BÖLÜM -2-

ZİHNİN ETKİN VE EDİLGEN DURUMLARI

Burada "Etkin ve Edilgen" sözleri ile "Aktif ve Pasif" durumları anlatmaya çalıştığımız zannedilmemelidir Gerçi anlatmak istediğimiz durumlar için altif ve pasif deyimlerinin kullanılması da olasıdır fakta aşağıda da anlaşılacağı gibi aktif ve pasif sözleri söz konusu durumları tam olarak anlatamazlar


Edilgen durum

Edilgen durumdan kastımız tabii zihinsel sakinlik ve pasifliktir fakat pasif sözünde tam olarak çekimser kalmak gibi bir hava var halbuki burada edilgen sözü ile çok daha başka şeyler kastetmekteyiz Edilgen durumu önce ana konumuz olan döğüş sanatları açısından ele almamız gerekmektedir Chi konusundan bahsederken Tai Chi çalışmasını kısmen anlatmıştık Tai Chi aslında pasif bir durum değildir Tai Chi yapmak kendini evrensel enerji akılmlarına bırakmak, başka bir ifade ile kendi zihinsel zorlamalarını bir yana bırakıp zihni ve ruhu çok çok daha büyük bir gücün yönetimine bırakmaktır Biran için ülkemizde denizlerimiz uygun olmadığı için bilinmeyenn fakat hemen herkesin film ve resimlerde gördüğü kadarıyla bir fikre sahip olduğu Sörf'ü düşünelim Sörfçü denize açılır ve uygun bir yerde sörf tahtasının üzerine çıkarak, büyük bir dalgaya binip, sahile doğru süzülmeye başlar Gerekirse bir dalgadan diğerine geçmek için kendi istek ve ustalığını kullanır Zarif ve akıma uygun beden haraketleri ile dengesini sağlar çünkü akım zaman zaman onun dengesine ters de olabilir Burada tabii akıntı yerine akım sözünün kullanılması rasgele değildir Durumu Chi akımları ile uyumlu davranan Tai Chi uygulayıcısı ile mukayese ettiğimiz için akım denildi Tabii aynı örnek bir yelkenli için de verilebilir Sörfçü veya yelkenli akımlarla uyumlu gitmek zorundadırlar Başka bir anlatımla, edilgen haldedirler Ama dikkatle düşünülürlerse onlar asla pasif değildirler Yelkenli rüzgara bağlıdır, rüzgara ters yönde de gider fakat bunun için de rüzgarın akımını kullanır Yelkenlerini ona göre ayarlar ve yandan rüzgar aldığı halde dümdüz gider Akımları anlamak ve onlarla uyumlu davranarak kendi istediğini yapmak için gayret ve aktivite içindedir Bu durum pasif olmadan edilgen olmayı çok güzel anlatır Denizde dalgalar ve rüzgarla sürüklenen bir kütük pasif durumdadır fakat süzülüp giden bir yelkenli edilgen durumdadır



Tai chi ve benzeri şeylerde "Edilgen durum" kendini sakin ve Chi'ye teslim olmuş olarak bırakmak fakat ondan aldığı öngörü ile akımla uygun olarak bir darbeyi savuşturmak, karşı hücum yapabilmektir Bütün davranış kalıbına rakibin, Chi akımında oluşturduğu dalgalanmaya cevap vermek durumu hakimdir Kişi asla saldırgan değildir Öyle ki, mesela döğüştüğü kimsenin kötü şekilde incinmesine bile sebep olsa bunu kendi saldırganlık duygularıyla yapmamıştır Rakibinden çok Chi'ye konsantredir ve saldırma haraketi aslında saldırma haraketi değildir Fakat kendisini bir manken gibi pasif olarak da bırakmamıştır

Edilgenlik hali budur Karşıdan gelen itilimlere cevap verebilmek, sezgi ve düşünmeden yapılan davranışlara kendini açmak İşte bu yüzden de yukarıdaki tariflerde Tai Chi için döğüş sanatı demek de pek doğru değildir demiştik Tai Chi bir felsefenin ve inancın uygulamasıdır



- Aikido -

Bu noktada da henüz Japon sistemlerinden bahsetmeye başlamış olmamakla beraber Aikido'dan bahsetmemiz gerekiyor çünkü Aikido, Tai Chi'ye benzer bir düşünce yapısına sahiptir ve Gerçek Aikido da aslında bir döğüş sanatı değil bir felsefe ve inancın uygulanışıdır Tabii Aikido'dan bahsederken artık "Chi" değil "Ki" sözünü kullanmamız gerekmektedir

Aikido Japon döğüş sanatları içinde edilgen durumda uygulanan bildiğimiz tek uygulama Tabii ki bizim bilgi sahibi olmadığımız başka uygulamalar da olabilir Özet olarak Aikido rakibin uzattığı veya saldırdığı elini, kolunu, bileğini yakalayarak kıvırıp, bükerek onu düşürmek ve etkisiz hale getirmek sanatıdır diyebiliriz Tabii ki, Aikido öğrencileri bu kaba anlatına bir çok farklı açılar katabilirler Burada sadece hiç bilmeyen birisinin dışardan bakınca edineceği kanaati anlatıyoruz

Son yıllarda Aikido bazı değişikliklere uğratıldı Felsefi bir uygulamadan çok bir döğüş sanatına döndürüldü ya da bu gayret içine girildi fakat özgün hali anlattığımız gibi ruhsal ve evrensel enerjiye bağlı bir şeydir

Aikido öğrencisi da kendisini evrensel enerji akımına bağlar ya da bırakır Bu konumda olmayı günlük hayatın bir parçası haline getirmeye çalışır Kendisine arkadan yapılan bir saldırıyı da, bir köşeyi döndüğü zaman ani bir saldırı ile karşılaşacağını da Ki akımlarındaki dalgalanmalardan anlar, bilir Rakibinin elini kolunu yakaladığı zaman aslında ona, o eli yakalattıran Ki'dir Rakibini düşürürken onu kaba kuvvet kullanmadan savurur Aslında rakibi savuran Ki'dir Aikido'cu sadece Ki akımını ve rakibinin çevresindeki Ki'yi yönlendirmektedir Yani en azından teorik olarak bu böyledir Bu başarılırsa Aikido çalışmaları da dünyanın en lezzetli (Güzel veya zevkli demiyoruz Burada en iyi tarif edebilecek kelime Lezzet'tir) şeylerinden biridir

Fakat bilinmelidir ki Aikido da tıpkı Tai Chi gibi bir edilgen durumdur Aikido'da aşağıda söz edeceğimiz Etkin durum yoktur Aikido ustaları ne derler bilemeyiz ama ne derlerse desinler, Aikido'da Zanshin kavramına fazla yer yoktur Uzun zaman Aikido yapan ve zihnin edilgen durumuna şartlanan, ustalaşan ve sonradan Iaido yapmak isteyen Aikido öğrencileri Zanshin'i yani etkin durumu anlamak ve uygulamakta zorluk çekebilirler



Etkin durum

Etkin duruma gelince Etkin durum da Aktif durum değildir Etkin durum, Edilgen durumun içinde olur ve bu yüzden zaten bütün olarak aktif bir durum olmaktan çıkar Aslında, zihnin ya da ruhsal enerjinin etkin durumu, zihnin veya ruhsal enerjinin saldırgan durumudur Tabii burada kastedilen saldırganlık körce saldırmak, imha etme arzuları içinde olmak değildir Zihinsel sakinlik ve Ki akımlarıyla sörf yaparken ruhsal enerjinin saldırgan halidir Saldırgan ruhsal enerji durumu tabii ki, burada ele aldığımız Uzak doğu savaş ve döğüş sanatlarıyla sınırlı bir olgu değildir Zaten öyle olsaydı bu kadar şeyi yazmamıza da gerek kalmadan konuyu çok daha kestirmeden anlatabilirdik Saldırgan ruhsal enerji çok uzun zamandan beri batıda da biliniyordu Tabii şimdiye kadar hiç kimse çıkıp da buna saldırgan ruhsal enerji demedi Aslında buna özel bir isim takan ve başlıbaşına savaş durumuna uyarlayan Japonlardır Bu yüzden dünyanın diğer yerlerindeki ve hayatın diğer alanlarında saldırgan ruhsal enerjinin nasıl kullanıldığını ve nelere yaradığını görmeden önce Japonya'daki ve savaş sanatlarındaki kullanımı görmemiz yerinde olur



Zen Budizm Japonya'ya geçtikten sonra hayret verici bir durum oluştu Bu tuhaf gelen durum Samurai anlayışına ve Zen Budizm'e uzaktan bakan, yüzeysel bir kültürle inceleyen batılı kimseler için tuhaf olan bir durumdur İnsan ilk bakışta sakinlik, dinginlik, barış ve uyum halinde olmayı gerektiren daha doğrusu sağlamaya çalışan bir uygulamanın, bize ufak görünen her hatada Harakiri (Seppuku) yapan, Ölüm ve öldürmeyi hayatın bir parçası ve en doğal durumu olarak kabul eden (Uzaktan bakan kişinin görüş açısına göre bu böyledir) Samurai terbiye sistemi ile son derece ters olacağını düşünür Halbuki Zen Budizm Samuri kültürü tarafından çok büyük bir kabul gördü Bugün de Zen Budizm'in kalesi Japonya'dır dersek çok doğru bir şey söylemiş oluruz Samurai'lerin Zen Budizmi benimsemiş olmaları şüphesiz ki onun zaten savaş sanatları ile olan ilgi ve iletişiminden dolayıdır (Shaolin Kung Fu) Ama tabii ki, ana neden bu değil, Zen Budizm'in, Samurai terbiye sistemine uygun olmasıdır Kısa zamanda Zen Budizm uygulamaları Budo sanatları ile birleştirildi Çin'de, başta Shaolin Kung Fu olarak bazı Kung Fu ekolleri varken Japonya'da bütün savaş sanatları Zen Budizm'le bütünleşti Herşeye rağmen Japonlar ve daha doğrusu Budo dallarının ustaları Zen Budizm'e bazı şeyler eklediler Zen'in Kung Fu'daki edilgen durumunu tam olarak benimsemediler Edilgen durum tabii ki, reddilmedi hatta herşeyin tabanı, iskeleti edilgen durumdur fakat bunu içine savaş zamanında devreye giren bir etkin durum kattılar Belki de Budo sanatlarının kendi ana yapısı veya daha şiirsel bir ifade ile kendi ruhu bunu gerektiriyordu Sırası gelmişken, Savaş sanatlarıyla ilgili olmayan kimseler için Burada Budo sözünü biraz açalım (Bu yazıda dip not ve eklemeler kullanılmadığı için)

Budo: Savaş sanatları anlamına gelir Askeri sanatlar Judo, Okçuluk, Kılıç sanatları gibi askeri sanatlar Daha iyi bir fikir verebilmek için yazıyoruz ki, mesela Karate bir Budo sanatı değildir Halbuki Karate ve özellikle bazı Ryu'lar (Mesela Uechi Ryu) Zen'i çok ön planda tutarlar

Japonya'da ön plana alınan, söz konusu saldırgan ruhsal enerji veya zihnin ya da ruhsal enerjinin etkin durumu ise bu yazının ana konusu olan Zanshin ismini almaktadır Bu durumun savaş sanatlarında kullanılması ise yukarda bahsedilen enerji beden ya da daha bilimsel olsun diye insanın psikokinetik enerjisinin aktive edilişidir



Tekrar Zanshin

Ruhsal enerjinin saldırgan hali belki Samurailer, belki rahipler, belki de bir iki Budo ustası tarafından keşfedildi ya da ayrı bir bütün olarak toparlandı ve bir yere oturtuldu

Bu durum nasıl olmaktadır? Yani tabir caizse, dış görünüm olarak neler oluşmaktadır? Savaşçı rakibi ile karşılaşır Ya da normal, günlük hayatta iken aniden hücuma uğrar Veya daha olası olarak, günlük hayatın herhangi bir safhasında aniden hücuma uğrayacağını ya da negatif etkiler altında olduğunu yani, kötü niyetli kimselerin etki veya görüş alanı içinde olduğunu hisseder

Bu önsezi duygusu bir abartı değildir Yani savaşçının, siste yol alan bir uçak veya geminin radarının olması gibi bir ruhsal radarın oluşması ve daima çalışır durumda olması hatta savaşçı uykudayken bile çalışması bir efsane ya da romantik bir abartı değildir İnsan kendisine uzaktan, arkadan ya da gizlice bakıldığını, ya da ilerdeki köşenin ardında kötü niyetli bir ya da birkaç kişinin olduğunu hissedebilir Pusu kurulan bir bölgede bulunulduğunu aniden düşünebilir Bu duygu kişiden kişiye değişen bir fiziksel tepkiye yol açar Bazı kimselerde sanki kafa derisinin her milimetre karesi hafifçe yukarıya çekilirmiş gibi olur Bazı kimselerin kulaklarında hafif bir uğultu ya da çınlama olur, el veya yüzde ürpertiler oluşabilir ve en yaygın olarak da kişinin karın bölgesinde, göbek etrafında kasılma, ürperti ya da hafif bulantı olabilir Veya hiç bir fiziksel uyarı olmaz da sadece his olarak kişi durumu anlar

Bu duygunun oluşabilmesi için bazı şartlar gereklidir Herşeyden önce savaşçının "Ruhsal enerjinin edilgen hali" olarak tarif ettiğimiz evrensel enerji akımları ile uyum içinde olması, Zen'i ve Zen'in boşluğunu günlük hayatına yansıtabilmiş olması, her zaman zihinsel dinginlik içinde olması dolayısıyla zihnini edilgen durumda tutarak dıştan gelenleri algılayabilir olması gereklidir Bunu sağlayabilmek bir Zen öğrencisi için zor olmayabilir fakat "Tehlikenin öngörüsü" diyebileceğimiz bu tetiktelik ve tabii, gayret sarfetmeden, konsantre olmadan hatta farkında olunmadan daima içinde yaşanılan bu tetiktelik durumu ve sezgi ile algının kombine olarak çalışması ve gelişmesi için bazı şartlar gerekir Sadece Zen, sadece zihinsel dinginlik buna yetmeyebilir Bunu sağlayacak olan özel çalışmalar vardır Mesela bunlara bir örnek de aşağıda göreceğimiz "Kuji In" tekniklerindeki "Kai" isimli El kesmesi ya da el jesti ve onun mantrası ile yapılan çalışmalardır

Zihnin ve ruhsal enerjinin edilgen ve barışçı halinde olan Savaşçı gerekli uyarıyı aldığı anda ya da rakibi ile karşılaşmak için kılıcını çekip, onunla yüzyüze geldiği anda onda faklı birşeyler uyanır Yukarda söz ettiğimiz ve enerji beden ismi verilen kendi öz ruhsal enerjisi uyanır Bu uyanış sözü de fazla abartılı olabilir çünkü bu enerji her zaman mevcuttur Burada sadece genişlemiş bir anda açılıp yayılmış ve tabir caizse bir patlama yapmıştır

Uyanan enerji direk olarak rakibe yönelir ve onu bir zarf gibi sarmalamaya çalışır Çalışır diyoruz çünkü aynı anda rakibin enerjisi de aynı şeyi yapmaya çalışmaktadır Dolayısıyla iki enerji birbirlerini keserler Bunlardan birisi daha güçlüyse ya da birisi zafiyet gösterip zayıflarsa diğeri aniden onu kaplar

Şimdi şu çok bellidir ki, kişiye savaşı kazandıran sadece burada anlatılan ruhsal enerji değildir ve savaşı kazanmak için fiziksel yetenek, iyi bir silah, o silahı kullanma tecrübe ve bilgisi ve zeka da gereklidir Ruhsal enerji biraz arka planda kalabilir bile Ancak kazanma yolunda Ruhsal enerji de önemli bir etkendir ve iki rakipten birisi bunu biliyor ve kullanabiliyorsa, diğeri ise kullanamıyorsa veya böyle birşeyden haberi bile yoksa, diğer bütün şartların eşit olması durumunda enerjiyi kullanabilen kazanır

Herne kadar Zanshin'in hayatın diğer alanlarında ve dünyanın diğer bölgelerindeki kullanımları aşağıda incelenecek bir konuysa da burada hemen bir örnek vermemiz yerinde olur Bir Futbol maçında, penaltı çekilirken Kaleci ve penaltıcı arasında bir Zanshin ilişkisi vardır İnsanı iyi kaleci veya iyi penaltıcı yapan budur Aynı zamanda penaltı vuruşu yapılmadan önce bazı kalecilerin tam topun geleceği noktaya sıçramaları bazılarının ters yönlere atlamaları veya şaşkın şaşkın duralamalarının, bazı penaltıcıların, kalecinin atlayacakları yönü önceden anlayıp, ters yöne vurmalarının nedeni de Zihnin edilgen hali içinde olarak elde ettikleri algıdır

Tekrar yukarda bahsettiğimiz savaşçımıza dönelim Rakipler karşılaşmış ve ruhsal enerjileri yayılmıştır Burada anlatılanlar da belki yarım saniye içind olup bitmiştir, düello yarım saniyede de bitmiş olabilir Ama anlatılan şeylerin gerçekleşmiş olması için süre önemli değildir Zanshin'leri uyanmış durumdaki savaşçılar aynı zamanda da ruhsal enerjinin edilgen hali içinde bulunmak zorundadırlar Çünkü bu şekilde yaparak rakibin bir salise sonra yapacağı hücumun yönünü ve gücünü, onun ilerleyip, gerileyeceğini sezmek zorundadırlar

Burada Iaido öğrencisi olan okuyucular için bir örnek vermek mümkündür Bazı Kata'lar birden fazla rakibe karşı savaş şeklinde tasarlanmışlardır Mesela Sanpo giri veya Shiho giri yapılırken çevrede bulunan birden fazla rakip düşünülür Gerek modern dünyanın Iaido öğrencisi, Kata içinde ve gerekse eski günlerdeki gerçek bir savaştaki benzeri durumlar içindeyken savaşçının zihinsel durumu hem edilgen, hem etkin şekildedir

Edilgen şekildedir çünkü kendisi bir rakiple ilgilenirken diğerlerinin haraket ve niyetlerini, onlara bakmak için gözlerini kullanacak zaman bulamasa bile bilmelidir Aynı zamanda ilgilendiği rakibin de yapacağı şeyleri bir salise önce sezmek durumundadır

Etkin durumda olmalıdır çünkü ruhsal enerjisi ya da kinetik enerjisi ile ilgilendiği rakibini bastırmak, şaşkınlığa düşürmek, hatta hipnotik bir hale getirmek ve bir an önce onu kesmek zorundadır Aynı zamanda arkasında veya yanlarında olan rakiplerin yaklaştığını sezerse onları yavaşlatabilmek (Ne kadar yavaşlatabilmek? Çeyrek salise bir hayat kurtaır veya öldürür!) için gene Zanshin'i yani etkin hali, yani ruhsal enerjinin saldırgan halini kullanmak zorundadır

Bu anlatılanlar belki saçma ve akla sığmaz görünebilir Fakat bir savaşçının üç veya dört kişi ile karşılaşarak sağ çıkmasının başka nasıl bir yolu olabilir Böyle bir durum olamaz Sadece filmerde olabilir mi diyorlar Pekiyi Tarihte Miyamoto Musashi'nin bu gibi düellolar yapıp kazandığı, Musashi'nin 1612 yılında karşılaşıp, sadece bir tahta kılıçla öldürdüğü, gene ünlü bir savaşçı ve silahşör olan Sasaki Kojiro'nun benzeri, çoklu düellolar yapıp kazandığı kayıtlara geçmiş bir şeydir Yazımızın bir çok yerinde söz konusu ruhsal enerjilerin sadece Japonlara has bir yetenek olmadığını fakat onların bunu sistematize edip, talimi yapılabilir hale getirdiklerini ve isimlendirdiklerini belirttik Şimdi de buna bir örnek olarak "Cezayirli Hasan Paşa" hakkında birşeyler yazabiliriz

Cezayirli Hasan paşa Türk donanma okulunu ilk kuran kimsedir Hasan paşa gençliğinde donanmaya Levent yani deniz piyadesi olarak katılır Girdiği gemi ile Cezayir'e gönderilir Cezayir yakınlarında bir korsan gemisi ile karşılaşırlar Hasan paşa'nın gemisi, korsan gemisine rampa eder ve tabii o zamanlar paşa değil de basit bir er olan Hasan yalın kılıç korsan gemisine atlar Tam o sırada sert ve ters bir rüzgar nedeni ile iki gemi birbirinden ayrılır, Levent Hasan düşman gemisinde tek başına kalır Geminin açılıp, yeniden korsan gemisine yanaşması ise bir saate yakın bir zaman alır Herkes Levent Hasan ölmüştür diye düşünürken gemiye girince, Levent Hasan'ın korsanların yirmi kadarını kestiğini ve kalanları da teslim aldığını görürler Bunun üzerine ona rütbeler verilir, sonunda Cezayir'e vali olur ve en sonunda da İstanbul'a dönüp o zamana kadar usta çırak ilişkisi şeklinde giden denizcilik için bir Donanma okulu kurar
Yukardaki örneklerde görülen savaşçıların, bahsedilen şeyleri güçlü bir Zanshin ve gelişmiş bir edilgen ruh olmadan yapabilmeleri ne derece mümkün olabilir

İşte anlatılması zor olan, Dojo çalışmalrı içinde zaten anlatılmasına zaman da olmayan Zanshin budur

Şimdi bir şeyi daha sormanın ve cevaplamanın zamanıdır Ruhsal enerjinin etkin veya saldırgan haline bir isim takılmıştır "Zanshin" Pekiyi neden ruhsal enerjinin edilgen haline özel bir isim verilmemiştir? Bunun cevabı çok kolay olmakla beraber ilk bakışta akla gelmeyebilir

Bir Zen rahibi hatta öğrencisi, bütün budist okulların izleyicileri ve tabii ki, Samurai'ler normal hayatları içinde her zaman zihnin ve ruhun edilgen durumunda olmalıydılar Bütün Budizm ve Yoga ekollerinin ana amacı zaten insanı böyle bir dinginlik durumuna getirmektir Anlaşılacağı gibi Edilgen durum isim verilmesine gerek olmayan normal durumdur Sıradışı olan ve ancak birisini etki altına almak istenince uyanan ve sonra bırakılıp, normale dönülen durum Zanshin durumudur



Zanshin'i savaş durumu içinde uyarmak için ne gerekir?

Yukardaki sorunun cevabı çok basittir "Hiçbir şey" Aşağıda Zanshin durumunun güçlenmesi, ruhsal enerjinin gelişmesi, evrensel enerjiden daha fazla enerji çekilebilmesi için yapılması gereken hem Uzak doğuda hem de Batıda yapılan bazı uygulama ve meditasyonlardan bahsedilecektir Fakat bunlar özel çalışma durumlarıdır ve herkes yapmak istemeyebilir Yukarda verilen Penaltıcı ve kaleci örneği düşünülürse, Futbol takımlarının, bu çalışmaları yapmaları bir yana dünyada hatta evrende böyle şeylerin mevcut olduğunu bilmeleri bile akla yakın değildir Yani Zanshin herkeste vardır ve kişi bunu farkında olmadan, kendi yaptığı şeye önem verdiği ve konsantre olduğu şekilde kullanır Ama üzerinde çalışıp alt yapıyı hazırlarsa çok daha güçlü kullanır İnsanlar bunu doğuştan sahip oldukları kadar kullanırlar Herkes şarkı söyleyemez Bazı insanlar doğuştan kabiliyetlidirler ve şarkı söylerler fakat dilsiz olmayan herkes konservatuvar eğitimi ile, doğuştan sesi olan kimselerden çok daha iyi şarkı söyleyebilir

Zanshin alt yapı olarak hazırlanan ve uyandıktan sonra bilinçli olarak tutulan bir durumdur fakat onun uyandırılması bilinçli olarak bir pedala basılıp, bir mekanizmayı harakete geçirir gibi değil, otomatik olarak, gerektiği anda kendiliğinden olmalı ve bu, bu şekilde olana kadar yapılan çalışmalarla alt yapı hazırlanmalıdır

Bir savaşçı veya Kılıç öğrencisini ele alırsak Özellikle yaşamak ve ölmek arasında kalmak gibi güçlü bir motivasyona sahip olan bir savaşçı oturup çok uzun ruhsal hazırlık çalışmaları yapmasa, ne olduğunu bilmese ve yarım yamalak bir fikre sahip olsa bile zamanla ruhsal enerjinin etkin ve edilgen halleri onda gelişir Hatta Zanshin denilince son derece yanlış izahlar yapsa bile farketmez İnsanın kendi üst benliği bu enerjinin ne olduğunu ve nasıl uyarılacağını bilir Tabii ki, savaşçı ruhsal çalışmalar yaparsa ve duruma bilerek konsantre olursa daha iyi olur

Bir karşılaşma anında savaşçının Zanshin'i düşünmesine uyarmaya çalışmasına özel bir konsantreye zaman ve imkan yoktur Tıpkı sıcak bir çaydanlığa elimizi dokundurduğumuz zaman hiç düşünmeden anında şimşek gibi geriye çekmemiz gibi ilk uyarıları alınca Zanshin uyanır İşlevini yerine getirir Ancak bunun Kılıç sanatlarına yeni başlayan yani bir, iki yıllık, modern zamanların kılıç öğrencileri için mümkün olması da beklenemez Modern Kılıç öğrencisi bunu düşünmek, Zanshin'in ne olduğunu bilmeseler bile dikkat ve konsantre geliştirmeye çalışmak zorundadırlar

Japonya ve Japonya'nın eski savaşçılarına gelince Bu durum onların zaten günlük hayatlarıydı Ve unutulmasın ki, gereken bütün meditasyon çalışmaları, onların günlük ibadetleri idi Ayrıca bir zaman ayırmalarına, bilgi edinmelerine gerek yoktu Mesela bir Kılıç öğrencisi ibadeti ile Kılıç sanatını birleştirmiş durumdaydı Tabii ki, o zamanlarda bazı şeyler daha kolaydı Günümüzde ise hem biraz bilmek hem de zaman ayırıp, biraz gayret göstermek gerekiyor Ayrıca günümüzde genellikle hayali rakiplere karşı Zanshin geliştirmek gerekiyor ki, bu da zorlaştırıcı bir faktördür



Zanshin neden savaş sonrasında sürdürülür?

İki savaşçı karşılaşır Birisi yığılıp kalır O an için savaş dışı kaldığı kesin olmakla beraber ölüp ölmediği belli değildir Kazanan savaşçı Zanshin'i devam ettirir Ruhsal enerjisi hala rakibini sarmalamış şekildedir Bunu kılıcını kınına koyup, iyice geriye çekilene kadar ya da bir şekilde rakibin gerçekten öldüğünü anlayana kadar sürdürür Iaido Kata veya Waza'larında da, hangi Ryu olursa olsun bu durum vardır Son teknik yapılır, hayali rakip yere serilir ve kılıç kına koyulur Geriye çekilinir Bu durumda da iyice geriye çekilip, iki el kılıcı ve kını bırakıp, yanlara sarkana kadar Zanshin sürdürülür

Bu durumun hep yapılan bir açıklaması vardır Aslında çok haklı ve gerçekçi olan bu açıklamaya göre rakip yaşıyor olabilir ve ölüm anında bile son bir hamle yaparak kılıcıyla ya da kılıcını da düşürmüşse kısa kılıcını çekerek veya bir bıçakla saldırabilir, savaçının aşil kirişini kesebilir veya öldürücü bir vuruş yapabilir Bunu engellemek için dikkat rakibin bedeninde tutulur Ancak iyice uzaklaştıktan sonra Zanshin bırakılır

Aslında bu ifade son derece haklı ve doğrudur fakat bunun yüzünden de bir çok kişi de Zanshin'in sadece rakip yere serildikten sonra üzerine yoğunlaştırılan dikkat olduğunu zannetmesine sebep olur İkinci olarak bu durumun yani Zanshin'in savaş sonrasında, rakibin bedeninden iyice uzaklaşana kadar veya onun ölümünün kesin olarak anlaşılmasında bir süre sonrasına kadar sürdürülmeinin bir de ezoterik sebebi vardır



- Ölüm den sonra alınan intikam -

Yukarda anlatıldığı gibi iki savaşçı karşılaşınca hatta bunlardan birisi savaşçı olmasa da, ya eğitimle ya doğuştan Zanshini güçlü olan, hatta silahsız bir kişi bile olsa iki kişinin Zanshin'i karşılaşır Biri yığılıp kalır Belki o anda ölmüştür bile Fakat ruhsal enerjisi kısa bir süre için hala sürecektir ve önceki savaş veya katliam durumundan dolayı ölen kişinin enerjisi zaten kendisini öldürene odaklanmıştır Ona yönlendirilmiştir Zaten amacı onu boğmak, kısıtlamak, ruhsal enerjilerini sarıp sarmalayıp, işlemez hale getirmektir İşte bu ölüm anında kazanan savaşçı kendi Zanshin'ini bırakıp da "Laylaylom" gibi bir zihinsel duruma girerse bir anda öldürdüğü kişinin ruhsal enerjisi ile kaplanır çünkü bunu önleyen zaten onun kendi Zanshin durumudur İşte bu durum da bir tür lanetlenmek gibidir

Bundan sonra söz konusu enerji kazanan savaşçıya bulaşıcı bir hastalık gibi yapışıp, bulaşır ve uzun bir süre de kalıcı olur Bu arada savaşçının, kendi zanshin'ini de kullanamaz, uyaramaz ya da yayıp genişletemez durumda olmasından dolayı muhtemelen başka bir savaşçı onu öldürür Ya da en azında kişi sebebi meçhul, depresif durumlara girer Eski günlerde bu durum ölenin laneti, intikamı gibi düşünülebilirdi Bu durumlardan doğan bir çok eski hikaye vardır Hatta söz konusu durum bizde de bilinir Halk arasında "Kan tutması" denilen bir durum vardır İnsan öldüren bazı kişiler, haklı veya haksız olmaları farketmeksizin tuhaf durumlara girerler, Kımıldayamazlar, aptallaşırlar, oldukları yerde kalakalırlar Anadolu'da bazı bölgelerde ve özellikle Karadeniz çevresinde garip bir inanç da vardır Bu durumda kalan ya da böyle bir durumda kalmasa bile birisini öldüren (Tabii ki, bıçak gibi bir yakın mesafe silahıyla Tabanca, tüfek gibi uzaktan öldüren bir araçla değil) kimsenin kurtulabilmesi için hemen parmağını ölen kimsenin kanına batırıp, ya da kanlı bıçaklarını yalamaları gerektiğine inanılır Kan tutması durumu bazı kimselerde bir iki saat bazılarındaysa günlerce sürebilir Sonunda kişi ağır bir depresyonla karşılaşabilir, ölürdüğü kişinin hayalini görebilir, hatta çıldırabilir Katilin kurbanını görmesi ve aklının devamlı ona takılıp kalmasının nedeni de söz konusu kinetik enerjinin, onun bilinçaltına kadar işlemesidir Tabii hemen söyleyelim ki, Kinetik enerji ya da enerji beden bunu bir zeka ve bilinçle yapar demek istemiyoruz Sadece belli bir kişiye ait olduğu için o kişinin enerjik yapısı, enerji bedeni, kişinin bilinçaltına enerjinin sahibi olan kimseyle ilgili rahatsızlıklar uyanmasına sebep olur

İşte Samuri ya da Ninja'nın öldürme işleminden sonra da Zanshin'i sürdürmelerinin nedeni özet olarak, Ölen kimsenin ruhsal ya da kinetik enerjisini veya Zanshin'ini, kendilerinden uzak tutmak için, itici güç olarak kullanmalarıdır Bu durum gerileyip zaten eriyip yok olmakta olan enerjinin menzil alanından çıkana veya enerji tamamen dağılıp, yok olana kadar sürdürülür Ninja kültüründe bu tür şeyler ruhsal yani ölen kimsenin bilinçli ruhu tarafından yapılan lanetlenme durumları olarak hurafe seviyesinde büyütülmüştür Bazı Ninja'la yüzlerini bile, kurbanların ruhlarının ölümden sonra kendilerini arayıp bulamaması için, öldürdükleri kimselere göstermek istemezlerdi

Bu olguyu işleyen fakat herşeyin çok fazla sinamatize edildiği, Chritopher Lambert, John Lone ve joan Vhen'in oynadığı ve yurdumuzda da gösterilen "The Hunted" isimli bir film de yapılmıştır Yazık ki, filmde yeterli açıklama yapılamadığı için durum, yani Ninja'nın lanetlenmesi seyirciler tarfından tam olarak anlaşılamamış, film basit bir vur, kır, kes seviyesindeki macera filmi olarak kalmıştır Tabii bu film zaten burada anlatıldığı şekilde ruhsal enerjiler hakkında birşeyler anlatmak, mesaj vermek için yapılmayıp, sadece hurafe olarak görülen bir olgudan, heyecanlı bir aksiyon filmi yapmak için çekilmiştir



Kılıç neden Samurai'nin ruhudur?

Japon kültürü ile şöyle böyle ilgilenen bir kimse, kendisi, Iaido ve benzeri savaş sanatları ile hiç ilgili olmasa bile bir yerde, bir şekilde mutlaka, Kılıcın Samurai'nin ruhu olduğunu, Samurailerin buna inanıp, kılıcı ruhları olarak gördüklerini duymuştur

Bu olgu böyle alınır ve olduğu gibi bırakılıp geçilir Sadece Samurai düşüncesinin bir ürünü, samurainin kılıcına saygısının belirtisi olarak görülür Halbuki dış görünümün ardında çok daha derin anlamlar vardır İnsanların çoğunda belli tarihlerden önce yaşamış olan insanları aptal ve son derece cahil, ilkel hurafeprest olarak görmek eğilimi vardır Hele batılılar, II Dünya savaşından sonra Japonya'yı yarım yamalak tanımaya başladılar Ama kafalarının içinde onları genel olarak aşağılıyorlardı Savaşı kendileri kazanmışlardı Demek ki efendi onlardı ve savaşı kaybeden Japonların da bir çok şeyi ilkel ve cahilce olabilirdi O zaman yerleşen anlayışlar daha sonra bu bakış açısı değişse de, yüzeyselliklerini korudular Kılıç konusunda da kılıcın Samurainin ruhu olarak kabul edilmesini olduğu gibi alıp, duygusal ve romantik bir yaklaşım olarak gördüler Tabii doğu ile ilgili bilgi ve yaklaşımlar bize de batının süzgecinden geçerek geldiği için bizde de aynı yüzeysel anlayışla ele alınmışlardır

Yukarıdaki bölümlerin birinde de söylendiği gibi eskinin insanları bizden sadece teknolojik olarak geriydiler Otomobil ve televizyon yapamıyorlardı Hatta Ozon tabakasını yırtmaya bile muvaffak olamamışlardı fakat bu kimseler cahil değildiler Hele aptal hiç değildiler Aynı dönem içindeki Avrupalıların ve Amerikalıların rüyalarında bile göremeyecekleri kadar uygardılar

Şimdi şöyle mi düşünmek gerekir? Samurai'ler ve hatta bütün Japonlar o kadar aptaldılar ki, doğdukları zaman ruhlarının olmadığına inanıyorlardı Büyüyüp Samurai olunca da "Eh bu güne kadar ruhum yoktu Bari kendime bir ruh satın alayım" deyip, gidip bir kılıç alıyorlardı Bir kılıç savaş veya eğitim sırasında kaçınılmaz şekilde bir gün kırılabilir Böyle bir şey olduğu zaman Samurai "Aman ruhum kırıldı, gidip başka bir ruh alayım bari" şeklinde mi düşünüyordu?

Hiç kimse bu açıdan düşünmeye bile gerek görmedi ve fikir genel tarafından olduğu gibi alıp, otantik ve romantik bir inanç, bir hurafe olarak kabul edildi Halbuki benzeri herşeyde olduğu gibi bu inancın da arkasında bazı derin şeyler vardır

Şimdi Japon kılıç geleneğini bir yana bırakarak Orta çağ Avrupa'sına bir bakalım Yurdumuzda sinemaya gitme imkanı bulan hemen herkes "Yüzüklerin efendisi" isimli filmi gördü Sinemaya gitme imkanı olmayanlar ya da fantastik filmlerden hoşlanmayanlar da çeşitli Tw programlarında filmle ilgili bir sürü şey gördüler Söz konusu filmdeki büyücüler ve onların kendi aralarındaki savaşlar bir çok kişinin ilgisini çekti Herkes bu büyücülerin koca koca asalar taşıdıklarını ve bu asaları değişik şekillerde enerji yönlendirmek için kullandıklarını gördü Tabii ki, filmin herşeyi fantastik bir hikayeden kaynaklanıyordu fakat bir çok şey gibi büyücülerin davranış tarzları ve enstrumanları da tarihten alınmış ve sinematize edilerek abartılmış şeylerdi

Gerçekten de Ortaçağ Grimoire'larını yani büyücülerin kendi tecrübe ve uygulamalarını yazdıkları çalışma notları kitaplarını incelediğimiz zaman Asa'ya büyük önem verildiğini görürüz Bu insanlar kendi inançları doğrultusunda mesela bir cismi manyetize ederken, kutsar veya lanetlerken hep asalarını bir namlu ya da bir yönlendirici olarak kullanıyorlar Kendilerini kötü etkilerden korumak için zemine bir daire çizerken bunu asalarıyla yapıyorlar Günlük hayatlarında asalarını yanlarında taşıyorlar ve kendilerinden başka kimsenin dokunmasına izin vermiyorlar Gerçi yaptıkları şeyler filmlerdeki gibi muhteşem görselliğe sahip değil Asalarıyla işaret ettikleri cisimler öyle hemen havalanıp uçmuyorlar Hatta çoğu zaman gözle görülür bir tezahür de olmuyor fakat gene de bu kimseler yaptıkları şeyleri bir şekilde ruhsal enerji yönlendirmesi olarak yapıyorlardı Bu işte kullanılan araç da "Asa"larıydı

Majikal asaların yapımı için değişik ağaçlar tercih edilirdi Bu durum ekole göre değişirdi Mesela Drüidler için kutsal ağaç Meşeydi Bazı yerlerde Ardıç bazı bölgelerde de Dişbudak ağacı tercih edileblirdi Daha köksüz tam Ortaçağ döneminin ortalarının Avrupa majisyenleri fındık ağacını tercih ederlerdi Bu asa geleneği kutsal kitaplara kadar girmiştir Mesela Musa'nın asası ve benzeri şeyler Tevrat, Incil ve Kur-an'da söz konusu edilirler

Tabii gerek tarihi büyüsel belgelerde, gerekse masallarda bol bol, sihirli kılıçlardan da bahsedilir sonuç olarak hepsi aynı kapıya çıkmaktadır Gene Islami tarikatlara ve İslami Havas'a dönersek (Havas: İslami büyücülük geleneği Yahudi Kabalası ve Islami tasavvuf karışımı birşeydir Kabala'dan çok etkilenmiştir Büyücülük denilince akla gelen şarlatanlıklardan çok daha derin anlamları olan yarı tasavvuf yarı büyü karışımıdır)

Bilindiği gibi bu sistemlerde tespih kullanılır Tespih, yapılan zikirlerde sayısal bütünlüğü sağlamak için kullanılan bir sayma aracıdır Devamlı zikir ve majikal uygulama yapan kimselerin uzun zaman kullandıkları tespihlerde belli bir manyetik akım biriktiği bilinir Hatta ruhsal enerjisi güçlü birisinin uzun zaman kullandığı bir tespih küçük bir çocuğun ya da zayıf birisinin boynuna gerdanlık gibi takıldığı zaman kişinin ya da çocuğun bunaldığı, uykusunun geldiği ya da aptallaştığı gözlemlenmiştir Tabi böyle bir manyetik birikimin olabilmesi için kullanılan enstrumanın yani Asa veya tespihin organik bir cisim olması gerekmektedir Yani Tahta veya kehribar veya zeytin ya da hurma çakirdeği tespihler, tahta asalar Plastik malzeme manyetik etki taşımaz Buna karşılık demir ve çelik zaten doğal olarak mıknatıs etkisine sahip olan şeylerdir ve burada söz konusu olan ruhsal enerjiyi de mükemmelen özümseyebilirler

Şimdi kullanılan bu gibi enstrumanları bir yana bırakarak enstrumansız yapılan bir iki uygulamaya bakalım Şifacı medyumlar hasta kısmın ya da bütün bedenin üzerinden, bir, iki santimlik mesafeden ellerini geçirerek şifa verirler Enerjinin ellerden, hastaya aktığına inanılır Konuyu bilmeyen ya da inanmayanlara şaşırtıcı gelecek bir şey de şudur: Bu şekilde tedavi edilen hastaların çoğu, gözleri kapalı olsa da, hiç bir medyumsal yanları olmasa da, vücutlarında duydukları basınç veya ürperti ya da ısınma ile şifacının ellerinin vücutlarının hangi bölgesi üzerinde olduğunu anlarlar

Değişik batılı ve doğulu araştırmacı ve deneyci yazarların ruhsal enerjinin deşarj edilişi yani etkin kullanımı hakkında yazdıkları makele ve kitaplar ile görücü medyum olan ya da en azından öyle olduğunu iddia eden kimselerin anlattıklarına göre, yukarda enerji beden dediğimiz ruhsal enerjinin ya da Kinetik enerjinin insan bedeninden bir hedefe doğru uzaması, bedenin çıkıntılı yerlerinden daha yoğun şekilde olmaktadır Önce eller, sonra gözler ve bundan sonra da omuz başları, dizler, ayak uçları gibi vücut çıkıntıları enerjiyi yönlendirmektedir Bu gibi bir aktivite içinde bulunurken elde tutulan bir cisim, bir sopa, bir bıçak veya kılıç, hatta bir kalem enerjiyi daha güçlü yoğunlaştırmaya ve bir namlu gibi daha iyi yönlendirmeye yaramaktadır Bu durumda Ortaçağ majisyeninin elindeki asanın da bir yönlendirici olduğu anlaşılmaktadır Büyücü, kendisi ne zannederse zannetsin elindeki asa sihirli bir güce sahip değildir Onu manyetize eden şey herhangi bir tanrının ya da demonun kutsayıp güç vermesi değil, bizzat kendisinin asayı imal edişi sırasında ve kutsama törenleri ile verdiği, daha doğrusu üzerine yüklediği kendi kinetik enerjisidir

Bu şekilde, cisimlere enerji yüklenmesine dair en iyi örnek de batı terminolojisinde Amulet ismi verilen büyü objeleridir Amulet uğur getiren ve koruyan bir majikal objedir Bizdeki benzer karşılığı mesela nazar boncuğu olabilir Amulet ismi verilen şey herhangi birşey olabilir Bir boncuk, anahtarlık, kalem ve akla gelen herşey Onu hazırlayan kişi bir süre elinde tutar ve üzerine yoğunlaşıp, enerji yüklediğini düşünür ve yükler de Tabii burada kişi derken Ortaçağ büyücüsünü kastediyoruz

Gene Samurai ve Kılıca dönersek Zanshin konusunun anlatılışı sırasında savaşçının kendi ruhsal enerjisini yoğunlaştırıp, rakibinin üzerine gönderdiğini söylemiştik Tabii ki, bu işlemdeki en önemli yönlendirici savaşçının gözleri ve arkasında durup gard aldığı kılıcıdır Kılıç bazı istisnai durumlar haricinde daima rakibe doğrudur Savaşçı farkında olsa da olmasa da enerji, kılıcı namlu olarak kullanmaktadır Ya da en yoğun şekilde kılıç üzerinden akmaktadır Bu durumda zamanla kılıç, sahibinin enerjisi ile dolmaktadır Bu kişisel enerji ile manyetize ediş, sahibi kılıcı kullanmaya devam ettiği sürece yıllarca artar Bu durumdaki bir kılıç kısa bir zamandan beri kullanılıyor olsa da bir kılıç olduğu kadar bir majikal enstruman ve sahibinin ruhsal enerjisinin bir parçası olur

Bu durumdaki bir objeye ki, bu kılıç değilde yukarda anlatıldığı gibi bir asa da olabilir, savaşçı veya büyücü farketmeksizin bu durumdaki bir objeye sahibinden başkası dokunmamalıdır Yabancı dokunuşlar hem kılıç veya asanın üzerindeki enerjiyi dalgalandırır ve kullanılırlığını bozar hem de dokunan kimsenin kendi dengesini bozabilir Söz konusu obje bir Samurainin kılıcı ise, Samurai kılıcını yanından asla ayırmak istemez Çünkü ondan uzak olduğu zaman kılıcın enerjisinin azaldığını hisseder

Son olarak şunu söylemeliyiz ki, bir cismin mesela bir kılıcın savaşçı tarafından manyetize edilmesi, yukarda bahsettiğimiz Ortaçağ Avrupa'sı büyücüsünün asasının manyetize edilişinden çok daha kolaydır Çünkü Samurai enerji deşarjını yani Zanshin uygulamasını hiç bir büyücünün sahip olamayacağı kadar motive edici bir ortamda yapmaktadır Kendisinin veya rakibinin ölmesinin söz konusu olduğu bir ortam Yaşamak ve ölmek arasındaki sınır

Şimdi artık, Zanshin ve spiritüel güçleri geliştirmek için kullanılan bazı çalışmaları görebiliriz Samuri'lerin ve Ninja'ların uyguladıkları bir konsantre ve çalışma yöntemi vardır Bu yönteme yanlış olarak "Kuji Kiri" ismi verilir Aşağıda da göreceğimiz gibi Kuji kiri farklı bir şeyi anlatır

Devam Edecek

Alıntıdır

Alıntı Yaparak Cevapla