Yalnız Mesajı Göster

Politik Psikoloji Nedir?

Eski 07-17-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Politik Psikoloji Nedir?



Başka öyküler de var: Urfa’da, ‘iyi’ Müslüman Harran’lı bir ağa ile konuşuyoruz Konu: ‘Yahudi meselesi’ Harran’lı ağa, çok şaşırtıcı bir şey söylüyor ve halen şaşkınlığım sürüyor: “Yahudilerle bizim kavgamız bellidir, elbette kavga ederiz, çünkü amca çocuklarıyız” Burada ayrılığa değil, özellikle kan bağına yapılan vurguyu, eğer Harranlı ağanın, Mansouri’nin daha önce andığım ve Haçlılara karşı Bizans ve Müslüman ittifakını ifade etmek için kullandığı ‘düşman kardeşler’ deyimine yaklaşan sezgisini bir sapma olarak görmeyeceksek, nasıl anlayacağız?

Bu soruyu yanıtlamaya geçmeden önce bir öykü daha anlatayım: birkaç yıl öncesinde, Berna Laçin’in becerisiyle popüler olmuş bir çocuk yarışması vardı Bir zaman sonra farklı şehirlerde yapılmaya başlandı Urfa’da, Urfalı çocuklarla yapılan bölümünü anımsıyorum O dönemki sunucu, çocuklardan birine “Sizin kan davalınız var mı?” diye sordu “Evet” yanıtını alınca da, olanca körlüğüyle “Onlara söyleyebileceğin bir şey var mı?” sorusunu yöneltti Aldığı ders ise ciltlere bedel: “Yok onlar beni izlemez ki!

Kan davası, feodal değerler silsilesinin göverdiği ve en kesif ifadesini bulduğu olgulardan biridir Namus, şeref söylemleri eşliğinde sıklıkla toprağa bağlı sorunlarda ortaya çıkar Modernitenin kavramlarıyla yorumlandığında bir toplumdaki ‘gerikalmışlık’ öğelerinin başında gelir ve şiddeti, Volkan ve Itzkowitz’in, aralarında toprak sorunları olan komşu devletlerin yaşadıklarına dair söylediklerine benzer bir şekilde barış olanaklarını azaltır Söz konusu sosyokültürel çevrenin önerdiği çözümler dışında kalan çözüm önerileri kabullenilmez Örneğin, cinayeti işlemiş olan kişi, aileler arasında barış sağlanmamışsa, mahkemeden müebbet de alsa diğer ailede bu durum bir ‘rahatlama’ sağlamaz Kan davası durumlarında, sıklıkla, topluluğun ileri gelenleri öncü olurlar ve kültürel çözümler devreye sokulur Nedir bunlar: kan bedelidir, bazen mağdur olan aileye gelin giden bir kızdır Barış sağlanmışsa, şiddet, kurbanlar kesilerek ve bir şölenle sağaltılır

Biz ve onlar diyalektiğinde, Harranlı ağanın, İshak ve İsmail dolayımıyla Yahudiler ve Arapların amca çocukları olduğuna dair vurgusunu düşünürsek, karşıtların birliğini kavrayabiliriz Kökensel olanın çatışma olmadığını, ister aileler, ister aşiretler, isterse halklar arasındaki düşmanlıkların siyasal iktisat temelinde ve egemen değerlerce tarif edilmiş ve türetilmiş olduğunu da anlayabiliriz

Küreselleşme: küresel feodalizm mi?

Geriye, politik psikoloji ile ilgilenenlerin niçin bunun tersine, komşu halklar arasında ‘kan davası’nı öne çıkardıkları ve toplumların ilişkilerine buradan baktıkları kalıyor

Bunu yanıtlamak için, giriş bölümünde değindiğimiz psikanalizin serüvenine dönmeliyiz

Yine önce bir öykü: Urfa’dan Antep’e yol alan bir otobüs İki kişi sohbet ediyorlar Tanışma faslından sonra Antepli olan: “Benim oğlanlardan birinin aklı diğer çocuklara göre seyrekti Urfa’da Dergah’a götürdüm Birkaç gün sonra dönüp alacağım” diyor Urfa’lı olan ise şunları söylüyor: “Benim karı da öyleydi Vurup kırıyordu Evde çocuklara kıymasın diye bıçakları saklıyordum Şıha, ziyarete götürdüm En son doktor bir ilaç verdi Öyle sessiz oturuyor, hiç değilse zararı yok” En son bir tavsiye cümlesiyle sohbetin bu faslını noktalıyor: “Sen oğlunu doktora götür, onda cin değil psikoloji var

Dünyaya nasıl bakarsanız, dünya size öyle görünür Nasıl ki günümüz tıbbında, kan hücrelerini, mikropları, kromozomları ayrıntısıyla tarif eden uzmanlar varsa, Sumer’de, Babil’de, Asur’da cinleri aynı açıklıkla gören ve tarif eden ‘uzmanlar’ vardı Dünya’ya bakışları; birlik duygu büyüsü ile ve her şeyin canlıllığına inançla ve bakma biçimleri; esrime ve sihir ayinleri ile cinler bu ‘uzmanlar’ için apaçık şeylerdi Şimdi psikoloji var Ne diyordu, Volkan ve Itzkowitz’in ‘izinden gittikleri’ Harold Saunders: ‘Eski mercekler artık dünyayı odaklayamadığı ve geleneksel söz dağarcığı doğru olarak tanımlayamadığında, yeni mercekler üretmek ve taze bir dil yaratmak hem gerçekçi hem de akılcı olacaktır’ Kuhncu bilim felsefesinin, olağan bilim iş görmezse, bilimsel bir devrimle paradigma değişikliği yaşanacağı varsayımının başka kelimelerle ifade edilmesini içeren bu cümlede bizzat Kuhn’un tahrifi de var Kuhn’da, bildiğimiz odur ki, ‘yeni mercekler üretmek’ gibi bir görevden ya da farklı paradigmalar arasında ‘gerçekçi akılcı’ ayrımlarından söz edilmez TY-ÇK yazarları ise şunları yazıyorlar: “Harold Saunders’in izinden giderek, bu kitabın amacının uluslar arası dinamikleri daha iyi anlamak ve eyleme yönelik öneriler oluşturmak üzere, gözlemlerimizi diğer paradigmalarla bütünleştirmemize yardımcı olacak yeni bir psikolojik mercek üretmek olduğunu söyleyebiliriz” Daha önce de işaret ettiğim gibi, Saunders’in tilmizleri Volkan ve Itzkowitz de ‘farklı paradigmaları bütünleştirmekten’ söz ettiklerine göre Kuhn bilim felsefesinden bihaberdirler

Yazarlar bilim felsefesinden olduğu gibi, Kuhn’un Bilimsel Devrimlerin Yapısı’nda sıklıkla vurguda bulunduğu bilim tarihinden de habersizler Modern bilim en büyük bunalımını tam da psikanalizin doğduğu yıllarda ve aynı kültür çevresinde yaşadı Ünlü öyküdür: Newton fiziği, modern bilimin kuzey yıldızıydı XXyüzyılın başında görüldü ki, makrokozmosta işleyen Newton fiziği ve sarsılmaz nedensellik yasası, mikrokozmosta, atomaltı parçacıklar düzeyinde işlemiyor Heisenberg bu bunalım için ‘Belirsizlik yasası’nı önerdi ve bunalım çözüme kavuştu Doğa tarihinde böylesi bir nitel değişim örneği ve bilim tarihinde bu öykü varken, bireyin psikolojik gelişiminin yorumsamaya dayalı varsayımlarını ‘etnik ilişkiler psikolojisi’ ve benzeri adlarla halklara uygulama lüksünün kaynağı nedir? TY-ÇK yazarlarının Stein’in etnisite ile ilgili şu yargısını paylaştıklarını yazmaları hiç inandırıcı değil: “Kişisel ve toplumsal kimliğin bir göstergesi olarak etnisite doğası gereği bir kategori değil, bir düşünce modelidir” Bu yargıyı, yani; etnisite tarifinin doğal bir sınıflamanın değil, bir düşünce modelinin, üstelik de üzerinde çeşitli görüş ayrımları olan düşünce modelinin ürünü olduğu yargısını paylaşmak ve buna rağmen makrokozmos-toplulukları bu tarife göre bölümlemek, sonra da mikrokozmos-bireyi anlamaya yönelmiş bir bilgi alanının, psikanalizin varsayımlarını toplumların ilişkilerine uygulamaya kalkışmak Bu ne perhiz, bu ne ideoloji turşusu

Toplumlar arasında çözümü neredeyse imkansız kan davaları vehmetmenin, birlikte yaşama erdemine işaret eden tutumları geçici yanılsamalar olarak görmenin, devletlerin güç ilişkilerini halkların düşmanlığı ile özdeşleştirmenin, siyasal iktisadın iktisat kısmını dumura uğratıp yerine psikolojiyi ikame etmenin ulaştığı ve eklemlendiği nokta ise bellidir; en son Irak işgali ile birlikte, devletler arasındaki anlaşmazlıkları çözmeye hizmet edecek uluslar arası hukuk iğdiş edildiğine, aralarındaki ‘kan davası’nın alevlenmesi riski yüksek olan devletlerin varlığı verili bir durum olduğuna ve ‘kimlik meseleleri’ nedeniyle bu duruma çare bulamayacaklarına göre bir efendiye gereksinim apaçıktır Bu efendinin kim olduğuna dair bilgiyi ve erdemlerine bir örneği Volkan ve Itzkowitz veriyorlar: “1987’de Türkiye ile Yunanistan’ın Ege üzerindeki anlaşmazlık yüzünden savaşa girmesine ramak kaldı NATO ve ABD’nin ağır baskıları sonucunda iki taraf da savaşın kıyısından döndü”(Volkan ve İtzkowitz, 162)

Kan davası, feodalitenin belirgin özelliklerinden biridir Yazarların tarih anlayışlarının mantıksal sınırı bellidir: küreselleşme diye kavramsallaştırılan düzenin öngörüsü, belki de devletlerin beyliklere, parlamentoların savaş meclislerine, devlet başkanlarının vasallere dönüştürüldüğü, biat edenin korunduğu küresel feodalizmdir

Anadolu’da cinlere hala inanılıyor ve özellikle değirmenlerde ve su başlarında varoldukları düşünülüyor Tarımlı toplumlarda suyun disiplininin ve tahıl ambarlarının korunmasının önemi düşünüldüğünde cinlerin mekanlarının buralar olması anlaşılırdır Volkan ve Itzkowitz, Urfalı yurttaşımız denli bir aydınlanmayı bile vaadetmiyorlar; toplumların tarihine psikolojik mercekten bakıyorlar ve nereye baksalar kendi cinlerini; seçilmiş travmaları ve zaferleri, çözülmemiş yasları ve en sonunda kardeşliğin imkansızlığını ve ebedi düşmanlıkları görüyorlar Bilimsel temellerinin çok tartışılır olduğunu gösterdiğim TY-ÇK kitabının ahlaki temelleriyle ilgili yargıyı ise bu yanıyla okuyucuya bırakıyorum*

Mart-Nisan’03

Okmeydanı, İstanbul

*Bu yazıyı bitirdiğim günlerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yönetimi sınır kapılarını açtı Hayata gayri safi milli hasıla ve dolar kuru sınırlarında bakanların umdukları gibi Kuzey, Güney’e koşmadı Ne oldu? İki halk, Türkler ve Rumlar, yoksul ya da zengin, ‘evlerini’ sevdiklerinin, bununla birlikte komşularını da sevebileceklerinin işaretlerini verdiler

Kaynakça

Anadolu Selçuklu Devleti, V Gordlevski, Çev Azer Yaran, Onur Yay 1988, Ankara

Bir Başkentin Yükselişi ve Gerileyişi, Alain Ducellier, Konstantinopolis 1054-1261 kitabı içinde, Derleyenler: Alain Ducellier-Michel Balard, Dünya Şehirleri Dizisi-6, İletişim Yayınları, 2002, İstanbul

Büyük Rakibin Bakışı: Müslümanların Gözünde Konstantinopolis, Mohamed Tahar Mansouri, Konstantinopolis 1054-1261 kitabı içinde, Derleyenler: Alain Ducellier, Michel Balard, Dünya Şehirleri Dizisi-6, İletişim Yayınları, 2002, İstanbul

Konstantinopolis 1054-1261, Derleyenler: Alain Ducellier, Michel Balard, Dünya Şehirleri Dizisi-6, İletişim Yayınları, 2002, İstanbul

Tarih Heterodoksi ve Babailer, Reha Çamuroğlu, Om yayınları, İstanbul, 1999

Türkler- Doğu ve Batı, İslam ve Laiklik, Editör: Stéphane Yerasimos, Çev Temel Keşoğlu, Doruk Yayımcılık, 2002, Ankara

Türkler ve Yunanlılar: Çatışan Komşular VD Volkan, Norman Itzkowitz, Bağlam Yayıncılık, İstanbul, 2002

Uygarlık, Din ve Toplum, Sigmund Freud, ÇevSelçuk Budak, Öteki/Psikoloji dizisi, Ankara, 1997

Türklerin Tarihi- Dördüncü Kitap, Doğan Avcıoğlu, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1999

Urfalı Mateos Vekayi-namesi ve Papaz Grigor’un Zeyli, Çev Hrant D Andreasyan, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1987

Bilinmeyen İç Asya, L Ligeti, Çev Sadrettin Karatay, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1986

Alıntı Yaparak Cevapla