Prof. Dr. Sinsi
|
Kullandığımız Deyimlerin Hikayeleri
Mescit yapılmadan körler dizildi
zamanında istanbulun işlek caddelerinden birine yeni bir mescit yapılması kararlaştırılır bunu duyan dilenciler yeni ekmek kapısı açılıyor diye bayram yapmışlar körler bunu duymuş bahsi geçen yere gidip el açmaya başlamışlar bunu gören inşaat ustalarıda ooo biz mesciti yapmadan ,körler dizildi bile bu söz ahalinin hoşuna gider günümüze kadar gelir
Buyrun cenaze namazına
IV Murad zamanında tütün,içki ,keyif verici madde yasağı koyar ve yasağa uymayanları şiddetle cezalandırır
bugünkü üsküdar civarında bir kahvehanede tütün vs içildiğini istihbarat alır
derviş kılığında tebdili kıyafet buraya gider
selam verir oturur kahveci yanına gelip,
-baba erenler kahve içermi diye sorar
-padişah evet
-k tütün içermisin der
-p:hayır der
kahveci işkillenir tütün içimiyorda ne işi var burda zaten padişahın tebdili kıyafet dolaştığı haberleri var eli titreye titreye kahveyi götürür
-k baba erenler ismini bağışlarmı?
-p Murad
-k peki isimde sultanda varmı?
-p elbette var
deyince kahvecinin bet beniz atar zangır zangır titrer ve
-k öyleyse buyrun cenaze namazına der olduğu yere yığılır
IV Murad bu lafa çok güler ve kahveciyi bir degalığına af eder
Hoşafın yağı kesildi
Yeniçeri ocaklarında efrada yemek dağıtılırken mutfak meydancısı elinde tuttuğu üzeri ayet ve dualar yazılı kallavi koca kepçe ile evvela yağlı yemekleri ve pilavı dağıtır, sonra da hoşaflara daldırırmış
Hal böyle olunca, sofralara gelen hoşaf bakracının üstünde, bir parmak kalınlığında yağ tabakası yüzermiş Bu durumu gören Yeniçeri ağalarından akıllı birisi meydancıya emir vererek "Kepçeyi yağlı yemeklere batırmadan evvel temiz iken hoşafları dağıt, sonra yemek tevziatına geç  " demiş
Demiş amma, bu sefer sofralara giden hoşaf bakraçlarının üzerinde yağ tabakasını göremeyen Yeniçeriler isyan bayrağını çekmişler:
- "Hakkımızı yiyorlar, istihkakımızdan çalıyorlar, zira hoşafın yağını bile kestiler, yağlı hoşaf isterük  " diye bağırmışlar
Atma recep hepimiz din kardeşiyiz
Balkan devletlerinin mühim bir kısmı ve bu meyanda Arnavutluk, Osmanlı İmparatorluğu haritasına dahil iken, bu ülkeleri idare etmek çok zordu Bu devirlerde sık sık dağa çıkan Arnavut eşkıyalarını takip eden hükümet kuvvetleri Recep isminde bir sergerdenin avanesini kuşatıp sıkıştırıyorlar Çıkar yol kalmadığını gören Arnavutlar ve başlarındaki Recep, saklandıkları yerden bağırıyorlar:
- "More atmayın, biz de din kardeşiyiz, teslim olacağız "
Teslim oluyorlar, az bir ceza ile kurtuluyorlar Fakat palavracı Arnavut bu olayı şurada burada anlatırken:
- "More vallahi geberttirecektim zaptiyeleri, çolukumuz çocukumuz var deyip ağladılar, acıdım da bıraktım" şeklinde palavra atınca etrafında toplanıp dinleyenler arasında olayın iç yüzünü bilen birisi:
- "Atma Recep biz de din kardeşiyiz  " deyince Arnavut Recep şaşırır
Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak
Dimyat Mısır'da, Süveyş Kanalı ağzında ve Portsait yakınlarında bir iskeledir Eskiden Mısır'ın meşhur pirinçleri, ince hasırdan örülmüş torbalar içinde buradan Türkiye gelirdi
Dimyat'a pirinç almak için giden bir Türk tüccarının bindiği gemi Akdenizde Arap Korsanları tarafından soyulmuş ve adamcağızın kemerindeki bütün altınlarını almışlar
Binbir müşkilat içinde Türkiye'ye dönen pirinç tüccarı o yıl iflas etmek durumuna düşmüş İstanbul'dan kalkmış, memleketi olan Karaman'a gitmiş O sene tarlasından kalkan buğdayları da bulgur tüccarlarına sattığından, kendi ev halkı kışın bulgursuz kalmışlar "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak" sözünün aslı buradan kalmıştır
Atı alan üsküdarı geçti
zamanında Bolu beyine baş kaldıran köroğlunun dillerde yağızmı yağız atı çalınır bütün civarı arar tarar yok bir kimse birde istanbuldaki pazarları dolaş der istanbulda pazarları dolaşırken atına rastlar
pazar sahibine şu ata bir bineyim hele der pazarcıda buyur der 
eski sahibinin kokusunu alan at şahlanıp,dört nala ordan uzaklaşır
dövünen pazarcıya ihtiyarın biri gelip ,
ah evlat! atı alan üsküdarı geçti o köroğluydu ,atın gerçek sahibi 
çok kullandığımız bir deyimde Güme gitti !
yeniçeri ler günümüz polisliğini yaptığı dönemlerde
olaylara müdahele edip,göz altına alacakları adamları kodeslere götürür
içeri atarkende hooop  güümm derlermiş
ahalide bir olay sırasında suçsuz yere içeri alınan insanlara
vay be! adam bağıra çağıra güme gitti!derlermiş
iş inada bindi 
adamın biri hayatında hiç namaz kılmamış 
bunu bilen bir arkadaşıda yahu şu mübarek ramazan bari bir-iki rekat namaz kıl demiş
o da tamam tamam kılarız iki rekat deyip akşam teravih namazına gitmiş
teravih başlamış bir-iki-dört derken namaz devam ediyor
bir camdan kafasını uzatıp cami önünde bekleyen oğluna ,
evlat sen eve git bu iş inada bindi demiş
Hakkında hayırlısı
- Hakkında Hayırlısı Böyleymiş
Bu deyim daha çok değer verilmeyen birinin başına gelen felaketi –birazda alay ederek- hafife almak için kullanılıyor Hikaye şöyle;
Bir zamanlar Üç kişilik bir hırsız gurubu varmış Bunlar her gittiği yeri soyup soğana çevirmekte yurt çapında ustalaşmış, namı almış yürümüş kişilermiş Aralarından biri şefmiş Şef oldukça sert mizaçlı, acımasız biriymiş Bir gece konağın birini soyuyorlarmış, çatıdan salona ip sallandırmışlar, biri topladığı eşyaları iple tırmanarak çatıdaki şefe veriyor, şef; bunları dışarıda gözcülük yapan diğer hırsıza ulaştırıyormuş
İçerdeki hırsız salonda som altından bir şamdan görmüş, iple çatıya çıkarken,
“şefim bu şamdan benim ona göre” demiş Şef bu lafa bir hayli sinirlenip ipi kesmiş, adam kafa üstü yere çakılıp ölmüş Konaktan yürütebildikleri ile birlikte öteki hırsızla hızla uzaklaşırlarken adam ölen arkadaşı ile ilgili bütün cesaretini toplayıp; “Zühtü de iyi adamdı be şefim” Şef sert bir bakış fırlattıktan sonra gür sesiyle bağırmış: “ Sus ulan! Hakkında hayırlısı böyleymiş
İnsanoğlu Kuş Misali
Zamanında Üsküdar’da bir “Miskinler Tekkesi” bulunurmuş Adından da anlaşılacağı üzere buraya yurdun en tembel, en miskin insanları takılırmış İşte burada iki miskin kendilerine iki sandalye bulup oturuyorlarmış Gel zaman git zaman havalar gittikçe soğumaya başlamış Tekkeninde penceresi açık ama kimsenin ayağa kalkıp pencereyi kapatmaya mecali yok
Birinci miskin: Yahu havalar iyice soğudu, şu pencereyi kapatmak lazım
İkinci miskin: Doğru söylüyorsun mirim, kapatmak lazım
Aradan saatler geçer, haftalar geçer, hatta ay geçer, yine aynı diyalog aralarında sürer gider Sonunda birinci miskin daha fazla dayanamaz bütün gücünü toplayıp karşı pencereye ulaşır, camı kapatır ve hemen oracıktaki bir iskemleye kendini bırakır Sonra öteki miskin arkadaşına şunları der: “Ya mirim gördün mü, insanoğlu kuş misali Dün neredeydim, bugün neredeyim”
Gemileri yakmak
Gemiyle işgale gittikleri bir yerde ordusu rakibin gücü karşısında korku duymaya başlayınca Sezar askerlerini yüksek bir tepeye çıkartır ve aşağıda kalan bir kaç askere gemileri ateşe vermeleri emrini verir Geldikleri gemiler gözlerinin ününde çatır çatır yanan ordu şok geçirmiştir sezar 'gördüğünüz gibi gemileri yaktık artık dönüş yok ya bu savaşı kazanırsınız ya da hepimiz burada ölürüz' şeklinde bir konuşma yapar savaş sezarın ordularının ezici zaferiyle sonuçlanır  
Mürekkep yalamak
Eskiden mürekkeplerin içinde bezir isi denilen bir madde bulunur Yazarken yapılan yanlışlıklar ancak yalamak yoluyla giderilirmiş
Okuma-yazma bilen kişiler az olduğundan ,bir,iki satır yazacak kişiler el üstünde tutulur Mürekkep yalayanlar üstün sayılırmış
Foyası meydana çıktı
Kuyumcular yaptıları yüzük,kolye,küpe gibi ziynetlerde kullandıkları elmasların arka kısmına foya adlı maddeyi sürer,bir çeşit ayna gibi ışıkların yansıtılmasını sağlarlarmış
Zamanla foyalar çıkar ,dökülür Bu benzetme yapılarak sahte,yalan işlerin ortaya çıkması anlamında deyim olarak kullanılır
Bir çuval incir berbat oldu
İncir işleme fabrikalarında incirler çürük,kurtlu,bozuk olanlar ayıklanır,sağlamlar boy boy ayrılırmış
Bir torba yada çuvaldaki gözden kaçmış bozuk incirleden sağlam incirlere hastalık sirayet edermiş
Küçük bir yanlışlığın güzelim işleri bozduğu bu olaydan ilham alınır olmuş
Şirazesinden çıktı
Ciltli kitapların kapağa bağlanan iki uç tarafında ibrişimden örülmüş (yada başka cins bir ip) ince bir şerit vardır Buna şiraze denir Sayfaları cilt olarak bağlı tutar Şiraze bozulursa kitap dağılır
Şapa oturduk!
Kızıldenizin eski bir adı Şap denizi imiş Mercana benzeyen beyaz taşlar bu denizden getirilirmiş Bu taşlar su altında hacimlerini büyüterek yayılır ve gemiler için tehlike oluşturur
Seyir haritalarında normal gösterilen yerlerde bu şap kayaları büyüdükleri için tehlikelere neden olurmuş
Eskiden haca gemiyle giden hacı adayları için en sık başa gelen en önemli tehlike buymuş Hacı bekleyen ahali –İnşallah bizimkiler şapa oturmaz deyip dua ederlermiş
|