Konu
:
Aksaray Develisi / Türkü Ve Hikayesi
Yalnız Mesajı Göster
Aksaray Develisi / Türkü Ve Hikayesi
07-16-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Aksaray Develisi / Türkü Ve Hikayesi
Yaklaşık 1900 yıllan
Temmuz güneşinin Anadolu'yu yakıp kavurduğu günlerde Konya 'ya yakın köylerden birindeyiz
Bir evin temelleri yeni bitmek üzere
İri yan bir adam koca elleriyle güneşe inat koca koca taşlan yontup temeli yükseltmek için ha bire çalışmakla meşgul
Bir yandan da çamur isteyip amelelere daha sıkı çalışmalarını tembih ediyor
Dört beş amele bir ustaya çamur ve taş yetiştirmekte güçlük çekiyorlar
Etraf an kovanı gibi
Taş ve çekicin işlemenin ve işlenmenin verdiği hazla çıkardıkları ses dalga dalga çevreye yayılıyor
İri yan koca elli adam bir terini siliyor bir temele taş koyuyorken gözü tulumbanın başında su içme bahanesiyle oyalan ameleye takılır
Gümbür gümbür bir ses ile amelenin yüreğini oynatır
Amele hemen küreğini alıp çamur karıştırırken ''Ne sert bir adam'' diye düşünür
Oysa bilmez ki kaba saba adam diye tasvir ettiği kişi ne kadar ince ruhludur!
Oysa bilmez ki taş kıran kerpiç kesen o eller kanun üzerinde dolaşırken al yazmalı körpecik köylü kızının kınalı narin ellerinden farksız olduğunu!
Nerden bilsin ki o koca elli adamın Gökmen Hasan Hüseyin Ağa olduğunu
Nerden bilsin ki Gökmen Hasan Hüseyin Ağa'nın Konya'da namı olduğ1muKonya oturaklarının değişmez siması olduğunu
Ve yine bilmez ki geleli daha birkaç gün olmasına rağmen yüreğinin sıla hasretiyle çarptığını
Konya'yı tozlu Aksinne'sini
Külahçı sokağının karşısındaki alçacık da köhne kerpiç evini
Muhabbetin pervasızca sunulduğu günlerin haftaların kısaldığı Konya oturaklarını "Şabab oğlan" türküsünü ihvanını yaranını özlediğini kanun tellerin nağme olup gezinmeyi arzu ettiğini nerden bilsin ki?!
O koca elli adam Gökmen Hasan Hüseyin Ağa bir yandan terini siliyor bir yandan yonttuğu taşı itina ile yerine yerleştiriyor
Taş yontarken çekicin çıkardığı ses sanki akşam yakacağı türkünün dillerden düşmeyecek türkünün çığ çığlık habercisi idiler
Derken güneş kızgınlığını yitirip gece ülkesine yolculuğunu hızlandırınca işi bırakırlar
O koca elli ruhu kanun telinde dolaşan adam Gökmen Hasan Hüseyin Ağa bulgur aşını yedikten sonra bir ''Kalıp carası2'' yakar
Başını aktaşa koyar uzanır
Sigara dumanının adında Emmiler türküsü yankılanırken uyuya kalır
Rüyasında yaranı kadınlar pazarında bir ara bekçilik yapan ''Gavur İmam'ı'' görür
Asıl adı Hüseyin olan Gavur İmam o sıralar bir camide imamlık yapmaktadır
Her günkü gibi yatsı namazını kıldırıp caminin kapısını kilitlemiş başında sarığı sırtında cüppesi elinde şak şak tespih ile ağır ağır evine giderken birden irkilir!
Kulak kabartır?! Bir saz dövünmektedir uzaktan!
Gavur İmam olduğu yere mıhlanır
Bir süre evi dinler
Evet! Evet! Artık şüphesi kalmamıştır bir oturaktır bu
Olanca haşmetiyle dışarıya taşan ahenk onu cezbeder eli gayri ihtiyari kapının tokmağına gider
O da ne?!
Kapı açıktırdalar
Bu bir bağ evidir
Daha iyi duyabilmek için gider pencerenin altına çöker
Şuh zil sesleri arasında yanık yanık türkü söyleyen Gökmen Hasan Hüseyin Ağa'yı tanır;
Eremedim vefasına dünyanın
Bülbül konmuş sarayına Konya'nın
Bunu duyan Gavur İmam artık dayanamaz kapıyı tıklatır kapı açılır içeri girer
Bir oturak kadını zarif kıvrak hareketlerle ayaklan adeta yere basmamacasına zil dövmektedir
Dem nargile ve ahenk birbirlerine sinmiş; içeriyi tatlı bir sarhoşluk kaplamıştı
Gavur İmam hemen kapının yanına çöktü ve terbiyeli sesiyle dövünmeye başladı;
Eremedim vefasına dünyanın
Bülbül konmuş sarayına Konya'nın;
derken herkes onu fark etti
Başında sarık sırtında cüppeyle onu görünce şaşırdılar fakat şaşkınlıktan kısa sürdü; tanımışlardı
Hoşgörüsü ve muhabbet ehli olmasıyla tanınan Gavur İmam'dı
Türkü bitti ara verdiler
Oyuncu kadın boşalan kadehleri testideki kaçak rakıyla tazeledikten soma bir kadeh de Gavur İmam'a uzattı
Gavur İmam içmedi
O muhabbetten zaten sarhoşlamıştı
Bunun üzerine oyuncu kadın eline koca bir döğme gümüş tabaka alarak sigara sardı ve meclistekilere tek tek ikram ederek yaktı
Saatler çabucak geçmişti
Ortalık ağarmaya başlayınca Gavur İmam'ın aklı başına geldi
Bir süre düşündü soma ani bir kararla sırtından cüppesinibaşından sarığını ve saltasının cebinden camiinin anahtarını çıkarıp kendisine kapıyı açan gencin eline verdi ve kulağına şöyle fısıldadı;
''Bunları camiye götür cemaatten birine ver Gavur İmam artık gelmeyecek Eremedim vefasına dünyanın türküsünü çağıracak de!''
Gökmen Hasan Hüseyin Ağa yatsı ezanlarıyla uyandı
Kendini hala oturakta zannediyordu
Fakat yüzüne çarpan serin yel ona rüya gördüğünü hatırlattı
O ne biçim rüyaydı öyle? Hem öyle bir türküsü de yoktu
İçinden yakılmamış türküyü okumak geldi salıverdi sesini;
Eremedim vefasına dünyanın
Bülbül konmuş sarayına Konya'nın
Aksaray'dan Bakırtolu'na yol gider
Sürmelenmiş ela gözlü yol gider
Uzamışsın hay sevdiğim dal gibi
Gelip geçen selam vermen el gibi
Beyler besler merrak için tazıyı
Kadir mevlam böyle yazmış yazıyı
Devem yüksek atamadım urganı
Susadıkça ver ağzıma gerdanı
Saçım uzun ben saçımı tararım
Var mı benim Konyalıya zararım
Ağzından dökülen sözlere kendisi de şaşırdı
Tuhaf duygular içindeydi
Bir an ürperdi
Kalktı yatmak üzere ahır sekisine3 doğru yollandı
Döşeğini serdisoyundu yattı ve uyudu
Bu gün Hacı Fettah Mezarlığında uyuyan Gökmen Hasan Hüseyin Ağa'nın bu türküsü yıllarca dillerden düşmemiş oturak alemlerinin baş köşesine oturtulmuş sazların iniltisinde nağmeleri dolanmış sıla hasreti yar hasreti çekenlerin dünyanın vefasına eremeyenlerin gönlünde günümüze kadar ulaşmıştır
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul