Prof. Dr. Sinsi
|
Yöresel Efsaneler...
NİGAR KAYASI
Anadolunun şirin bir kasabası olan Kızılcahamam'a bağlı Taşlıca köyü, kasabaya nazaran etrafı dağlarla çevrili ve taşı çok olan bir yerdir
Halkı, neşe ve sevinç içinde yaşarlardı, biribirlerine öyle bir bağla bağlanmışlar ki; acı, tatlı günlerde yardımlarını biribirlerinden hiç esirgemezdi Elele gönül gönüle olmayı insanlara yaraşır olarak kabullenmişler, iyimserliklerini sürdürmeyi bir görev olarak saymışlardır
Taşlıca köyü 1142 senesinde kurulmuş, kışları çok sert geçermiş, su olmadığı için, halk kar suyu içermiş Bu yüzden hayvanlar fazla yaşamazlarmış
Taşlıca köyünde, Nig'r adında bir kız varmışki, Nig'r köyün en güzel kızlarından biriydi Babası çobanlık yapardı, 9 çocuğu vardı Nigar kardeşlerinin en büyüğü olduğu için, evin işleri, çocukların bakımı, tarla, bağ bahçe işleri hep onun üzerindeydi
Nig'r, birgün köy kızlarıyla birlikte tarlaya ekin biçmeye giderken, karşıdan bir atlının geldiğini gördüler Köy'e pek yabancı gelmediği için, hepside merak içinde gelen atlının yaklaşmasını beklediler Nihayet bekledikleri atlı yanlarına yaklaşınca yiğit bir delikanlı olduğunu gördüler
Delikanlı; ürkek ve titrek sesle "Köye nereden gidilir" diye sordu, kızlar birbirlerine bu delikanlı kimdir, neyin nesidir gibilerinden bakışırlarken, Nig'r ile delikanlı göz göze geldiler Bu arada Nig'r'ın kalbi sanki yerinden fırlayacakmış gibi oldu Aynı duygu ve heyecan delikanlıda da belirdi Ama, Nig'r'la Delikanlının bu anlamlı ve heyecanlı bakışlarını diğer kızlara belli etmemeye çalışsalarda, diğer kızların gözünden kaçmamıştı Fakat, Nig'r'ın kızlarla ekin biçmeye, delikanlının da köye gitmesi gerekiyordu Delikanlı, istemiyerekde olsa, Nigar'dan gözlerini kaçırdı, arkasına baka baka yoluna devam etti
Nig'r kız arkadaşlarıyla ekin biçmeye gitsede, göz göze geldiği delikanlıyı bir türlü duygularından çıkaramıyordu
O günden sonra, Nig'r'ın kalbindeki ateş, gönlündeki hasret bir yangın gibi içinde alevleniyordu Delikanlının hayali bir türlü gözünün önünden gitmiyordu, bir görüşte aşık olmuş, aşık olduğu delikanlı için kara sevdaya uğramışki, her geçen gün için için eriyordu, derdini kimseye anlatamıyordu
Aradan bir süre geçti, yine Nigar tarlaya giderken, ağaçların arasında bir karaltı (gölge) gördü, korku ve heyecanla, karaltıdan uzaklaşmaya, koşmaya başladı Gölgedeki adam, Nigar'ın kaçtığını görünce, "Nigar yalvarırım kaçma dur, n'olursun dur  sana kötülük yapacak değilim, sadece konuşmak istiyorum dur" diye peşinden bağırarak yalvardı Nigar, kendisine seslenen sesi duyunca hemen tanıdı Çünkü, o ses yolda tanıdığı (rastlaştığı) ve onun için kalbinin çarptığı delikanlının sesiydi Bu sesi duyan Nigar durdu, titrek ve heyecanlı bir sesle "ne istiyorsunuz?" diye sordu Delikanlı ise, "sizi ilk gördüğüm günden beri unutamıyorum, sizi tanımak, sizinle tanışmak istiyorum Sizinle evlenmek, acıyı, tatlıyı, paylaşmak istiyorum
Size olan tutkum beni günlerdir kasdı kavurdu, size aşık oldum, sizden ayrı yaşayamam n'olur kabul edin, ne isterseniz yaparım, gerekirse kulun kölende olurum" diyerek genç kızın ayaklarına kapandı Nigar; bu teklife dünden razıydı, çünkü delikanlıyı sevmişti, delikanlı için kara sevdaya uğramıştı Günden güne eriyip gidiyordu Ama, içlerindeki yanan aşk ateşine rağmen, ailesinin bir yabancıya kız vermeyeceğini de biliyordu Bunu bildiği için Nigar ne evet ve ne de hayır diyebildi Hayır dese delicesine aşıktı diyemezdi, evet dese, ailesini karşısında bulacaktı Nigar, bir müddet düşündükten sonra , "Ben ne desem boş, size vereceğim her söz, ailemin nazarında geçersizdir Bunun için size söz veremiyorum, babam ne derse o olur, bizde, bizim yöremizde yabancıya kız vermezler" dedi ve koşarak uzaklaştı
Birkaç gün sonra, delikanlı kendi ailesini, Nigar'ı istetmek için, Nigar'ın babasına gönderir Nigar'ın babasından Nigar'ı Allahın emri, Peygamber'in kavli ile isterler Ancak, Nigar'ın babası bende yabancıya verecek kız yok diyerek kestirir atar Delikanlının babası ise, oğlunun Nigar'ı delicesine sevdiğini bildiği için, Nigar'ında oğlunu sevdiğini bildiğinden, birbirlerini seven iki insanın hayatını birleştirmek için, delikanlının babası durumu muhtara "O köyün muhtarına" anlatır
Taşlıca köyünün muhtarı ile o köyün ileri gelen büyükleri , Nigar'ın babasına iknaya giderler, ama bir türlü ikna edemezler, ikna edilmediğini gören, delikanlının babası istemeyerekte olsa geri dönerler
Nigar'ın babası, düğürcüler gittikten sonra, Nigar'ı yanına çağırır, Nigar'a; kız sen bu oğlanla görüştün mü? Kimler bu gelenler, seni nerden tanıdılar, bana doğruyu söyle, eğer doğruyu söylemessen senin kemiklerini kırarım, öldürürüm diyerek kızı Nigar'a vurmaya başlar, zavallı kız ise o delikanlıyı tanımadığını , görüşmediğini haykırır, ağlar, sızlar Annesi ise, kızının ağladığını, dövüldüğünü görünce dayanamaz; dur bey, yalvarırım dur, biricik Nigar'ımı öldüreceksin, der ve kızını kocasının elinden kurtarmaya çalışır
Babasının elinden kurtulan Nigar, odasına kapanır, kimseyle görüşmez, yemez içmez deli divane gibi durmadan göz yaşı döker
Nigar'ın yaşadığı zor günleri öğrenen delikanlı, bir yandan kendini suçlar, diğer yandında, Nigar'la buluşma çarelerini aramaktadır Delikanlı, kendi köyünün çöpçatan teyzesini aracı olarak Taşlıca köyüne gönderir ve sonunda, Nigar'ın babasıyla konuşmayı gerçekleştirir, bu görüşme sonucunda, Nigar'ın babasını ikna eder, törelerine göre de istediği başlığın kendisine verileceğini söyler
Öte yandan, delikanlı ise; çöpçatan teyzesinin eli boş mu dönecek, dolu mu dönecek, hayır haberlerle mi, yaksa hayırsız haberlerle mi dönecek bunun merakı içinde iken, çöpçatan teyzesi delikanlıya hayırlı haberle varınca, Delikanlı, köyün ileri gelenlerini de alır, Nigar'ın babasına düğürlüğe giderler ve razı ederler
Bunu duyan Nigar'da, içindeki alevin söneceği günü sabırsızlıkla beklemeye çalışır Daha sonra, düğün hazırlıkları başlar, Düğün Dernek kurulur, Şehirden davulcular, köçekler getirtilir, böylece: Nigar'da Delikanlı birleşeceği günlerin hayalini kurarak sevinç ve mutluluk içindedirler Akşam üstü damat evinde ateş yakılır, Sinsin'ler oynanır, gelin evinde ise, kınalar yakılır, sabahlara kadar yenilir, içilir
Ertesi günü öğle namazından sonra, gelini almak için, gelin halayı ile büyükler gelir (Gelenek ve göreneklerine göre damat gelmez)
Davul-Zurna ve Köçekçiler eşliğinde kırmızı pullu gelinlik içindeki gelini alırlar, süslenmiş ata bindirirler Gelin Halayı, tepe yamacına geldiği sırada; Oruç Gazi Sultan Dede, gelin halayının önüne geçerek, durun durun, çalmayın, diye yedi defa seslenir Davulcu ve gelin halayındakiler aldırış etmezler "Aman Oruç Gazi Dede ne olacak hiç bir şey olmaz, davulsuz gelin gidermiymiş" derler Oruç Gazi Dede, yine, "durun, tanrı aşkına durun evlatlarım, benim içime doğdu, Davulu çalarsanız, geline birşeyler olacak çalmayın, sonra sizlerde pişman olursunuz" dedi Fakat, hiç kimseye dinletemedi
Gelin Halayı ve Gelin tepeye gelince, aniden şimşekler çakmaya, rüzgar esmeye, fırtına kopmaya başladı O anda, Gelin atı ile beraber olduğu yere taş oldular Halk panik içinde, sağa sola kaçmaya başladı Başladı ama iş işten geçmiştir Talihsiz Nigar (gelin) ve atı, Davulcunun davulu, Nigar'ın çeyizleri, ayağı kırık sacağı, oldukları yerde taş oldular
Düğün Halayında bulunanlarda, düğüncülerde, Oruç Gazi Dedenin sözünü dinlemekte çok geç kalmışlardı Biribirlerine, Oruç Gazi Dede haklıymış, bizlerin cahilliği Nigar'ın sonu oldu birbirlerini delice seven insanların sonu oldu diye dert yandılar
Rivayetlere göre: Taşlıca köyünde, kesinlikle davul çalınmaz ve kimsede çalmaya cesaret edemez
Yıllar sonra olaya inanmayan düğün sahibi, yaşlıların anlattığına aldırış etmez, düğünlerinde köye davulcu çağırır, yenilir içilir, gece "Yatsı" namazından sonra ateş yıkılır, Sinsin'ler oynanır, davullar çalınır O anda Damat evini penceresini aniden alev alır ve yanmaya başlar, davulcu hemen çalmaktan vazgeçer, düğün davetlileri ateşi söndürürler ve eğlence davulsuz devam eder
Efsaneye göre; aradan yıllar geçer, yine düğün dernek kurulur, düğün sahibi Ağa; Ben biricik oğluma şanlı şöhretli, dillere destan düğün yapacağım, herkes yesin içsin, vursun davullar, çalsın zurnalar der Yine akşam namazından sonra ateş yakılır, Sinsin'ler oynanır O sırada damat evinde bağrışmalar duyulur 
"Durdurun çalmayı, Ağamız fenalaştı, yetişin, yetişin diye bağırır Herkes koşarak eve giderler Bir de ne görsünler; iri yarı dağ gibi Ağa felç olmuş "
Bunun üzerine, o köyün halkı, o günden sonra birdaha davulcu getirtmeye, düğünlü dernekli düğün yapmaya cesaret edememişlerdir, o gün bu gündür köyde davul zurna çalınmaz
Düğünler davulsuz zurnasız yapılır, aksi halde başlarına bir bel'nın geleceğine inanırlar
Olayı yaşayan Oruç Gazi Sultan Dede'nin Türbesi yine bu köydedir
Zavallı delikanlının ise, akıbeti belli değildir Delikanlının o uğursuz davullu zurnalı düğünden sonra sağ kalıp kalmadığı hakkında hiçbir bilgi yoktur
(Kaynakça:Ali Arıöz,Şükrü Koçak
Derleyen: Narin Ariöz
Ali Arıöz 1926 Doğumlu ,vefat etti Köy dernek kurucusu başkanı
Malatya İnönü Üniv düzenlediği efsanelerimiz yarışmasında 1980'de derece almıştır
Şükrü Koçak Vefat etti )
Albat Dağı Ejderhası
Eteğinde Ortanca Çeşme'nin bulunduğu Albat Dağı'ndan, bir ejderha çıkmış Bu çeşmeye kimseyi yaklaştırmayarak,insanları susuz bırakmış İnsanların çaresizliği karşısında,şehrin beyi eline iki yanı keskin bir kılıç alarak,bu ejderhayı öldürmeye gitmiş Bey kılıcını iki eliyle ve enine tutmuş Ejderha burnundan alevler saçarak,derin soluklarla beyi içine çekip yutmuş
Beyin elinde enine tuttuğu,iki tarafı da kesici kılıç,ejderhayı ağzından,kuyruğuna kadar ikiye parçalayıp öldürmüş Bey konağına dönünce,bahçesindeki havuzu sütle doldurtup,hemen soyunarak içine girmiş Havuzdaki süt ejderhanın, beye bulaşan zehiri nedeniyle bir anda kesilip, çökelekleşmiş Bey, süt kesilmeyene kadar,bu süt banyosunu sürdürerek,ejderhanın zehirinden arınmış
(Kaynakça: Silvan Tevfik Dabakoğlu
Terzi Babasından)
Suzan (Suzi) ve Kırklardağı
Diyarbakır'ın güneybatısında, Dicle Nehri kenarında, Kırklardağı vardır Bu Kırklardağı'nın arkasında Kırklar Ziyareti vardır Çocuğu olmayanlar,buraya gelip dilek dilerler Bir Süryani zengin ailenin de hiç çocukları olmuyormuş
Kadın,Kırklar Ziyareti'ne gelip dilek dilemiş, adak adamış Bir kızı doğmuş Adını Suzi (Suzan) koymuşlar Her yıl doğum gününde, annesi onu süsler,giydirir ve Kırklar'a götürerek, bir kurban kestirirmiş
Suzan böylesine bin nazlarla büyüyüp,güzel bir genç kız olmuş Müslüman komşularının oğlu Adil'le, birbirlerine aşık olmuşlar Yine bir doğum yıl dönümünde,annesi Suzi'yi, hizmetçilerle beraber kurbanını kesmek üzere,Kırklar Ziyareti'ne göndermiş
Arkalarından habersizce Adil de gelmiş Hizmetçilerin kurban kesme telaşından yararlanan Suzi,Adil'le beraber,dağın arkasına dolanmışlar ve orada sevişmişler Kırklar Ziyareti,bu beraberliği bağışlamamış ve ziyaret Suzi'yi çarpmış Kız On Gözlü Köprü'nün orada,Dicle'de boğularak ölmüş Suzi'nin ölümünden sonra,Adil de aklını yitirmiş
Suzan - Suzi Türküsü
Kırklardağı'nın yüzü
Karanlık sardı düzü
Ben öleydim
Suzi-Suzi Ziyaret çarptı bizi
Köprüaltı kapkara
Anne gel beni ara
Saçlarım kumlara batmış
Tarak getir de tara
Köprünün orta gözü
Sular apardı düzü
Ben öleydim
Suzi-Suzi Dicle ayırdı bizi
|