Konu
:
Türk'ün Yüksek Seciyesi
Yalnız Mesajı Göster
Türk'ün Yüksek Seciyesi
07-16-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Türk'ün Yüksek Seciyesi
Bir milletin devlet kurma ve bu milleti yaşatma yeteneği hiç şüphesiz o milletin kendisine has değerlere sahip olmasıyla ilgilidir
Türkler'in devlet kurma ve yaşatmadaki başarısını anlayabilmek için Türk kültürünü vatan ve millet anlayışını hâkimiyet gücünü idarî ve askerî yapılanmasını yakından tanımak gereklidir
Türk'ün Yüksek Seciyesi
Türk Milleti sadece kendisi için değil hâkimiyeti altındaki tüm milletler için de Türk'e yakışır şekilde hareket etmiştir
Osmanlı Milleti'nin bugün üç kıt'aya yayılmış üzerinde 35 milletin kurulduğu büyük bir coğrafyayı ve değişik milletleri barış içerisinde 600 yılı aşan bir süre bir arada tutmasının özünde Türk'ün yüksek seciyesi yatar
TÜRKLER'DE ASKERLİK
Türkler'in birçok özelliklerinin yanında en fazla ön plana çıkmış yönleri de iyi birer asker olmalarıdır
Çok eski devirlerden beri çeşitli adlarda devlet kurmuş olan Türk Milleti'nin temeli düzenli bir askeri teşkilata dayanır
Askerlik ilk önce Türkler'de bir meslek sonra da milli bir görev olmuştur
Türkler mükemmel askeri kuruluşları ve değerli komutanları sayesinde varlıklarını ve bütünlüklerini dünyaya tanıtmışlardır
Türk askeri cesur feragat sahibi disiplinli ve saygılıdır
Kanunî devrinde Avusturya sefiri olarak İstanbul'da bulunan Büsbek (Busbecq) Türk askerlerinden ve ordu kuruluşlarından şöyle söz eder:
"Türkler sefer esnasında sabırlı tahammüllü ve iktisatlı hareket ederler
Türk sistemini kendi sistemimizle mukayese edince istikbalin başımıza getireceği şeyleri düşünerek titriyorum
Bu ordu galip gelecek ve payidar olacak biz ise mahvolacağız
Çünkü Türkler hiç sarsılmamış kuvvete sahip oldukları gibikendilerine has zafer itiyatları meşakkatlere tahammül kabiliyeti intizam disiplin kanaatkarlık ve uyanıklık var
"
Türk askerlik ruhunun ölmezliğini bilmeyen yabancılar İstiklal Savaşı'ndaki zaferimizi "Türk mucizesi" diye adlandırdılar
Türkler'de özellikle şehitlik ve gazilik mertebeleri kutsaldır
Allah yolunda din vatan ve millet uğrunda savaşırken ölenlere "şehit" sağ kalanlara da "gazi" denir
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de: "Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' saymayın
Hayır onlar Rableri katında diridirler rızıklanmaktadırlar
" (Al-i İmran Suresi 169) buyurmuş ve şehitlerin ölmezliğini ifade etmiştir
Türk Milleti "ölürsem şehit kalırsam gazi" inancı ile tarihte büyük zaferler kazanmış son olarak İstiklâl Harbi de bu inançla kazanılmıştır
İSLAM DİNİNİN MUHAFAZASI İÇİN
Hiç şüphesiz Türk Milletlerinin kuruluş ve gelişmesinde etkili olan diğer bir unsur askeri teşkilatlanmadır
Tarih boyunca Türk orduları diğer tüm milletlerin imrendiği ve aynı zamanda korktuğu çekindiği bir ordu olmuştur
Aynı zamanda Türk askeri düşmana korku dostuna ise büyük güven vermiştir
"Kılıç Türkler'in elinde bulunduğu sürece senin dinîne zeval yoktur
" İmam-ı Azam'da Türklerin bu özelliğini şöyle belirtmiştir
Türk ordusu hem teşkilâtlanma hem de savaş düzeni açısından kendine has özelliklere sahip olmuştur
Türkler askerlik alanında birçok milleti etkilemişsavaş gereçleri giyim kuşam ve askerî nizam gibi konularda pek çok yenilikler getirmişlerdir
Atı bir savaş aracı olarak da kullanan Türkler bu sayede büyük bir hız ve manevra kabiliyeti elde etmişler kısa zamanda geniş coğrafyalara hâkim olmayı başarabilmişlerdir
Türk silâhları da ordunun hareket kabiliyetine uygun olarak hafif ve etkili silâhlardandır
Özellikle Türk okları kılıçları ve zırhları hafif fakat etkili vasıflarıyla Türk askerînin vazgeçilmez silâhları olmuştur
Türkler at üzerinde hareket hâlindeyken bile bu silahları büyük bir ustalıkla kullanabilmişlerdir
Türk silâhları çeşit ve nitelik bakımındanzaman içerisinde gelişip çoğalmış ancak askerî teşkilât ve savaş taktiği temel özelliklerini bütün Türk Milletlerinde muhafaza etmiştir
Merkez sağ ve sol kollardan oluşan ordu savaş düzeninde kendine has taktiklere başvurarak kendinden çok daha büyük orduları dahi bozguna uğratmayı bilmiştir
Düşmanın imhası ile kesin sonuç alınan bu savaş taktiği "bozkır taktiği" "turan taktiği" ve "bozkurt taktiği" gibi çeşitli adlarla tarihe geçmiştir
Sahte ricat ile düşman ordusunu merkezden uzaklaştırıp pusuya düşürmeyi esas alan bu taktikte sağ ve sol kollar düşman ordusunu bir hilâl içerisine alarak imha eder
Bu taktik İslâm öncesinde olduğu gibi İslâmî dönemde de başarıyla uygulanmıştır
Dandanakan Savaşı'nda Malazgirt Meydan Muharebesinde Miryakefalon'da Mohaç'ta ve hatta Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nde bu taktik başarıyla tatbik edilmiştir
Türk Milletlerinin kuruluşu ya da İstiklalinde bu savaşların bir dönüm noktası olduğu gözden uzak tutulmamalıdır
HALK ORDU ORDU DA HALKTIR!
Yukarıda belirttiğimiz gibi Türk Milletlerinde belirli devlet ve askerlik düzeninin pek fazla değişmediği görülür
Bir devlet yıkıldıktan sonra yerine kurulan devlet hemen hemen aynı teşkilâtı devam ettirmiştir
Çünkü Türkler'de halk ile ordu düzeni aynıdır
Özellikle barış zamanında sivil ve asker diye bir ayırım yapılmamaktadır
Bu sebepten ünlü kültür tarihçimiz Bahaeddin Ögel haklı olarak Türkler'de "halk ordu ordu da halktır" demiştir
Dolayısıyla aynı halka yani aynı kültür ve geleneğe dayanan yeni Türk Milleti'nde teşkilât özelliklerinin devam etmesi tabiîdir
Bütün Türk Milletlerinde ordu halk ile iç içe girmiştir
Bir bölgeye sefer yapılacağı zaman sadece eli silâh tutan kişiler değil onların aileleri de sefere iştirak ederlerdi
Bu sebeple Göktürkler kitabelerde yazdığı şekliyle fethedecekleri topraklara "süleyip konarlardı"
Yani sadece "sü" (asker) göndermekle kalmaz bunun yanında halkı o bölgeye "iskân" ederlerdi
Türk fetihlerinin kalıcı olması ve fethedilen bölgelerin "Türkleşmesi" bu şekilde gerçekleşirdi
Yurt tutmayı amaçlayan "sülemek" ve "kondurmak" siyaseti İslâmî dönemde de devam ettirilmiştir
"Gaza ve cihat" aşkıyla XI
yüzyıldan itibaren Azerbaycan Suriye ve Anadolu'ya giren Türkler kendinden önceki bazı kavimler gibi bu bölgeleri işgal ve istilâ edip geri çekilmemişler aksine kendileri için yeni bir yurt olduğu şuuruyla girdikleri toprakları mamur hâle getirmeyi hedeflemişlerdir
Çadırlarıyla arabalarıyla çifti-çubuğuyla bütün bir millet Anadolu'ya yerleşmiş buraya kendi kültürünün damgasını vurmuştur
Fethedilen bölgelerde uygulanan toprak sistemi askerî olduğu kadar idarî ve sosyal bakımlardan da devlet ve milletin gelişip güçlenmesine imkân sağlamıştır
Türk'ün Dünya Nizamı
Türk Milleti'nin tarih boyunca kurduğu devletlerin sayısının 180'i bulduğu kabul edilir
Hatta pek çok tarihçi araştırmalar derinleştirildikçe bu sayının daha da artabileceğini belirtmektedir
Bu devletlerden 16 tanesi ise dünya tarihinde etkili rol oynamış çok güçlü devletlerdir
Kemal Tahir'in 1966 yılında söylediği gibi: "Türk Milleti'nin bütün tarih boyunca bayraksız ve devletsiz kalmaması rastgele ve boşuna değildir
Onun çekirdeğindeki dinamizm ona Devlet kurma yatkınlığı getirmiş
Devlet kurmak başka bir şeydir devleti yönetmek başka bir şeydir
Türk Milleti tarih boyunca Devleti hem kurmada hem yönetmede ustalık göstermiştir
"
Türk Milleti her biri diğerinden güçlü olan bu 16 devletle ve bu devletlerin yönetiminde gösterdiği üstün kabiliyetle tüm dünya milletlerine tarih boyunca örnek olmuştur
Bunun en önemli nedenlerinden biri ise hakimiyetleri altında yaşayan farklı etnik kökene mensup toplulukları herbirinin dil ve din farklılıklarını koruyarak barış huzur ve güvenlik içerisinde asırlar boyunca birarada yaşatma becerisini göstermeleridir
Aynı topraklar üzerinde hakimiyet kuran farklı devletler ise bu başarıyı sağlayamamış sözkonusu topraklara bu kadar uzun süreli hakimiyetler sağlayamamışlardır
Selçuklu ve Osmanlı Devletleri başta olmak üzere Türk Milleti'ni bu coğrafyayla bütünleştiren ve güçlü kılan unsurları sadece askeri güçle açıklamak ise mümkün değildir
Anadolu'yu fetheden Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar dünyanın en karışık ve en hassas bölgesini asırlar boyunca hakimiyeti altında tutan güç Türk Milleti'nin özünü oluşturan son derece şerefli ve üstün bir harstır
Dürüstlüğü ve mertliği ile tanınan Türk Milleti zulümden ve haksızlıktan uzak duran adaleti her zaman ayakta tutan hoşgörüden ve uzlaşmadan yana olan tutumuyla tarih boyunca üstün medeniyetler oluşturmuştur
Kendilerine tabi olan halklar da her zaman Türklerin yönetiminden razı olmuş hatta çoğu zaman kendi istekleriyle onların yönetimleri altına girmişlerdir
Bu adaletli yönetim sayesinde tüm Balkanlar'ı Kafkasya'yı ve Ortadoğu'yu kapsayan coğrafyada üç dine ve muhtelif mezheplere mensup dilleri kültürleri ırkları birbirlerinden tamamen farklı milyonlarca insan asırlar boyunca hiçbir zulme maruz kalmadan huzur içinde yaşamışlardır
Ancak günümüzde aynı topraklar üzerinde acı gözyaşı zulüm ve savaş bir türlü sona ermemektedir
Balkanlar Ortadoğu ve Kafkaslar'dan oluşan ve Türkiye'nin tam merkezinde yer aldığı "Osmanlı Coğrafyası" halen çok hareketli ve karışık bir yapıya sahiptir
Osmanlı Devleti'nin siyasi olarak varlığının ortadan kalkmasının ardından bu bölgede oluşan boşluk henüz doldurulamamış ve gerçek anlamda bir güven ortamı sağlanamamıştır
Bu durum aynı topraklarda asırlar boyunca "örnek bir birlikte yaşama modeli" uygulayan Türk Milleti'ne dikkati çekmeyi gerektirmekdir
Ve bu modelin günümüzde ve gelecekte de sadece Türk Milleti tarafından gerçekleştirilebileceği gerçeğini ortaya koymaktadır
Nitekim son yıllarda pekçok devlet adamı ve siyaset bilimci başta Osmanlı Devleti olmak üzere Türk devletlerinin başarıyla yürütmüş olduğu adil yönetim sistemini incelemektedir
Bu incelemelerdeki amaç ise Türklerin gerçekleştirdiği sistemi temel alan yeni bir yönetim modeli oluşturmaktır
Günümüzde tarihçilerin ve sosyologların yapmış olduğu çalışmalar tek bir gerçeği göstermektedir
Bu gerçek 1900'lü yılların başından bu yana savaşların ve çatışmaların bitmediği Ortadoğu'ya Balkanlar'a ve Kafkasya'ya kalıcı barışın getirilebilmesinin ancak bu tarihi mirasın varisi olan Türkiye'nin liderliğinde mümkün olabileceğini göstermektir
Türkiye'nin liderliğinde oluşturulacak bir birlik hem çatışmaların sonu olup bölgeye kalıcı barışı getirecek hem de tüm bölge ülkelerinin güçlü bir ekonomik işbirliği içerisine girmeleriyle tüm halkların yaşam kalitesini yükseltecektir
Bu bölgede yaşayan devletlerin hem askeri hem de siyasi açıdan en güçlü olabilecekleri model hiç şüphesiz birbirleriyle çatışmak yerine güçlerini birleştirmeleriyle oluşacak olan modeldir
Ortak bir dış politika bu devletleri karşı konulamaz bir güç haline getirecektir
Dolayısıyla 21
yüzyıla adım attığımız bugünlerde de Türkiye'nin geleceğe dair misyonu tarihteki Türk devletlerinin büyüklüğüne ve şanına yakışır nitelikte olmalıdır
Üstelik bu misyon tarihte olduğu gibi bugün de Türk Milleti'ni zirveye taşıyacak hakettiği lider devletler arasına dahil edebilecek bir misyon olmalıdır
Dünya tarihinin en uzun ömürlü ve en güçlü devletlerini kurmuş tüm dünyaya nizam salmış olan Türk Milleti'nin aramış olduğu çözüm ve çıkış yolları ise kendi tarihinde mevcuttur
Türk Milleti "ölürsem şehid kalırsam gazi" inancı ile tarihte büyük zaferler kazanmıştır son olarak bir ölüm-kalım savaşı olan İstiklâl harbi de bu inançla kazanılmıştır
YABANCI GÖZÜYLE TÜRKLER VE OSMANLI
"Türkler bir ırk ve millet olmak haysiyetiyle yeryüzünün en şerefli insanlarıdır
Karakterleri pek asil ve yücedir
Asaletleri alınlarında ve amellerinde yazılıdır
Onların yurdu efendiler diyarıdır kahramanlar şehitler ülkesidir
Bence insaniyete şeref veren böyle bir milletin düşmanı olmak insanlığın düşmanı olmaktan farksızdır
Böyle bir lekeden Allah beni korusun
"
Fransız şair Lamartine
"Padişahın imparatorluğunda herkes kendi halinde bahtiyar olabilirdi
Mutlak bir dini hürriyet hüküm sürerdi ve kimse şu veya bu inanca sahip olduğundan dolayı bir zorlukla karşılaşmazdı
"
Ünlü Türkolog Franz Babinger
"Belki de yakında himayeye muhtaç olacaksınız
Asla Rus'a yanaşmayın haindir sizi yok eder
Fakat kendinizi Osmanlılar'a emanet edin adil ve merhametlidirler
"
Boğdan Beyi Büyük Stefan'ın ölüm döşeğinde oğullarına vasiyeti
"Sizin gibi gözü doymaz prenslerin toprak ağalarının ve burjuvaların idaresi altında yaşamaktansa Osmanlılar'ın idaresi fakirlere daha hayırlıdır
"
Protestan Mezhebi'nin Kurucusu Martin Luther
"1526'da (Mohaç'a giden) 200
000 kişi ekilmiş tarlalara ayak basmadan ve tek bir ot koparmadan imparatorluğun Rumeli yakasını bir baştan bir başa geçmiştir
"
Fransız Yazar J
Michelet
"Bir asır içinde yerlerini Osmanlı İmparatorluğu'na terk eden Balkan Hıristiyan Devletleri umumiyetle sanıldığı gibi Hıristiyan dinini yoketmek isteyen mutaassıp bir düşmanın sebep olduğu dini bir katastrofla ortadan kaldırılmış değildirler
"
Romen Tarihçisi ve Devlet Adamı Iorga
"Türk hakimiyetinden yerli Hıristiyanlar bu bakımdan da memnundular ki Türkler gelmeden önce ülkeleri devamlı asayişsizlik ve tahribat içindeydi
Şimdi ise sükun hüküm sürüyordu
Viyana bozgunundan sonra Venedik geçici olarak Sakız ve Mora'yı işgal ettiler
O kadar zulüm yaptılar ki Sakız ve sonra Mora'ya Türkler dönünce yerli Rumlar onları büyük sevinçle karşıladılar
"
Fransız Tarihçi FernardGrenard
"Yirmi yedi yıl kadar önce bazı Protestan Fransızlar padişahın ülkelerinden birine sığınmayı tasarladılar
Bu kararlarının birinci sebebi katolik Fransa'nın Protestan Fransızlar'a karşı devamlı zulmü ikinci sebebi ise Türklerin bütün dinlere karşı cihanşümul ve değişmez müsamahası idi
"
Cenevizli Chenier
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul