Konu
:
Ecdadımızın Medine'de Yaptığı Hizmetler
Yalnız Mesajı Göster
Ecdadımızın Medine'de Yaptığı Hizmetler
07-16-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Ecdadımızın Medine'de Yaptığı Hizmetler
Osmanlı Devleti Haremeyn'de yaşayan Müslümanları ırklarına renklerine dillerine ve maddî durumlarına bakmaksızın eşit görmüş ve eşit muamelede bulunmuştur
Medine-i Münevvere'nin idaresi Osmanlılara geçtikten sonra merkezî ve mahallî idare arasındaki denge korunmuştur
Önceki devletlerden intikal eden kanun ve âdetlerden bir kısmı aynen bırakılmış bir kısmı da zaman içinde ıslah edilerek Osmanlı sistemine entegre edilmiştir
Hicaz eyaletine diğer eyaletlerinden farklı bir statü verildiği için daima "Şerif" soyundan idareciler tayin edilmiş; Medine'deki Osmanlı otoritesini ise merkezî hükümetin tayin ettiği Şeyhü'l-Harem ve ordu komutanı temsil etmiştir
Kutsal toprakların güvenliği için çok önemli tedbirler alınmış; Kanunî Sultan Süleyman zamanında başlatılan imar faaliyetleri kapsamında yedi yıllık bir çalışmanın ardından 100 bin dinar harcanarak Medine'yi çepeçevre kuşatan surlar inşâ edilmiştir
Böylece hac mevsiminde yoğunlaşan Bedevî saldırılarına karşı yerli halkın ve hacıların güvenliği sağlanmıştır
Yine Kanunî devrinde Medine'de bir askerî kışla bir muhabere kışlası ve bir kale inşâ edilmiştir
Kuba köyünde de güvenlik maksadıyla bir kale tesis edilmiş; ancak bu askerî yapıların hiçbiri günümüze ulaşmamıştır
Çok arzu ettiği hâlde Hicaz'a gidemeyen Allah Resûlü'nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) kabir sandukasına konulmak üzere hususî bir mektup yazan Sultan Abdülaziz devrinde (1868) Medine surları geniş çaplı bir tamirattan geçirilmiştir
Osmanlı'nın son yıllarına kadar Medine'nin sosyal ve kültürel gelişmesi için çalışmalar sürdürülmüş; Sultan 2
Abdülhamid devrinde (1902) şehre ilk defa telgraf getirilmiş; ayrıca tabya karakol istasyon ve postane gibi resmî binalar yapılmıştır
Kanunî'nin hayırsever eşi Hürrem Sultan tarafından yaptırılan imarethaneden Medine halkına asırlarca yiyecek ve deşişe dağıtılmıştır
Suriye Anadolu ve Balkanlarda zengin gelir kaynaklarına sahip yeni vakıflarla Medine halkına maddî destek sağlanmıştır
Din-hukuk ve eğitim
Medine'de mülkî askerî ve malî teşkilâtlanmanın yanında din hukuk ve eğitim sahalarında da düzenlemeler yapılmıştır
Bu çalışmalar yapılırken Haremeyn halkı arasındaki mezhep farklılıkları nazara alınmıştır
Dinî ilimlerle uğraşan ulema için Medine'nin bir cazibe merkezi olma özelliği Osmanlılar devrinde de sürmüş; Anadolu Suriye Mısır Orta Asya ve Mağrib'e kadar uzanan bir coğrafyadan gelen âlimler Mescid-i Nebevî'de kurulan ilim halkalarında yerlerini almışlardır
Medine'de ders veren âlimler ve hocalar için Kanunî devrinden itibaren tahsisat ayrılmıştır
Medine'deki kütüphanelerin ve medreselerin etrafında canlanan tasavvufî düşünce uzun bir süre varlığını korumuştur
Şehrin dinî ve kültürel hayatına önemli katkılar sağlayan tarikatlara bağlı tekkeler zaviyeler ve ribatlar ilmî faaliyetlerin yanında hac zamanı dışarıdan gelenlere ev sahipliği yapmıştır
Osmanlı eğitim sisteminde yaşanan gelişmelere paralel olarak Medine'de de medreselerin yanında; 1885'te Rüştiye 1909'da İdadî Darü'l-Muallim ve 1913'te İlâhiyat Fakültesi (Medrese-i Külliye-i İslâmiyye) açılmıştır
Şehrin eğitim ve kültür hayatına katkı sağlayan kütüphanelerin ilki Mescid-i Nebevî içinde kurulmuştur
Medine'ye hizmet etme fırsatı bulan her devletin bu alanda gayreti olmuş; ama Osmanlılar devrinde yapılan çalışmalar daha yoğundur
Sultan 1
Abdülhamid Medine'de bir medrese ve yanında kütüphane yaptırmıştır
Sultan 2
Mahmud 1822'de inşâ ettirdiği Mahmudiye Kütüphanesi ve Medresesi'ni 4
569 kitapla zenginleştirmiştir
Şeyhülislâm Arif Hikmet Efendi'nin 1856'da kurduğu ve 5
404 nadide elyazması eser gönderdiği kütüphane de unutulmamalıdır
Medine'deki imar faaliyetleri
Osmanlılar devrinde Medine'de çok önemli imar faaliyetleri yapılmıştır
Miras alınan fizikî plâna sadık kalınmış ve yapılan çalışmalar Mescid-i Nebevî merkez alınarak genişletilmiştir
Kanunî devrinde 1532'de İstanbul'dan usta ve malzeme gönderilerek Mescid-i Nebevî'de tamir ve güzelleştirme faaliyetlerine başlanmış; bu çerçevede mescidin minareleri yenilenmiş; ünlü hattatlar hat ve tezhip çalışmalarıyla kubbeleri ve mihrapları tezyin etmişlerdir
Ayrıca Uhud Şehitliği'nde ve Cennetü'l-Bâki'de bulunan kabirlerin üzerlerine türbeler yapılmıştır
Sonraki asırlarda da başta Hücre-î Saadet olmak üzere Mescid-i Nebevî'de bakım faaliyetleri düzenli olarak sürdürülmüş ve mescide çok kıymetli hediyeler gönderilmiştir
19
yüzyıldaki ıslahat hareketlerinin öncülerinden Sultan 2
Mahmud Medine'ye çok özel bir önem vermiştir
1813'te başlayan çalışmalarla Mescid-i Nebevî genişletilmiş ve Memlük Sultanı Kayıtbay tarafından Hücre-î Saadet'in üzerine inşâ ettirilen ahşap kubbenin yerine günümüze kadar ulaşan taş kubbe yapılmıştır
Mescid-i Nebevî'nin sembolü hâline gelen ve üzeri kurşunla kaplanıp; solmayan özel bir boya ile yeşile boyanan kubbe renginden dolayı "Kubbetü'l-Hadra" (Yeşil Kubbe) adıyla anılmaya başlanmıştır
Mescid-i Nebevî'de Osmanlı devrindeki en büyük imar faaliyetleri Sultan Abdülmecid devrinde gerçekleştirilmiştir
1850-1861 yılları arasında 700 bin mecidiye harcanarak yapılan çalışmalar neticesinde Mescid-i Nebevî tamamen yenilenip genişletilmiş ve zemini mermerle kaplanmıştır
Mescidin Asr-ı Saadet'ten yadigâr kısımlarının tezyinatına özel bir ehemmiyet verilmiştir
Günümüzde Mescid-i Nebevî'de üzeri büyük şemsiyelerle kapatılan iç avlu ile 86 metrelik kıble duvarının arasında kalan kısım Sultan Abdülmecid devrinden kalmıştır
Bu bölümde Osmanlı'dan yadigâr sütunları kubbeleri ve tuğraları hâlen görmek mümkündür
Sevgili Peygamberimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hicret yolculuğu sırasında Medine'ye yaya olarak yaklaşık bir saat uzaklıkta bulunan Kuba köyünde 14 gün bir rivayete göre ise 10 geceden fazla kalmış ve bu zaman zarfında orada bir mescit inşâ edilmiştir
Sonraki yıllarda Müslümanlar Kuba Mescidi'ni ve Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) misafir edildiği evi ziyaret etmeyi güzel bir âdet hâline getirmiştir
Çeşitli tarihlerde imar faaliyetlerine sahne olan Kuba Mescidi Haremeyn hizmeti Osmanlılara geçtikten sonra Kanunî devrinde (1543) yeniden inşâ edilmiştir
1699'da Sultan 2
Mustafa döneminde mescidin duvarları ve minareleri yenilenmiş ve Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) devesinin çöktüğü alan üzerine dört direkli bir kubbe yapılmıştır
Ayrıca mescidin su ihtiyacını karşılamak için derin kuyular kazılıp sebiller kurulmuştur
Sultan 2
Mahmud devrinde (1829) yapılan çalışmalarla mescit İstanbul'daki selâtin camilerine benzetilmeye çalışılmıştır
Maalesef bu tarihte yapılan imar faaliyetlerine ait kitabeler ve tuğralar Osmanlı sonrası dönemde kaldırılmıştır
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hicret'ten 18 ay sonra Mescid-i Nebevî'nin 5 km
kuzeybatısında yer alan Vebere Haresi'nde namaz kılarken kıblenin Kâbe oluşuna dair âyet-i kerîme (Bakara 2/144) nazil olmuş ve Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) o gün orada namazın son iki rekâtını Kâbe'ye doğru yönelerek tamamlamıştır
Bu sahaya yapılan mescide Kıbleteyn Mescidi (İki Kıbleli Mescid) denilmiştir
Geçmişte birçok defa tamir gören Kıbleteyn Mescidi Kanunî devrindeki (1544) kapsamlı imar faaliyetleriyle mamur hâle getirilmiştir
Hicaz Demiryolu ve hüzün dolu ayrılık
Medine tarihinin en önemli hâdiselerinden biri olan Hicaz Demiryolu Projesi'nin faaliyete geçmesi dinî sosyal ekonomik askerî ve siyasî sahalarda birçok fayda sağlamıştır
Sultan 2
Abdülhamid'in Almanlarla birlikte yürüttüğü proje kapsamında Şam Medine ve Bağdat gibi merkezlerin demiryolu ile İstanbul'a bağlanması o günün dünyasında başlı başına önemli bir gelişme olmuştur
Demiryolunun 1908'de Medine'ye ulaşmasıyla şehir idarî bakımdan doğrudan İstanbul'a bağlı bir sancak merkezi hâline getirilmiş ve böylece bölge üzerinde daha güçlü bir denetimin sağlanması hedeflenmiştir
Osmanlılar devrinde yapılan birçok eserde olduğu gibi Hicaz Demiryolu Projesi'nde de Allah Resûlü'ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) duyulan sevgi ve saygıyı ortaya koyan incelikler unutulmamıştır
Meselâ bir sanat âbidesi olan Medine Tren İstasyonu öyle bir mevkie inşâ edilmiştir ki yolcuların trenden kıble istikametine doğru inmeleri ve karşılarında Kubbe-î Hadra'yı görmeleri sağlanmıştır
O zamanki lokomotifler büyük bir gürültü ile ilerledikleri için Sultan Abdülhamid'in talimatıyla trenin Medine'ye daha sessiz bir şekilde girmesi için tedbirler alınmıştır
Bu proje ile İngilizlerin Ortadoğu'daki menfaatleri büyük darbe almıştır
Osmanlı'nın son yıllarında Medine çevresinde İngilizlerin kışkırtması neticesinde ayrılıkçı bir isyan hareketi başlamış ve maalesef 1916'da demiryolu devre dışı kalmıştır
Ecdadımızdan yadigâr bu proje günümüzde eski ihtişamıyla yeniden ihyâ edilmeyi beklemektedir
Medine Tren İstasyonu eski hâline göre daha iyi bir durumda olsa da yine de ziyaretçilerini hüzünle karşılamaktadır
Bir zamanlar Haremeyn âşıklarını Belde-î Resulüllah'a taşıyan lokomotiflerin vagonların dizildiği istasyon binasının üzerindeki Osmanlı arması ve "Hicaz Demiryolu-1317" yazılı kitabe de maalesef sökülmüştür
Hicaz Demiryolu'nun bânisi Sultan 2
Abdülhamid Anberiye semtindeki istasyon binasının karşısına mihrabı minberi minareleri ve revakları ile Osmanlı mimarisini yansıtan bir mescit yaptırmıştır
Anberiye Camiî asırlarca ciddi bir samimiyetle Haremeyn hizmetkârlığı yapan ecdadımızın Medine-i Münevvere'ye duyduğu muhabbetin günümüze kadar ulaşan canlı bir misalidir
Dünya Savaşı'ndan mağlup çıkan Devlet-i Âliye 30 Ekim 1918'de yapılan Mondros Mütarekesi ile Hicaz'ı İngiliz himayesindeki Mekke Şerifi Hüseyin'e terk etmek zorunda kalmıştır
Bölgedeki kuvvetlerimizin Filistin'e kaydırılması kararıyla Medine'deki Osmanlı hâkimiyeti resmen sona ermiştir
Ancak "Şanlı Medine Müdafii Fahrettin Paşa" mütareke hükümlerine uymayarak 72 gün Medine-i Münevvere'den çıkmamış; üstelik bir yağma veya işgale fırsat vermemek için Mescid-i Nebevî'deki mukaddes emanetleri İstanbul'a nakletmeyi başarmıştır
Fahrettin Paşa cephane ve erzak azlığına rağmen emrindeki bir avuç kahraman askerle birlikte dünyayı şaşkına çeviren bir direniş göstermiştir
Görüldüğü üzere; Haremeyn hizmetini üstlendikten sonra Osmanlılar başta imar faaliyetleri olmak üzere bütün çalışmalarında Allah Resûlü'ne (sallallâhü aleyhi ve sellem) ve hatıralarına karşı saygıda kusur etmemişlerdir
Hicaz'ı ziyaret edenler arasında bunun pek çok misâlleri anlatılmaktadır
İnsanımız geriye pek azı kalmış olsa da ecdadımızın ince bir saygı anlayışı çerçevesinde inşâ ettiği eserleri görünce cân-ı gönülden iftihar etmeli ve Haremeyn hizmetine koşan atalarını rahmet ve minnet duyguları ile yâd etmelidir
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul