| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Devrimci Tiyatro 
 
             Devrimci Tiyatro
 DEVRİMCİ TİYATRO
 
 Burjuva sanatının en belirgin yanı, sanatı toplumsal gelişmelerden, siyasetten ayrı tutmak, sadece "estetik" bir metaya dönüştürmek istemesidir
  Doğal olarak tiyatroya da burjuvazi bu gözle bakacaktır  Peki biz nasıl bakacağız? Burada tiyatro üzerine uzun teorik tartışmalara girecek, ya da tiyatro tekniklerini anlatacak değiliz  Tiyatroyu ele alırken, öncelikli sorunumuz, halkın kültürel gelişimi ve eğitimi açısından, devrimci mücadele açısından tiyatroyu nereye oturtacağımızdır  Buna devrimcilerin açık bir cevabı olmalıdır  Çünkü tiyatro, hemen tüm sanatlar gibi, halkın kültürel eğitimi ve devrimci mücadele açısından bir araçtır ve bugün biz ne yazık ki bu aracı yeterince kullanamıyoruz  Hatta "yetersiz" diye ifade etmek bile mevcut durumu anlatmaz  
 NEDEN VE NASIL BİR TİYATRO?:
 
 Tiyatroya yalnızca eğlendirici bir sanat olarak bakmak ve halktan, onun gerçeklerinden uzak biçimsel arayışlara yönelmek onu burjuvazinin çıkarlarıyla buluşturacaktır
  Tabii ki tiyatroda eğlendirici bir yan olabilir  Ancak bu da toplumsal gelişime hizmet eden bir tarzda biçimlendirilmelidir  
 
 Düşündürücü ve dönüştürücü bir işlevi olmalıdır
  Tüm bunları başarmak öncelikle tiyatro oyuncularının bu noktadan hareket etmesiyle, bu bakış açısını kazanmasıyla mümkün olacaktır  Dünyadaki toplumsal-ulusal kurtuluş savaşlarını ve dünyadaki devrimci sanatların gelişimini incelerken bir çok kez tiyatronun halkın mücadelesinde nasıl bir araç olarak kullanıldığını görmüşüzdür  Gördüğümüz örnekler, tabii esas olarak sokak tiyatrosu, çadır tiyatrosu diye nitelenen türdür  Bütün dünyada devrimciler açısından olanaklı ve gerçekçi olan budur  
 
 Tiyatro kendi doğası gereği öncelikle sadece görsel (afiş, resim vs
  ) ya da sadece işitsel (müzik vs  ) değildir  Bunların her ikisini de kendi içinde barındırır  Bunları birbiriyle bütünleştirerek estetik bir hareketlilik kazandırır  Bu özelliği doğru ve etkili kullanıldığında halka gerçekleri anlatmada, etkilemede vazgeçilmez bir araç haline gelecektir  Gerçekten de tiyatro işlevli bir sanat türüdür  Mesela Tolstoy onu şöyle tanımlar: "Tiyatro ne kansız, ne cansız, ne yüreksiz, ne de sadece kendi için yapılan bir sanat değildir  Tiyatro; geleceğin haberciliğini yapabileceğimiz, düşüncelerimizi açıklayıp içimizi dökebileceğimiz, insanları yargılayıp sarsabileceğimiz bir tartışma alanıdır  " 
 
 Tiyatro tarihsel olarak çok eskiye dayanır
  İnsanoğlunun kendi yaşadıklarını anlatmada kullandığı araçlar arasına girmiştir  Bunun zamanla muhtevası genişlemiş, sadece yaşananların anlatılmasından çıkılıp, düşlenenler, kurgular, ya da başka herhangi bir kesit anlatılmaya başlanmıştır  Doğal olarak zamanla estetik bir içerik de kazanmış ve ilk sanatlardan birisi olmuştur  Esas olarak taklit yoluyla anlatmaya çalışma güdüsü tiyatroya yön vermiş ve gelişimi çağlar boyu sürerek günümüze kadar ulaşmıştır  Ülkemizde de aynı gelişimi izlemesine rağmen islami kurallar ve yaşayış biçimi tiyatronun gelişimini büyük ölçüde engellemiştir  Ancak yine de bir biçimde halkın yaşamında ve kültüründe kendine özgü bir yer edinmiştir  Bunlar daha çok "seyirlik oyunu", ya da "orta oyunu", "gölge oyunu" vs  biçimlerde ortaya çıkmış ve benimsenmiştir  Bu bakımdan bizim gibi müslüman ülkelerde halkın tiyatroyu algılama biçimi batılı ya da farklı kültürlere oranla daha geri olabilir  Ancak örneğin bugün televizyonlarda en çok izlenen pek çok dizinin tiyatro kökenli olduğunu gözönüne getirirsek, bu durumun değiştirilemez olmadığı da ortaya çıkar  Halkın sorunlarını dile getiren bir tiyatro, halkın ilgisini çekmektedir  TV'lerde bu sorunları sulandırılmış, çözümsüz bir biçimde dile getiren programların ilerisine geçecek olan, gerçek anlamda devrimci tiyatroda halk kendini, kendi sorunlarını, düşmanlarını ve kendi kurtuluşunu göreceği için kuşku yok ki, bu tiyatroyu benimseyecektir  Bugün devrimci sanatçıların ekmek kuyruklarında sergiledikleri sokak tiyatroları ve halkın sahiplenmesi buna çok küçük bir örnektir  
 BİZİM TİYATROMUZ "YALIN VE DOĞRUDAN" OLMALIDIR:
 
 Halktan yana tiyatroda içerik kadar, biçim ve sanatçı da belirleyici etmenlerdir
  Biçim konusunda şunları söyleyebiliriz  Çağımızda emperyalizm tarafından ağır bir kültürel bombardıman altına tutulan emekçi haklarımız bu sistem içerisinde yaşamaya mahkum edilmiş, çelişkilerin perdelenmesi için kendi öz kültürleri unutturulmak istenmiştir  Sınıfsal çelişkilerinin üstünü örtmek ve bilinçlerini dumura uğratmak için toplumda yozlaşma, ahlaksızlık, dejenerasyon alabildiğine geliştirilmiştir  Yani emekçi halk dünü ve bugünüyle kendi öz kültürüne, ulusal ve evrensel değerlerine yabancılaştırılmaya çalışılmıştır  Bu noktada devrimci tiyatroda anlatım ve oyun tekniği sonuna kadar yalın ve doğrudan olmalıdır  Bu anlayışımız karşısında küçük burjuva sanatçıları hemen "estetik" kaygısına kapılıp, slogancılıktan, tekdüzelikten bahsederler  Ama aslında doğrudan ve açık-yalın anlatımlar, hiçbir zaman tiyatro sanatını basitleştirmez ya da daraltmaz  Aksine çok daha geniş emekçi kitlelerine hitap etme yeteneğini geliştirir  Tiyatro, ancak böyle elit bir kesimin sanatı olmaktan çıkar ve emekçi halkın sahiplenmesiyle mücadele içindeki asıl ve olması gereken yerini alır  
 TİYATROCU ÖRGÜTLÜ OLMALIDIR:
 
 Yine küçük burjuva sanat anlayışında en çok korkulan şeylerden birisi de örgütlü sanatçıdır
  Onlara göre sanatçı hiç bir "kalıp" içerisine sokulmamalı ve "özgür" olabilmelidir  Ancak bu şekilde üretim yapabilir  Aksi halde mutlaka kendisini kısıtlayacak ve kaçınılmaz olarak "marjinal"leşecektir  Ancak böylesi yaklaşımlar mücadele ve sınıf gerçeğinden sonuna kadar uzaktır  Halkın sanatını geliştirecek perspektiften yoksundur  Ve zaten varolan somut durumu da uymamaktadır  Tiyatronun mücadelede bir araç olarak kullanılmasından, devrimci halk kültürümüzü geliştirmesinden bahsediyorsak, bunu en iyi yapacak olan örgütlü sanatçı, tam olarak da Partili sanatçıdır  Halkın içinde kök salan bir Partinin yol göstericiliğine sahip olmak, o kollektivitenin bir parçası olmak, onun mücadelesinin bir neferi olup yaşam tarzını benimsemek, sanatçıyı kısıtlamak bir yana sonuna kadar özgürleştirir  Kitlelerle bütünleştirir  Hayatı, halkı, insanlığı, en doğru tarzda görebilmesini ve bu zenginliği mücadeleye katmasını beraberinde getirir  
 
 Sanatı doğru algılayıp onu halk için kullandığımızda, bu, hem mücadeleyi geliştirecek, hem sanatın kendi içinde giderek yetkinleşmesini sağlayacaktır
  Yeterki biz onu devrim mücadelesinde kullanacağımız bir silah olarak kavrayalım  Eksiklikleriyle de olsa kısacak bir sokak tiyatrosunun bile bir gösteriye, bir direnişe, bir toplantıya, yürüyüşe kattığı zenginliği, insanların buna gösterdiği ilgiyi bu güne kadar yaşaman pratik deneyimlerden biliyoruz  Düşman bile bu 15-20 dakikalık oyunların halk üzerinde bıraktığı etkiyi, ilgiyi görmüş, oynanmasını engellemek için adeta seferber olduğu zamanlar olmuş, devrimci sanatçıları gözaltına almıştır  Düşmanda bu rahatsızlığı yaratan tiyatronun gücüdür  Bu gücü geliştirip, büyütebiliriz  Yetersiz de olsa Ayşe Gülen Halk Sahnesi, devrimci tiyatro ve devrimci sanatçı açısından bir örnek oluşturmaktadır  
 
 HER ALANA, HER BİRİME BİR TİYATRO:
 
 Neden her alanımızın bir tiyatro kolu, birimi olmasın? Neden derneklerimizde, sendikalarımızda bu çalışmayı yapmayalım? Böyle bir çalışmanın kendisi zamanla örgütleyici bir nitelik kazanacak, kültürel, sanatsal faaliyetlere eğilimli insanları mücadelenin bu boyutunda toparlayacak, ortaya koyacakları ürünlerle de alanımızdan, birimimizden başlamak üzere binlerce, onbinlerce insana yeni bir kültürü, halkın geleneklerini, devrimin bilincini taşıyacaklardır
  Her alan da Ayşe Gülen'lerimiz, Ayçe İdil'lerimiz vardır ve yaratılacaktır  
 Bir tiyatro çalışmasını çok fazla idealize etmeye gerek yoktur; estetik kaygılarla idealize etmeye başladığımızda tabii ki, bu çalışmanın bizim olanaklarımızla mümkün olmadığı, elimizde bu işi bilen insan olmadığı sonucuna varır ve bu araçtan yararlanamayız
  Nitekim, birimlerde, alanlarda pratik olarak olan da budur  Başlanılan çeşitli çalışmalar da, bu eksik kavrayış sonucu genellikle yarım kalmaktadır  Sanatın bu türüne, yukarıda kısaca açmaya çalıştığımız ölçüler içinde yaklaşıp, cesaretle ikişer, üçer kişilik oyun grupları kurabiliriz  Bunlar hem giderek yetkinleşecek, hem alanımızdaki daha başka yetenekli insanları ortaya çıkartacak, hem de devrimci faaliyetin eksik bir yanını tamamlayacaklardır  Sahne olanakları diye bir sorunumuz olamaz bizim  Sokaklar sahnemizdir  İşyerlerinin, okulların yemekhaneleri sahnemizdir  Birleştirilmiş dört masa bize mükemmel bir sahne sunar  Mesele, bizim tiyatroyla söyleyecek birşeyimiz var mı? Eğer bu varsa, buna yönelik bir faaliyetimiz varsa, sahneden kostüme gerekli herşey yaratılabilir  Bu noktada elbette yapacağımız işi kabalaştırmak, ilkelleştirmek gibi bir yanlışa da düşmemeliyiz  Peki kabalıktan kaçınmanın yolu nedir denilirse, bunun yolu konservatuar eğitimi almak değildir; bunun yolu, yaptığımız işe emek vermek, ona coşkumuzu, duygularımızı katabilmektir  Bunu yaptığımızda o ürün, asgari düzeyde estetik boyutuna da kavuşacaktır  
 dır
   
 |