Yalnız Mesajı Göster

Tolstoy [Hz. Muhammed]

Eski 07-15-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tolstoy [Hz. Muhammed]



'Muhammed her zaman Evangelizm'in (Hıristiyanların) üstüne
çıkıyor O, insanı Allah saymıyor ve kendini de Allah ile bir
tutmuyor Müslümanların Allah'tan başka ilâhı yoktur ve
Muhammed onun peygamberidir Burada hiçbir
muamma ve sır yoktur'
Lev Nikolayeviç TOLSTOY

1BÖLÜM
HZ MUHAMMED
(L N Tolstoy, 1908 yılında, "Abdullah El-Sühreverdi"nin
Hindistan'da basılmış "Hz Muhammed'in Hadisleri" kitabını
okumuştur Okuduğu hadislerden bir kitapçık derlemiş, bunu Rusya'nın
"Posrednik" adlı yayınevinde bastırmıştır Kitap, 1908 yılının
ekim ayında "Muhammed'in Kur'an'a Girmemiş Hadisleri"
isminde okuyucuya sunulmuştur 1 Bölüm Tolstoy'un derlediği
bu hadis kitapçığından oluşmaktadır Kitapçığın ismi metodolojik
olarak yanlış olduğu için daha sonra HzMuhammed olarak değiştirilmiştir
"Kalbimizde Allah'ın nuru vardır,
onun adı da vicdandır"
Tolstoy
Evrensel Tavsiye
Tolstoy'un İslâm Peygamberi Hz Muhammed'e açık hayranlığını
önceki bölümlerde dile getirmiştik Ona bu hayranlığı Hz
Muhammed'in hadislerini okuması kazandırmış ve bunun üzerine
Hindistanlı İslâm düşünürü Sühreverdi'nin hazırladığı hadis
kitabını incelemiştir Okurken not alıp, HzMuhammed'den mahrum
olan Rus halkına ve kendisini hemen her konuda örnek alan
diğer okuyucu kitlesi ile dost ve arkadaşlarına da Hz Muhammed'i
tanıtmak ve sevdirmek istemiş olmalı ki, "evrensel tavsiye
ve uyarılarla" dolu bu hadis kitapçığını veya risalesini hazırlamıştır
Hz Muhammed'in sevgiye ait sözleri ve davranışları,
hoşgörü, ahlâk, adalet, doğruluk ve daha birçok evrensel değerin
yine Tolstoy'un ifadesiyle "aklı başında" bir insanı celp
ve cezp etmemesi zaten düşünülemezdi O da bu inceliği yakalamış,
cihanın görüp göreceği en zeki ve duru vicdanlı insanlardan
biri olarak, bu teşhis ve tespiti yapmış ve insanlarla
paylaşacağını umut etmişti şüphesiz İşte, dâhi yazarın bu
dileği de bugün elinizde onun seçtiği bir demet hadisle ve
bu kitapçıkla gerçekleşmiş oldu

"Allah'ım Sana Olan Sevgimi
Bana Bağışla"
"Hurma ağacının altında uyumuş olan Hz Muhammed
uyanınca, elinde bir kılıçla habersizce başucunda dikildi ve;
"Ey Muhammed, seni benden kim kurtaracak?" dedi
Hz Muhammed:
"Allah!" diye cevap verdi Dü'sûr'un kılıcı yere düştü
Onu Rasülullah aldı ve;
"Asıl şimdi seni benden kim kurtaracak?" dedi
Dü'sûr, "Hiç kimse!" dedi Rasülullah onu serbest bıraktı
ve "Kalk işine git" dedi
Dü'sûr giderken, "Sen benden daha hayırlısın" dedi Resul-
i Ekrem:
"Ben buna senden daha hak sahibiyim" dedi Dü'sûr:
"Ben de Allah'tan başka ilâh olmadığına ve senin Allah'ın
Resulü olduğuna şahadet ediyorum" diyerek Müslüman
oldu Hz Muhammed'in de en sadık arkadaşlarından
biri oldu"(l)
* * *
"Allah'ım! Sana olan sevgimi, bana bağışla Sevdiklerinin
sevgisini de kalbime koy Öyle yap ki, ben senin layık
bildiğin, sevdiğin işlerin uygulayıcısı olayım Öyle yap ki,
senin sevgini benim için, bana, aileme ve servetime olan sevgimden
üstün eyle"
"Allah'ım! Senden sevgini ve seni sevenlerin sevgisini
ve senin sevgine beni ulaştıracak ameli istiyorum Allah'ım!
Senin sevgini nefsimden, ailemden, malımdan, soğuk sudan
daha sevgili kıl"(2)
* * *
"Hakikat insanlar için ne kadar acı olsa da, hakikati söyleyin!"(
3)
* * *
"Din kardeşin zalim de mazlum da olsa ona yardım et"
Bir adam:
"Ya Rasülallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim
Ama zalimse nasıl yardım edeyim, söyler misiniz?" dedi
Resul-i Ekrem:
"Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun Şüphesiz
ki bu ona yardım etmektir" buyurdu(4)
* * *
"Kim bir hayır işlerse, ona onun on misli vardır veya daha
da artırırım Kim bir kötülük işlerse, ona da onun misli
vardır Ya da tamamen affederim Kim bana bir karış yaklaşırsa,
ben ona bir arşın yaklaşırım; kim bana bir arşın yaklaşırsa,
ben ona bir kulaç yaklaşırım Kim bana yürüyerek gelirse,
ben ona koşarak varırım Kim bana hiçbir şeyi ortak
koşmamak şartıyla dünya dolusu günahla gelirse, ben kendisini
o kadar mağfiretle karşılarım" (5)
* * *
"Allah'ım, beni miskin (fakir) olarak yaşat, miskin olarak
ruhumu kabzet, kıyamet günü de miskinler zümresiyle
birlikte haşret"
Hz Ayşe ileri atılarak sordu:
"Niçin ey Allah'ın Resulü?"
"Çünkü dedi, onlar cennete, zenginlerden kırk bahar önce
girecekler
Ey Ayşe! Fakirleri sev ve onları (rivayet meclisine) yaklaştır,
ta ki kıyamet günü Allah da sana yaklaşsın"
"Allah'ım! Beni fakirlerle yaşat, fakirlerle öldür ve fakirlerle
birlikte haşreyle"(6)
* * *
"Allah Teâlâ'nın en hoşuna giden şey, insanın, kendi çalışmasıyla
elde ettiği azıcık kazancından, gücü yetmeyenlere
yardım etmesidir"(7)
* * *
"Hiçbir kimse öfkesini yutmaktan daha güzel bir içki içmemiştir"(
8)
* * *
"Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din
kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman
etmiş olmaz"(9)
* * *
"Cehennem, nefse hoş gelen şeylerle kuşatılmış; cennet
ise, nefsin istemediği şeylerle çepeçevre sarılmışhr"(10)
* * *
Allah Teâlâ buyurmuştur ki: "Ey insan! Yalnız benim kanunlarıma
uysan, bana uyar ve benzersin Diyorsun ki, "Bu
böyle olmuş, şöyle olacak"(11)
Yani insan, hayatın ve tabiatın kanunlarına uygun hareket
etse, Allah Teâlâ'nın iradesine de uygun hareket etmiş
olur ve istediklerini elde eder" (Abdullah El-Suhreverdi)
* * *
"Çok fazla yiyip içerek kendi kalbinize yüklenmeyin"(
12)
* * *
"Allah arzı yarattığı zaman, arz sallanmaya (tıpkı bir
hurma ağacı gibi sağa sola) yalpalar yapmaya başladı, bunun
üzerine dağlarla onu sabitleştirdi ve böylece arz istikrarını
bvıldu Melekler dağların şiddetine hayrette kaldılar
"Ey Rabbimiz, dediler, dağlardan daha şiddetli bir mahlûk
yarattın mı?"
"Evet, buyurdu Demiri yarattım"
"Demirden daha şiddetli bir şey yarattın mı?" dediler
Hak Teâlâ: "Evet! Dedi Ateşi yarattım"
"Ateşten daha ağır bir şey yarattın mı?" diye yine sordular
Hak Teâlâ: "Evet, dedi, suyu yarattım!"
"Sudan daha şiddetli bir şey yarattın mı?" dediler
Hak Teâlâ tekrar cevap verdi: "Evet, rüzgârı yarattım"
"Rüzgârdan daha şiddetli bir şey yarattın mı?" diye yine
sordular
Hak Teâlâ: "Evet insanoğlunu yarattım" dedi ve devam
etti:
"Eğer o, sağ eliyle sadaka verir, sol eli görmeyecek kadar
gizlerse (daha şiddetlidir)"(13)
* * *
Allah Teâlâ buyurur: "Ben, gizli bir hazine idim Bilinmek
istedim ve insanı yarattım"(14)
* * *
"Kimseyi kırma Biri seni kırar ve ayıplarını, kötülüklerini
açığa vurursa, sen de onun kötülüklerini açıklayıp yayma"(
15)
* * *
"Allah Teâlâ bazı şeyleri farz kıldı, onları ihmal etmeyin
Bazı günahlara yaklaşılmaması için sınırlar koydu, o sınırları
aşmayın Bazı şeyleri haram kıldı, o haramları çiğnemeyin
Bazı şeyleri de unuttuğu için değil size olan merhameti sebebiyle
dile getirmedi, onları da araştırıp kurcalamayın"(16)
* * *
"Kim Allah'ın yarattıklarına karşı merhametli olursa,
Allah da ona merhametli olur İnsanların iyilik ve kötülüklerine
bakmayarak onlara iyilik et Başkalarına iyilik yap ki kötülüklerine
engel olasın" (17)
* * *
"Hz Muhammed'den sordular ki:
"Dinin esası ne üzerine kurulmuştur?" O da şöyle cevap
verdi:
"Kendiniz için istediğinizi başkaları için de isteyin; kendiniz
için istemediklerinizi başkaları için de istemeyin" (18)
* * *
"Bir Müslüman'ın samimiyetinin ölçüsü, onun gücünün
yetmediği şeylerde çaresiz kalmasıdır" (19)
* * *
"Allah Teâlâ, her iki tarafına duvarlar yapılmış birtakım
yollar yapmış, duvarların üzerlerinde perdeler asılmış, açık
kapılar kurulmuş, bir yol yapmıştır Bu yolun başlangıcında
durmuş bir bekçi, kapılara doğru gidenlere şöyle diyor:
"Doğruca gidin ve hiçbir tarafa sapmayın" Sonra yukarıda
duran bekçi: "Şu kapıdan içeri girmeyin, yoksa içine düşersiniz"
Bu yol, hayat yoludur Açık kapılar Allah Teâlâ tarafının
tehlikeli görülmüş amellerdir Kapıları kapatan perdeler Allah'ın
koyduğu sınırlardır Birinci bekçi Allah'ın kelâmıdır
İkinci bekçi ise, her insanın kalbindeki Allah korkusudur"

n: Tolstoy'un derlemesine koyduğu bu hadiste tercüme
ve nakil hatası ile ilaveler var Hadisin kaynağından yaptığımız
tercümesi şöyledir)
Bir adam; "Sırat-ı müstakim (doğru yol) nedir?" diye
sordu Hz Peygamber ona şu cevabı verdi:
"Hz Muhammed, bizi sırat-ı müstakimin bir başında bıraktı
Bunun öbür ucu ise cennete ulaşmaktır Bu ana yolun
sağında ve solunda başka tali yollar da var Bunlardan her
birinin başında bir kısım insanlar durmuş oradan geçenleri
kendilerine çağırıyorlar Kim bu dış yollardan birine saparsa,
yol onu ateşe götürecektir Kim de sırat-ı müstakime (dosdoğru
yola) giderse, o da cennete ulaşacaktır" İbnu Mes'ud
bu açıklamayı yaptıktan sonra şu âyeti okudu:
"İşte bu benim sırat-ı müstakimimdir, buna uyun Başka
yollara sapmayın, sonra onlar sizi Allah'ın yolundan ayırırlar"(
20)
* * *
"Her Müslüman'ın sadaka vermesi gerekir" buyurdu
Kendisine:
"Ya bulamayan olursa?" diye soruldu
"Eliyle çalışır, hem şahsı için harcar, hem de sadaka verir"
cevabını verdi
"Ya çalışacak gücü yoksa?" diye soruldu
"Bu durumda, sıkışmış bir ihtiyaç sahibine yardım eder" dedi
"Buna da gücü yetmezse?" dendi
"İyiliği veya hayrı emreder" dedi
"Bunu da yapmazsa?" diye tekrar sorulunca:
"Kendini başkasına kötülük yapmaktan alıkoyar Zira
bu da bir sadakadır" buyurdu(21)
* * *
"Şehvetle bakmak zinadır Erkek olan meclise bir kadının
kendini göstermek için süslenip gitmesi ve ihtirasla bakması
da zinadır"(22)
* * *


--- Sonraki mesaj ---

Vâbisa İbni Ma'bed diyor ki, Resul-i Erkem'in huzuruna
varmıştım Bana:
"İyiliğin ne olduğunu sormaya mı geldin?" dedi
"Evet" dedim O zaman şunları söyledi:
"Kalbine danış"
"İyilik, kalbin uygun gördüğü ve yapılmasını onayladığı
şeydir Günah ise içini tırmalayan ve başkaları sana yap diye
nice nice fetvalar verse bile içinde şüphe ve tereddüt uyandıran
şeydir"(23)
* * *
"Siz, kendi dininize sahip çıkmadıkça Allah'ın saltanatına
varis olamayacaksınız ve birbirinizi sevmedikçe isteğinize
kavuşamayacaksınız" (24)
* * *
"Mülayimlik ve itaat, imanın alâmetleri; boşboğazlık ve
cerbezeli konuşmalar ikiyüzlülüğün alâmetleridir" (25)
* * *
"Zalimlerle birlikte olmaktansa, kendi başına, yalnız kalmak
daha iyidir Kendi kendine olmaktansa hayırlı insanlarla
birlikte olmak daha iyidir İlim öğrenmek isteyene ilim öğretmek
susmaktan iyidir Boş konuşmaktansa susmak iyidir" (26)
* * *
"Öfkesini açığa vurmaktan çekinip, onu boğanları Allah
daima mükâfatlandırır" (27)
* * *
"Herkesin ameli, onun davranışlarındaki niyetine göre
değerlendirilir (Ameller niyetlere göredir)" (28)
* * *
"Allah Teâlâ, kendi kazancıyla yaşayanları, kendisine
dost yapar"(29)
* * *
"Gerçek üzere olan o kimsedir ki, kötülüğe karşı sabırlıdır
ve kırılmayı unutur" (30)
* * *
"Gerçek tevazu, bütün iyiliklerin başıdır" (31)
* * *
"Tevazu ve anlayış olmadan iman olmaz" (32)
* * *
"İyilikleri paylaşma konusunda ısrarlı olun" (33)
* * *
"Ben ışığa doğru koştum, ışıkta da yaşıyorum" (34)
* * *
"En hayırlınız odur ki, iyilik bulunca Allah'a şükreder,
kötülüğe maruz kalınca sabreder O daima Allah tarafından
mükâfatlandırılır" (35)
* * *
"Doğru yolu bulmuş insanlar, tartışmaya girmeselerdi
bu yoldan sapmazlardı" (36)
* * *
"Allah'ın en büyük düşmanları, mü'min oldukları halde
haksız yere zulmedip cana kıyanlardır" (37)
* * *
"Kabir, ahiret menzillerinin ilkidir"(38)
* * *
"En mukaddes savaş, insanın (nefsine) kendine galip
gelmesidir" (39)
* * *
"Bir saat çalışmak, bir yıl keyif çekmekten iyidir" (40)
* * *
"İbadet, dua eden mü'minin ruhunun yükselmesi ile Allah'a
kavuşmasıdır" (41)
* * *
"Ölüm bir köprüdür, dostu dosta kavuşturur" (42)
* * *
"Fakirliğim, benim övünç kaynağımdır" (43)
* * *
"Mü'min, Allah'a sadık olarak, onun hükmüne ve rahmetine
razı, ümitle yaşar" (44)
* * *
"Gözlerin zinası bakmaktır, dilin zinası konuşmaktır
Nefis de temenni eder ve iştah duyar Uzuvlar da bunu doğrular
veya yalanlar"(45)
* * *
"Allah Teâlâ'nın en sevmediği şey, erkek veya kadınların
ibadetlerinde gösteriş yapmasıdır" (46)
* * *
"Allah Teâlâ, kendi kazancıyla geçinenlere merhamet
eder, dilenerek geçinenlere değil" (47)
* * *
"Kim daha çok sıkıntı içindeyse, onun mükâfata da bir o
kadar büyük olur Kim daha fazla belâlara maruz kalmışsa
onun mükâfatı daha fazladır Gerçekten Allah Teâlâ, kimi
daha çok severse onu daha fazla belâlara uğratır" (48)
* * *
Hz Muhammed namazını kılınca arkasından âdeti olarak
şöyle dua ederdi:
"Allah'ım! Sana imanımın sağlamlığı için dua ediyorum
Doğru yolla gideceğime hazır olduğum için dua ediyorum
Senin merhametine ve yardımına güvenerek sana secde ediyorum
Sana dua ediyorum ki, beni hatalarımdan temizleyip,
temiz bir kalp, doğruyu konuşan bir dil verdin Sana
dua ediyorum ki, bana iyilik yapmayı tavsiye edip kötülükten
ve hatalardan koruyorsun Senden gizli ve açık yaptığım
günahlarımı bağışlamanı istiyorum" (49)
* * *
Biliyor musunuz ki, bizim dinimizin aslını bozup onu
düşüren nedir?
"Tefsirci ve tahlilcilerin yanlışları; riyakâr nakilcilerin
yozlaştırıp tartışmaları ve yoldan sapmış hükümdarların
buyruklarıdır"(50)
* * *
"Kadın erkeğin ikinci parçasıdır"(51)
* * *
"İlim, unutulursa kaybolur, liyakatsizlerin elinde yok
olur Gerçek âlim odur ki, bilgisini hayata tatbik eder" (52)
"Allah Teâlâ ilmi insanların hafızalarından silip unutturmak
suretiyle değil, fakat âlimleri öldürüp ortadan kaldırmak
suretiyle alır Neticede ortada hiçbir âlim bırakmaz İnsanlar
bir kısım cahilleri kendilerine lider edinirler Onlara
birtakım meseleler sorulur; onlar da bilmedikleri halde fetva
verirler Neticede hem kendileri sapıklığa düşer, hem de insanları
saptırırlar" (53)
"Fazla geçmez bir zaman gelir ki, kendi dininizin adından
başka bir şey kalmayacak Kur'an'dan, onun görüntüsünden
başka bir şey kalmayacak O zaman camilerde artık
ilim ve din öğrenilmeyecek, Allah'a kulluk yapılmayacaktır
Din adamları, ilim adamları, insanların en kötüsüne dönecek,
münakaşa ve münazaralar onlardan çıkacak ve insanlar
dinden çıkıp geri dönecekler" (54)
* * *
"İlim öğrenmek her Müslüman'a farzdır İlmi, ehil olmayana
öğretmek, domuzların boyunlarına cevher, inci ve altın
takmaya benzer" (55)
* * *
"İlim üç şekilde olur: Bunlardan biri, şüphesiz gerçektir,
onun ardınca git Diğeri yoldan çıkarır, ondan sakın Üçüncüsü
ise, bilinmeyen konulardadır, bunun da cevabını Allah'ın
indinde ara" (56)
* * *
"Mü'minler ölmezler Onlar yalnız fani dünyadan ebedi
âleme göçerler" (57)
* * *
"Gerçek mü'min, iyi günleri için Allah'a şükreder, başına
bir belâ geldiği zaman da Allah'a sığınır" (58)
* * *
"Allah'a tevekkül et (güven), ancak deveni sağlam kazığa
bağlamayı da ihmal etme" (59)
* * *
"Dünya ve dünyanın bütün nimetleri değerlidir Ancak onun
nimetleri içinde en değerlisi, Saliha (iyi) kadınlardır" (60)
* * *
"Biliyorum ki, 'Allah'tan başka her şey fanidir' Sözünü
'Lebid'den başka kimse söylememiştir" (61)
* * *
"Doğruluğa sığının, yalandan kaçının!" (62)
* * *
"Gerçek mü'mine, kimseyi rezil etmek, yaramaz işler yapmak,
bir kazanç sağlamayan sözler söylemek yakışmaz" (63)
* * *
"İnsanların kusurlarını, özellikle böyle kusurlar kendinde
varsa, onların yüzüne vurmaktan sakın!" (64)
* * *
"Daha fazla susup, ruhun hayra (iyiliğe) yönelmesine
kavuşmaktan daha güzel bir şey yoktur" (65)
* * *
"Konuşunca doğru söyleyin; söz verince yerine getirin;
borçlarınızı ödeyin; kendi fikir ve işlerinizde sapıklığa düşmeyin;
ellerinizi israftan ve kötü şeylerden koruyun" (66)
* * *
"Allah Teâlâ, halim selim, saygılı ve mütevazı olmayı
emrediyor ki, kimse başkasına zulmetmesin" (67)
* * *
"O kimse ki, bizi zulmetmeye çağırır, o bizden değildir
Kendi halkını cehalette, yalan içinde bırakanlar da bizden
değildir Kendi halkını zorluğa ve sıkıntıya maruz bırakanlar
da bizden değildir" (68)
* * *
"Muhabbet, insanı sevdiğine karşı sağır ve dilsiz yapar" (69)
* * *
"Kendisi için istediğini, mü'min kardeşi için de istemeyen
gerçek mü'min değildir"(70)
* * *
"Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden
zarar görmediği kimsedir Mü'min de, halkın, can ve mallarını
kendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir"(71)
* * *
"Diliyle insanları kıranları, ibadetleri temizlemez"(72)
* * *
"Namaz kılıp oruç tutmaktan ve iyilik etmekten daha
güzeli nedir bilir misiniz?
Dargınları barıştırmak Çünkü kin, nefret ve düşmanlık
insanı Allah'ın vereceği her mükâfattan mahrum eder"(73)
* * *
"Allah Teâlâ, akıl ve zekâdan daha güzel, daha iyi bir
şey yaratmamıştır İnsanlara verdiği serveti de onların hatırına
veriyor Allah'ı anlamak da zekâdan doğar"(74)
* * *
"Allah Teâlâ, kendisi mülayimdir ve mülayim davranır
O, mülayimlere verdiğinden, sert ve haşin kimselere vermez"
(75)
* * *
"Güçlü, azametli (kuvvetli) insanlardır ki, insan liyakatini
azaltmaz Aksine kendi gazabından çekinir"(76)
* * *
"Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil, gönül tokluğudur"(
77)
* * *
Abdullah İbnu Mes'ûd şöyle dedi:
"Rasülullah bir hasır üzerinde yatıp uyumuştu Uykudan
uyandığında, hasır vücudunun yan tarafında iz bırakmıştı
Biz:
"Ya Rasülallah! Sizin için bir döşek edinsek, dedik Bunun
üzerine Resul-i Ekrem:
"Benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada bir
ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden binitli
bir yolcu gibiyim" buyurdular"(78)
* * *
"Kendinizden fazla zengin ve güzel insanları seyrederken,
kendinizden aşağıda olanları da unutmayın" (79)
* * *
"Sizden biri, mal ve yaratılışça kendisinden üstün olana
bakınca, nazarını bir de kendisinden aşağıda olana çevirsin
Böyle yapmak, Allah'ın üzerinizdeki nimetini küçük görmemeniz
için gereklidir" (80)
* * *
"Bir adam gelerek;
"Ey Allah'ın Resulü! Ben seni seviyorum" dedi Rasülullah:
"Ne söylediğine dikkat et!" diye cevap verdi Adam:
"Vallahi ben seni seviyorum!" deyip, bunu üç kere tekrar
etti
Rasülullah, bunun üzerine adama:
"Eğer beni seviyorsan, fakirlik için bir zırh hazırla Çünkü beni
sevene fakirlik, hedefine koşan selden daha süratli gelir" (81)
* * *
"İnsanın her bir eklemi için her Allah'ın günü bir sadaka
vermesi gerekir:


--- Sonraki mesaj ---

İki kişinin arasını bulman, (haklarında adaletle hükmetmen)
bir sadakadır
Bir kimseye bineğine binerken yardımcı olman veya yükünü
hayvanına yüklemesine yardım etmen bir sadakadır
Güzel bir söz söylemek sadakadır
Namaza giderken attığın her adıma bir sadaka sevabı
vardır
Gelip geçenleri rahatsız eden bir şeyi yoldan alıp atman
bir sadakadır"(82)
* * *
Allah Teâlâ şöyle buyurdu: "Her kim (ihlâs ile bana kulluk
eden) bir dostuma düşmanlık ederse, ben de ona karşı
savaş ilân ederim Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden,
bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık kazanamaz
Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nafile ibadetlerle
durmadan yaklaşır, nihayet ben onu severim
Kulumu sevince de (adeta) ben onun işiten kulağı, gören
gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum Benden her ne isterse,
onu mutlaka veririm; bana sığınırsa, onu korurum" (83)
* * *
"Yerin sürtünme kuvvetiyle demiri temizlediği gibi, Allah
Teâlâ'yı bilip iman etmek de insanın kalbini temizler" (84)
* * *
"Her bir maruf (iyilik) sadakadır" Başka bir rivayette:
"Kardeşini güler yüzle karşılaman, kendi kovandan kardeşinin
kabına su vermen de birer maruftur (iyiliktir)" Şeklindedir
(85)
"(Bir keresinde) Rasülullah'a (ayrı düştüğü) çocuğuna
duyduğu özlemden dolayı rastladığı her çocuğu kucaklayan,
göğsüne bastırıp emziren bir kadının da aralarında bulunduğu
bir esir grubunu getirdiler Resul-i Ekrem çevresindekilere
(o kadını işaretle):
"Bu kadının çocuğunu ateşe atacağına ihtimal verir misiniz?"
diye sordu
"Asla, atmaz!" dedik
Bunun üzerine Hz Peygamber:
"İşte Allah Teâlâ kullarına, bu kadının yavrusuna olan
şefkatinden daha merhametlidir" buyurdu (86)
* * *
"Herkes için yaratılan bir şeyi yalnız kendi hesabına kullanan
kimse, suçlu ve kanun karşısında sorumludur" (87)
* * *
"İşçinin hakkını alnının teri kurumadan (yorgunluğu
geçmeden) veriniz"(88)
* * *
"İnsanlara nezaketli ol, kabalık etme Onlarla iyi geçin,
onlardan nefret etme Sana Yahudiler ve Hıristiyanlar rast gelip
cennetin anahtarını sorsalar, onlara anlat ki, cennetin anahtarı,
'Allah'ın varlığına ve birliğine, şahadet etmektir' de" (89)
* * *
"Kardeşine karşı göstereceğin tebessümün bir sadakadır
İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır Yolunu
kaybeden kimseye yolu gösterivermen sadakadır; gözü sakat
kimse için görüvermen sadakadır; yoldan taş, diken, kemik
(gibi şeyleri) kaldırıp atman sadakadır; kovandan kardeşinin
kovasına su boşaltman sadakadır"(90)
* * *
"İnsanlara merhamet edin ki, Allah da size merhamet etsin!"
(91)
* * *
"Bir insanı güzel bir sözle teselli etmek, başkasına hak
ve adaleti sevdirmek, yazılı talimatlara, istemeyerek ve isteksizce
riayet etmekten iyidir" (92)
* * *
"Hükmünüzde olan alaycıyı/tahkirciyi affetmeniz, Allah
karşısında fazla derecede değerlendirilir" (93)
* * *




--- Sonraki mesaj ---

2 BÖLÜM
MEKTUPLAR

Hz Muhammed'in Öğretileri

Rus yazarı L N Tolstoy, 1908 yılında, 'Abdullah El-Sühreverdi'nin
Hindistan'da yayımlanmış 'Hz Muhammed'in
Hadisleri' kitabını okumuştur Tolstoy, okuduğu hadislerden
bir kitapçık tertip etmiş, bunu Rusya'nın 'Posrednik' adlı yayınevinde
(1908 Ekim) "Muhammed'in Kur'an'a Girmemiş
Hadisleri" ismini koyarak bastırmıştır Tolstoy'un kendisi
bir dindar olarak çeşitli dinî konulan iyi biliyordu Onun İslâm'a
bakışı, özellikle 15 Mart 1909 yılında, Azeri kökenli
General İbrahim Ağa ile evli olan Rus asıllı bayan Yelena Vekilova'ya
yazdığı mektuptan da anlaşılıyordu
Dönemin Rusya'sında, çocukların, kendi halkının (Azeri-
Türk toplumu) huzuru için İslâm'ı kabul etmek istemeleri
halinde; anne ve baba farklı dine mensup dahi olsa çocuklarının
din değiştirmeleri konusunda baskı yapmazmış Yelena
Vekilova, bu yaklaşımdan hareketle durumu düşüncelerine
değer verdiği çağdaşı Tolstoy'a bildirip çocuklarının kimliklerine
hangi dinî yazdırmasının daha iyi olacağını, "bu konuda
ne tavsiye edersiniz, acaba ben ne yapayım?" diyerek

danışmıştır Tolstoy da bu çağrıya cevap vermekte gecikmemiştir

'En son ve en büyük din olan İslâm'

Tolstoy
Tolstoy'un Cevap Mektubu
"
Muhammediliğe, Provoslav (Rusya'da Hıristiyanlığın
bir kolu) dininden daha fazla önem vermelerine gelince,
ben bütün kalbimle buna katılıyorum Bunu söylemek ne kadar
tuhaf olsa da benim için Muhammedilik, Haça tapmaktan
(Hıristiyanlıktan) mukayese edilemeyecek kadar yüksekte duruyor
Eğer insan, seçme hakkına sahip olsaydı, aklı başında
olan her Provoslav (Hıristiyan) ve her bir insan, şüphe ve tereddüt
etmeden Muhammediliği; tek Allah'ı ve onun Peygamberini
kabul ederdi
Neden? Çünkü zor ve anlaşılmaz bir ilâhiyatçılık olan Toritsa(*)
(Baba-Oğul ve Kutsal Ruh), sırlarla dolu Meryem Ana,
Mukaddesler ve onların resimleri, tasvirleri ve zor ayinlerle dolu
Başka türlü de olamazdı Yani Muhammediliğin, dinî öğretilerin
aslının yerine geçen birçok batıl inançların, kilise inançlarına
çevrildiği bir dönemde, kilise inancından yüksekte durmaması
mümkün değildi Şuna dikkat edelim ki:
Muhammedilik, Hıristiyanlıktan 600 yıl sonra ortaya
çıkmıştır Dünyada her şey gelişiyor, mükemmelleşiyor Her
bir insanın geliştiği gibi bütün insanlık da gelişip mükemmelleşiyor
İnsan hayatının anlamı, esası, onların dinî anlayışları-

(*) - Rusça bir kelime olan Troitsa, teslis yani üçleme demektir Hıristiyanlıktaki
teslis inancı, Baba (Allah), Oğul (Hz İsa) ve Kutsal
Ruh'tan (Meryem) oluşur

dır Dinin mükemmelleşmesi ise, onun anlaşılmasını kolaylaştırmaktan
ve her türlü gizli kalan düşünceleri açıklamaktan
ibarettir
Dini değerlerin ve gerçeklerin perde arkası, karanlık yerlerinin
açıklanıp aydınlatılması, en eski devirlerden beri insanlığın
büyük düşünürleri tarafından yapılmış, hayata geçirilmiştir
Onların, bütün büyük dinlerin esaslarını koydukları
hesap edilmiştir Her şeyden önce bizce bilinen dinlerin, böyle
yani dinin en yüksek değerleri, "Veda"nın (Hinduizm) kitaplarında,
daha sonraları Hz Musa'nın, Buda'nın, Konfüçyüs'ün,
Lao-Tse'nin, Hz İsa'nın ve Hz Muhammed'in öğretilerinde
verilmiştir Yani dinlerin bütün kurucuları, dinî eski
anlamından çıkarmış onları daha derin, daha kolay ve akla uygun
hale getirenler de insanlar idiler Ancak yine de "insan"
idiler ve bu yüzden de gerçeği, onu bütün aydınlığı, derinliği
ve eskiden kalan herhangi bir yanlışlıktan temizlenmiş halde
ifade edememişlerdir
Düşünsek ki, bu insanlar yanlış yapmıyorlardı ve onun
için onların kendilerinin çok aşağısındaki öğrencileri, gerçeği
derinliğiyle kavrayarak, tabii ki süslemek amacıyla, herkese
göre geçerli hale getirmek için birçok lüzumsuz ve özellikle de
tuhaf şeyler ilave ederek çevirmişlerdir Bunun sonucunda da
insanların birçok gerçeği görmesi zorlaşmıştır Dinler ne kadar
incelenirse, bir o kadar fazla ilâhiyatçının açıkladığı gerçeklerin
böyle aslından uzaklaştırılıp değiştirilmesi ise gerçeklerin
yüzünü örter, karartır
Bu konularda en eski dinlerde her şeyden fazla tuhaflıklar ve
her çeşit batıl inançlar, uydurmalar (hurafeler) vardır ki, bunlar
da doğruyu saklıyor, perdeliyor Bu da, ağırlıklı olarak eski dinlerden
olan Budizm, Brahmanizm, Konfüçyüs dininde Taoizm gibi
beşeri dinlerle Hıristiyanlık ve Musevilikte ve çok az da olsa en
son ve en büyük din olan İslâm'da da vardır "(*)
(*) - Tolstoy'un, 15 Mart 1909'da Yelana Vekilova'ya yazdığı mektup;
"Literaturniy Azerbaydjan" Dergisi, No: 12,1978, sayfa 114

'Kalbimizde Allah'ın nuru vardır,
onun adı da vicdandır'
Tolstoy
Lev Tolstoy'a Mektup
Aradan altı yıl geçer Ancak ne İbrahim Ağa'nın baba
yüreği sakinleşir ne de Yelena Vekilova'nın ana kalbinin rahatsız
çarpıntıları kesilir Onların intizarının esas sebebi,
oğullarının hangi dine hizmet edeceğidir Allah, onlara
üçüncü evlâdı da vermiştir Kızları Reyhan da artık on üç yaşındadır
"Nereye gidip kimden akıllı bir maslahat almalı?"
diye düşünmektedirler Resmî devlet daireleri ve din adamları,
içinden çıkılmaz bir duruma düşen aile meselesine bu
yönde bir yardım edememektedir
General İbrahim Ağa'nın Petersburg Teknoloji Enstitüsü'nde
tahsil yapan büyük oğlu Boris (Faris)'i ve Moskova'daki
Alekseyev Askeri Okulu'nda subay olan kardeşi
Qlebi (Galip)'i de düşündüren ciddi bir durum söz konusudur:
"Biz kimiz, hangi millete mensubuz? " şeklindeki inanç
sorgulaması
Bu açıklanamaz sorgulamalar karşısında iki kardeş sık
sık anne ve babaya müracaat edip sorunlarına çare arıyorlardır
Evlâtlardan Fâris (Boris) Vekilov bakın bu durumu nasıl
anlatıyor;
"Benim yaşım 19 olmuştu Ders meşguliyetleri ile beraber
Muhammed'in dinine geçme fikri de beni bırakmıyordu
1904 - 1905 yıllarındaki şartlar bu niyetimin hayata geçmesine
yardım etmeliydi Kötü niyetli Rus - Japon savaşı, halk
kitleleri arasındaki inkılâbı ruh haliyle Çar hükümetini bazı
liberal kararlar almaya mecbur etmişti
1904 yılında "Din özgürlüğü hakkında manifesto (karar)"
yayınlandı Herhangi bir sebepten dolayı ana baba dininden
dönmüş olanlara tekrar o dine dönmeye izin verilmişti,
insana öyle geliyordu ki, uygun dilekçe vermek yeterliydi
ki konu hallolsun Tecrübeli insanlar, olan ebeveynim
Petersburg'a gelişimin ilk yılında Pravoslav (Hıristiyan) dininin
savunucularının aracısız yakınlığında bu meseleyi kaldırmaya
maslahat görmediler Annemin Lev Tolstoy'a yazdığı
mektupta da dikkatli davranması düşüncesi hakimdi Hoş
olmayan olaylardan yakayı kurtarmak için niyetimin hayata
geçirilmesini bir o kadar geciktirdik Babam (İbrahim Ağa
Vekilov) ve annem Yelena Vekilova şu karara varmışlar ki,
anlayışlı yazar Lev Tolstoy'dan başka hiç kimse bu ciddi aile
meselesine akıllı bir cevap veremezdi"
2 Mart 1909 yılında, anne Yelena Vekilova, Tiflis'ten
Tolstoy'a bir mektup yazar ve aile bireylerinin inanç arayışlarını
anlatır
"Bizim çok sevdiğimiz hocamız Lev Nikolayeviç!
Mektubumla sizi rahatsız ettiğim için, size karşı özür dileyecek
söz bulamıyorum Biliyorum ki, benim gibi sizden akıl
almak isteyenler çoktur Bütün bunlara bakmayarak ben de size
müracaat ediyorum Çünkü hayat benim karşıma gücümün
yetmediği bir konu çıkarmıştır
Ben kısaca isteğimi size anlatmaya çalışacağım Ben elli
yaşındayım Üç çocuk annesiyim Kocam da Müslüman'dır
Ancak nikâhımız kanunidir (yani dinî nikâh yapmadık) Ço-

Hz Muhammed
cuklarımız Hıristiyan dinine inanıyorlar Kızım on üç yaşında,
oğlumun biri yirmi üç yaşında ve Petersburg Teknoloji
Enstitüsü'nde okumaktadır Diğeri yirmi iki yaşında, o da
Moskova'daki Alekseyev Askeri Okulu'nda subaydır Oğullarım,
babalarının dinine geçmek için benden izin istiyorlar
Ben ne yapmalıyım? Ben biliyorum ki şimdi bu mümkündür
ve aynı zamanda bizde yaşayan yabancı vatandaşlarla kötü
ilişkileri de biliyorum Onlarda bu fikrin uyanmasına sebep
küçük ailevi meseleler değil Ne maddi çıkar beklentisi, ne de
makam mevki tutkusu da onları bu konuya sevk etmiyor Ancak
karanlıkta kalan Tatar (Azeri-Türk) halkına yardım etmek
maksadını taşıyorlar Onların halkla birleşip kaynaşmasına ve
yardımlaşmasına dinleri engel oluyor Ama ben korkarım ki,
kendi düşüncemle onları kötü bir yola sevk edeyim Ben kendi
derdimle baş başayım Ah Eğer ben kendi dertlerimi ve
çektiklerimi, savaşlarımı size yazabilseydim Ben kendi evlâtlarını
delicesine seven bir annenin gözyaşları ile yazıyorum
Artık azaptan aklımı yitirmiş halde sizden akıl isteme
durumuna geldim Siz, yalnız siz, kendi aklınızla hayatımızın
bugünkü şartlarından bunun nasıl neticeleneceğini duyabilirsiniz
Benim derdim size küçük ve basit görünebilir Ancak bana
dehşetli azaplar vermektedir
Lev Nikolayeviç, siz bize, bizim gibi küçük insanlara hiçbir
zaman yürekten gelen değerli tavsiyelerinizi esirgemediniz
Bunu bildiğim için cesaret edip sizi kendi isteğimle rahatsız
ettim Beni teselli ateşine atın Çok çok özür dilerim ki sizin
kıymetli vaktinizi aldım Bu adımı atmaya beni mecbur eden
şey delicesine analık sevgisidir"
Bütün kalbiyle size bağlı olan
Yelena YEFİMOVNA VEKİLOVA
Tiflis, Uçebnıy Pereulok I, Ev 8

'Müslümanlık Hıristiyanlık
karşısında üstündür'
Tolstoy
Lev Tolstoy'un Cevabı
Tolstoy, 15 Mart 1909 yılında "Yasnaya Polyan"dan gönderdiği
cevap niteliğindeki mektubunda şöyle diyordu:
"Yelena Yefimovna (Vekilova)'ya
Sizin oğullarınızın Tatar halkının bilgilenmesine yardım
etme arzusunu takdir etmemek olmaz Böyle olduğu halde
Muhammed'in dinini kabul etmenin de ne derece lâzım olduğunu
da anlatamam Genellikle size demeliyim ki, hükümete
itiraf etmeden, insanın hangi dine mensup olması hakkında kime
olursa olsun artık kendinin bilgi vermesini gerekli sayıyorum
Buna göre de sizin oğullarınızın Muhammed'in dinini
Hıristiyanlıktan üstün tutarak kabul etmeleri yani bir dinden
başka bir dine geçmeleri hakkında kimseye bilgi vermeleri gerekmez
Belki bu zaruridir Fakat ben bu konuda bir şey diyemem
Ona göre de sizin evlâtlarınız bu konuda hükümet organlarına
haber verip vermemeleri hakkında kendileri karar
vermelidirler
Müslümanlığın Hıristiyanlık karşısındaki üstünlüğüne
ve özellikle sizin evlatlarınızın hizmet ettikleri maksadın âlice-
naplığına gelince, bu konuya bütün kalbimle katılıyorum Hıristiyan
ideali ve öğretisini, onun hakiki manasında, her şeyden
üstün tutan bir insan için bunu söylemek ne kadar garip
olsa da demeliyim ki, Müslümanlığın kendine has dış görünüşüne
göre Kilise Hıristiyanlığından kıyas kabul etmez derecede
üstün durması, bende hiçbir şüphe doğurmuyor Eğer ki,
bir kimsenin karşısına kilise Hıristiyanlığı veya İslâm dinine
girme hakkında bir tercih koyulsa, o zaman her bir akıllı adam,
mürekkep ve anlaşılmaz ilâhiyatın üç sıfatlı Allah'ın, günah
çıkarma merasiminin, dinî ayinlerin, İsa'nın anasına yalvarışın,
mukaddeslerin ve onların resimlerine sayısız hesapsız ibadetlerin
yerine, hükümleri bir Allah'ı ve peygamberi olan İslâm
dinini, şüphesiz ki üstün tutar Bu başka türlü de olamaz
Ayrı ayrı fertlerin, bütün insanlığın ve bütün insanların
hayatının esasını teşkil eden dinî şuurun mükemmelleştiği
(olgunlaştığı) gibi, hayatta her şey gelişir ve mükemmelleşin
Dinin gelişip mükemmelleşmesi ise, onun sadeleşmesinden,
anlaşılmasından ve onu anlaşılmaz yapan her şeyden kurtulmasından
ibarettir Dini hakikatlerin, onu anlaşılmaz yapan
her şeyden kurtarılması en eski zamanlardan beri dinlerin esasını
koyan düşünürler tarafından hayata geçirilmiştir Böylelikle
bize malum olan bütün dinlerin hepsinden önce böyle yüce
ve yüksek din anlayışı, Veda'nın (Veda-Hinduizm) kitaplarında,
daha sonra Musa'nın, Buda'nın, Konfüçyüs'ün, Lao
Tzu'nun, Hıristiyanlık ve Muhammed'in Öğretilerinde verilmiştir
Dini, onun eski kaba manasından kurtarıp, daha derin,
sade ve akla uygun hakikatlerle değiştiren bütün yeni din hadimleri
(hizmetçileri/tebliğcileri) büyük adamlar olmuşlardır
Fakat sırf büyük adam olduklarındandır ki, hakikati olduğu
gibi, bütün aydınlığı, derinliği ve sadeliği, saflığı ile eski yanlış
fikirlerinden kurtarılmış şekilde ifade edememişler Bu kimselerin
hata yapmayacakları, onların bütün söylediklerinin
tekzip edilmez asıl gerçekler olduğu farz edilse bile, onların
kendisinden çok çok aşağıda bulunan şakirtleri/'öğrencileri, ha-
kikati bütün derinliği ile anlamadan, onu daha gösterişli ve
herkes için uygun hale getirme arzusu ile ona pek çok gereksiz
eklemeler, özellikle acayip şeyler karıştırdıklarından, herkesin
gerçeği görmesi oldukça zor olur
Gerçeğin din tarafından böyle tahrifi ne kadar çok itiraf
edilmişse, bu tahrifler o kadar çok artmış, neticede dine hizmet
edenler tarafından keşfedilmiş asıl hakikat karanlıkta kalmıştır
Buna göre de en eski dinlerde gerçeği gizleyen mucize ve
uydurmalar her şeyden çoktur Bu, en çok en eski dinde, Brahman
dininde, ondan az Yahudi dininde, ondan az Buda, Konfüçyüs,
Taoizm dinlerinde, onlardan daha az Hıristiyan dininde
ve nihayet en az, en son din olan İslâm dininde vardır Bu
bakımdan Müslümanlık en elverişli durumdadır
İslâm dini, onda harici, tabii olmayan ne varsa, hepsini
atsa ve öz temeline Muhammed'in dinî -manevi öğretilerinin
esaslarını koysa- tabiidir ki, bütün büyük dinlerin esasları ve
özellikle, gerçeği itiraf eden Hıristiyan öğretilerinin esasları
ile birleşir(*)
Siz böyle uzun uzadıya yazıyorum ki, siz benim fikirlerimi
oğullarınıza ulaştıracaksınız ve bu fikirler de onların güzel
düşüncelerini hayata geçirmeye yarayabilirler Dinin mahiyetini
teşkil eden büyük hakikatlerin, onu karanlıklaştıran her
şeyden temizlenmesine yardım etmek, insanın yapabileceği en
güzel işlerden biridir Eğer sizin evlâtlarınız bu işleri ailevi bir
görev hesap etseler, o zaman hayatları dolu ve tam olacak
Bilmiyorum, Müslümanlıkta benim bildiğim, yüksek
esaslı hakikatleri gizleyen yanlış fikirlerden ve mevhumlardan
kurtarılmasına hizmet ettiklerini iddia eden iki öğreti sizce ve
sizin evlatlarınızca biliniyor mu bilinmiyor mu?
(*) Çünkü dinlerin temel kaynağı Allah'tır Öğretileri ise Allah'a ve
Allah'ın iman edilmesini istediği şeylere inanıp iman etmektir
Bu durumda Tolstoy'un dediği gibi, dinler bozulmamış olsaydı
hepsi İslâm'ın esasları ile birleşecekti

Alıntı Yaparak Cevapla