Prof. Dr. Sinsi
|
Evrim Teorisi Bir Yalandır
Genetik Kod Hücrede Nasıl Yorumlanır?
* Genetik kod, hücredeki bilginin kodlanmasında kullanılan kuralları ifade eder ve protein sentezinde kullanılır Proteinler, hücrenin faaliyetlerinde çok çeşitli görevler üstlenen moleküllerdir Bunlar, amino asit adı verilen moleküllerin uç uca eklenmesiyle meydana gelen zincirlerdir Bedenimizdeki amino asitler yirmi çeşittir Amino asitlerin uç uca eklenerek meydana getirdiği proteinlerin sayısı on binleri bulur Proteinler, kendilerini meydana getiren aminoasitlerin niteliğine göre üç boyutta özel şekiller alarak katlanırlar Proteinin formu, işlevi açısından kritik derecede önemlidir Proteinin yapısında meydana gelecek bir bozukluk, ilgili olduğu moleküllere bağlanamamasına yol açar Bunun sonucunda ise organizmanın yaşamında aksaklıklar hatta ölümcül sonuçlar ortaya çıkabilmektedir
* Hücrelerimizdeki on binlerce proteinin bilgisi, DNA molekülünde saklanır DNA molekülü, birbirine sarılmış iki iplikçikten meydana gelir Bu iplikçikler arasında ve basamaklar halinde nükleotidler yer alır Bu nükleotidler dört çeşittir ve isimlerinin baş harflerine göre A, T, G ve C ile gösterilir Bir insan DNA'sında yaklaşık 3 1 milyar nükleotid art arda sıralanır Bunlar aynı zamanda hücrede sentezlenen proteinlerin bilgisini saklayan 'kimyasal harfler'dir Bu harfler, her biri bir proteinin bilgisini saklayacak şekilde gruplanmıştır Bu gruplara "gen" ismi verilir Bir gen, 50 ila 2000 nükleotidden meydana gelebilir Genleri meydana getiren harfler ayrıca üçerli üçerli kodonları meydana getirirler Bir benzetme yapılacak olursa kodonlar kelimeler, genler ise cümleler gibidir Protein sentezi için hücrenin çekirdeğinde bulunan DNA'daki bilginin kopyalanması ve protein sentezi yapılan organele (ribozom) taşınması gerekmektedir Bu işlem hücresel makineler sayesinde gerçekleşir Bu sırada genetik kod sayesinde DNA'daki bilgi 'okunur ve tercüme edilir '
* Hücredeki protein sentezi iki ayrı 'alfabe' kullanılarak gerçekleştirilir Bunlardan ilki, DNA'nın alfabesidir Proteinin bilgisi, DNA'da A, T, G, C ile gösterilen kimyasal harflerle kodlanır Diğer lisanın harfleri ise, proteinleri meydana getiren amino asitlerdir
* Bir proteinin bilgisini saklayan bir genin üzerindeki bilgi, transkripsiyon ismi verilen bir işlemle DNA molekülü üzerinden kopyalanır mRNA (mesajcı RNA) molekülü ile hücrenin ribozom isimli organeline taşınır mRNA üzerindeki harfler ribozomda üçer üçer, bir diğer deyişle kodon kodon okunur Bu sırada tRNA (transfer RNA) molekülü, her bir kodonun karşılığı olan aminoasiti protein zincirine eklenmek üzere getirir Kodonlar okundukça amino asitlerin getirilip eklenmesi devam eder ve sonuçta ilgili protein üretilmiş olur Bu, aynı zamanda bir tercüme işlemidir Kodonların her birinin karşılığında ilgili amino asit yerleştirilmekte, bir diğer deyişle DNA diliyle yazılı bilgi bu defa amino asitler kullanılarak protein diliyle yazılmaktadır
Bu mükemmel sistem ve komplekslik, evrimcileri tümüyle açıklamasız bırakan bir mucizedir Muhteşem detayları burada ancak yüzeysel olarak özetlenen bu sistem, Allah'ın sonsuz bir ilimle yarattığı bir sistemdir Bir ayette Allah'ın her şeye hakim olduğu şöyle bildirilmektedir:
“Gökten yere her işi O evirip düzene koyar  ” (Secde Suresi, 5)
kaynaklar:
1 Werner Gitt, In the Beginning Was Information, CLV, Bielefeld, Germany, s 107
2 Dean L Overman, A Case Against Accident and Self-Organization Rowman & Littlefield Publishers, 1997
3 Hubert Yockey, Calculating Evolution, Vol 3 No l, Cosmic Pursuit , 2003, s 28
4 Emil Borel, Elements of the Theory of Probability, Prentice Hall, Eaglewood Cliffs, New Jersey, 1965
5 John Horgan, "In the Beginning", Scientific American, cilt 264, Şubat 1991, s 119
6 Leslie E Orgel, "The Origin of Life on Earth", Scientific American, cilt 271, Ekim 1994, s 78
7 'The Genesis Code by Numbers,' Nature , 367:111, Ocak 1994
Daha sonra evrim teorisine göre ilk canlı olan balıklar sudan karaya çıkmış ve burada da yine tesadüfi mutasyonlarla el ve ayaklara sahip olmuş, karaya uyum sağlamış Aslında yanlız bu bile evrimin saçmalığını anlatmaya yeter
Evrimciler suda yaşayan canlıların günün birinde, her nasılsa, karaya çıkarak kara canlılarına dönüştüklerini iddia ederler
Oysa bu tür bir geçiş imkansız kılan sayısız anatomik ve fizyolojik faktör vardır Bunların en belirgin olanlarını şöyle sıralayabiliriz:
1 Ağırlığın taşınması: Denizlerde yaşayan canlılar kendi ağırlıklarını taşımak gibi bir sorunla karşılaşmazlar
Oysa karada yaşayanların büyük bir kısmı enerjilerinin % 40'ını vücutlarını taşımak için kullanırlar Kara yaşamına geçecek bir su canlısının bu enerji ihtiyacını karşılayabilecek yeni kas ve iskelet yapıları geliştirmesi(!) kaçınılmazdır, fakat bu kompleks yapıların rastgele mutasyonlarla oluşması da mümkün değildir
2 Sıcaklığın korunması: Karada ısı çok çabuk ve çok büyük farklarla değişir Bir kara canlısının, bu yüksek ısı farklılıklarına uyum sağlayacak bir metabolizması vardır Oysa denizlerde ısı çok ağır değişir ve bu değişim karadaki kadar büyük farklar arasında olmaz Denizlerdeki sabit sıcaklığa göre bir vücut sistemine sahip olan bir canlı, karada yaşayabilmek için, karadaki sıcaklık değişimine uyum sağlayacak korunma sistemini kazanmak zorundadır Kuşkusuz balıkların karaya çıkar çıkmaz rastlantısal mutasyonlar sonucunda böyle bir sisteme kavuştuklarını öne sürmek son derece saçmadır
3 Suyun kullanımı: Canlılar için kaçınılmaz bir ihtiyaç olan su, kara ortamında az bulunur Bu nedenle suyun, hatta nemin ölçülü kullanılması zorunludur Örneğin deri, su kaybetmeyi ve buharlaşmayı önleyecek şekilde olmalıdır Canlı susama duygusuna sahip olmalıdır Oysa suda yaşayan canlıların susama duygusu bulunmaz ve derileri de susuz ortama uygun değildir
4 Böbrekler: Su canlıları, başta amonyak olmak üzere vücutlarında biriken artık maddeleri, bulundukları ortamda su bol olduğundan hemen süzerek atabilirler Karada ise suyun minimum düzeyde kullanılması gerekmektedir Bu nedenle bu canlılar bir böbrek sistemine sahiptirler Böbrekler sayesinde amonyak, üreye çevrilerek depolanır ve atımında minimum düzeyde su kullanılır Ayrıca böbreğin çalışmasını mümkün kılan yeni sistemlere ihtiyaç vardır Kısacası, sudan karaya geçişin gerçekleşmesi için böbreği olmayan canlıların bir anda gelişmiş bir böbrek sistemi edinmesi gerekir
5 Solunum sistemi: Balıklar suda erimiş halde bulunan oksijeni solungaçlarıyla alırlar Suyun dışında ise birkaç dakikadan fazla yaşayamazlar Karada yaşamaları için, bir anda kusursuz bir akciğer sistemi edinmeleri gerekir
Tüm bu fizyolojik değişikliklerin aynı canlıda tesadüfler sonucu ve aynı anda meydana gelmesi ise elbette imkansızdır
Ve sonra da bu canlılar X ışını, radyasyon, ultraviyole, bazı ilaç ve kimyasallar, ani sıcaklık değişimleri vb maddelerle oluşan ve canlılar üzerinde zararlı etkilere yol açan, bu zamana kadar yararlı tek bir örneği gözlemlenemeyen mutasyonlar ile türden türe farklılaşmış ve gelişmiş Şimdi de zararlı mutasyonların neden bu mükemmel düzenini oluşturucuları olamayacağından bahsedelim
Bir canlının mutasyon geçirerek yeni bir canlı için bir DNA modeli oluşturması yani yeni bir canlı oluşturması imkansızdır, hele iki canlı oluşturması tamamen imkansızdır Hele ki bu oluşan canlılardan birinin yeryüzünün en üstün canlısı olması tamamen imkansızdır İlk olarak evrim teorisine göre mutasyonlarla kazanılan özellikler dölden döle aktarılıyordu ve evrim bu şekilde gerçekleşmiş oluyordu Daha sonra August Weismann, deneyinde 1500 farenin kuyruklarını 20 nesil boyunca kesmiş ve bunun sonucu olarak hiç bir farenin kuyruksuz doğmadığını görerek sonradan kazanılan kalıtsal özelliklerin dölden döle aktarılamayacağını ispat etmiştir Hem o söylediğin şey hakkında araştırma yaptım ancak birşey bulamadım Bu deneyden sonra, evrim teorisi de evrime uğradı ve mutasyonların sadece üreme hücrelerinde gerçekleştiği öne sürüldü Tabii ki de bu evrim masalını iyice zora soktu İşte aşağıda paylaştığımız bilgilerde de evrimin bu son kalesini yıkmaktadır
Genlerde aniden gerçekleşen mutasyonlar olumsuz sonuçlar doğurur Mesela insan dnasındaki tek bir genin değişmesi ile insandaki kondrodistrofik cücelik oluşur, bu hastalıkta baş ve gövde normal olduğu hâlde, kol ve bacaklarda gelişme bozukluğu vardır Ayrıca radyasyona veya mutasyon meydana getirebilecek kimyevî bir maddeye maruz kalan bir zigotun veya gelişmekte olan embriyonun -genetik programında oluşan değişikliklerin büyüklüğüne bağlı olarak- organlarında, eksiklikler veya fazlalıklarla (iki kafalı, dört kollu gibi) olaylar meydana gelebilir ve bu tip hasarlarla doğanlar yaşayamazlar
Küçük mutasyonlar ise, fenotipte küçük varyasyonlar meydana getirir İşte evrim teorisi, bu küçük mutasyonların birikeceğini ve nesilden nesile türü farklılaştıracağını iddia ederek -bu genetik mekanizmayı sınırlarının ötesine geçirecek bir abartmayla- türü tamamen farklı bir türe dönüştüreceğini iddia eder Meselâ; evrimcilere göre bir balığın solungacı, kurbağa akciğerine veya bir kertenkelenin bacağı, kuş kanadına dönüşebilir Karada yürüyen bir memelinin ayakları, yüzgece dönüşürken, kılları dökülüp deri altı yağ tabakası kalınlaşabilir, memelerinin emzirme mekanizması, doğurma şekli farklılaşabilir
Yapılan deneylerle en küçük bir yeni organ bile geliştiremeyen evrimciler, bu konuda büyük sıkıntı içerisindedir Zebra balığının, böbrekleri ile ilgili genlere mutasyonlar yaptırılarak, yüzlerce farklı böbrek ve idrar yolu arızasına sebep olunmuştur Ayrıca evrimi ispatlamak isteyen evrimbilimciler kolay mutasyona uğrayan meyve sinekleri üzerinde gerçekleştirdikleri mutasyonla yeni organlar oluşturmaya çalışmış ancak meyve sinekleri ya sakat kalmış ya da ölmüştür Bu sonuçla da evrimciler bir kere daha hezimete uğramışlardır
Eğer küçük mutasyonların yavaş yavaş birikerek âniden netice verdiğine inanırsak, ne zaman, ne şekilde, hangi yolla, hangi şiddette olacağı bilinmeyen sayısız tesadüfî mutasyondan her birinin, bir gâye gözeterek, şuurlu varlıklar gibi ne yaptığını bilerek, birbirlerini kollayarak, art arda düzgün bir sıra hâlinde ve dâima isabet ederek, sayısız popülasyon içinde her defasında aynı ferdin üreme hücrelerinde meydana geleceğini kabul etmek gerekir Meselâ, deniz kenarına gelen kara memelilerinin suda yaşayabilmesi için vücudunda yüzlerce anatomik ve fizyolojik değişikliği ortaya çıkaracak binlerce mutasyonun, hep aynı hayvanın üreme hücrelerinde, yavaş ve kontrollü şekilde, belli bir sırayla, çok hayatî bir zamanlamayla ve de isabetli olarak oluşması gerekir Ayrıca bu değişikliler sadece bir cinste değil, hem erkek, hem de dişide aynı zamanda ve karşılıklı meydana gelmelidir Bunun ise, ihtimal hesapları içinde yeri bile yoktur
Bu imkansız aşamaları geçerek %99,9 zararlı olan mutasyon ile tek bir ortak atadan milyonlarca inanılmaz canlının (veya sadece maymun ve insanın) farklı ve olumlu özelliklerde çıkması ve bunun türden türe aktarılması nasıl oldu acaba?
Ayrıca birikimli seçilime göre, bu imkansız olaylar sadece olumlu değil olumsuz olarak da gerçekleşebilmekte ve olumsuz özellikte mutasyon geçirenlerin ölerek kalıtsal özelliğini aktaramamasından bahsedilmektedir Ancak bunun için de evrimin bu zararlı imalatların fosillerini bulması gerekmektedir ki bu fosillere de ulaşılamamıştır Birikimli seçilimin bir diğer görüşüne göre de canlılar yavaş yavaş gelişmekte, bir anda evrim geçirmemektedirler ancak kambriyen patlaması da bu görüşlerini yalanlamaktadır Aynı şekilde evrim teorisini savunanlar bu evrimin neden günümüzde de yaşanmadığını açıklayamamaktadırlar
Kanıt olarak maymunlarla insan dnalarının benzerliği gösterilmektedir Maymunlarla insanların dnalarının %99 oranında benzediği ise tamamen yalandır Çünkü insan dışında hiçbir canlının gen haritası tam olarak çıkarılmamıştır Bu benzetme insan ve şenpazedeki 30-40 temel proteindeki aminoasit dizilimlerin benzerliğinden yola çıkılarak ortaya atılmıştır Halbuki insanda 30 bin civarında gen ve bu genlerin kodlandığı 100 bin civarında protein vardır
Ayrıca aynı yöntemlerle yapılan analizler sonucu solucan ve insan arasında da %75'lik bir oranda dna benzerliği çıkmıştır Ayrıntılı Bilgi;
Maymun ve İnsan
Bir diğer gösterdikleri kanıt ise kromozom sayısının benzerliğidir İnsanda 46, maymunda ise 48 kromozom vardır Eğer bu şekilde bir akrabalık bağı kurulacak olsaydı bizim, kromozomlarımız eşit olan patatesle akraba olmamız gerekirdi
Aynı moleküllerden oluştuğumuz için diğer canlı türleriyle benzerlik göstermemiz normaldir Bu, evrime bir kanıt olarak sunulamaz
Bir diğer evrim çıkmazı ise ara fosillerdir Ara fosiller özetle; bulacağımız fosilin bazı karakterleri daha geride kaldığı iddia edilen eski ataya; bazı karakterlerinin de yeni evrimleştiği iddia edilen ve jeolojik yaş olarak daha genç olan gruba ait olmalıdır Ara fosillere kanıt olarak bir fosil bulunamadığı gibi milyonlarca yıl önce yaşayan ve şu anda da yaşamaya devam eden canlı türlerinin atalarının fosillerindeki özellikleriyle şimdiki özelliklerinin tamamen aynı olduğu anlaşılmıştır Yani fosiller evrimi yalanlamaktadır Ayrıntılı bilgi;
Arafosil Çıkmazı
Gösterilen bir diğer kanıt ise 19 yüzyılın sonlarında Ernst Haeckel isimli evrimci bilim adamı "Bireyoluş Soyoluşun Tekrarıdır" (Ontogeny Recapitulates Phylogeny) olarak ifade edilen ve Rekapitülasyon teorisidir
Haeckel tarafından öne sürülen bu teori, canlı embriyolarının gelişim süreçleri sırasında, sözde atalarının geçirmiş oldukları evrimsel süreci tekrarladıklarını iddia ediyordu Örneğin insan embriyosunun, anne karnındaki gelişimi sırasında önce balık, sonra sürüngen özellikleri gösterdiğini, en son olarak da insana dönüştüğünü öne sürüyordu
Ancak bu teoride kısa bir zaman sonra çürütüldü ve Haeckel'in teorisini kanıtlamak için çizdiği resimlerin yalan olduğu ortaya çıkarıldı
Ernst Haeckel'in Yalan Çizimleri ve Teorisi
Ayrıca Termodinamikte Evrimi Yalanlar
Ve evrimi destekleyen ve karşı çıkan bilim adamlarının görüşleri Destekleyen bilim adamları dahi bunun ispatlanmasının imkansızlığından bahsediyor
|