Prof. Dr. Sinsi
|
Kütüb-İ Sitte Hadisler - Bakara Sûresi
451 - Müslim ve Ebu Dâvud'un Enes' (radıyallahu anh)'ten rivayet ettikleri bir diğer hadis şöyledir: "Onlar Beytu'l-Makdis'e doğru yönelmiş halde, sabah namazının rükûunda iken, Benî Seleme'den bir adam kendilerine uğradı ve: "Kıble istikameti Kâbe'ye çevrildi" dedi Bu sözünü iki kere tekrar ettil Cemaat rükûda iken Kâbe'ye yöneldiler "
Müslim, Mesâcid 15, (527); Ebu Davud, Salat 206, (1045)
452 - İbnu Abbâs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Âyet-i kerimenin emriyle Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) kıbleyi Kâbe'ye yöneltince Müslümanlar sordular: "Ey Allah'ın Resûlü, Beytü'l-Makdis'e yönelerek namaz kılmış ve şimdi ölmüş olan kardeşlerimizin namazları ne olacak?" Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Senin yöneldiğin istikameti, peygambere uyanları, cayanlardan ayırd etmek için kıble yaptık Doğrusu Allah'ın yola koyduğu kimselerden başkasına bu ağır bir şeydir Allah imanlarınızı (ibâdetlerinizi) boşa çıkaracak değildir" (Bakara, 143)
Ebu Davud, Salat 16 (4680); Tirmizi, Tefsir, Bakara (2968)
453 - Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "(Kıyâmet günü) Hz Nuh (aleyhisselam) ve ümmeti gelir Cenab-ı Hakk ona:
-"Tebliğ ettin, dinimi duyurdun mu? diye sorar Nuh (aleyhisselam):
-"Evet, ey Rabbim" diye cevap verir Rabb Teâla bu sefer ümmetine sorar:
-"Nuh (aleyhissalâtu vesselâm) size tebliğ etmiş miydi?"
-"Hayır!" bize peygamber gelmedi" derler Rabb Teâla Hz Nuh (aleyhissalâtu vesselâm)'a yönelerek:
-"Söylediğin şey hususunda sana kim şahidlik edecek?" diye sorar Nuh (aleyhisselâm):
-" Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) ve ümmeti!" der ve Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'in ümmeti:
-"Nuh tebligatta bulundu" diye şehâdette bulunur Bu duruma şu âyet işâret eder: "Biz böylece sizleri vasat bir ümmet kıldık, tâ ki insanlara karşı şâhidler olasınız" (Bakara, 143)
Buhâri, Tefsir, Bakara 13, Enbiya 3, İ'tisâm 19; Tirmizi, Tefsir Bakara (2965) İbnu Mâce, Zühd 34, (4284)
454 - Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade vardır: "(  Nuh kavmi): "Bize ne bir korkutucu, ne de başka biri, hiç kimse gelmedi" derler "
Tefsir 2965
455 - Urve İbnu'z-Zübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz Aişe (radıyallahu anhâ)'ye şu (mealdeki) ayet hakkında sordum: "Şüphesiz ki Safâ ile Merve Allah'ın şeâirlerindendir Kim Kâbe'yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yoktur " (Bakara, 158) Dedim ki: "Kasem olsun (ayetten) Safâ ve Merve'yi tavaf etmeyenlere de bir günâh yoktur (manası çıkmaktadır) " Bana dedi ki: Ey kızkardeşimoğlu söylediğin ne kadar çirkin! Âyetin, senin te'vil ettiğin mânâda olması için, "onları tavaf etmeyene herhangi bir günah terettüp etmez" şeklinde olmalıydı Halbuki âyet Ensar hakkında inmiştir Bunlar Müslüman olmazdan önce, Müşellel'deki azgın Menât'a tapınıyorlar, ona telbiye getiriyorlardı Menât'a telbiye getirenler, Safâ ile Merve arasında tavaf etmekten çekiniyorlardı Bunun üzerine Cenab-ı Hakk: "Safâ ve Merve Allah'ın şeâirindendir  " âyetini indirdi
Aişe (radıyallahu anhâ) şunu da söyledi: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Safa ile Merve arasında tavafta bulunmayı sünnet kıldı Bunu terketmek kimseye câiz olmaz "
Zühri der ki: Ebu Bekr İbnu Abdi'r-Rahmân'a bu hadisi haber verdim Bana şunu söyledi: "Ben bu bilgiyi (hadisi) duymamıştım Ben âlimlerden bazılarını dinledim şöyle diyorlardı: "Hz Aişe'nin Menat için telbiye getirenlerden haber verdikleri dışında kalan halkın tamamı Safa ve Merve'yi tavaf ediyorlardı Ne zaman ki Cenab-ı Hakk Kur'ân-ı Kerim'de tavafından bahsedip Safa ve Merve'den söz etmeyince: "Ey Allah'ın Resûlü! Biz Safa ve Merve'yi tavaf ediyorduk Halbuki Cenâb-ı Hakk Kâbe'nin tavafını emrediyor, Safa ve Merve'den bahsetmiyor, Safa ve Merve'yi tavaf etmemizde bize bir mahzur var mı?" dediler Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk: "Safâ ve Merve Allah'ın şeâirindendir Öyle ise kim Beytullah'a hac yapar veya umre ziyâretinde bulunursa Safâ ve Merve'yi de tavaf etmesinde bir günah yoktur" âyetini indirdi
Ebu Bekr İbnu Abdirrahmân der ki: "Ben bu âyetin, (yukarda zikredilen) her iki grub hakkında da inmiş olduğunu görüyorum Yani, hem câhiliye devrinde Safa ve Merve'yi tavaftan çekinenler hakkında inmiştir, hem de öncekileri tavaf ettikleri halde, İslâm'dan sonra -Allah'ın Kâbe'yi tavaf etmeyi emretmiş olmasına rağmen Safa ve Merve'yi zikretmemiş olması sebebiyle- bunları tavaftan çekinenler hakkında inmiştir Safa ve Merve'nin de (Kur'ân'da) zikri Kâbe'yi tavaf emrinden sonra gelmiştir
Buhârî, Hacc 79, Umre 10, Tefsir, Bakara 21; Müslim, Hac 260-263 (1277); Ebu Davud, Menâsik 56, (3901); Tirmizi, Tefsir, Bakara (2969); Nesâî, Menâsik 168, (5, 238-239); Muvatta, Hacc 129, (1, 373)
456 - Buhârî ve Müslim'den gelen bir rivayette şöyle denir: "Ancak, Müslüman olmazdan önce Ensar ve bunlarla birlikte Gassân, Menat için telbiyede bulunurlar, Safa ile Merve arasında tavaftan çekinirlerdi Bu davranış onlara ecdad yâdigarı bir âdet idi Menat için ihrama giren Safa ile Merve arasında tafaf yapmazdı Müslüman olunca bu hususta Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e sordular Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk "Safâ ve Merve Allah'ın şeâirindendir  " âyetini indirdi
457 - Mücâhid, İbnu Abbâs (radıyallahu anhüma)'tan rivayet ettiğine göre şunu anlatmıştır: "Beni İsrail'de kısas vardı, fakat diyet yoktu Cenâb-ı Hakk Muhammed ümmetine şöyle buyurdu: "Öldürülenler hususunda size kısas farz kılınmıştır Hür hür ile, köle köle ile, kadın kadın ile kısas edilir Öldüren, ölenin kardeşi tarafından affedilmişse, kendisine örfe uymak ve affedene güzellikle (diyet) ödemek gerekir" (bakara, 178) Buradaki "afv"dan maksad, âmden öldürmelerde kişinin diyet almayı kabul etmesidir "Örfe uymak ve affedene güzellikle ödemek" e gelince, bundan maksad (mağdur tarafın) örfe uygun miktarda bir diyet istemesi, öbürünün de bunu güzellikle ödemesidir Âyetin devamındaki: "Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve birrahmettir" ibâresi de, "sizden öncekilere farz kılınanlarda olmayan bir hafifletme" demektir, (çünkü onlara diyet imkânı tanınmamıştı) Âyetin son kısmı olan "Bundan sonra tecavüzde bulunana elim azab vardır" ibaresinden diyet almayı kabul etmesine rağmen (kan dâvası güderek) kâtili öldüren kimse kastedilmektedir "
Buhâri, Tefsir, Bakara 2, 23; Diyât 8; Nesâî, Kasâme 27, (8, 36, 37)
458 - Atâ'nın anlattığına göre, İbnu Abbâs (radıyallahu anh) şu ayeti okurken dinlemiştir: "Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir" (Bakara, 184) İbnu Abbâs (radıyallahu anh) ayeti okuduktan sonra ilave etti: "Bu ayet, oruç tutmaya tahammül edemeyen yaşlı erkek ve yaşlı kadın hakkında mensûh değildir Onlar da her bir günün orucu yerine bir fakir doyururlar "
Buhârî, Tefsir, Bakara 25; Nesâî, Siyâm 63 (4, 190-191); Ebu Davud, Savm 3, (2318), Sıyam 2, (2316)
459 - Ebu Dâvud merhumun bir rivayetinde şu ziyade var: "İbnu Abbas dedi ki: "Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir" (Bakara 184) ayeti şu demektir: "Onlardan kim orucuna mukabil bir fakiri doyuracak kadar fidye vermek isterse fidye verir ve böylece orucunu tutmuş sayılır " Cenab-ı Hakk buyurmuştur: "Kim (vacib miktardan) daha fazla fidye verirse bu kendisi için daha hayırlı olur Orucu (yiyip de fidye vermek yerine) bizzat tutmanız daha hayırlıdır" (Bakara 184) Sonra Cenab-ı Hakk şöyle buyurdu: "Sizden kim Ramazan ayına ulaşırsa orucu tutsun Kim de hasta olur veya yolcu bulunursa yediği miktarda başka günlerde oruç tutar "
Ebu Davud, Savm 2(2316)
460 - Yine Ebu Dâvud'un bir başka rivayetinde şöyle denmektedir: "(Ramazan'da orucu yiyip, fidye ödemeye ruhsat veren âyet) hâmile ve emzikli kadınlar için sabittir, mensuh değildir "
Nesâî'de rivayet şöyledir: "Orucu tutmaya dayanamayanlar orucu kendilerine (tahammül edilmez) bir meşakkat addedenler için bir yoksula yetecek kadar fidye gerekir Ayetin "Kim de hayır düşünerek (bir fakire yetecek miktardan fazlasını) verirse" hükmü mensuh değildir, bu onun için daha hayırlıdır (Fidye vermektense) oruç tutmanız daha hayırlıdır Ayetteki ruhsat, oruca takat getiremeyen veya şifâsız hastalığa yakalananlar içindir "
Nesâî, Sıyam 63, (4, 190-191)
|