07-12-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Üzmemişti Onları Hiç Bir Şey , Senin Gidişin Kadar...
Üzmemişti onları hiç bir şey , Senin gidişin kadar  
Ya Resul!
Üzmemişti onları hiç bir şey senin gidişin kadar  
Kendilerine 'kardeşim' diye hitap ettiğin Ashabının gözleri yaşlarla dolmuştu, son sözlerini işittiklerinde   
Bir daha sesini duyamayacak olmanın burukluğuyla doluyordu gözleri   
Artık takatin kalmamıştı konuşmaya, yavaş yavaş kapanıyordu nurdan gözlerin  
Beklide Makam-ı Mahmud'u seyre dalıyordun  
Beklide bir yanda ümmetinden ayrılışın incitiyordu mübarek yüreğini; bir yandan da varacağın yerin güzelliği cezp ediyordu seni  
Ve  O anda Azrail Aleyhisselam kapının önünde beliriyor gözü yaşlarla dolu
Kapını çalıyor tevazu ve edep kanatları yerlerde
Başı önünde izin istiyor hane sahibinden  
Kızın Hz Fatıma radiyellahu anha açıyor kapıyı ve soruyor ''Sen kimsin?Diye  
''Beni gönderen Allah'ın elçisiyim, ben Azrail'im ''
Hz Fatıma anamızın dizleri çözülüyor, yığılıyor olduğu yere  
Ona yalvarmaklı, yaşlı gözlerle bakıyor
Bakışıyla sanki ''Babamın canını alma! Alma!''der gibi  
Çaresiz buyur ediyor içeriye Azrail aleyhisselam giriyor içeriye   
"Ya Resulellah! Allah'ın selamı üzerine olsun
Senden izin istiyorum; eğer izin verirsen canını alacağım
" Hz Fatıma Radiyellahu anhanın hıçkırıkları boğazında düğümleniyor  
Bir türlü aklına sığdıramıyor babasını kaybetmeyi, inci inci yaşlar dökülüyor o mübarek gözlerinden   
Ve ortalığı mis gibi bir koku sarıyor  
Her taraf gülistan olmuş  Sanki her yer Sen kokuyorsun Ya Resulellah  
Senin o baş döndürücü kokun biraz olsun rahatlatıyor yürekleri  
Orada bulunan Sahabelerin, heyecanla bekliyor
Resulellah sorulan soruya ne cevap verecek diye  
Ve Sen, Azrail Aleyhisselama:
"Selam senin üzerine olsun, ey Rabbimin misafiri, hoş geldin
Artık sevgiliye kavuşma zamanı geldi
Ayrılık ateşiyle yanıyorum ben  
Buyur gel canımı kabzet " diye buyurunca ortalığı öyle bir feryat kaplıyor ki gök kubbeyi çınlatıyor  
Ve Resulullah'ın kudsi dudaklarından rabbine Şehadet'i dökülüyor, billur kaselerden dökülen Kevser şarabı gibi  
Ardından gözlerini kapatmıştı bu fani dünyaya, ebedi aleme uyanmak için  
Ya Resulellah! Üzmemişti onları hiçbir şey senin gidişin kadar  
Ashabın her biri mecnuna dönmüştü, çünkü artık en çok sevdikleri Resulullah aralarından ayrılmıştı  
Çünkü aşık oldukları Habibullah aralarından ayrılmıştı  
Öyle ki, bir sıkıntıları olduğunda mescide gelip onun nur gibi parlayan mübarek cemaline baktıklarında, acıları ve üzüntülerini bir anda unutuverir, mutluluk ve huzurla dolarlardı  
O güzide Ashabın adeta kanları donmuş bir şekilde, Resulullah'la beraber dar-ı ukbaya yürümek istercesine inliyorlardı  
Yürekleri burkuluyordu, Seni bir daha dünya gözüyle göremeyecek olmanın acısı kaplıyordu sinelerini Kimsenin dili varmıyordu, gönlümüzün gülü vefat etti demeye  
Ya Resulellah! Üzmemişti onları hiç bir şey senin gidişin kadar  
Fakat Sen etrafına gülücükler saçıyordun Ey Nebi! "Bu dünyadan ayrıldım ama ahirette sizlerle beraberim" diyordun sanki onları teselli edercesine  
Ortalığı tekrar bir mis gibi bir koku sarıyor  
Teninin güzel kokusunu güle sunan Sensin Ey Nebi! 
Ve saf saf melekler akın ediyor yeryüzüne
Ziyaret ediyorlar, Resulullah'ın beytini  
Onlar bile hüzünlü, onlar bile ağlamaklı ve senin mübarek bedenini incitmeden teneşire yatırıyorlar, Seni melekler yıkıyor, kefene sarıyorlar velilerin imamı Hz Ali radiyellahu anh ile birlikte  
Senin yüzünü kapatmak istemiyorlardı
Çünkü bir daha göremeyeceklerdi, bu güneş misali parlayan yüzü  
İşte Seni kabre, o küçücük yere koydular, toprağın şefkatli kollarına saldılar
Seni  Artık Sen yoktun  
Senin ayrılığına hiçbir yürek dayanamıyor, Ey Nebi! 
Hüzne boğdun bütün ashabını  
Ya Resul! Senin gidişin onlara dünyayı dar etmişti; Senin gidişin onlara toprağa yar etmişti  
Üzmemişti onları hiç bir şey , Senin gidişin kadar  
Ne Allah ve Resulü için çektikleri işkenceler, ne göçebe gibi oradan oraya savrulmaları, nede yarım hurmayla, aç biilaç giriştikleri mücadeleler  
Ve  Biz biçare  
Senin kapına kıtmirleri, ahirzamanın belalı yollarından, gaflet ve isyanımızın derin kuyusundan sesleniyoruz Sana Ey Nebi! Ve diyoruz ki yine gel Ey Resul! O kudsi ruhaniyetinle yine gel, gönül bağımıza, sinelerimizin gülistanına  
Gel Ey Resul yine gel! Gel ki Resulüm!  
Senin aşkından viraneye dönmüş, ayrılık hasretiyle kavrulmuş yüreklerimizi ferahlat  
Ferahlat ki Habibim, bir çocuk heyecanıyla coşsun ümmetin!  
Bütün insanlık huzuru bulsun  "
|
|
|