Yalnız Mesajı Göster

Kur'an'dan Kıssalar

Eski 07-12-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kur'an'dan Kıssalar



HAZRETİ MUSA VE ASASI



Hazreti Yakub'un nesli olan îsrail Oğulları Yusuf aleyhisselâm Mısır'da vezir olduktan sonra buraya gelmişler ve onun yanında toplanmışlardı Zamanla çoğaldılar ve sayıları yüzbinleri aştı Mısır'da mal, mülk ve geniş arazilere sahip oldular Bunların bu derece nüfus ve mal bakımından kuvvetlenmeleri o zaman Mısır'a hükmeden Firavun Kâbus bin Mus'ab'ı kendi geleceği için endişelere sevketmişti Bu endişe ile îsrail Oğullarının bütün arazilerini ellerinden gasbedip kendilerinin karın tokluğuna çalıştırılmalarına bir nevi köleleştirilmelerine karar verdi

Firavun bu tedbirlerle uğraşırken kâhinlerden biri, kendisine şöyle bir haber verdi:

— İsrail Oğullarından bir çocuk dünyaya gelecek ve senin saltanatın ve devletin onun eliyle son bulacak!

Bunun üzerine Firavun, İsrail Oğullarından doğacak her erkek çocuğun öldürülmesine dair emir verdi ve bu iş için hususî vazifeliler tâyin etti Bu adamlar, yeni doğan erkek çocukları araştırıp bulurlar, mutlaka öldürürlerdi Bu sırada annesi, Hazreti Musa'yı dünyaya getirdi Fakat bu nurtopu gibi yavruyu Firavun'un adamlarının öldürmesinden çok endişeliydi Musa Aleyhisselâmın doğumundan sonra Hazreti Allah tarafından annesine, bu çocuğu endişe etmeden emzirmesi, eğer ilerde çocuk için bir fenalık hissederse ,onu bir sandık içerisinde Nil nehrine bırakıp mahzun ve mükedder olmaması ve çocuğu kendisine iade edilip büyüdüğünde ona peygamberlik rütbesi verileceği ilham yoluyla vahyedilmişti Bu hal içerisinde annesi Hazreti Musa'yı üç ay emzirmiş ve sonra vahiy mucibince bir sandık içerisine yerleştirerek büyük kızına verdi ve onun vasıtasıyla Nil nehrine bıraktırdı bir taraftan da ona tenbıh etmişti:

— Kardeşinin izini takip et, ne olduğundan bir haber getir!

Hazreti Musa'nın kız kardeşi de onu, Nil'in sularında uzaktan takip etti ve sandığı nehir kenarında bulunan Firavun'un sarayından aldıklarını gördü Firavun'un adamları ise bunun bu şekilde takip edilip görüldüğünden haberdar değillerdi

Fakat Hazreti Musa'nın annesi, kızı gelip kendisine durumu haber verinceye kadar ne olup bittiğinden hiç haber alamayarak hayretten ve dehşetten gönlüne hiç bir şey girmiyor, aklı sıfıra inmiş bir halde bekliyordu da, az daha bu telâş ile haber alacağım diye yaptığını sezdirecek, Hazreti Musa'nın durumunu ifşa ediverecekti

Allah (CC) Hz Musa'nın annesinin kalbine rabıta verdi Cenab-ı Hak, Zatının nurunu onun kalbine akıttı da rahatladı ve endişesi izale oldu Kızı gelip durumu kendisine haber verdi Kızı da sarayda hizmetçi olarak çalışıyordu, annesi kızına:

— Sen zaten orada çalışıyorsun Git bak, sarayda neler oluyor, sandığı ne yaptılar, öğrenip gel de bana bildir, dedi

Sarayda sandık açılmış ve içerisinde nur topu gibi bir erkek çocuk olduğu ortaya çıkmıştı Bunun üzerine Firavun'un karısı saliha ve mü'mine bir kadın olan Asiye kocasına şöyle bir teklifte bulundu:

— Bu yavrucak bana ve sana bir göz aydını olur, bunun hayatına kıymayınız Belki bize bir faydası dokunur, yahud evlâd ediniriz!

Zira kendilerinin de bir çocukları yoktu Firavun da onun bu fikrine iştirak etti Böylece Hazreti Musa'ya dokunulmadı

Hazreti Âsiye çocuğa süt verecek bir anne bulunmasını istedi Ancak çocuk, getirdikleri süt annelerinden hiç birisinin memesini ağzına almıyordu Bu sebeple Âsiye çocuğun hayatından endişe etmeye başladı O zaman Hazreti Musa'nın sarayda hizmetçilik yapan kız kardeşi ki, onlar bunu bilmiyorlardı, dedi ki:

— Size onu emzirecek bir kadın bulayım mı? Bunun üzerine:

— Acele o kadına söyle, diye emir verdiler

Kız koşup annesini saraya alıp getirdi Annesi oğlunu görünce rengi değişti, kalbi heyecandan çarpmaya başladı, ancak kimsenin farkına varmaması için kendine hakim oldu Çocuğu kucağına alıp da kendisine memesini verince, Hazreti Musa derhal emmeye başladı Böylece Allahü Teâlâ Hazreti Musa'yı annesine tekrar iade ediyordu

Allahü Teâlâ hikmeti icabı Firavun'un en büyük düşmanını ona kendi kucağında büyüttürdü ve Hazreti Musa olgunluk çağına erişti Kendisine bir hakimiyet ve ilim ihsan etti Çünkü O, muhsinlere böyle mükâfat verir

Hazreti Musa bir gün Saraydan çıkarak şehre indi Orada giderken ahalisinin bir gaflet arıma rastladı ki, iki kişi biribirleriyle kavga ediyorlardı Bunlardan birisi Hazreti Musa'nın kavmi olan İsrail Oğullarından, diğeri ise düşmanlarından yani Firavun'un itibar ettiği topluluktan idi

Bunun üzerine kavminden olan kimse, düşmanından olan kimseye karşı Hazreti Musa'dan yardım talebinde bulundu Hazreti Musa da bu istek üzerine hemşehrisinin hasmına bir yumruk indirdi ve adamın ölümüne sebep oldu

O anda Hazreti Musa bu yaptığından dolayı nedamet duydu ve Allah'a sığınarak:

— Bu olan Şeytanın işîndendir, O cidden şaşırtıcı ve açık bir düşmandır Ey Rabbim! Doğrusu ben nefsime yazık ettim, artık mağfiretinle benim kabahatimi ört Muhakkak senin lütfün daha büyüktür! diye niyazda bulundu

Allahü Teâlâ da kendisini mağfiret buyurdu Çünkü hakikaten O, öyle Gafur ve öyle Rahîm'dir

Hazreti Musa da:

— Ey Rabbim! Bana olan bu nimetlerin hakkı için artık mücrimlere, suçlulara asla yardımcı olmam, dedi

Fakat bu yaptığının bilinmesi endişesinden Saraya dönmedi ve korku içinde şehirde sabahladı Olup bitenin neticesini gözetirken bir gün önce kendisinden yardım isteyen israil Oğullarına mensub o adam yine bir başkasıyla kavga ediyor ve mağlup vaziyette yine yardım için feryad ediyor gördü

Hazreti Musa o kimseye:

— Sen besbelli bir yaramazsın, dedi ve yine kendisine hakim olamayarak, o hasmı yakalayıvermek isteyince, adam:

— Ey Musa, dün bir adamı öldürdüğün gibi beni de öldürmek mi istiyorsun, ara düzelticilerden olmak istemeyip de yer yüzünde zorba mı olmak istiyorsun? dedi

Bunun üzerine Hazreti Musa suçunun başkaları tarafından da duyulduğunu anlayarak daha fazla endişe etmeye başladığı sırada, şehrin öte başından bir adam koşarak geldi Ve:

— Ey Musa! Haberin olsun heyet, seni işlediğin suçtan dolayı öldürmek için hakkındaki emri müzakere ediyorlar, hemen çık! Ben cidden senin hakkında hayırla düşünenlerdenim, dedi

Hazreti Musa derhal oradan korku ile gözeterek ayrıldı ve:

— Ey Rabbim, kurtar beni bu zalim kavimden! diye dua etti Musa Aleyhisselâm bu hadiseden sonra Mısır'dan çıkıp doğuya çöle doğru yöneldi ve:

— Ola ki, Rabbim beni düz yola çıkarır, diye temenni etti

Bu halde bir memleketten diğer bir memlekete intikal ederken Medyen beldesine vardı

Yolculuk esnasında hayli bitkin düşmüştü Medyen suyunun başına vardığı zaman burada koyunlarını sulayan bir küme insan gördü Bunların yanı sıra koyunlarını otlatan ve bu insanların yanına yaklaşmayan iki kız kardeş buldu

Bu insanlardan sakınan genç kızlara:

— Derdiniz nedir? Niçin siz de koyunlarınızı sulamıyorsunuz? diye sordu

Onlar:

— Biz iki genç kızız, erkeklerin yanına yaklaşamıyoruz Onlar koyunlarını sulayıp çevirdikten sonra biz de koyunlarımızı sulayabiliyoruz, diye cevap verdiler

Hazreti Musa ise:

— Peki, iki genç kızsınız da neden koyun otlatmakla meşgulsünüz? diye sordu Kızlar:

— Bizim babamız ihtiyar bir kimsedir Onun için koyunları biz otlatıyoruz, dediler

Bunun üzerine Hazreti Musa kalkıp onların koyunlarını suladı Kızlar bulundukları yerde bekliyorlardı Bu alâkasından dolayı onlar memnun oldular ve kendisine teşekkür ettiler, gittiler

Hazreti Musa gölgeye çekildi ve:

— Ey Rabbim, ben cidden bana indirdiğin hayırdan dolayı bir fakirim, diye dua etti

Derken biraz sonra iki kız kardeşten biri edep ve haya içerisinde yürüyerek Musa aleyhisselâma geldi ve:

— Babam seni davet ediyor, bize su çekiverdiğin, koyunlarımızı suladığından dolayı size karşılığını ödemek için sizi istiyor, dedi Hazreti Musa kalktı ve o genç kızla beraber davet edilen yere gitti

Kızın babası, Hazreti Musa'ya kim olduğunu, ne sebeple Medyen'e kadar geldiğini sordu, o da başından geçen hadiseleri anlatınca:

— Korkma! Kurtuldun o kavimden, o zalimlerden, dedi

Bu zât Allah'ın Peygamberi Şuayb aleyhisselâm'dan başkası değildi

Kızlardan birisi babasına:

— Babacığım, onu ücretle tut! Çünkü o, tuttuğun ecirlerin en hayırlısı, kuvvetli ve güvenilir bir kimsedir, dedi Şuayb aleyhisselam da Hazreti Musa'ya:

— Haberin olsun, ben şu iki kızımın birini sana nikahlamak istiyorum Ancak sen de sekiz sene benim koyunlarımı güdersen ki, eğer bu müddeti on seneye doldurursan o da senin lütfundandır Bununla beraber seni zorlamak istemiyorum Eğer kabul edersen inşaallah beni salih kimselerden bulacaksın!, dedi

Hazreti Musa da:

— Benimle senin aramızda, iki müddetin her hangisini ödersem, demek benim aleyhime husûmet etmek yok Allah bu anlaşmamız üzerine vekilimizdir, dedi Ve genç kızlardan biriyle evlendi On sene Hazreti Şuayb'ın hizmetinde bulundu

Hazreti Musa, Şuayb aleyhisselamın yanında anlaşmadaki süreden daha fazla olarak kaldıktan sonra, ailesiyle birlikte Medyen'den ayrılıp Mısır'a doğru yola çıktı Mevsim kış idi Şam meliklerinden çekindiği için başka bir yol seçmişlerdi Ancak zevcesi hamile olup yolda kır sahalardan geçtiğinden yolculukları zahmetli oluyor, hattâ yollarını şaşırıyorlardı Bu yürüyüş onları karanlık, soğuk ve karlı bir gecede Tur dağının sağında garb tarafına sevketmişti Çakmak taşı çakmayıp her türlü vâsıtanın kesildiği böyle bir çaresizlik içerisinde bulundukları bir anda Hazreti Musa Tur dağı tarafından bir ateş gördü

O vakit ailesine:

— Durun, benim gözüme bir ateş ilişti Her halde ben, size ondan bir haber getireceğim yahut bir parça alırım, da ocak yakar ısınırsınız, veyahut da bir kılavuz bulurum, dedi

Ateş gördüğü yere vardığı zaman ise Hazreti Musa'nın kendine nazaran, vadinin sağ kıyısındaki arzda ağaçtan şöyle nida olundu:

— Ey Musa, haberin olsun benim, ben Rabbin, âlemlerin Rabbi Allah Hemen pabuçlarını çıkar Çünkü sen mukaddes Tuvâ vâdisindesin Ben seni Peygamber olarak seçtim Şimdi sana verilecek vahyi dinle Hakîkaten benim, ben Allah, benden başka ilâh yok Onun için bana ibâdet et ve zikrim için namaz kıl Çünkü kıyamet muhakkak gelecek Ben, hemen hemen onu gizliyorum ki, her nefis ameliyle cezalansın Binaenaleyh sakın ona inanmayıp da kendi hevasına uyan kimse seni ondan alıkoymasın, sonra helak olursun!

Hazreti Musa bu nidayı işitince vücudu sarsıldı, kalbi yerinden oynadı, sessiz ve hareketsiz bir vaziyette olduğu yerde kalakaldı Aynı sesin sahibi yine:

— O sağ elindeki de ne ey Musa? diye sordu Hazreti Musa:

— O, asam; üzerine dayanırım ve onunla davarlarıma yaprak çırparım Benim onda daha başka hacetlerim de vardır, diye cevap verdi

Allahü Teâlâ:

— Bırak onu ey Musa! buyurdu Hazreti Musa bırakınca bir de baktı ki, o asa bir yılan olmuş kıvrılarak koşuyor Allahü Teâlâ:

— Tut onu, korkma! Biz onu önceki suretine iade edeceğiz Bir de elini koynuna sok, çıksın bembeyaz bir âfetsiz diğer bir mucize olarak ki, sana en büyük âyetlerimizden gösterelim Git o Firavun'a Zira o pek azdı, buyurdu

Musa aleyhisselâm:

— Ey Rabbim, benim göğsüme genişlik ver, bana işimi kolaylaştır, dilimden düğümü çöz ki, sözümü iyi anlasınlar Bana ehlimden bir peygamber de ver; Kardeşim Harun'u Onunla arkamı sağlamlaştır, onu işimde ortak et ki, seni çok teşbih edelim ye çok zikreyleyelim Şüphe yok ki, sen bizi görüp duruyorsun! dîye niyazda bulundu Allahü Teâlâ:

— Haydi, erdirildin dileğine ey Musa! Şânım hakkı için biz lütfetmiştik sana diğer bir defa daha O vakit ki, anana şu verilen ilhamı verdik: Onu tabut içine koy da suya bırak Su onu sahile bıraksın, ki hem bana hem ona düşman biri alsın Ve üzerine benden bu sevgi koydum ki, hem de nezaretim altında yetiştirilesin O vakit hemşiren gidiyor ve diyordu: «Ona iyi bakacak birini buluvereyim mi sise?» Bu sûretle seni anana iade ettik ki, gözü aydın olsun da mahzun olmasın Hem bir adam öldürdün de seni gamdan kurtardık ve türlü sıkıntılarla seni imtihan ettik Bu sebeple senelerce Medyen Ehli içinde kaldın Sonra da bir kader üstüne geldin ey Musa! Ben seni kendim için yetiştirdim Git âyetlerimle sen ve kardeşin Ve benim zikrimde gevşeklik etmeyin Firavun'a gidin Çünkü o pek azdı Varın da ona, belki dinler veya korkar diye yumuşak dille söyleyin! buyurdu

Hazreti Musa:

— Ey Rabbimiz, korkarız ki, Firavun bize şiddetle saldırır, yahut azgınlığını artırır, dedi Bunun üzerine Allahü Teâlâ:

— Korkmayın! Çünkü ben sizinle beraberim, işitirim ve görürüm Haydi varın da ona deyin ki, haberin olsun biz Rabbinin peygamberleriyiz, artık İsrail Oğullarını bizimle gönder ve onlara azâb etme, sana Rabbinden bir âyetle geldik, selâm doğruya tabî olanadır! buyurdu

İlâhî hitab sona erince Hazreti Musa heyecanla geldi, gördüklerini ve işittiklerini zevcesine anlattı ve kardeşi Harun aleyhisselâm ile beraber bu vazifeyi yerine getirmek için Firavun'a gideceklerini bildirdi

Hazreti Musa kardeşi Harun aleyhisselâma vardı ve Tur dağında kendilerine tevdî edilen ilâhî emri tebliğ ettikten sonra beraber Firavun'un yanına gittiler

Hazreti Musa ile Hazreti Harun Firavun'un yanına girince, Musa aleyhisselâm açık ve düzgün bir dil ile tebliğe başladı:

— Biz âlemlerin Rabbi ve senin de Rabbin olan Allahü Teâlâ'nın peygamberleriyiz, İsrail Oğullarına eziyet etmekten vaz geç ve onları bizimle beraber serbest bırak! Allahü Teâlâ bizi sana bu emrini tebliğ için gönderdi Her halde azâb yalanlayıp yüz çevirenedir, dedi

Bunun üzerine Firavun, Hazreti Musa'ya:

— Seni çocukken biz büyütmedik mi? Hem bizde ömründen senelerce kaldın Hem de yaptığın o kati işini işledin O halde sen o nankör kâfirlerdensin! dedi

Musa aleyhisselâm:

— — Evet, o adamı öldürdüğüm zaman şaşkınlardandım Bu sebeple sizden korktum ve içinizden kaçtım Derken Rabbim benim hakkımda hüküm ihsan etti, mağfiret buyurdu ve beni peygamberlerden biri olarak gönderdi O başıma kakdığın bir nimet de İsrail Oğullarını kul, köle edinmiş olmandır, diye cevap verdi

Firavun:

— Âlemlerin Rabbi de nedir? diye sordu Hazreti Musa da:

— Göklerin ve Yerin ve bütün aralarında bulunanların Rabbidir O, eğer siz yakîn ehli iseniz, dedi Firavun etrafındakilere:

— Dinlemez misiniz? Sizin inandığınız Rabbinizin ve evvelki atalarınızın Rabbi, diye söyledi! Her halde size gönderilmiş olan peygamberiniz mutlak mecnûn, dedi «Peygamberiniz» derken de istihza edasıyla söylemişti

Bunun üzerine Hazreti Musa:

— O, Maşrik ve Mağribin ve bütün aralarındakilerin Rabbidir, eğer siz akıl sahibi iseniz, diye cevap verdi Firavun:

— Yemin ederim ki, eğer benden başka bir ilâh kabul edersen seni mutlak ve muhakkak o zindandakilerden ederim, dedi

Hazreti Musa:

— Yâ! Sana apaçık isbat edecek bir şey getirdi isem de mi? Firavun:

— Haydi, getir onu bakayım eğer doğru söyleyicilerden isen? dedi

Bunun üzerine Hazreti Musa asasını yere bırakıverdi ve o apaçık bir ejderha kesiliverdi Bir de elini çekti çıkardı, o da bakan kimselere karşı bembeyaz oluverdi

Firavun etrafında bulunan devlet adamları cemaatına:

— Bu, her halde çok usta bir sihirbazdır Sihriyle sizi yerinizden çıkarmak istiyor Binaenaleyh bunun hakkında ne emir verirsiniz? dedi

Onlar da:

— Bunu ve kardeşini alıkoy, şehirlere de derleyici kimseler yolla ki, bütün bilgiç ve sihirbazları getirsinler Bakalım kim galip gelecek, görelim, diye cevap verdiler

Nihayet varılan karar üzerine toplanan sihirbazlar Firavun'a geldiler ve hep beraber devlet adamları ve halkın gözü önünde Hazreti Musa ve Hazreti Harun ile üstünlüklerini isbat için hazır oldular Firavun halka hitaben:

— Siz de hazır mısınız, sanırız biz sihirbazlara tabî olacağız Eğer ki, onlar galib gelirlerse, dedi Sihirbazlar Firavun'a:

— Bizler galib gelirsek bize büyük mükâfaat var mı? diye sordular

Firavun da:

— Elbet vereceğim, hem o zaman siz muhakkak benim yanımda makam ve mevkilere de kavuşacaksınız, dedi Daha sonra sihirbazlar Hazreti Musa'ya:

— Biz mi başlayalım, yoksa sen mi önce başlarsın? dediler Hazreti Musa:

— Siz atın ortaya, ne atacaksanız, diye cevap verdi

Bumm üzerine sihirbazlar hemen iplerini ve sopalarını attılar ve:

— Firavun'un izzeti hakkı için biz galib geleceğiz elbette! dediler

Sihirbazlar ortaya attıkları bu sopalar ve iplerle aslı olmadık hayaller gösterdiler ve gözlerini boyayarak halka son derece dehşet ve korku verdiler, öyle olmuştu ki, iri iri halatları, uzun uzun sırıkları ve sopaları ortaya atıp bütün vadiyi sanki biribirine binmiş, sarmaş dolaş olmuş hareketli yılanlarla dolmuş gibi müthiş bir manzara içerisinde gösterdiler Bunun sırn civa idi ki, ağaçtan ve ipten yapılmış bir takım iplerin ve sopaların içlerine hususî surette civa doldurulmuş, zeminin ve güneşin hararetiyle civa ısındıkça bunlar oynayıp kıvrılarak hareket ediyorlar ve ortalıkta dehşetli bir çok yılan manzarası arzediyorlardı

Bu manzara karşısında Musa aleyhisselâm da bir an korkuya kapılmış ve sihirbazlara mağlûb olacağını zannetmişti Fakat Allahü Teâlâ kendisine endişe etmemesini ve onlara karşı kendisinin galib geleceğini vahyederek:

— Elindeki asanı yere koyuver! buyurdu

Bunun üzerine Hazreti Musa asasını yere koyuverince bir de ne görsünler, Musa'nın asası onların bütün küçüklü büyüklü uydurma yılanlarını yutan ve toplayan bir ejderha oluvermiş ki hepsini silip süpürüyor Böylece Firavun ve adamları halkın huzurunda Allah'ın Resulüne karşı mağlûb oldular ve kendilerini zelîl eden bir inkilâba uğradılar Çünkü o ümid bağladıkları sihirbazlar da bu bâtıllarını yok eden hakikat karşısında yıkılıp secdelere kapandılar ve hakkın tesiriyle kendilerini tutamayarak yüzü üstü yatıp:

— Âlemlerin Rabbine, Musa ve Harun'un davet ettiği Rabbe iman ettik! dediler

Sihirbazların bu hareketiyle İsrail Oğullarından bir çokları da îman edince, bu durum karşısında Firavun iyice küplere bindi ve:

— Ben size izin vermeden evvel ona îman ettiniz öyle mi? Anlaşıldı ki, o size sihri öğreten büyüğünüzmüş Şüphesiz ki, bu bir hile ve bu hileyi siz müsabaka meydanına çıkmazdan önce beraberce şehirde aranızda plânladınız, birleşip böyle yapmayı kararlaştırdınız ki, asıl ahalisini Mısır'dan çıkarasınız

Firavun Hazreti Musa'nın mucizesi hakkında uydurduğu sihir şüphesi üzerine yapılan tecrübe ve imtihan neticesinde hakkın açığa çıkması üzerine kendisinin mağlûb olup küçük düştüğünü ve davet ettiği sihirbazların da hakka teslim olarak îman ediverdiklerini görünce derhal bunun bir hile olduğunu ortaya attı ve şu tehdidi ilâve etti:

Şimdi yakında anlayacaksınız; bu hilenize karşı size neler yapacağım Elbette ve elbette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazına kestireceğim, sonra hepinizi elbette ve elbette çarmıha gerdireceğim!

Bu tehditler îman kalblerine yerleşmiş bulunan sihirbazlar üzerinde hiç bir korku tesiri uyandırmadı ve Firavun'a şöyle cevap verdiler:

— Biz şüphe yok ki, nihayet Rabbimize döneceğiz, senin tehdidinle hak olan ölümden korkacak değiliz, bunu biz Rabbimize dönmek için bir minnet sayarız Halbuki sen bizden hiç bir sebeple değil, ancak Rabbimizin âyetlerine bize geldiğinde îman ettiğimizden dolayı intikam almaya kalkışıyorsun

Firavun'a karşı metanetle böyle cevap verdikten sonra Allahü Teâlâ'ya iltica edip:

— Ey Rabbimiz, bize su gibi her tarafımızı kaplayacak, şirk ve küfür, hile ve isyan nankörlüklerinden yıkayacak, temiz tutacak büyük ve feyizli bir sabır ver Ve canımızı müslüman olarak al! diye dua ettiler

Firavun'un maiyetindeki devlet adamları ise, kendisine: — Sihirbazları asıp kesip de Musa'yı ve kavmi olan İsrail Oğullarını bırakacak mısın ki, arzda fesad çıkarsınlar, seni ve ilâhlarını terk etsinler? diye Firavun'u körüklediler

Firavun da cevaben:

— Onların oğullarını yine fazlasıyla öldürür, kadınlarını da bırakırız Hiç şüphe etmeyin ki, biz onlardan üstünüz Onlara eskisi gibi dilediğimizi yapmaya muktediriz, dedi

Buna karşılık Musa aleyhisselâm kavmi, Firavun'un bu tekrar büyük katle girişeceği haberi üzerine telâşa kapılınca onlara şu iki emri ve müjdeyi vererek: — Allah'a sığının Çünkü Allah dilemeyince hiç kimse bir şey yapamaz Firavun'un zulmü karşısında da Allah neden yapacağını yapmıyor diye acele de etmeyin, sabredin Arz Allah'ındır, Binaenaleyh Mısır da onundur Onu kullarından kime dilerse miras kılar Akıbet ise saygısızların değil, Allah'dan korkanlarındır, dedi

Firavun Hazreti Musa'ya îman edenlere karşı muhtelif zulümler plânlarken, Allahü Teâlâ da kendisine inanan bu kullarını o zalimden muhafaza etmek için çeşitli belâlara musallat kıldı Bu Âfetler Firavun'un israil Oğullarına karşı tatbik etmek istediği bu zulüm sırasında meydana geliyor, her yeni bir kötülük sırasında yeni bir âfet onu bu hareketinden alıkoyuyordu

Önce sekiz gün geceli gündüzlü şiddetli bir karanlık içerisinde hiç kesilmeksizin yağmur yağmış, kimse evinden dışarı çıkamamış, sel evlerine dolmuş, boğazlarına kadar su içinde kalmışlar, aralarında israil Oğullarının hanelerine ise bir şey olmamış, bu şekilde Mısır bir hafta müddetle deniz gibi olmuş, hiç bir şey yapamamışlardı Bu boğulma tehlikesi altında Musa aleyhisselâma müracaat edip:

— Rabbine dua et, bu belâyı başımızdan kaldır da sana îman edelim, demişler, Hazreti Musa da dua etmiş ve tehlike bertaraf olmuştu Fakat bundan sonra nebatat öyle fışkırmış ki, arazide misli görülmedik bir bereket husule gelmiş, bunu görünce de:

— Bizim korktuğumuz şey bir musibet değil, hakkımızda bir hayırmış, diyerek îman etmemişlerdi

Bunun üzerine Allahü Teâlâ onlara çekirge sürüleri göndermiş, mahsullerini ve meyvelerini yiyerek, evlerine, tavanlarına, elbiselerine kadar sarmış, yine Musa aleyhisselâma gelip feryâd etmişler, aynı şeyleri söylemişlerdi Allahü Teâlâ da bir rüzgâr göndermiş, çekirgeleri sürüp denize dökmüştü Bakmışlar ki geri kalan mahsulleri kendilerine yetecek:

— Eh, bu kalan bize kâfi gelir, diyerek yine îman etmekten kaçınmışlardı

Bunun üzerine Allahü Teâlâ onlara bit ve haşeratı musallat kılmış, bunlar çekirgeden arta kalan şeyleri yemeye ve elbise ve bedenlerine kadar girerek derilerini emmeye başlamıştı

Hazreti Musa'ya üçüncü defa müracaat ederek, bunların kaldırılmasını istemişler ve Allah'ın emriyle o da kalkmıştı Ancak îman etmemişler ve:

— Artık senin bir sihirbaz olduğunda şüphemiz kalmadı, demişlerdi

Bunun üzerine deniz tarafından gayet yoğun bir karaltı çıkmış ve neticesinde kurbağalar başlarına yağmaya başlamıştı Öyle ki, yerleri, yurdları kurbağa ile dolmuş, her hangi bir örtü ve yiyeceğe el uzatsalar kurbağa çıkar ve ağızlarına burunlarına atılırmış Tekrar dördüncü defa olarak Hazreti Musa'ya müracaat etmişler, o da kendilerinden îman edeceklerine dair kuvvetli ahd alarak Allahü Teâlâ'ya dua etmiş ve bu âfet de bir yağmurla sürüp denize dökülmüş ve bertaraf edilmişti

Lâkin Firavun ve tabileri yine ahidlerini bozmuşlar, fesad ve küfürden ayrılmamışlardı Bunun üzerine Allahü Teâlâ kendilerine yeni bir belâ olarak kan göndermiş, içecekleri, kullanacakları sular kan olmuş kalmış, birisi bir İsrail Oğlunun ağzından bir yudum su sormak istese o bile kan kesilirmiş veyahut devamlı olarak burunlarından kan fışkırmıştı Bu durum karşısında yine Musa aleyhisselâma müracaat etmişler ve onun duâsıyla bu âfetten de kurtulmuşlardı

Bu âfetlerin her biri ayrı ayrı birer açık mucize idi Her biri Hazreti Musa'nın doğruluğuna, Allahü Teâlâ'nın kudretinin kemaline ve Firavun'un kavminin helâkına doğru gittiğine ve hakkı hakikati bir an evvel anlayıp Allah'a îman etmeleri lâzım geldiğine delâlet eden açık deliller idi Onlar buna rağmen kibirlendiler, îman etmeye yanaşmadılar Bunlar böyle mücrimler sürüsü bir kavim idiler Öyle ahlâksız bir kavim ki, tepelerine belâ indi mi:

— Ey Musa, Rabbine sana verdiği ahd ve peygamberlik ile bizim için dua et, yemin olsun sana îman edeceğiz ve İsrail Oğullarını seninle beraber mutlak ve mutlak göndereceğiz, derlerdi Ancak erişecekleri yeni bir belâya kadar o musibet üzerlerinden kaldırılınca derhal ahidlerini bozarlar, o kurtarılışı ebedî sallarlar ve âfetin biri gidince birinin tekrar geleceğini düşünmezlerdi Böylece ilk fırsatta sözlerinden dönerler, ahidlerinden cayarlardı Bunlar böyle ahlâksız bir kavim idiler

Firavun ve kavminin Hazreti Musa ile onun kavmi olan israil Oğullarına karşı yaptıkları zulümlerden, Allahü Teâlâ kendilerini tamamen halâs etmeyi murad edince Musa aleyhisselâma:

— Kullarımı gece Mısır'dan yürüt Çünkü takip edileceksiniz! diye vahyetti

Bunun üzerine Hazreti Musa ve Harun aleyhisselâm, israil Oğullarına gizlice Mısır'dan çıkmak üzere hazırlanmalarını emrettiler Nihayet bir gece gizlice yola çıktılar Firavun durumu öğrenmiş ve büyük bir öfke ile onların takip edilmeleri için asker toplamaları hususunda şehirlere adamlar göndermişti Ve arkalarına düştü Takip neticesinde Hazreti Musa ve İsrail Oğulları, Kızıl Deniz'e vardıkları zaman güneş doğmuştu Firavun da askerleriyle birlikte onlara yaklaşmıştı

Firavun'un askerlerini gören israil Oğulları hemen telâşa kapılarak:

— Eyvah, yakalandık! dediler ve korkmaya başladılar

Musa aleyhisselâm ise:

— Hayır, asla, Rabbin muhakkak benimledir, bana kurtuluş yolunu gösterecektir, dedi, Bunun üzerine Allahü Teâlâ, Hazreti Musa'ya:

— Asan ile vur denize! diye vahyetti Musa aleyhisselâm Kızıldenize vurunca deniz infilâk etti her parçası koca bir dağ gibi kara oluverdi Firavun ve askerleri de onlara tam yaklaşmıştı ki, israil Oğulları Allahü Teâlâ'nın denizden açtığı bu yoldan geçip kurtulurlarken onlar da, «biz de geçeriz» diye ümitlenmişlerdi Ancak âkibet umdukları gibi olmadı ve Allah'ın Peygamberine ve ona inananlar topluluğuna çeşitli zulümleri reva gören Firavun ve adamları denizin ortasına düşüp hepsi boğularak helak olmaktan kurtulamamışlardı Şüphesiz bunda Allahü Teâlâ'nın sayısız âyetleri vardır

Hazreti Musa denizi geçtikten sonra Allahü Teâlâ tarafından vadolunan kitap için tayin edilen bir vakit olmak üzere Zilkâde'nin başından Zilhicce'nin onuna kadar gündüzüyle devam eden bir ay on günlük bir münacâata çıktı ki, bunu Tur dağında oruçlu olarak geçirmiş ve nihayet münacaat ile bazı ilâhî kelâmlara mazhar olup Tevrat'ın levhaları kendisine indirilmişti Bu kırk gece, aylar geceden başlayıp gün ile sayılmadığı için böyle isimlenmiştir Bunda diğer bir mânâ daha vardır ki, ilâhî tecellîler fecir gibi daima geceleri takip eder

Bursa'lı İsmâil Hakkı Hazretleri der ki:

— Tarikat ehli, kırk gün sülûkü bu hâdiseye delâlet eden âyetlerden almıştır

Dilimizdeki «çile» tabirinin de aslı budur Farsça'nın «çil, çihil» kelimesinden bir kırk demektir

İşte Hazreti Musa İsrail Oğullarını denizden geçirdikten sonra Tur'da ilâhî emir ile çile çıkarırken arkasında israil Oğulları Samirî isimli birinin delaletiyle buzağıya tapmaya başlamışlardı ki, ne kadar haksız bir nankörlüktür Bununla beraber Allahü Teâlâ'nın bir lütfü olarak ilâhî afva uğradılar

İsrail Oğulları daha sonra da Allahü Teâlâ'nın bir çok nimetlerine kavuşmuşlar, ancak zaman zaman bunlara da nankörlükte bulunmuşlardır Fakat bu nankörlüklere rağmen Allah'a ve peygamberlerine îman edip onun nimetlerine daima şükürde bulunan bir muhlisler zümresi devam edegelmiştir Bunda da akıl sahipleri için sayısız ibretler vardır

(Kasas, Enbiyâ, Sâffat, Şuarâ, Gafir, Ahzab ve Fürkan Sûreleri)

* * *

Alıntı Yaparak Cevapla