Prof. Dr. Sinsi
|
Güzün Başlangıcı Gecenin Kör Alacası
Mevsimlerden kış, günlerden dejavu
Dakikalar, saatlere kararsız,
Vuruyor yüreğimin, pusulasından şaşmış kıyısına
Uzanıp gidiyorum, kendimden
Hazanlara sefilliğimi verip, düşlerimde yangılar biriktiriyorum
Durup bakınca aynadaki aksime, yüzümde belirsiz bir gölge görüyorum
Bu günlerde bilmediğim garip hallerdeyim Sokağa atıyorum kendimi Kaldırımlar ne kadar da özlemişler tutunuşlarımı Selamlaşıp, eşlik ediyorlar davetsiz gelen bu misafirin dokunuşlarına
Bir yalnız düşüyor o sırada, gecenin kör alacasına
Bir buse asılı kalıyor aklımda,
Sonra bir inilti takılıyor kulaklarıma, bir an…
Unutulması emir edilen, yüreğimin anımsamak istediği…
Eskiler, dökülüyor içimden Bir bardak dejavu ısmarlıyorum kendi rengime
Yüreğimde bir cinayet planı, kırılganlıklarımın arasından sızıyor, unutulması istenen anların kıyısına
Kimseyi öldürmek niyetinde değildim oysa…
Sokağın is kokan yalnızlığını çekip içime, ellerim cebimde, gitme vakitlerine kurban edilecek bir benle yürüyorum
Çiğ taneleriyle örtünmüş bir bankta, kimsesizliğine sarılmış bir adamın, kendinden geçmiş bedeni titriyor, ferini kaybetmiş bir sokak lambasının altında, uykunun kollarına savruluşu, kocaman bir iç isyanının başlangıcını haber veriyor
Yanından geçerken fark ediyorum, yüzündeki faça izlerini Sokakların edepsiz solgun yüzünde, dikiş tutturamamasının karanlığa vuran hengamesi çökmüş üzerine
Kesikler atılan ruhunda, neşterin izinin kaldığı her noktaya, tozlu hatıraların yüz sürdüğü belli oluyor
Yarı uykulu bir halde, bankta doğrulurken, ellerinin üzerine vuran yılların yadsınamaz çizgilerini görüyorum Göz göze geldiğimizde ceketinin arasından çıkardığı şarap şişesini uzatıyor
Paylaşmak istediklerinin sadece bir yudum mey olmadığını anlıyorum
Yalnızlıktan apseye çevrilmiş yaralarını, takvim yaprakları arasına sıkışmış tozlu anlarını anlatmaya başlıyor
Derin bir sessizlik yığılıyor, dile gelmesi geçe kalan bir yaşamın, aksi düşüyor gecenin orta yerine…
Yaşamının her köşesinde biriktirdiği anların alkolün damarlarında bıraktığı örselenmiş kesif kokusuyla, belki yalan, belki doğru ya da hayallerinde olmasını istediği gibi dile getiriyor
‘ Adın ne senin? ’
‘ İpek ’
Evet… İpek, güzellik tehlikeli bir hastalıktır Sende çok güzelsin Tıpkı onun gibi Yaşamımı ellerimin arasından günbegün ağır ağır alarak, beni ıslak bir karanlığa mahkum eden kadın gibi
Hayatım, acımasız bir celladın ellerine mahpus edilmişti O dönemlerde yüreğim, aşkın coşkulu ve ziyan edilmeyecek mevsimindeydi
Mahallemize sağanak yağmurların uğursuz ayazında taşınmışlardı Onu ilk gördüğüm anda, yasemin rengiyle ruhum sarıp sarmalanmıştı
Notası bir yerlerde eksik kalmış, titreyen mumların halesine vuran bir ezgiydi yüzünün sesi
Onu seyre dalarken, sanki içimden şehirler geçiyordu Her kelimesinde bir hikaye, her mimik hareketinde pervasızca işlenen bir suçun, arkasında saklanmış yüzsüz bir yüreğin şımarıklığını görüyordum
Her ne kadar bu, karmaşık sır dolu yaşamdan kendimi uzak tutmaya özen göstersem de, hayali yavaş yavaş uykularımı ve düşlerimi esir alıyordu
Bağrımda, onun varlığını solumaya başlayıp, adeta nefessiz kalıp, karşılıksız ve çaresiz bir tutunuşa dem vurunca, yüzünün aksinin düştüğü geceler daha da can yakmaya başlıyordu
Böylesine karşılıksız uzaktan bir sevişten ürpermeye başlamıştım
Ona olan sevgimin tutsaklığı, hüzünlerimin paslı gecelerle bir olup, eşkalini kaybetmiş ruhuma zerk etmeye başlamıştı
Aşkımın, kendisi için ağlayışlarının farkına varmıştı İkimizde birbirimize yabancıydık Yüreklerimizin tanışması için, şehrin kapalı kapılar ardında kalan, esir sokaklarında herkes den habersiz buluşmalarımız başlamıştı
Sırlarla dolu, karalamalardan oluşan bir hayatı benimsemişti Gizlerin ve tüllerin ardında saklanan bir adam olmaktan içten içe hayıflanıyordum
Yüreğime mühürlemiş olduğum; sığınağımda dörtnala yaşadığım aşkımın coşkusunu bildiğinden; bunun ruhunda yarattığı iç huzurdan dolayı, umarsızca davranışları, beni daha da çıkmazlara sürüklüyordu
Her geçen gün, artan yakarışlarımda tek zanlı olduğunu bildiği halde, bir şeylerin intikamını almaya çalışıyor gibiydi
Ürkek çırpınışlarla, uzaktan onu seyrederken, ellerime verdiği can yakan çaresizliğime büyük bir iştahla bakıyordu
Hiçbir zaman, beni sevdiğini söylemedi Lakin, beraberken akan zaman, sanki bir rüyanın kurgusuydu Dillere destan hüzünlerimi, sanki enfiye kutusundan çıkardığı o büyülü kokuyla, bir çırpıda yok edip, aşkın ahengiyle renklendiriyordu
Devamlı zikrettiği ve dile getirdiği tek bir cümle ‘ Ben bir düş’üm Beni bırak ’
Masallar ülkesinde adı sanı belli olmayan bir öykünün, karanlıklar ardındaki gölgesiydi
Onun yokluğunda, beraberken yaşadığımız her anı; bazen kendi kendime anlatırdım
Sustu
Durdu zaman, zaman kanadı
Savruk özensiz ellere düşen bir adamın, çığlıklarıyla yıkanan çırpınışları,
Zilzurna zamanların ardına saklanıp,
Gözyaşlarıyla yüreğimi dağladı
Gece, yalnızlığından gebe kalan yıkılışlarıyla,
Yaşamın suratına, kocaman bir çamur fırlattı
Faili meçhul dosyalara bile alınmayacak,
Bir adamın, cinayeti planlandı
Kıskandım…
Evet… Tek kelimeyle, yüreğimin sesini dile getirdim Böylesine imkansız bir aşkın çıkmazında olmayı istemiştim
Karşımdaki adamın çaresiz tutunuşlarını ve yaralarının üzerine vurulan ağır darbelerin acısını dahi, yaşamış olmayı istedim
Tamamlanamamış bir aşkın, küller ardında kalan toz duman hallerine böylesine susuzluk çekeceğimi bilmiyordum
Hiç tanımadığım bu adamın, kasırgası içinde savruluyor olmanın, yarım kalan suskunluğuyla, gecenin içinde ölen, rüzgarın inlemesini duyuyordum
Son yaprağın, göğü yırttığı vakitlerde içime düşüşünün, o bilindik sağanakların üzerine dolanan anlamsız boşluğun, kimsesizliğini yaşıyordum
Bu adamın, soyut dalgalarının, zilzurna haykırışların ardından bakarken, farkına varmıştım Bir yerlerde ertelenen ve unutmak istediğim marazi hatıralarım canlanmaya başlamıştı
Hafiften bir şeyler aralanmaya başlıyordu Sıkı sıkıya diktiğim zamanların arkasında, kaybolan resimler canlanıyordu
Bir yerlerde unutup gittiğim düşlerim, bir araya toplanırken, sirenler vuruyor şehrin gürültülü çıkmazına ve ukdeler birikiyor üzerime geçirdiğim gecenin sessiz pususuna
Yanı başımda yitirdiği aşkı için hala yüreğinde intiharlar biriktiren bu adamın, yaşamının keşmekeşi beni, anımsamaktan korktuğum uğultulu zamanların ardına sürüklüyordu
Suskundu adam Düşünüyordu…
Belki de hatırlamak istediği anların, vakti zamanında ondan çekip gitmesine izin verdiği için, devamlı kendini suçluyor, ya da halen yaşamına büyük bir titizlikle dokunan geçmişinin, neden hala kendisini böylesine inceden inceye acıttığını sorguluyordu
Ve belki de, iki ayrı nehir yatağında savrulup, küçük bir dalganın ters akışıyla, vakitsiz bir esintide karşılaşmasaydık, bu kör tutunuşlar ardındaki adamın canı, bu kadar da çok acımayacaktı
Gözlerine çöken, uykusuzluğun kızıla çalan rengindeki vahşi kuraklığın çatlayan çizgileri; bende derin parmak izleri bırakacaktı
Artık bundan emindim
Peki o zaman neydi? Hiç tanımadığım bir adamın çaresizliğinin ardında, eksik kalan parçaları bir araya getirme isteğimin ardına sakladığım korku?
Bununla beraber, acıya vuran benliğimde, aniden önüme çıkan bu gecenin, aklımın arka sokaklarından çıkıp gelen ve kesik kesik gün yüzüne çıkmaya çalışan yaşanmışlıkların endişeli kaygısının kıyıya vurma çabası
Gecenin başlangıcına dönüp, farkında olmadığım ve bir anda yaşadığım, zaman kırılmasının gölgeli parçalarını bir araya getirmeliydim
Geçmişimin buharlaşıp uçan kıyısında bıraktığım, bir yüreğin yakarışları, kısık ve belirsiz bir şekilde, bu adamın buruk hikayesi ile çakışıyordu
Tanıdık ama bir o kadar yabancı bu yüz, yaşamının hangi dönem ve hangi miladında fersah fersah içime süzülmüştü?
Yüzüme çarpan gecenin ayaz dokunuşu ve rüzgarın deli dolu esintisiyle irkiliyorum
Kendimle buluştuğumda, yanımda hiç kimsenin olmadığını fark ettim
Biraz ilerimdeki bankta, muhabbet eden çiftin yanına gidip, az önce yanımda olan kişinin ne yöne gittiğini sorduğumda; aldığım cevap neticesinde durumun vahametiyle, dipten bir sarsıntıyla yerle bir oluyorum
‘Siz uzun süredir, orda yalnızdınız Yanınızda kimse yoktu ’
Ruhumun iç sesiyle, geçmiş bir zaman diliminden aklıma düşen kelime; yüreğimi tokatlıyor
Aklımın çoktandır, öldürmeye çalıştığı uzun yıllar ardında gizlediğim ve bana deli divane aşık olan adama, onu terk ederken söylediğim sözler düşüyor; hançerlenmiş yüreğimin kıyısına
‘ Ben bir düşüm, beni bırak ’…
Seneler önce, hiç ardıma bakmadan bir başına bıraktığım adamın, yüzünün aksinin vurduğu geceye inen ses, yakarış ve isyanın içime ilmek ilmek işlenen elvedasıyla, zihnimdeki bu zaman kırılması, beni kara bir ulumayla takip ediyor
Mevsimlerden kış, günlerden dejavu
Dakikalar saatlere kararsız…
Sinemde yüklendiğim ve günbegün sır bellediğim bir adamın feryadı
Üzerimde asılı kalan ; yıllar önce umudunu ve sevgisini ellerimle katlettiğim adamın,
kör kütük bedduası…
Oysa, kimseyi öldürmek niyetinde değildim
|