07-11-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Mihalıç Peynirinin Hikayesi
Mihalıç Peynirinin Hikayesi - Arif Ödemiş
Tutun süt tutun, uykulardan bize armağan peynir oldun
Maya ile dansından bize kalbini sundun
Sabah masamdaki peynir günün ilk satrancı
Mihalıcın gözleriyle kahvaltıda gönül aldın
Bir dilim peynir ! Bir dünya tarttım, ağzıma attım
Peynirin öyküsü insanı öyle etkiliyor ki, konu Mihalıc Peyniri olunca şiire bile yansıyabiliyor bu lezzetli yiyecek
Sekiz bin yıllık geçmişi olan peynir için binlerce yıl önce "kahramanların gıdası" olarak söz edilmiş, gün gelmiş “beyaz et” denmiştir Tarih içinde “uzun süre saklanabilen bir kara gün dostu” olmuştur insanın
Yapısıyla “kök” peynir sayılan 200 yıllık bir geçmişe sahip olan Mihalıç Peyniri, Bursa-Balıkesir bölgesinde karşımıza çıkıyor Bu bölgede Mihalıcın serüveninde, araştırma ve katkılarıyla son kuşak peynirci olan Sabri ÖZDERİCİ önemli bir isimdir Kendisinin deyimiyle, bu peyniri Osmanlı döneminde Bursa civarına Balkanlardan gelen göçmenler görgü olarak getirmişlerdir
Mihalıç Peynirinin Hikayesinde bu peynirin Bursa-Mustafakemalpaşa ilçesindeki dört kuşaktır süren serüveninden bahsedeceğim
MANDRA ÖNÜ Peynirci esnaf Vasfi Bey, 1975 yılının o güneşli yaz gününde Yumurcaklı köyündeki mandıranın önünde, çevrede yeşil çimenlerin üzerinde sütlerini taze otları beslenerek veren koyunları seyrediyordu Buraya gündüzün yorgunluğunu atmak için geliyor gibiydi İlçede çarşıdaki peynir satış işyerinde yorulduğu oluyordu
Bir kır manzarası kime mutluluk vermez ki! Havada uçan bir balarısı aynı hareket ve sesiyle insanı sanki uykuya davet ediyordu Aynı dakikalarda sırtını dayadığı imalathane duvarları arkasındaki teknelerde süt uyuyordu Burası peynir imalatını yaptığı mandırasıydı İçerideki geniş salonun her yanında ahşap ve saçtan tekneler, galvaniz güğümler boy boy ve yan yan yana sıralanmıştı
Yeşil alandaki bu yapıda peynir imalatı ve peynirlerin bekletilme ile koruması yapılıyordu
Özel tadına kavuşması için çok uyuyacaktı, daha çok bekleyecekti Mihalıç
Bu mesleğe nasıl başladığını hatırlamaya çalıştı Vasfi
Babası Sabri peynirciliğe 1920 yıllarında başlamıştı Siyaseti seven babası, Belediye Meclisinde de görev almıştı Kendisi babasının vefatıyla peynircilik mesleğini devraldığında 23 yaşındaydı
Dedesi Hacı Hüseyin Efendi önceleri bakkaliye dükkânı çalıştırırken işyerinin bir köşesinde peynir satarken geçmişti bu mesleğe
Az önce, çarşının ortasındaki iki katlı peynirci dükkanından, mavi Chevrolet kamyonetiyle gelmişti buraya çiftliğe, mandra önüne…
Mavi kamyonetiyle sabahları çevre köylerden süt topluyordu Spor konularında faal biriydi Bir zamanlar futbol oynamıştı Şimdi de 14 Eylül Spor Klubünde yöneticiydi Henüz klup binasının olmadığı eski günlerde peynirci dükkanının üst katı, klübün giyinme-soyunma odasıydı Çoğu zaman futbolcular antrenmana bu mavi süt arabası ile götürülüp getiriliyordu
Yıllar sonra, 1984 yılının güneşli bir cumartesi günü…Vasfi Bey, şehrin tahıl meydanına giden yolun sağındaki işyerinin önünde sandalyesinde güneşleniyor…
Aklına İstanbul Teknik Üniversitesi Petrol Mühendisliğinde okuyan oğlu Sabri geldi Oğluna babasının adını vermişti Oğlu fakülteye daha yeni kayıt yaptırmıştı Ne çabuk özlemişti İstanbul’daki oğlunu Oğlu Sabri’nin başarısıyla mutluydu o bahar günü…
Hayatı, yoğun iş ve sosyal koşuşturmacalarla geçiyordu Güler yüzlü yapısı ve insanlarla sempati dolu dialoğu onu dinamik tutuyordu
Vasfi Bey 1985 yılı Nisan ayında 48 yaşında vefat ettiğinde oğlu Sabri, üniversite tahsilini yarıda bırakarak babasının işyerine, işlerin başına döndü
Çok genç yaşına rağmen, bu tarihi lezzetin serüveninin yarım kalmasına gönlü razı gelmemişti o günlerde
Sabri, petrol mühendisliği okumaktan vazgeçmişti Petrolden, karadan; peynire, beyaza çevirmişti yönünü 
Günümüze gelindiğinde, ben, Mihalıc Peyniri’ni merak edip araştırırken; son kuşak peynirci, Sabri Bey’in işyerinde, tatmam için bana uzattığı Mihalıç peynirinden bir dilimi yerken aromatik yapısını ve lezzetini çok beğenerek şaşırdım Bu lezzetin etkisiyle şiirsel konuşmaya başladım “Dört kuşaktan gelen bir lezzet, kalite, şu an bu lezzetle buluşmak bana dört yapraklı bir yonca yaprağı gibi bir şans”…Çalışanlar her zamanki gülümsemelerine bir renk daha kattılar
Sabri Bey, peynirlerin sergilendiği tertemiz camekanların ardından işyerinde çalışan adamları gibi müşterilerine gülümsüyor Kendisi iyimser yapılı ve güler yüzlü bir insan
İşyerinin duvarlarında Mihalıç peynirinden ve kendisinden bahseden ulusal gazetelerin köşe yazarlarına ait camekanlanmış çeşitli gazete küpürleri bulunuyor
İşyerinin duvarlarını ayrıca, bilgi merakını yansıtan başka ülkelerden getirttiği metal peynir kesme ve işleme aletleri süslüyordu
Sabri, Balıkesir yöresindeki köy mandıralarında ve Savaştepe - İvrindi arasında yüksek yerlerde bulunan mandıralarda ürettirdiği Mihalıç peynirini çok önemsiyor Artık üretim yapmıyor ancak biliyor ki özel olarak ürettirdiği Mihalıç peynirinin eskitilmesi en az imalatı kadar önemli
Mihalıçları taze alarak kendi tesislerinde, her biri birkaç tonluk salamura havuzlarda olgunlaşmaya bırakıyor
Mihalıç peyniri; üçte biri koyun sütüyle yapılmış, üzerinde iri delikleri olan, ortasında koyulaşan renginden yeterince yağlı olduğu belirgin olan bir peynir
İki yıla kadar beklettiği Mihalıç peynirleri, bekletildiği ölçüde yenilesi ve sağlıklı olan bir peynirdir Mayalanma ve olgunlaşma süreci besinsel değerini yükseltiyor Eski salamurada peynire yeme isteği yaratan ve aromatik kokular veren bir flora oluşuyor
Bilinmektedir ki süte göre peynirin besin değeri daha yüksektir
Sabri, Mihalıç Peyniri’nin tarihi yolculuğunun devamı için yıllardır araştırmalar yapıyor Büyük kentlerdeki seminerlere konuşmacı olarak katılıyor Peynirci diğer meslektaşlarına önerilerde bulunarak onlara destek veriyor
İzmir-İstanbul seyahatleri sırasında yolcuların işyerine uğrayarak bu peyniri sormaları onu mutlu ediyor
Sabri’nin çocukluğu hep süte ve peynire, bu mesleğe yakın geçmişti Çocukken, evin önünde kadın erkek ev ahalisinin yuvarlak kalın kelle peynirlerini kucaklarında arabaya taşımalarını zevkle seyrederdi
Bugün ilçesinde sevilen bir işadamı olan Sabri ÖZDERİCİ; o da herkes gibi çocukluk günlerini yaşadı…
6 yaşlarında iken mandıradan gelen beyaz peynirlerin bitişik arka sokakta açık ağızlarının lehimlenmesi sırasında, akan lehim parçalarından kendisine bilyeler buluyor, onlarla oynuyordu…Henüz peynirin gün gelip onun geleceğine nasıl bir yön vereceğinden haberi yoktu…
Arif Ödemiş
|
|
|