07-11-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Dostunun Dostuna Dost Ol
Dostunun Dostuna Dost Ol - Ebubekir Mücevher
Var olandan öte varlığa adımlar atılan bir yolculuğun hülyasına gözlerini açmıştı deli yüreğim  Akdenizin sıcak denizlerinden ve kumsallarından Torosların ulu başlarına doğru yürürken yüreğim, yolların kıvrımında ince bir sızı ve boşluk taşıyordu eline almıştı kalemi sanki  cümle ordusunu sefere hazırlamaya başladı  
Neydi yazmak istediği  ? düşündü , durdu soluklandı  kalemi sadece anlamsız çizgiler çizebiliyordu kapattı ve seyretmeye başladı Ulu çam ağaçlarının yeni süyen ve koyu yeşille açık yeşili farkettiren boy atışlarını , sonra o kozalaklarına dikildi gözleri kat kat , apartmanlara benziyordu , her gözünde bir dünya , bir yuva işli ağaçlar her kuş için bir ağaç dünyadır dedi kendi kendine
Uzaklarda bir köy denen köyün üst yakasından geçerken , zulasındaki son sigaranın bittiğini görerek bakkalın önünde durdu Yavaşca arabadan indi , güzel havayı burnunun tüylerinden süzerek ciğerlerine doldurdu ve kana kana çekti içine  Bakkaldan sigarasını aldı , ve karşıdaki asırlık çeşmeden , tahta bardağa soğuk bir su doldurdu yanmış ciğerlerine çok iyi gelmişti 
Köy halkının hayrat olarak yaptırdığı , kamelyaya oturdu , ve hayrına verilen çayı doldurdu Paketinden bir sigara çekerek çayın dumanına , sigarasının dumanını buladı karşıdan değneği ile gel seksen yaşlarındaki dedeyi süzmeye başlamıştı 
Üzerindeki elbiseleri , öylesine tarumar olmuştu ki tıpkı tarihi bir anıt gibiydi bırak içindeki insanın yaşını en az elbisesi bile 20 senelikti , eskimiş pulpul olmuş kemeri ile , ağırlığı altında silkinen lastik ayakkabıları ile sessiz adımlarla yaklaşıyordu, geldi geldi ve durdu  
- Selamun aleykum  dedi Ama o selamda başka bir sıcaklık başka bir doğallık vardı 
Aleykum selam  dedim yutkunarak Yerimden kalkıp saygılı bir şekilde yer gösterdim
- Çay içermisin dedim başını salladı  çayını doldurdum şekerini önüne koydum
Oda kendini tanıtmaya koyuldu Adım dedi Ali buralarda herkesin lakabı vardır bana da Aşık ali derler 
-Ya sen dedi
Şaşa kaldım kendi , yörelerimde kendimi yabancı hissettim nasıl tanıtacağım kendimi diye düşünürken , dilimden dedemin adını söylemek ve onun torunuyum demek geçti 
Ben dedim Sarıbaş ibrahim`in torunuyum 
Bu sözden sonra Aşık ali`nin gözlerinde bulgur bulgur yaşları görünce çok şaşırdım, onca kilometre vardı köyüme soy memleketime ama sanki aynı evde büyümüş iki kardeş nazeninliğinde içlendi  ağlıyordu  sonra nasırlaşmış ellerini gözlerine götürerek yaşlarını sildi
-Öylesine bir insandı ki Sarıbaş ibrahim , yahudisi müslümanı ayırmaz , evinin önünden geçeni asla salmazdı karnını doyurmadan bir selam edip muhabbet etmeden dedi çok yemeğini yedik rahmetlinin , bir vefa borcu varmış gibi tuttu kolumdan sizi yemek yedirmeden salmam , illa bir acı kahvemi içeceksiniz dedi çok şaşırmıştım
-Ne gerek var ali dedem dedim
Bastonunu bir kılıç gibi sallayarak şaka ile karışık dizime vurdu   siz bilmezsiniz dedi
Başladı manilerini dizmeye 
Giyersinzi kotu , söylersiniz kötü
Siz ne bilirsiniz ahbabı , dostu
Sene 1946 öyle bir kıtlık oldu
Yolda yürümeye çarık yoktu  
Şimdi giyersiniz , potini botu 
Siz ne bilirsiniz ahbabı , dostu 
Pilav ile ayranla büyüdük bizler
Şimdi yersiniz türlü nimeti, balı kaymağı eti sütü
Bir kahvenin hatırı kırk yıldı , bilirdik ahbabı dostu
Bizde dostun sidiğinin sidiği bir birine dosttu
dedi dahası aklıma kalmamış uzunca bir mani idi
Öğrendim ki dostluk dosta değil , dostun soyuna dostun dostuna olur 
Sonsuz ve Baki Dostluklarla  
Ebubekir Mücevher
|
|
|