|
Prof. Dr. Sinsi
|
Gerçek Sevgi
Gerçek Sevgi - Abdurrahman Tümer
Martılar çığlık çığlığaydı
İstanbul apartmanları, tatlı bir ikindi sonrası gölgelerini uzatmış, bir, iki saat sonra kendini kucaklayacak olan geceye bırakıyordu
Sahildeki vapurlar; kafasında günlerce hesabını ettiği, bir çıkmaz sokak kadar karışık olan düşünceleri gibi bir gidip, bir geliyordu
İlk akşamdan, minarelerin arasından yükselerek kendini İstanbul’a gösterecek olan dolunay kadar kararlıydı
Günlerce ağlamaktan yorulmuş, etrafı mor bir renge bürünen, feri sönmüş, gece karası gözleri adeta kendisine ‘’Gel, gel’’ diyen boğaza bakıyordu
İçindeki, kurtulamadığı bu kara düşüncelere, bu zor hayallere inat, İstanbul semalarındaki mehtap, ona, hayatı yeniden yaşamaya, hayata yeniden sarılmaya davet eder gibi muhteşem güzellikteydi
Ama ne olursa olsun bunu kafasına koymuştu Tolga Başka bir çaresi yok gibi görünüyordu
Onsuz olmanın, onsuz yaşamanın, karlı dağlarda, yapayalnız, biçare kalan bir yürek kadar çetindi, zordu onun için
Her şey o gün başlamıştı
O, bahar kadar güzel gözlerini ondan kaçırarak, sebep göstermeden,üzgün ve mahcup bir tavırla,’’ Yapamayacağım, yapamayacağım, bu ilişkiyi daha fazla sürdüremeyeceğim’’ diyerek, bir yıl önce büyük bir mutlulukta parmağına taktığı nişan yüzüğünü çıkarıp,oturmuş oldukları masaya bırakmıştı Ardından da arkasına bakmadan koşar adımlarla oradan uzaklaşmıştı
İşte Tolga’nın da yıkıldığı an, o an olmuştu
Gözleri, az önce nişanlısının parmaklarında duran, ona, sevgilisiyle bir yıl boyunca yaşadığı o güzel günleri hatırlatan yüzüğe bakakaldı Denizin orta yerinde vurgun yemiş gibiydi
Bir türlü ellerini kaldırıp, onu, oradan almaya cesaret edememişti
Gururunun kırıldığını, ruhunun incindiğini hissetti
Kendisini hayata bağlayan, umutla geleceğe bakmasını sağlayan nişanlısı, az önce, bir güvercin gibi ellerinin arasından, bir daha dönmemek üzere uçup gitmişti
İşte o günden bu güne kendini boşlukta hissetti Tolga
Terkedilmişlik duygusu içindeydi Sevgiye giden bütün yollarına gece çökmüştü
Yapa yalnız, sevgisiz ve kimsesizdi
‘’İnsanların bunca ızdırabını çekip çıkaran dünya, bunca acılarına çare olan dünya, bana niçin duyarsızdı? Bana niçin ilgisizdi?’’diye sitem ediyordu
Ölümü düşünmeye başladı Ölmek istiyordu ‘’Ölüm nerdesin?’’ der gibiydi
İşte, tam şu anda ,boğazın bir kenarında kendisi, diğer bir kenarında da, Üsküdar’ın o, ölgün ışıkları bulunmaktaydı
Zaman, ayaklarının dibinden çağlayarak, girdaplar çizerek, gelip geçen, boğazın hırçın suları gibiydi
Mehtap, onu, tekrar hayata bağlamak için, gece boyu sessiz çığlıklarını haykırmaktan yorulmuş olacaktı ki, yenilmiş bir savaşçı edasıyla, yavaş yavaş İstanbul semalarını terk ediyordu
Vakit tamamdı
Yapmalıydı artık Çektikleri bu acılara son vermeliydi artık
Gece, yorgun yorgun, siyah eteğini toplayıp gitmeye hazırlanırken , o, son bir kez, veda eder gibi bir bakışla, yıllardır kahrını çeken İstanbul’a hüzünle baktı
Ve ucu, sonsuzluğa değecek olan, o, ilk adımını büyük bir cesaretle attı
Hayata yenilmiş bir ruhun, dayanılmaz ağrılarının eşliğinde son hamlesini yapmaya kalkışırken, o anda , İstanbul’un seher vakti rüzgarına karışarak, devasa binaların duvarlarından yankı yapa yapa kulağına gelen bir ses duydu
Birden irkildi
Durdu
Bu ses başka bir sesti Bu ses, umutsuzluğunu billur pınarlara dönüştüren, çoraklaşan ruhuna, bahar esintisi getiren, haz veren, huzur veren bir sesti
Bu ses başka bir sesti Bu ses, gel diyordu ona, gel, küllendir dağlarının tüm volkanlarını;
gel diyordu, gel, taşır umutlarını, gam denizinde Erit devasa kaygılarını, erit içinde bulunduğun sıkıntılarının tümünü
Bu ses başka bir sesti Bu ses, gel diyordu ona, gel, gel ki; kurtul tutsağı olduğun sahte sevgilerden Gel ki; kurtul çöllerine düştüğün sığ tutkulardan Gel,gel, gel diyordu
Bu ses sıcaktı, sımsıcaktı Ana sesi kadar şefkat dolu, ana sesi kadar sevgi doluydu
Bu ses, ‘’Allahu Ekber, Allahu Ekber ‘’ diye minarelerden semalara doğru yükselen, ezandı
Ezanın sesiydi
Dinledi
Ezanı hiç bu kadar güzel, hiç bu kadar haz verici duymamıştı
Ona doğru gitmeyi denedi
Olmadı
Sanki, sanki ellerinden, sırtından, elbiselerinden yüzlerce el, onu tutup, tekrar aynı girdaba çeker gibi oluyordu
Ezan ‘’gel, gel ‘’ diyordu ona
Bir anda büyük bir güçle kendini silkeleyerek, koşmaya başladı
Kısa bir süre sonra kendini büyük bir huzur içinde, omuz omuza saf tutmuş cemaatin arasında buldu Alnını seccadeye koymuş hüngür hüngür ağlıyordu
O, artık, gerçek bir sevgili bulmuş, yepyeni bir hayata merhaba demişti
Abdurrahman Tümer
|