07-11-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Romeo Ve Jülyet Yaşasaydı
Onlar yüzlerce yıldır tutkulu, kararlı ve ölümüne aşkın simgesi Ama onlardan söz ederken hep göz ardı ettiğimiz bir şey var: Romeo ve Jülyet yeniyetmeydiler
Yani çocukluğun asude neşesini terketmiş olmanın hüznüyle geleceğe dair endişelerin insanın her anını zehirlediği o malum yaşlardaydılar
Güzel, coşkulu, uçsuz bucaksız hayalleri vardı
Bilmedikleri ve üzerlerine üzerlerine gelen gelecek karşısında tek direnme noktaları bu yüceltilmiş hayalleriydi
Ne var ki, ailelerinin arasındaki acımasız düşmanlık onların hayallerinin gerçekleşmesine izin vermiyordu
Ölümleri her şeyin sonu oldu
Peki, burada duralım
Ve düşünelim
Ya tersi olsaydı? 
Yani her şey yolunda gitseydi ve çatışma aileler arasında değil de; iki gencin romantik beklentileriyle düzenli beraberliğin (evliliğin) somut gerçekleri arasında baş gösterseydi  
Mesela aileler birbirleriyle çatışmak yerine Romeo'yla Jülyet i başgöz edip kızın pırlantasından oğlanın işine gücüne kadar ne varsa, hepsine karışsaydılar  
Çağlar aşan bir trajedi yerine komedi çıkardı karşımıza O da en iyi ihtimalle!
Bu yüzden karanlık yorumların el üstünde tutulduğu kimi psikanalitik metinlerde Romeo ile Jülyet; sürekli beraberliğe dönüşen aşkların ağır ağır etkisini gösteren zehrini içmektense bir yudumda zehir içmeyi tercih etmiş kahramanlar olduğu yazılmıştır
Abartmalı bir yorum elbette! Ama itiraf etmeli ki, pek ince ve haklı ayrıntılar içeren bir abartma Öyle değil mi?
***
İnsan sever ve sevdiğini ister
Orada, uzakta değil, burada, yanıbaşımda olsun ister
Hatta içinde bir yerde olsun ister
Ama o kadarla kalmaz seven insan
Sevdiğiyle birlikte bir hayat da ister
Ve bir de bire yeşil panjurlu ev hayali başköşeye yerleşir; bütün arzuların üzerine ağırlığını bastırır
Ancak yeşil panjur zor iştir
Bir türlü hayallerdeki yeşili tutturamaz gerçek hayattaki boyacılar
Tam renk tuttuğunda panjurlar çürümeye, rüzgar ve ışık geçirmeye başlar
Bahçedeki hanımelleri mi? 
Onca iş güç koşuşturma içinde bahçeye hanımeli dikmeyi başarabildilerse bile sulamayı unuturlar Hatta kim sulayacak bu hanımellerini?tartışması bile çıkar ki, şiddetini ve ciddiyetini hiç yabana atmamalı
O kadarla da kalmaz
İşin içine karışan ailelerin durumu, çatışan ailelerden daha kabul edilir değildir Bu gerçek zamanla anlaşılır
Yetmez
Komşular, arkadaşlar, baştan çıkarıcılar  
Hepsi düzenli beraberliğe dönüşen tutkulu aşkı zorlar
Yani hem sevgili hem de başkalarının arasında herkes gibi biri olmak öyle uzaktan kolay görünür Yakından işler çoğu zaman başka türlü yürür
Sonunda yüceltilmiş romantik beklentiler (idealler) ile gündelik gerçekler arasında açılan uçurumdan aşağı ya ruhlar fırlatılır ya da doğrudan ilişkilerin kendisi  
***
Asıl anlatmak istediğim şu  
Düş kırıklıkları, öfke ya da sıkıntı ve kayıtsızlık çukurunda debelenen ilişkileri tartışırken bin türlü tarafından dem vuruyoruz
Aşkın ruhsal ve kimyasal ömrü, cinsellik, arzuların sınırsızlığı gibi şeyleri tartışıyoruz
Hatta elektrik ve kira faturalarının ya da bir süre işsiz kalan partnerin solgun bir güle dönüşmesinin yarattığı sonuçları bile tartışıyoruz (Öyle ya Romeo ve Jülyet için bunlar hiç söz konusu olmadı!)
Doğru yapıyoruz
Fakat ilişkinin ilerki yıllarında ortaya çıkan sorunların ve kırgınlıkların altında yatan nedenler arasında başlangıçtaki romantik ideallerin payını unutuyoruz
Romantizmin en büyük düşmanı, romantik ideallerin ta kendisi olmasın sakın!
haşmet babaoğlu'ndan güzel bi yazı daha  
|
|
|