Yalnız Mesajı Göster

Herkesin Bir Dağı Var

Eski 07-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Herkesin Bir Dağı Var



Herkesin Bir Dağı Var - Nuri Can

En son 1980nin yaz ayında gitmiştim doğup büyüdüğüm yerlere Aradan uzun bir zaman dilimi geçmişti, bir yabancıydım artık, ne ben onları, ne de onlar beni tanıyordu, bir kaç yaşlının dışında


Caferliye gittiğimde Munzur yaylalarına çıkmaya karar verdim, hemde yalnız ve yürüyerek Koyları, vadileri, mağaraları geze geze Bu bir macera değildi benim için, kendimi arayış ve algılayış biçimiydi belki Çocukluğumu, ilk gençliğimi aramanın, bulmanın, yaşmanın biçimiydi


Bu dağlar benim dağlarımdı, çocukluğumun geçtiği, oralarda unutup kaldığım kendimi arayacaktım Ben o dağlarda doğmuş, o dağlarda büyümüş ve o dağlarda kar suyuyla yıkanmış, rüzgarla oynamıştım O dağlarda mutluluğu, sevinci tatmıştım


Yönümü Munzura çevirdiğimde içimde aydınlık bir ışığın parladığını hissettim, dağlara doğru yürürken hoş bir dinginlik içindeydim, içim kıpır kıpırdı Kuşlar gibi hafif hissediyordum kendimi

Gövdemi takıp yüreğimin peşine, yürüdüm dağlara doğru Her adımım yavaş yavaş beni oraya çıkarıyordu Anladım ki, nerede yaşarsa yaşasın insan eninde-sonunda kökünü arar, kökünün peşine düşermiş


Vurdum kendimi yollara, koştukça coştum, costukça koştum Ele avuca sığmayan küçük yaramaz bir çocuk gibi Taa ki, acıkıp bir pınar başında oturuncaya dek


Yüksek vadinin içinden Munzura doğru yol alırken, gürleşen yabani bitkiler, yabani meyveler, otlar çiçekler; cıvıl cıvıl kuş sesleri, pırıl pırıl akan sular şiirsel ve masalımsı bir tablo oluşturuyordu Her şey öylesine temiz, güzel ve doğaldı ki, cennet dedikleri yer burası olmalıydı Sanki bir masal ülkesine yürüyordum Giderek artan kuş sesleri ve bir kararda akıp giden su sesleri, buz gibi pınarlar yıllarca özlemini çektiğim ve unuttuğum duyguları yeniden yaşatıyordu


Munzur, şefkatli ve nazlı bir gelinin narin elleri gibi, uzatmıştı ellerini, yıllarca özlemiyle yanan yüreğimin üstüne Mor, beyaz, sarı ve mavi çiçeklerin heyecanını ve sevincini henüz üzerimden atmadan, tanımsız bir mavideki irili- ufaklı göllerin ve pırıl pırıl pınarların akışının, vucudumda yarattığı esintiyi duyumsadım Karların yanındaki kardelenler ve beyaz papatyalar yüreğimin Munzurla bütünleşmesinin sevinci oldu Ve İnsanın yüreğine işleyen doğanın şarkısıydı bu, Munzurun bitmeyen türküsü, güzel insanların ülkesi Dünya durdukca söylenecek


10 gün yaylayarda dolaştıktan sonra geri dönmeye karar verdim Bir başka vadiden Çet bendine doğru haraket ettim Önce, çocukluğumda bildiğim Ağla Çiceğini görmek ve fotoğrafını çekmek istiyordum Çet bendi adını verdikleri derin bir vadinin içinde, sulardan atlaya atlaya epeyce yürüdükten sonra, akşama doğru Çet bendine vardım Oraya vardığımda Hatun Teyzenin Ağla çiçeğinin köküne su taşıdığını gördüm Başını mavi gökyüzüne diken, gelin duvağını andıran başıyla, başı karlı küçük bir dağ gibiydi Ağla Çiçeği Ağla Çiçeğinden ziyade, gökyüzüne çevirdiği başıyla İsyan çiçeğini andırıyorduTenine dokundum ürperdi, titredi kirpikleri Hatun Teyze dokunmadedi dokunursan ağlar Baktım gerçekten yapraklarından aşağı tenine doğru iri iri damlalar süzülüyor


Hatun Teyzeye, bu çiçeğin efsanesiyle ilgili bilgisinin olup olmadını sordum, Ağla Çiceğidir, dedi Bir efsanesi var ama tam olarak bilmediğini söyledi Oturup mağaranın önüne, Ninemden dinlediğim şekliyle kendisine Ağla Çiçeğinin efsanesini anlattığımda çok duygulandı ve mutlu oldu 60 yaş sınırında olan Hatun Teyze dağ gibi görkemli duruyordu, yanakları kıpkırmızı ve gözleri ışıl ışıldı O da bana, şimdiye kadar duymadığım, hiç bir yerde okumadığım bu yöreyle ilgili bir dağ masalı anlatmaya başladı


Anlattıkça derin bir duygusallık çöküyordu yüreğime, ağlamaklı oldum Zavallı kadın bilmeden yaramı deşiyordu İlk gençliğimi, çocukluğumu, ninemi, ilk göz ağrımı, ilk heyecanımı anımsatmıştı bana Bir ara Sustun artık hiç konuşmuyorsun dedi Oysa bizim burda susmak coşkun sular gibi akmaktır derler Sen sussanda ben duyarım, anlarım seni deyip bilgece laflar etti


Bense, başında dumanlar, yüreğinde sevdalar depreşen, başı dumanlı karlı dağlar kadar suskunlaşmıştım Bir serin su aktı içimden, akıp gitti firat suyuna doğru Bir an zaman durdu gözlerimde, kuşlar yoruldu, indi gözlerimden ne varsa, döküldü anı oldu kelimeler

Eğildim üstüne Ağla Çiçeğinin, bir damla gözyaşı oldu süzüldü gözlerimden yüreğim Düştü yaprağının üstüne Ağla çiçeğinin Kanadı içim, akıp gitti nehirlere doğru


Ben yüreğimdeki özlemle, yüreğimdeki yangın ve gözlerimde süzülen acıyla boğuşurken, Hatun Teyze İnsanın mutluluğu kendi elinde oğul, insan isterse yüreğini huzurla, umutla doldurabilir dedi Bilge kadın tavrıyla


Hayat topraktır diyordu ekilen her türlü iyi, kötü tohumu kabul eder, bağrında saklar, iyi beslersen hazinedir


Hayat ırmaktır diyordu mecrasında akarsa istediğin kalıba girer, doğru yada eğri


Hayat çiçektir Diyordu Bakım ister, özen ister, sabır ister, açmak için Gönül ister sulanmak için, dürüstlük ister huzurlu ve mutlu olmak için


Hayat pınardır diyordu Özlemlerimizi saklar, acılarımızı unutturur, gönül ferahlatır Ümitlerimizi tazeler


Hayat dostluktur diyordu Dostluk gökyüzüdür, yaşamak gibi, aşk gibi, kavuşmak gibi; sevginin ve hasretin en güzelidir Hatun teyze büsbütün şaşırtmıştı beni o bilgece haliyle


Bana sen Avrupalı olmuşsun artık, Munzur suyunun akışındaki huzuru, dağ yelinin esişindeki umudu nerden bileceksin diye sitem etti


Çoluk- çocuğumuz senin gibi terkedip gitti bizi, dağlarımızı, ovalarımızı, toprağımızı terkedip gittiler uzak ellere, şimdi bizde toprağımız gibi, dağlarımız gibi sahipsiz, yetim, umarsız kalmışız buralarda diyordu


Anladım ki, bu soylu bilge kadın gözlerini kapamış, yüreğini açmıştı benimle konuşurken Ağzından bahar suları gibi berrak akıyordu sözcükler Cümleleri peşpeşe sıralayışı, düzgün, akıcı uslubu ve bilge hali şaşırtmıştı beni


Ağzından çıkan her sözcük, ak bir güvercin olup doyumsuz güzelliklerle insanın yüreğine konuyordu, dinlerken Şehir yaşamındaki, daha çok yalan, daha çok kazanma, dalaverelerden, küçük çıkar oyunlarından uzak, işte bu dağ köylerinde böylesine temiz, onurlu, sevgi-saygı, dolu kalabilmişti bu soylu kadın Yüzü de yüreği de kötülüklerden arınmış, pırıl pırıldı


Ses kayıt cihazımı kapatıp, Hatun Teyzele vedalaştıktan sonra içimi sıcak ve anlaşılmaz bir duygunun kapladığını hissetim


Bilirim her özlem bir yazdır yüreklerde, her yürek bir özlem; her dağ bir seher yelidir gönüllere, her çiçek bir sevgi, her sevgi bir ışıktır karanlıklara Bir gün bağrıma basabilseydim özlediklerimi, susardım ve tek bir söz söylemezdim Irmaklar konuşurdu benim yerime, rüzğarlar konuşurdu, bilge ve soylu kadınlar konuşurdu, ben konuşmazdım


1980 Caferli Erzincan

Nuri CAN

Alıntı Yaparak Cevapla