Prof. Dr. Sinsi
|
Yıllar Ve Yollar
Yıllar Ve Yollar - Nuri Can
Gurbet ellerde yalnızlık vardır, hasret, kasvet, karanlık ve ağlamak vardır! Kimse bilmez o duyarlı çocuk anılarımızı, sevdalarımızı, sırlarımızı Bir pınar başında kurduğumuz hayalleri Sonra unutulan yolların kenarında açan o unutma beni çiçeği acıtır içimizi Cebimizde taşıdığımız, o ilk göz ağrımızın adını işleyip, yüzü kızararak verdiği oyalı mendil
Gel gör ki, buralarda göçmen, yabancı, misafir işçi yada misafir işçi çocuğu olarak tanımlarlar bizi, yurdumuzda da el, yada Alamancı olarak Artık ne geldiğimiz yere aitiz, ne de yerleştiğimiz yerlere Doğu ile batı, köy ile şehir, gelenekcilik ile modern, iki din ile iki kültür arasında sıkışıp; ne o ne öteki olabilmişiz Vatansız vatandaşlar gibi kalmışız ortada Yemeğimizi gurbetin zehrinden yapıyoruz, suyumuzu yureğimizin acısından İnsana, hüzünle beraber acı veren bir duygudur bu! Bu duyguyu anlamak için yaşamak gerek! 
Yılların akışına bir kuru yaprak gibi kapılmış gidiyoruz sulara, dur durak bilmeden Ardımızda bıraktığımiz sular geri dönmüyor Bir yanımız vizeli , bir yanımız kaçak , bir yanımız sınır boylarında tutuklu Para kazanmak uğruna sağlığımızı kaybetmişiz, sağlığımızı kazanmak için paramızı Çocuklarımızı kaybetmişiz, isimlerimizi, uyruklarımızı kaybetmişiz Huzurumuzu, uykularımızı kaybetmişiz Ne kaldığımız ülkeler bizi tanıyor, ne geldiğimiz ülke bizi adam yerine koyuyor
Doğup büyüdüğümüz yerler gitgide uzaklaşıyor bizden, gittiğimizde, bir yabancı gibi karşılanırız, yeniyetmeler tanımaz bizi, bizimde bir zamanlar oralarda yaşadığımız akıllarına bile gelmez Bir sürü anı gelip üşüşür belleğimize, dalıp gitmelerimizi algılayamazlar Her uzaklara daldığımızda çocukluğumuzu, ilk gençliğimizi, sevdalarımızı anımsarız Umutlarımız, umutsuzluklarımız, özlemlerimiz bir flim şeridi gibi geçer gözlerimizin önünde Ne yabancıyızdır onlar için, ne tanıdık Ne buralıyızdır onlar için, ne de oralı İki arada bir derede kaldığımızı duyumsadığımızda, burkulur içimiz, gözlerimiz dolar, ağır bir yılan gibi keleplenir yureğimizin üstüne hüzün
Bütün ayrılıklar acı, bütün gitmeler hüzünlüdür Bu kahrolası gurbet, bu yaban eller nasıl da sünger gibi emiyor ömrümüzü Nasıl da günbe gün eksiliyoruz, tükeniyoruz farkına varmadan
Gönül dağları barındırmıyor artık o eski sevdalarımızı Durmadan hüzün kuşları uçuruyoruz ömrümüzün kafesinden Grideyiz, uzaktan gelen eski bir trenin yorgunluğunu taşıyor bedenimiz, uzayan raylarda yüreğimiz Yollarda hasretin kırıkları! 
Hasret çiçeğim
Yağmurlar düşerken körpe bağına
Süzülür damlalar gül yaprağına
Takılıp gurbetin hüzün ağına
Bir sen mi solarsın hasret çiçeğim
Sarıp dikenlere gönül acını
İndirme başından ümit tacını
Rüzgarda savrulan ipek saçını
Bir sen mi yolarsın hasret çiçeğim
Eserken başında bahar yelleri
Okşarsın hasretle açan gülleri
Andıkça geldiğin ırak yerleri
Bir sen mi dolarsın hasret çiçeğim
Seller feryad eder dağlar ses verir
Bir ömre bir sevda sanma az gelir
Şimdi her gönülde bir ah yükselir
Bir sen mi ağlarsın hasret çiçeğim
Denizler dalgalı alınlar sisli
Yollar sıra sıra engel dizili
Herkesin ateşi içinden gizli
Bir sen mi yanarsın hasret çiçeğim
Coşkun akan seldim duruldu kalbim
Gurbet eller gezdim yoruldu kalbim
Aşkın hançeriyle vuruldu kalbim
Bir sen mi kanarsın hasret çiçeğim
Nuri Can
|