Prof. Dr. Sinsi
|
Hırka
Hırka yaşam hikayesi - Hicran Aydın Akçakaya yazıları
Annemden ayrılmanın verdiği büyük bir iç sıkıntısı ile ağlaya ağlaya başlamıştım ilk okul günüme…
Sınıflara girip sıralara oturma vakti geldiğinde, daha bir sıkı sarılmıştım annemin eteklerine
Onu bırakmak istemiyordum, daha doğrusu onun beni bırakıp gitmesini istemiyordum
Ağlıyordum, gözyaşlarım süzülüyordu yanaklarımdan ama hıçkırıklarımı yutuyordum
O geldi yanımıza, ilk öğretmenim… ne kadar genç, ne kadar güzel, sesi ne kadar yumuşaktı…
Ve elleri… ne kadar sıcaktı 
Hafifçe çenemden tutup beni kendisine bakmaya zorladı
İlk o an göz göze geldik onunla 
Yüzünü çevreleyen, dalgalı kısa saçları vardı 
Annem gibi baktı bana 
Onun kadar içten ve onun kadar sevgi dolu…
Sonra elimi tuttu, içimdeki bütün endişe ve korkular birden bire yok olmuştu…
Hiç itiraz etmeden onunla birlikte sınıfa girdim ve onun gösterdiği sıraya oturdum 
O gün ve ondan sonraki günler, büyük bir açlık ve hevesle onu pür dikkat dinledim  
Sınıfta okuma yazmayı ilk öğrenen ve kırmızı kurdeleyi ilk takanlardandım 
Öğretmenimle aramda temeli o gün atılan sağlam bir sevgi köprüsü oluşmuştu…
İlkokuldan mezun olana kadar onun sınıfında onun öğrencisi olmak büyük bir şanstı benim için 
Çalışkanlığım, verilen her görevi büyük bir özveriyle kabul etmem ve azmim sayesinde okulda diğer öğretmenlerin de sevdiği öğrenciler arasındaydım 
……… &……
Okul yıllarım herkesin olduğu gibi unutulmaz anılarla geçti 
Hatırladıkça hala hüzünlendiğim ya da gözlerimden yaş gelene kadar güldüğüm harika anılar 
Hele bi tanesi var ki 
Gülsem mi ağlasam mı hatırladıkça şaşıyorum hala 
Yıl 1981 dördüncü sınıftayım 
O yıl babamın büyük emek vererek neredeyse her bir tuğlasını kendisinin ve annemin koyduğu evimize taşınmıştık 
Köyün biraz dışarısında önünden dere geçen bir arsadaydı evimiz 
Babam asma bir köprü yapmıştı yol ile bahçemiz arasına 
Evin bütün malzemesini annemle birlikte o asma köprüden el arabası ile taşımışlardı 
Çocukken en büyük zevkim yağmur yağdığında çağıldayarak akan o dereyi izlemekti 
…… &…… 
O gün uyandığımda hava bulutluydu ama henüz yağmur başlamamıştı
Annem saçlarımı ördü, o meşhur kurdelelerimi taktı ve beni okula uğurladı 
Biz derste iken birden yağmur başladı, bardaktan boşanırcasına ama nasıl yağıyor, iri yağmur damlaları sınıfın camlarını delecek sanki
Aklım derede, kesin diyorum akmaya başlamıştır bu kadar yağmurdan sonra 
Öğlen yemek için eve geldim, yanılmamışım dere akıyor, gürüldüyordu O tahta köprüden elimdeki minik taşları suya ata ata geçtim
Yemeğimi yedim, cebimde leblebilerim, elimde iki mandalina okulun yolunu tuttum gene …
Arkadaşlara anlatıyorum derenin nasıl güzel aktığını, merak ediyorlar hadi diyorlar biz de görelim 
Daha zilin çalmasına vakit var iki kız arkadaşımla dönüyoruz,
köprüden değil de derenin üstündeki taşlardan seke seke karşıya geçmek istiyoruz
Oraya kadar gelmişken evden birkaç mandalina daha alacağım ya…
Arkadaşlarım geçiyorlar, sıra bana geliyor nasıl olduysa ayağım kayıyor ve ben cumburlop suyun içine düşüyorum 
Aman tanrım önlüğüm ıslanıyor, kurdelelerimin kolası bozuluyor,
su çamurlu üstelik, ayakkabılarım, beyaz çoraplarım, ben maf oldum, bu halde annemin karşısına nasıl çıkarım?
Çare yok mecburen kapıyı çalıyorum, annem beni o halde görünce bir çığlık atıyor:
-Bu ne hal, ben seni az önce okula göndermedim mi?
Ne desem faydasız annem feci şekilde sinirli, sanırım haklı da 
Yedek önlüğüm yok, şimdi ne giyip gidicem ben okula?
Kolumu çimdikleyerek annem beni duşa sokuyor,
ben ağlıyorum hem canım yanıyor hem önlüğüm kirlenmiş ve üstelik annem sinir küpüne dönmüş vaziyette…
Duştan sonra bir pantolon, üstüne bir kazak ve annemin yeni ördüğü beyaz hırkayı giyiyorum…
Annem gene saçlarımı tarıyor ve örüyor iki tane ama bu kez kurdele yok örgülerimin ucunda…
Buna seviniyorum gizliden ( o kocaman kolalı kurdeleleri sevmiyorum çünkü… sınıfta benden başka kimsede yok öyle kocaman ve kolalı  )
İki çift ayakkabım var biri ıslandı, geçen seneden kalan eski ayakkabılarımı giyiyorum bu kez
Ayaklarımı sıkıyorlar ama çıplak ayakla gidemeyeceğime göre okula, sesimi çıkarmıyorum
Kızlarla birlikte tekrar okula dönüyoruz 
Öğretmene olanları anlatıyoruz
Gülüyor, ama anneme de hak veriyor 
Öğleden sonraki ilk teneffüste sınıfta yanan kocaman sobanın yanına gidiyorum,
çünkü aşırı derece üşüyorum Saçlarım hala ıslak
Aksilik bu ya ben ısınmaya çalışırken fazla yaklaşmışım sobaya farkında olmadan
o yepyeni canım hırkamın kolu yapışıveriyor sobanın borusuna…
Eyvah!
Bittim ben bittim!
Annem bu kez öldürecek beni 
Tembihlemişti de üstelik 
Üstünü kirletme, dikkat et diye 
Kirletmek ne kelime ben hırkamın kolunu sobaya yapıştırmışım
Şimdiki gibi gardırop dolusu kıyafet nerde o zamanlarda 
O benim tek ve en yeni hırkamdı 
Nasıl ağlıyorum nasıl üzgünüm bilemezsiniz
Derse girdik öğretmenim soruyor, n’oldu hicran neden ağlıyorsun? ,
Ben ağlamaktan konuşamıyorum
Arkadaşlarım anlatıyor Bunda korkacak ne var diyor öğretmenim, Allahtan kolunu yakmamışsın
Olmaz diyorum ben, eve falan gidemem, annem zaten çok öfkelendi dereye düştüm diye,
şimdi bir de hırkamın kolunu yaktığımı görünce deli olacak ben eve gitmem, gitmem…
Ders bitiyor, paydos zili çalıyor
Bütün öğrenciler evin yolunu tutmuşken ben inatla sınıftayım hala ve birkaç arkadaşım yanımda beni ikna etmeye çalışıyorlar…
Gitmem diyorum gitmem
Annem öldürür beni…
Öğretmenimiz ve başka iki öğretmen daha benim yanımdalar,
tamam diyorlar, biz annene haber gönderelim gelsin, durumu anlatırız, yumuşatırız meraklanma sen…
İki arkadaşım bizim eve gidiyor koşar adım…
Süheyla öğretmen sizi bekliyor Ayşe teyze okulda diyorlar
Annemde bir korku bir telaş bana bir şey oldu sanıyor
Çünkü daha birkaç ay önce okulun bahçesindeki havuzun kenarında kovalamaca oynarken, boş havuzun içine düşüp başımdan yaralanmıştım
Canım annem nasıl da korkmuştu beni sınıftaki sıraların birinde yatar vaziyette görünce…
Artık sakarlık mı diyeyim şanssızlık mı çocukken sokakta oynarken düşer,
dudağımı, çenemi, dizlerimi yaralarım,
gelini görebilmek için düğün meydanında boş varillerin üstüne çıkar, düşer kaşımı patlatırım
Sağ kaşımın üstünde, çenemde ve dizlerimde hala o günlerin izi duruyor
Annem etekleri tutuşmuş bir vaziyette sınıfın kapısında beliriyor, gözleri beni arıyor
Ben korku içinde paravanın arkasına gizlenmişim sessizce bekliyorum
Üç öğretmen; sınıf öğretmenim Süheyla, üçüncü sınıfları okutan Zuhal öğretmen ve beşinci sınıfları okutan Emel öğretmen…
Annemi karşılıyorlar
Annem soran gözlerle bakıyor onlara Öğretmenim durumu anlatıyor kısaca
Hicran eve gelmeye korktu senden çekindiği için diyor
Annem gülmeye başlıyor, bu muydu mesele ben de önemli bir şey var sandım
Yanan hırkanın kolu olsun artan iple tekrar örerim ne olacak ki diyor
Ben hala paravanın arkasındayım Öğretmenim sesleniyor, Hicran hadi çık artık bak annen kızmayacak sana
Ellerim önümde birleşmiş, başım eğik bir şekilde çıkıyorum saklandığım yerden
Anneme yaklaşıyorum, anneee çok üzgünüm vallahi istemeden oldu, ısınmaya çalışırken, çok üşümüştüm diyorum titrek bir sesle 
Sana bir şey olmasın diyor annem hırka ne ki, tamir ederiz sorun değil
Olay tatlıya bağlanıyor
Ama şundan eminim ki ben o kolu yanık hırkayla eve gitseydim kesinlikle annemden azar işitirdim
Ha tabi ki de kolum yanmadığı için annem şükrederdi ama yoksulluğun gözü çıksın 
Bayramdan bayrama yeni elbise ve ayakkabılarımız olurdu
Gezmeye gidecek olsak, onu giymem, bunu istemem diyemezdik çünkü zaten seçeneğimiz yoktu
Ha deyince alınamıyor her istediğimiz, bu yüzden elimizdekilerin kıymetini bilmemiz gerektiği ve idareli olmamız konusunda habire öğüt verirdi anneciğim
Annem artan ip ile hırkama yeni bir kol örüp takmıştı
Yıllar geçti o günü, o hırkayı ve öğretmenimin beni azar işitmekten kurtarmasını hiç unutmam
Süheyla öğretmenim emekli olduktan sonra tekrar Bodrum’a dönmüş
Telefonla kendisine ulaştım O kadar yıldan sonra beni hemen hatırlaması ne büyük onurdur benim için
Diğer iki öğretmenimin nerede olduklarını bilmiyorum
Yaşıyorlarsa kulakları çınlasın, hayatta değillerse mekanları cennet olsun…
Annemden sonra bana annelik eden, okumayı, yazmayı öğreten, Atatürk’ü tanıtan, sevdiren, bana beş yıl boyunca emek veren o melek yüzlü kadının ellerinden öpüyorum
Gününüz kutlu olsun öğretmenim…
…… &……
Öğretmenlik kutsal bir meslek Büyünce ne olmak istiyorsun diye sorduklarında verdiğim tek cevaptı öğretmen olmak istiyorum Olamadım, şartlar elvermedi
Geleceğimizi emanet ettiğimiz o mukaddes insanlar ne yazık ki aldıkları üç kuruş maaşla ama yılmadan, ama bıkmadan görev aşkıyla dolu yüreklerini açıyorlar çocuklarımıza
Bütün eli öpülesi öğretmenlerin gününü kutluyorum
Başöğretmenimiz Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ ü saygıyla anıyor ve selamlıyorum
Öğretmenler! Cumhuriyet, fikren, bilimsel, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek sicilli korucular ister Yeni kuşağı bu nitelik ve yetenekte yetiştirmek sizin elinizdedir
KEMAL ATATÜRK
Hicran Akçakaya
|