07-10-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Beyaz Atlı Prens Diye Biri Varmı
Beyaz Atlı Prens Diye Biri Varmı Yazısı - Beyaz Atlı Prens Diye Biri Varmı Başak Sayan - Başak Sayan Yazıları
Kadınlar bilirler, daha çok küçük yaştan itibaren öğretilen bir şey vardır onlara Beyaz atlı prens efsanesi…
Küçücük gözleri etrafı daha yeni yeni algılamaya, ilk cümlelerini henüz kurmaya başlamışken önce masallarla anlatılır bu onlara Her masalın sonunda kız, prensine kavuşur ve mutlu-mesut yaşamaya başlanır
Derken biraz büyüdükçe sinema filmleriyle bilinçaltına işlemeye devam edilir Tüm romantik filmlerde beyaz atlı bir prens vardır
Anneler kızlarını ne kadar modern olurlarsa olsunlar ‘gelin’ olmaya hazırlarlar Kariyeri, işi, okulu, arkadaşları bir yana bu konu başka bir yanadır Dünyanın en modern annesi gelse durum değişmez
Gel gör ki;
Yaş 30’lara gelince anlar insan Hanya’yı Konya’yı Beyaz atlı prens kavramının aslında içi boş bir balon olduğunu… Kendisine öğretilen evlilik kavramının ‘mutlu son’ olmadığını, ‘yeni bir başlangıç’ olduğunu…
Ve asıl meselenin ‘gelin’ olmak ve ‘evlenmek’ değil, ‘hayat arkadaşı’ bulmak olduğunu…
Çünkü; bir kağıda imza atmaktan çok daha değerli bir şeydir hayat arkadaşını bulmak, yoldaş olmak…
Çünkü; uzun hayat yolunda inişler de vardır çıkışlar da, sert rüzgarlar da eser, tatlı tatlı esen meltem de ama ne olursa olsun bir imzayla bağlayamazsın kendine yanında durabilecek kişiyi o rüzgarda, fırtınada  
Çünkü; evlilik dışında bambaşka derin bağlar da vardır insanların yaşamlarında, gerçekten sevdikten sonra…
Bu durumda;
Beyaz atlı prens ve ille de evlilik fikrine kendini kaptırıp yığınla kurbağayı öpmektense, ne olursa olsun yanınızda durabilecek kişiye sahip çıkmak gerekir olsa olsa… Çünkü hayat kısa… Gerçek sevgiyi bulabilme şansın ise milyonda bir defa…
KILIÇDAROĞLU NİHAYET DOĞRU HAMLEYİ YAPTI
Siyaset de insanlar gibi zamanla değişir Çünkü zaman geçtikçe insanların ihtiyaçları değişir
Tayyip Erdoğan’ın en önemli becerisi de kitlelerin ne istediğini anlayabilme yeteneği ve değişen zamana ayak uydurabilmesidir
Kemal Kılıçdaroğlu’nun insanlara umut verebilmesi, yapacağım dediklerini yapabilmesi için kendisine genç, dinamik, zamanın ruhuna hakim, özgürlüklerden yana bir ekip kurması gerekiyordu
Bugüne dek ona; “sözlerini yerine getiremiyor”, “statükodan çekiniyor” denmesine neden olan, iki adım ileri, bir adım geri giderek tutarsız algılanmasına sebebiyet veren Önder Sav ve ekibi ile yapmak istediklerini yapamayacağını, taşra siyaseti yapmak için direneceklerini, değişime kapalı oldukları için kitlelere ulaşmasına engel olacaklarını anladı Ve nihayetinde kılıcını çekti, yumruğunu masaya vurdu, yollar ayrıldı
Açıkça söylemek gerekirse;
Bu, şu ana kadar yaptığı en önemli ve doğru girişimdi…
NOT:
“53 yıldır CHP’deyim” diyerek gitmek istemeyen Önder Sav’a “CHP 53 yıldır iktidar olamıyor” diyerek inceden bir gönderme yapan Kemal Bey’in gönlümü kazandığını inkar edemem
KORKULARLA YÜZLEŞMEK
Birkaç gün evvel ‘Ben Bir Başka Senim’ adlı kişisel gelişim kitabının Hintli yazarı Priya Kumar ile bir araya geldik Dünyanın her yerinde çok sayıda insanı korkularıyla yüzleştirip, kurtulmalarına yardımcı olmaya çalışıyor
Korkularımın ne olduğunu sorduğunda “yalnız yaşlanmak ve evlilik” dedim Birbiriyle çelişkili görünse de korkularım bunlar sonuçta, n’apalım… “Evlenince tüm hayatım bitecek diye korkuyorum” diyince bir kahkaha atıp, “bu doğru” dedi; “önemli olan senin kendi hayatını yaşamana müsaade eden biriyle birlikte olmak, o zaman evlilik kabus olmaz” diye de ekledi
“Ben işi çözmüşüm o zaman” dedim içimden, tam da böyle birine sahibim, üstelik beni bu yönde dönüştürdü
Yapamayacağını düşünüp de baştan denemediğinde, o sırada içinde var olan korkudan nasıl kurtulacağına dair bilgiler verdi Mesela kıramayacağını düşündüğün bir tahta plakayı kırdırıyor sana Ya da ateş üzerinde yürütüyor Veya uzun bir demir çubuğu boynunla bükmeyi denetiyor Bunları nasıl bir metotla yapman gerektiğini anlatıyor Tahtayı kırdım ama demiri bükemediğimi söyleyebilirim ama yaptığını gördüm
Buluştuğumuz otelden ayrılırken aklımda sadece şu düşünce vardı;
“Mesele yapamayacağım değil, nasıl yapacağım…”
YOK BÖYLE BİR DANS
Televizyonlarda yayınlanan yarışma programları ile pek aram yoktur Ünlülerin katıldıkları yarışmaları ise hiç sevmem Her seferinde kendilerini bu kadar madara etmeyi nasıl göze alıyorlar diye düşünüp dururum
Ama;
SHOW TV’de başlayan ‘Yok Böyle Dans’ yarışması itiraf etmeliyim ki meraklandırdı beni de Kim nasıl dans ediyordan ziyade Acun Ilıcalı nasıl bir araya getirmiş ve ikna etmiş bu insanları diye düşünüp izledim ilk önce İzlerken de epey eğlendim Acun, bu televizyonculuk işini gerçekten öğrenmiş
Yalnız tek bir noktaya takıldım;
Katılan herkes ağız birliği etmişçesine bu yarışmaya sosyal sorumluluk gözüyle baktıklarından, yapılacak okula bir katkıda bulunmak istedikleri için yarışmaya katıldıklarından dem vuruyor
İyi de bu okul halkın gönderdiği SMS’lerle yaptırılacak Yarışmacılara her hafta ödenen ciddi paralarla değil
Hepsi birden “biz tek kuruş almadan katılıyoruz çünkü böyle bir faydamız olsun istedik” dese anlarım da böyle diyince komik oluyorlar ya…
HAFTANIN SÖZÜ
İnsan ancak düştüğünü fark ederse ayağa kalkabilir
Alexis Carrel
BİR KİTAP FUARININ ARDINDAN
Şehrin içindeyken çok severdim Tüyap Kitap Fuarı’na gitmeyi Bütün yayınevlerinin sıra sıra sergilediği kitaplara bakmak, koklamak, yığınla kitap satın almak ve hevesle eve dönüp okumaya girişmek en sevdiğim şeylerdendi
Derken Tüyap Büyükçekmece’ye taşındı Benim gibi trafik kabusu yüzünden şehrin merkezinden ayrılmayı çok sevmeyen biriyseniz bu zevkinizden vazgeçmeniz işten bile değildir
Trafiği ve şehirlerarası yolculuk yapıyormuş hissi veren uzunluktaki yolu göze alıp gitmeye karar verdik bu seneki kitap fuarına
Biz gittiğimizde hafta ortası olmasından dolayı çok kalabalık değildi Rahat bir nefes aldım çünkü klostrofobinin ne menem bir şey olduğundan haberdarımdır! Kalabalıkta ve çok dar alanlarda fenalaşırım
Sıra sıra dizilmiş binlerce kitabı görünce mutlu oldum Tek tek ilgimi çeken tüm kitapları alıp inceledim, sayfalarını açıp kokladım İnsanların iPad’lerle neden kitap okuduğunu anlayamadığımı bir kez daha fark ettim
Birkaç okuyucumun kahve içerken yanıma gelip bana kitap imzalatmasına mutlu oldum
Artemis Yayınları’ndan çıkacak olan yeni kitabım ‘Bağlanma Korkusu’nun tanıtım kartpostalları ve kitap ayraçlarını görünce heyecanlandım
Düzinelerce kitap alıp dönüş yoluna koyuldum ki işte esas trajedi o sırada yaşandı Bir saatte gittiğimiz yoldan tam iki buçuk saatte dönebildim Ve dönerken içimden yükselen “bir daha asla” nidalarını dindiremedim
Tüyapçılar “şehrin neresine gidersek gidelim isteyen gelir” şeklinde düşünerek bence çok yanlış yapmışlar Eskiden olduğu gibi Taksim gibi merkezi bir yerdeki fuarla çok daha fazla kitapseverle buluşabilirlerdi…
İLGİNÇ BİR MÜZAYEDE
Bugün Point Otel Barboros ilginç bir müzayedeye ev sahipliği yapacak Türk matbaa tarihinin en önemli kitaplarından biri Katip Çelebi’nin ‘Kitab-i Cihannüma’sından Atatürk’ün orijinal, şahsi kartvizitine, çeşitli seyahatnamelerden, haneden fotoğraflarına kadar bir dolu şey müzayedede tarih meraklıların karşısına çıkacak
Başak Sayan
|
|
|