Konu
:
Yusuf’A Boyalı Cemâlinin Yokluğunda Hep Ölüme Gebe Yüreğim
Yalnız Mesajı Göster
Yusuf’A Boyalı Cemâlinin Yokluğunda Hep Ölüme Gebe Yüreğim
07-10-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Yusuf’A Boyalı Cemâlinin Yokluğunda Hep Ölüme Gebe Yüreğim
Yusuf’a boyalı cemâlinin yokluğunda hep ölüme gebe yüreğim yazısı - Gordiom yazıları
gel iki gözüm!
vaziyet-i ahvalimi iç içine katıp usulca gece ayazının başını bağladım
ılık nefesine kuşanan yüreğim gecenin en dar vaktinde
yüreğimin gölgelerine eğilip âma cümlelerim
kör topal satır aralarında bir bir topladım
antik bir saat de akrep ve yelkovanın silahşörlüğe soyunudu vakit
ganimet hüznü Marmara’nın dipsizliğine fırlatıyorum
ben hep sana tutsak
ben hep hicrana ırak bedenim
acıyı kurşun rengine çalan gecenin küçük sandalına bakıp
gözü yaşlı yüreği yaralı küçük bir kız çocuğu
masumluğu taş dibeklerde dövülmüş
düşlerine demlenmiş dudaklarım
ruhu hicran acılarını eleğinden geçirip arda kalanlarıyla özlemlerimi nafteledim
ben sana müebbet
sen körgütük âşık cancağızım
dilime kör düğümlü mesken duayken
sen
avuçlarında terütaze sevda çicekleri soludum
yüreğim Meryem süresinde susma orucundaydı
sen gözlerimde cennet iken tuzlu suyun zemzemdi
istiklal Caddesi kalabalık
yüreğimde özlemin suflesinde maviliğin sahne alacak
hicran karanlıkların sont piyesinde
başrollerde şehri istanbul
bir de biz
acıyı bal eyleyen yüreğim vuslat gözyaşıyla oynayacak kadar usta değil
ketum bir kalemden çıkan halvet kokan senli cümlelerim satır aralarında
kör topal ilerlerken figüranlığa soyunuyor harfler
herşeyi unutsam kıblegâhım sensin
sana dönüyorum secdeye duran semliğimle
irin toplamış yaralarıma
yüreğim
yokluğunun fukarlığıma bakıp bakıp
sensizliğin sessizliği lâl kaldırımlarına düşüyor tepe taklak
dizleri yılgın
yollarım hep hicrana kırgın
elimde babamdan kalan kalem
yüreğim yetim yalnızlığıma ev sahibi
düşünüyorum
hicran debisinde yavaş yavaş boğulan âşık
belki de
Azrail soğuk kadehinde sunuyor lâl kızılı vuslat şarabını
yaralı kız çocuğu
yamalı bir kalbin tam ortasında saklambaç oynamasında öte ne olabilir ki
köşe kuytularında cümlelerim
devasa vuslat bulmaya çalışıyor özem yanıklarımı
kirpiklerinde yorgun bir kelebek
göz pınarlarımdaki zemzemi yudumlamaya niyetlendi
vuslata gebe yüreğimi kanatıp
şehr-i İstanbul’a yürüyorum senli cümlelere sığmayan yokluğunun yoksulluğuyla
kanlı bıçağın keskin yüzü güzergâhım
ayağım yalın ayak
tuzlu sularım saf tutarak sana geliyorum cancağızım
yolumun üstünde
dipsiz kuyularda Züleyha’yı arayan amber kokulu Yusuf oluyorum
Leyla için Sahra’yı aşan Mecnun mezcupluğuna bürünen âşık’ım
sana mülteci varklık sayfasında
şehr-i İstanbul’a vuslat kelepçeli
bir soluk kadar yakın bildim sevgili
ayazda kalmış yüreğim
dilindeki dualara kundaklayan cancağızım
Marmara’nın maviliğinde büyüttüm yokluğunun serabını
varlığına kol kanat sarıldım
kalemimde nice birikmiş veda cümlelerim var oysa sevgili
dilim hicrana lâl
gözlerim(n) vuslatı taşıyan sol yanım
kozasından yeni çıkmış ipek böceğinde zaman
hamım canözüm
Yusuf’a boyalı cemâlinin yokluğunda hep ölüme gebe yüreğim
sana yamalı küçük kız çocuğu
günahlarına kefil bir Havva
düşlerim bedenimi közlemeye koyulurken
gözlerinde yeşil cenneti solduran adam
sevdim seni hem de çok sevdim
erişilmeyen mabedinde bir avuç toprak olmaya razı gönül
maviliğinde bir yudum deryâ
hicranın baş harflerini ezerek sana yolculuk ediyorum
bendeniz
ok gözlerine tutsak
lâl kızıl şerbetli dudaklarına vuslat orucundayken
hiçliğimi faili meçhul cinayetinde suç üstü bırakım
cebimde çocukluğumdan kalan fırıldak
düşlerimde özlem yanığı azığım
irin toplamış yaralarıma devâ olasın diye sana geliyorum cancağızım
gordion
01/06/2011
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul