07-10-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Vahide Gördüm Zihin Ve Dil Temizliği
Vahide Gördüm Zihin Ve Dil Temizliği Yazısı - Vahide Gördüm Zihin Ve Dil Temizliği İclal Aydın - İclal Aydın Yazıları
Sabah uyandım, gazeteleri okurken rastladığım bir haber çok canımı sıktı, o sırada birlikte çalıştığımız arkadaşım Tolga’dan bir mektup geldi Kafamdan geçenlerle birebir örtüşen o mail’i sizinle paylaşmak istedim  
***
İclalcim günaydın  
“Günaydın” diyorum ama uyanır uyanmaz gazetelerin internet sayfalarını açıp da “Ünlü Oyuncuya Kanser Şoku!” başlığıyla verilen Vahide Gördüm haberlerini gördüğümden bu yana nasıl bir güne başladığımı bilmiyorum aslında
Hatırlar mısın, Gülümse dergisini çıkardığımız sırada Vahide Gördüm’le kapak röportajı yapmaya karar verirken nasıl da mutluyduk! Kolay iş değildi bir kapak röportajında ekipçe hemfikir olmak Yazı işleri toplantılarımızın en çabuk sonuçlananlarından biriydi
Sevdiğimiz birinin hastalandığını öğrendiğimizde duyduğumuz o üzüntü değil bana şimdi bu mektubu yazdırtan Haberin hemen hemen bütün gazetelerde “Ünlü Oyuncuya Kanser Şoku!” başlığıyla verilmesi
Derdim, medyanın dilini eleştirmek değil Beni asıl inciten, bu dilin bütün insanlığın kanser karşısındaki ortak dili oluşu
Susan Sontag, “Metafor Olarak Hastalık” adlı kitabını “zihinleri rahatlatmak” için yazdığını söylüyor
Bu eşsiz kitabında fiziksel hastalığın kendisini değil, hastalığın bir figür ya da metafor olarak kullanılma hallerini inceliyor Kitap boyunca veremden kansere, cüzzamdan AIDS’e, hastalıklara yüklediğimiz anlamları tek tek deşifre edip okurun zihnini temizliyor
Oğlunun deyişiyle “ölümden müstesna tutulmak isteyen” Susan Sontag, ölümün bir yanlışlık olduğuna ve günün birinde bu hatanın mutlaka düzeltileceğine inanırmış Kimi eleştirmenlerin “Amerika’nın en zeki kadını” olarak sunduğu Sontag, meme kanserine yakalandığında hayatta kalmak için en radikal tedavileri denemiş Nasıl yaşanırsa öyle ölüneceğine inanan oğluna göre, hayatı uzatabileceğince uzatmak ve yaşamaya devam etmek onun ölüm biçimi olmuş
Vahide Gördüm haberlerini okuyup incindiğimde, hemen hep elimin altında duran “Metafor Olarak Hastalık”ı karıştırmaya başladım yine
“Kanserde, romantik melankoli düşüncesinin yerini -tüberkülozun tersine- romantik olmayan depresyon düşüncesi aldığı için, kansere yönelik olarak, romantik karaktere uygun düşmeyen bir hastalık olduğu yolunda genel bir kanı vardır” diyordu Sontag Kanserin “şeytani gebelik”le eş tutulduğu, insanların bu hastalık yüzünden işlerinden edildiği dönemleri anlatıyordu
Sayfaları karıştırdıkça, beni inciten şeyin aslında ne olduğunu şu satırlarda buldum:
“Hastalığı bir cezalandırma olarak gören anlayışların uzun bir tarihi vardır ve böylesi anlayışlar kanser söz konusu olduğunda özellikle ön plana çıkar:
Kansere karşı ‘savaş,’ ‘haçlı seferi’ düzenlenmiştir; kanser ‘katil’ hastalıktır; kanserli olan insanlar ‘kanser kurbanları’dır Görünüşe bakıldığında sanık konumunda olan bizzat hastalıktır Ayıplanmayı hak ettiği söylenen kişi de, kanser hastası Hastalıkla ilgili yaygın şekilde inanılan psikolojik teoriler, gerek hasta düşmenin gerekse iyileşmenin nihai sorumluluğunu talihsiz hastalara yükler
Dolayısıyla, kanseri basit bir hastalık olarak değil, şeytani bir düşmanmış gibi görme eğilimi, kanseri sadece ölümcül bir hastalık değil, aynı zamanda utanılası bir hastalık durumuna getirmektedir
Cüzzam, dünya yüzünde en yaygın olduğu zamanlarda, benzer nitelikte dehşet salıcı duygular uyandırıyordu Orta Çağlarda cüzzam, çürümenin çıplak gözle görülebildiği bir metin; bir çürüme numunesi ve alametiydi Oysa hiçbir şey bir hastalığa bir anlam (bu mutlaka ahlakçı bir anlam olacaktır) yüklemekten daha cezalandırıcı bir nitelik taşımaz ”
Buydu işte! Sanırım çoğumuzu inciten, kanser karşısında geliştirip kullandığımız bu ortak dil; bu cezalandırıcı, dışlayıcı, yabancılaştırıcı ve yalnızlaştırıcı dildi
Son olarak, şehirlerin kansere sebebiyet veren kanserojen ortamlar olarak değerlendirilmeye başlanmasına dikkat çekerek şunu da ekliyor Sontag: “Kanser metaforu, şehir hayatından vazgeçme temasını genişletmektedir ”
İclalcim, okudukça düşünüyorum da, şehir hayatından vazgeçmek belki de en kolayı? Ama bir dilden vazgeçmek?
Mümkün mü bir dilden kurtulmak? O zaman, biz dilimizi temizlemedikçe, Vahide Gördüm nereye gidebilecek? Ve biz, bize yaşam alanı bırakmayan böyle bir dille, aslında neyi yaşıyoruz?
İclal Aydın
|
|
|