Konu: Cimri
Yalnız Mesajı Göster

Cimri

Eski 07-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Cimri



Cimri Yazısı - Cimri Seyit Ahmet Uzun - Seyit Ahmet Uzun Yazıları

"Hadi oradan utanmaz seni!" Elli yaşlarında göbeği kemerinin üzerinden sarkmış, kel ve bıyıksız bir adamdı Sinirli olduğu her halinden belli oluyordu Biraz önce kendisinden borç istemek için gelen adamın arkasından sarf etmişti bu sözleri

Para kendisi için tüm kapıları açan kutsal bir anahtar hükmündeydi İşte yine kasaya doğru yöneldi Kasadaki paraları ibadi bir eylemde bulunurcasına sayıyordu "Benim mavi meleklerim!" diyerek yüzüne gözüne sürüyordu

O sırada kapı vuruldu Birden irkildi "Dur dur bir dakika girme" telaş ve heyecanla hemen kasayı kilitledi Anahtarı tam kalbinin üstündeki cebine özenle yerleştirdi Sonra koltuğuna kibirle kuruldu "Gel" diye kapıya seslendi


Kapı açıldı İçeriye elli beş yaşlarında, kirli beyaz sakallı bir adam girdi Üzerindeki elbiselerden ekonomik durumu okunuyordu Omuzlarının düşkünlüğü ise hayatın kendisine ağır geldiğini gösteriyordu Yorulmuştu yaşamın zor maratonunda koşmaktan İçeride eğreti bir şekilde duruyordu Çekingendi Yoksulluk insanı cesur ve dik duruştan alıkoyuyordu Tüm gücünü toplayarak pencereden dışarıya bakan adama seslendi;


?Selamun aleyküm Servet

Servet Bey yavaş yavaş döndü İçeriye girenin kim olduğunu önceki randevusundan bilmesine rağmen küçümsemek için tekrar sordu;

- Sen misin Mehmet? Ve aleyküm selam Hoş geldin Buyur otur

- Sağol bir ricam olacaktı onu söylemeye geldim

- Söyle ne istiyorsun?

- Şey biliyorsun bizim oğlan üniversiteyi kazandı Hem de ileri de doktor olacak Ama ona burs bulmakta sıkıntı çekiyorum Yoksa okutamayacağım Bize yardım edersen sevineceğim

- Şey Mehmet biliyorum, ama sen de takdir edersin ki şu sıralar ekonomik darboğazdayız İşler iyi değil İnancın olsun bende de yok Olsa tabi ki yeğenime verirdim

- Hiç mi yardım edemeyeceksin? Hiç olmazsa yüz yüzelli destek çıksan Arkadaşlığımızın hatırına Servet

- Mehmet neden anlamak istemiyorsun Olsa veririm dedim Bana inanmıyor musun?

- Peki Servet teşekkür ederim, dedikten sonra Mehmet kapıya doğru yöneldi Bu sırada Servet Bey arkasından seslendi;

- Mehmet otur da bir çay içelim

- Sağol Servet sağol, ihtiyacın vardır Çay parasını da bir kenara koy lazım olur, dedikten sonra kapıyı çarptığı gibi dışarı çıktı


Servet arkasından ağız ve el işaretleriyle Mehmet'i alaya aldı Sonra kendi kendine konuşmaya başladı; "Durumuna bakmadan bir de benimle dalga geçiyor Ama söylediği doğruydu galiba Çay paralarını da bir kenara koyarsak epey birikim yaparım Helal olsun sana Mehmet Bugün hayır kapısına döndük ya! Her gelene para verirsek bize ne kalır canım!" diyerek yardımdan yüz çevirişini meşrulaştırmaya çalışıyordu

Servet Bey çocukluk yıllarındaki yoksulluğunu çabuk unutmuştu Hele okurken ne sıkıntılar çekmişti O zamanlar durumu iyi olursa muhtaçlara yardım edeceğine söz vermişti Ama paranın sıcaklığı kalbini sarınca tüm sözler eriyip gitmişti Şimdi sadece para para para vardı Ret amacı daha çok para yığmaktı Epeyce de biriktirmişti Ama insanlara bir hayrı olmadığı gibi kendisine de hayrı olmuyordu Çünkü iylik yapmayı biriktirdiği paraların kaybı olarak görüyordu


Çocukluk arkadaşı Mehmet gittikten sonra tekrar pencereye yöneldi Sahilde uçuşan martıları seyretti


Yorulduğunu hissederek koltuğuna oturdu Gözleri para kasasına bakarak kapanmaya başladı


Servet Bey kendisini birden uzun ince bir köprünün üzerinde gördü Sendeleyerek yürüyordu Aşağıdan kızgın alevlerin homurtusu yükseliyordu Ancak kendisini asıl endişelendiren aşağısı değildi Peşi sıra büyük bir hınçla kapağı açılıp kapanarak gelen para kasası Servet'i daha çok korkutuyordu Canından daha çok değer verdiği yeşil melekleri ise ateşin kızgınlığında birer ateş topu olarak kasanın içinden kendisine doğru fırlayan birer oka dönüşmüştü Paracıklarım diye kasaya doğru yönelecekti ki oklar sağından solundan kendisine isabet etmeye başladı Neredeyse dengesini kaybedecekti


Bu sırada Mehmet'in oğlu Ali köprünün karşı kıyısında elini uzatmıştı "Servet amca Servet amca bu tarafa gel bu tarafa" diyerek ona yol gösteriyordu Ama Servet'in paracıklarından başka bir şeyi görecek hali yoktu Ancak kasanın son hali onu korkutmaya başlamıştı Hele mavi meleklerinin bir ateşten topa dönüşmesi kendisini kahretmişti Oysa o güne kadar kendilerini ne kadar sevmişti Tam bunları düşünürken kasa Servet'in olduğu yere gelerek onu içine almıştı Bir canavar gibi Servet'i yemişti Servet'in "imdat" sesi kısa bir çığlık olmuştu

Kasa, onu kızgın ateş anası gibi sarmıştı Her yanı demirden alevlerle kaplıydı Paralarını yığdığı, yeşil meleklerinin saklandığı kasa şimdi ateşten zindanı olmuştu Kasanın ağırlığıyla sürekli aşağılara doğru indiğini hissediyordu İndikçe ateşin kızgınlığı daha da artarak derilerini ve tüm hücrelerini yakıyordu Bağırıyordu ama sesi duyulmuyordu


Kasanın bir kenarı tamamen alev kızılına dönmüştü Manzara dehşet verici nitelikteydi Her katın kendine göre ayrı bir özelliğini görüyordu Ama bu sırada alevlerin içinden Ali'nin tebessümünü gördü Bu sefer Servet Bey elini uzattı Ancak Ali'nin tebessümü yavaşça kayboldu Servet bağırmaya başladı, "Aliiiiiiiiiiii"

"Servet Bey, Servet Bey uyanın" yüzü gözü ter kan içindeydi Uyandığında şaşkınlığı ve korkusu hala gözlerinden okunuyordu Kan kırmızı gözleriyle kasaya, sonra kendisini uyandıran sekreterine baktı Sekreteri;


?Ne oldu Servet Bey neden böyle korktunuz?

?Korkunç bir rüya gördüm Belki de geleceğimi gösterdiler Sen bana çabuk biraz önce gelen adamı bana bul Sonra da oğluna ne kadar yardım gerekiyorsa burs vereceğimizi söyle

?Servet bey hasta filan değilsiniz değil mi? Siz bir öğrenciye istediği kadar burs vereceksiniz öyle mi?

?Kızım sana ne diyorsam onu yap Hadi durma!


Sekreter şaşkın gözlerle Servet beyi süzdükten sonra ağır adımlarla odayı terk etti

Servet yalnız başına kaldığı zaman çok önceleri verdiği sözünü hatırladı Ve ölmeden önce bu sözünü hatırlattığı için de Allah'a şükretti Yoksa o uzun ve ince köprüde bu kızgın kasayla sonu hiç de hayır olmayacaktı Şimdi tebessüm ediyordu Pencereden dışarıya baktı Martılar uçuyordu Kendisi de onların kanatlarında gökyüzünün maviliğinde tebessüm ediyordu Ali'nin uzattığı elini tutarak cennettin yeşilliğinde geziyordu


Seyit Ahmet Uzun

Alıntı Yaparak Cevapla