Prof. Dr. Sinsi
|
Suikastler Tarihi
Abraham Lincoln Suikasti
Amerika Birleşik Devletlerinin 16 Cumhurbaşkanı Abraham Lincoln'ün çocukluğu yoksulluk içinde geçmiş, doğru dürüst okula bile gidememişti Küçük yaşta babasıyla birlikte ormanlarda kereste biçmiş, nehir gemilerinde çalışmış, bir kürk tüccarının kâtipliğini yapmıştı 1818 yılında, İndiana'yı kasıp kavuran bir salgın hastalık sırasında, baba-oğul bütün bir sonbahar mevsimi boyunca tabut yapıp sattılar!
Böylesine yoksulluk içinde geçen çocukluk ve gençlik günleri, Abraham Lincoln'ün kendi kendini yetiştirip 1834'te avukat, 1860'ta da A B D Cumhurbaşkanı olmasını engelleyemedi
Köleliğe karşıydı Lincoln Yetişme biçiminin onun bu düşünüşünde büyük etkisi olmuştu Beyaz Amerikalının zencilere uyguladığı insanlık dışı tutum, Abraham Lincoln'ün üzerinde çocukluğundan beri derin izler bırakmıştı Cumhurbaşkanı seçilmeden önce, köleliği kaldırmanın çok zor olduğunu biliyor, hiç olmazsa daha da yayılmasını önlemeyi düşünüyordu
Abraham Lincoln'ün cumhurbaşkanlığına seçilmesi Güney Eyaletlerinde ayaklanmanın başlaması için sanki bir işaret oldu 1861 şubatında, Güney Carolina ve onu izleyen 10 eyalet Birleşik Devletlerden ayrılarak aralarında bir Konfederasyon kurdular Başkenti Richmond olan bu devletin anayasasında şöyle bir madde yer alıyordu :
"Zenci, beyaz insanla hiç bir zaman eşit haklara sahip olamaz, kölelik, yani beyaz ırka boyun eğmek; zencinin olağan bir durumudur  "
Öte yandan Abraham Lincoln, 4 mart 1861'de verdiği bir söylevle :
"Hiç bir eyaletin, öbürlerinin onayı olmadan Birlik'ten ayrılamayacağını " ileri sürüyordu
Güneylilerin buna verdikleri karşılık, 12 Eylül 1861'de Charleston limanındaki Sumter kalesini topa tutmak biçiminde oldu Bu iç savaş demekti
Dört yıl süren iç savaşın sonlarına doğru Cumhurbaşkanlığı süresi dolduğundan, yapılan seçimlerde yeniden adaylığını koydu ve kazandı Abraham Lincoln bu haberi soğukkanlılıkla karşılamış ve:
"Amerikan halkı, dereden geçerken at değiştirmenin doğru olmadığına inandığı için, seçimlere katıldım  " demişti
14 mart 1865'te, ikinci defa Beyaz Saray'a giderken Başkan Lincoln halka verdiği demeçte şöyle diyordu :
"Hiç kimseye karşı kin beslemeden, Tanrı'nın bize doğru yolu göstermek için verdiği güce dayanarak, yaraları sarmaya, savaşın güçlüklerini yüklenenlerin dul eşleriyle yetimlerini düşünmeye ve giriştiğimiz bu işi tamamlamaya çalışalım ki; kendi aramızda ve dünya uluslarıyla barışı gerçekleştirebilelim  "
Lincoln'ün bu konuşmasından bir ay sonra, 9 Nisan 1865'te Güney orduları komutanı General Lee, Appomotox şehrinde kılıcını Birleşik Devletler başkomutanı General Grant'a teslim ediyordu  13 Nisan perşembe günü de Washington, Güney'in teslim olmasını kutlamak için baştan aşağı donanmıştı
14 Nisan 1865 cuma gününü Beyaz Saray'da çalışmakla geçiren Abraham Lincoln, akşam biraz eğlenebilmek için, Ford Tiyatrosunda, sahnenin hemen yanındaki locada "Amerikalı Yeğenimiz" adlı oyunu seyrediyordu Locada Lincoln'-den başka Clara Harris adında bir bayan konuğu ve koruyucusu binbaşı Rathbone bulunuyordu Bu sırada tiyatronun oyuncularından John Wilkes Booth, locanın önüne gelmiş, günlerdir inceden inceye hazırlanan planı uygulamaya başlamıştı
Booth, aşırı bir Güneyliydi Dolayısıyla Abraham Lincoln'ün amansız düşmanıydı Birkaç hafta önce Cumhurbaşkanının tiyatroya geleceğini öğrenince, hazırlıklarına hız vermiş, oyunu tekrar tekrar seyretmiş, halkın özellikle hangi sahneye güldüğüne dikkat etmişti Daha sonra Lincoln'ün oturacağı locanın kapısında, içeriyi görebilmesine yardım edecek küçük bir delik açmıştı!
Suç ortaklarıyla da görüşerek, sonunda her şeyin hazır olduğunu bildirdi O gece tiyatroya giderken şöyle diyordu:
"Sahneden ayrıldığım zaman, Amerika'nın en ünlü adamı olacağım! "
Booth, locanın önüne gelince, küçük delikten içeri baktı Lincoln ve yanındakiler kendilerini oyuna kaptırmışlardı Halkın en çok güldüğü bölüme gelindiğinde, kapıyı açarak locaya girdi Seyircilerin kahkahalarını bastıran bir patlama sesi duyuldu ve Abraham Lincoln'ün başı göğsüne düştü! Binbaşı, bundan sonra kendini toplayıp suikastçının üzerine atıldıysa da, Booth bu sefer de bıçağını kullanarak onu yere serdi ve locadan sahneye atlayarak, ne olduğunu anlayamayan halkın şaşkın bakışları arasında arka kapıdan kaçtı
Aynı gece Dışişleri Bakanı Sward, evinde dev yapılı bir adamın saldırısına uğruyordu Adam, Sward'ı boğarken, karısının, oğlunun ve hizmetçisinin yetişmesi üzerine kaçmak zorunda kaldı Yine o gece, başka bir ziyaretçi, Başkan Yardımcısı Johnson'ın evi önünde dolaşıyordu Fakat içeriye girmeye cesaret edemedi
Bir gece içinde Amerika Birleşik Devletleri'ni yöneten üç kişi yok edilmek istenmiş, fakat ancak Booth suikast planını gerçekleştirebilmişti Ağır yaralanan Lincoln, ertesi gün öldü
Washington'dan kaçmayı başaran Booth, günlerce sonra izi bulunarak, bir çiftlikte sarıldı Yanında bulunan suç ortaklarından biri teslim oldu, Booth ise intihar etti Böylece katil, ancak 96 yıl sonra bir rastlantı sonucu ortaya çıkacak sırrını da mezara götürmüştü Yakalanan öteki suikastçılar da askeri mahkemede yargılandıktan sonra asıldılar Bunların bir tanesi de kadındı!
1961 yılında Philadelphia'da eski kitap satan dükkânlardan birinde bulunan askerlikle ilgili kitabın içindeki şifreli mesaj, Lincoln'a yapılan suikastın karanlıkta kalmış noktalarını aydınlığa kavuşturdu Doksan altı yıl bir kıyıda unutulup kalan kitap, uzmanlarca incelenince, mesajın uydurma olmadığı ve 1868'de sayfalar arasına yazıldığı kabul edildi
Aceleyle yazıldığı anlaşılan cümleler, Abraham Lincoln'ün hükümetinde Savunma Bakanı olan Edwin M Stanton’ın gizli güvenlik şefi Tuğgeneral C Baker'a aitti Baker da 1868 yılında esrarlı bir biçimde, bazılarına göre arsenikle öldürülmüş, bu satırları da ölümünden beş ay önce kitabın içine yazmıştı
General yazısında, üç kere öldürülmek istendiğini, sürekli olarak izlendiğini belirtiyor ve şu cümleyi kullanıyordu:
"Yeni Roma'da üç adam yürüyordu; biri Yahuda (Hz İsa'yı ele verip onun çarmıha gerilmesine sebep olan on iki Havari'den biri) ikincisi Brütüs ve bir de casus  Casus bendim; C Baker Yahuda, vurulan adam ölmek üzereyken, onun yanına giderek aslında nefret ettiği adama saygı gösterisinde bulundu Adam ölünce de şöyle dedi: "Şimdi tarih ona, ulus bana sahip "
Bu şifreli yazı, Lincoln'ü öldürten adamın Savunma Bakanı Edwin M Stanton olduğunu ortaya çıkarıyordu Yazıda sözü edilen Yeni Roma: Washington, Yahuda: Stanton, Brütüs: oyuncu Brooth ve casus da kendisinin belirttiği gibi General Baker'dı  Gerçekten de Savunma Bakanı Stanton, Lincoln ölmek üzereyken, yatağının başucundaydı Ve öldüğünde :
"O artık tarihin malı oldu  " demişti
Şifre, bu cümleyi tamamlıyor ve Bakan’ın amacını açıklıyordu Aynı gece içinde Lincoln'la birlikte yardımcısı Johnson ve Dışişleri Bakanı Sward'ın öldürülmesi, Stanton'un Birleşik Devletlerin bir numaralı adamı olmasını sağlayacaktı
Lincoln’ün oğlu Todd, 1926 yılında ölmeden az önce bir dostuna, babasının evrakı arasında bulunan bazı belgeleri kimseye göstermeden yaktığını söylemiş ve nedeni sorulduğunda:
"Belgelerden, babamın yardımcılarından birinin ona ihanet ettiği anlaşılıyordu Bu yüzden bu belgelerin ortadan kaldırılmasının doğru olacağını düşündüm " karşılığını vermişti  
Hitler'e Suikast
Haziran 1944'te Müttefikler tarafından yapılan Normandiya çıkartması, Almanya'da umutsuzluğu iyice artırmıştı Fakat Hitler, sonuna kadar direnme niyetini belirtiyor, çok yakın bir zamanda işitilmedik silahların kullanılacağını bildiriyordu Ona göre bu korkunç silahlar, savaşı derhal Almanya lehine sonuçlandıracaktı Hitler'in sözünü ettiği "işitilmedik silah" Amerikan ve İngiliz bilginlerinin de üzerinde çalışmakta oldukları atom bombasıydı Alman bilginleri, atom bombasını gerçekleştirme yansısında geri kalıp, bu korkunç silahı zamanında yetiştiremezlerse, Hitler, Berchtesgaden dolaylarındaki sığınağa çekilerek, kendisiyle birlikte Almanya'yı da uçuruma sürükleyecek delice planlar tasarlıyordu
Almanya'da, daha savaşın başından beri, Hitler'i ortadan kaldırıp ülkelerini felâketten kurtarmaya çalışan sağduyu sahibi kişiler de vardı Bunlar, Hitler'i öldürerek Müttetiklerle barış yapmayı düşünüyorlardı Bu amaçla da 1941 yılından beri birkaç suikast girişiminde bulunmuşlar fakat hiç birinde başarı kazanamamışlardı
Amiral Canaris ve Kont Helmuth von Moltke tarafından yönetilen ve aralarında Schacht, Belçika Valisi Von Falkenhausen, Mareşal Rommel, Von Beck, Fransa Valisi Karl Heinrich von Stulpnagel, Von Hassel gibi general ve devlet adamları bulunan bir grup, Hitler'i devirdikten sonra yerine Feldmareşal Vitzleben’i geçirmeyi kararlaştırmıştı Ne var ki, Gestapo bu komployu haber almış ve Kont Moltke 1944 Ocak ayında tutuklanmıştı Onun tutuklanması, ötekilerinin çalışmalarını durdurmamış ve 1944 Temmuzunda Hitler'e son ve en önemli suikastı yapmışlardı
Hitler, daha öncekilerden olduğu gibi, bundan da kurtuldu ve suikastı düzenleyenlerin tümünü ortadan kaldırdı 20 Temmuz 1944'te yapılan bu suikaste geçmeden önce, başarısızlıkla sonuçlanan öbür suikastlardan da söz etmek gerekir
4 Ağustos 1941'de Merkez Grubu Ordusu, Borisov'daydı Bu ordu Feldmareşal Von Bock'un komutası altındaydı Ordu karargâhı, Hitler'i tutuklayıp mahkeme önüne çıkarmaya kararlı subaylarla doluydu Bunların başında Orgeneral Von Treckow'la yardımcısı Teğmen Von Schlabrendorff'du Von Bock, ancak girişim başarıya ulaşırsa yardım vaadinde bulundu
Hitler, Borisov'daki Merkez Grubu Ordusu karargâhına geldiğinde, suikastçılar şaşkınlık ve korkudan hiç bir şey yapamadılar Kalabalık bir koruyucu çemberi içindeki Hitler'in yanına suikastçılar yanaşamadılar bile
13 Mart 1943'te, Stalingrad'ta Alman ordularının yenilgiye uğramalarından hemen sonra, Hitler'e ikinci bir suikast düzenlendi Merkez Grubu Ordusu karargâhı o sırada Smolensk'de bulunuyordu Komutan değişmiş, Von Bock'un yerine Feldmareşal Von Kluge getirilmişti Tresckow'la Schlabrendorff, aynı teklifi Von Kluge'ye yaptılar ve aynı karşılığı aldılar
Von Kluge, suikast başarıya ulaşırsa yardıma hazır olduğunu söyledi Hitler'in pek yakında karargâhı ziyaret edeceği biliniyordu Canaris ve öteki komplocu subaylar, Smolensk'e plastik bombalar ve sigorta tapaları getirdiler Hitler karargâha geldi ve ayrılmasına yakın suikastçılar hareket geçtiler Tresckow ve Schlabrendorff iki konyak şişesine bomba yerleştirip Hitler'in maiyet subaylarından Albay Brandt'a vererek, Rastenburg’daki bir arkadaşlarına götürmesini istediler Brandt, şişeleri yerine ulaştırmak üzere aldı Bombalar, Hitler'in uçağının havalanışından yarım saat sonra patlayacak şekilde ayarlanmıştı Suikastçılar, Berlin ve Smolensk'de heyecanla sonucu beklerlerken, Hitler'in uçağının Rastenburg'a sağ salim indiği haberini şaşkınlık içinde öğrendiler
Bunun üzerine teğmen Schlabrendorff, büyük bir soğukkanlılıkla Hitler'in karargâhına giderek, her şeyden habersiz Brandt'dan, içine bomba yerleştirilmiş konyak şişelerini alarak, yerine gerçek konyak şişeleri verdi Suikastçılar, bombaların patlamayışını Hitler'in uçağının çok yüksekten uçmasına ve bu nedenle tapa sigortasının çalışmamasına yordular
21 Mart 1943'te Hitler'e üçüncü suikast girişiminde bulunuldu Hitler'i öldürmeyi kafasına koyan Orgeneral Von Tresckow, Führer'in Berlin'de, Unter den Linden'deki Şehitler Anıtı binasında yapılan kahramanları anma törenine katılmasından yararlanmak istedi Bu sefer Albay Von Gresdorff, kaputunun ceplerine iki bomba yerleştirerek binanın içinde beklemeye başladı Hitler'in ziyaretinin yarım saat süreceği daha önceden bildirilmişti Fakat Hitler, binada ancak 8 dakika kaldı ve suikast girişimi de suya düştü
Yine 1943 yılının kasım ayında, Hitler'e dördüncü suikast düzenlendi Rusya'daki ordu için Hitler yeni kaput modelleri seçmişti Axel von dem Bussche adındaki genç bir subay, kaputu giyip bir manken gibi Hitler'in karşısına çıkacaktı Kaputun her cebinde birer bomba bulunacak ve bunları ateşleyerek, kendisiyle birlikte Hitler'i de havaya uçuracaktı Fakat Hitler, model seçme işini durmadan erteliyordu Sonunda 30 Kasım günü, Hitler'in kaput modelini seçeceği bildirildi Bir gün önceden, Bussche'ye kaput ve bombalar verildi O gece kaput deposu, müttefiklerin bir hava akını sonunda bombalanarak yandı Böylece, Hitler’in kaput seçme işiyle birlikte, suikast planı da suya düştü
Hitler'in muhalifleri, suikast girişimlerindeki başarısızlıklarına rağmen, yollarından dönmüş değillerdi Bu sefer de Albay von Stauffenberg'i sahneye çıkardılar Stauffenberg 1942 yılında, Kuzey Afrika'da bir mayın tarlasına düşerek ağır yaralanmıştı Patlama sonunda, sağ koluyla sol elinin iki parmağı kopmuş, sol gözü de kör olmuştu Aylarca hastanede yaşama savaşı verip iyileşince, Hitler'in muhalifleri, bu morali bozuk ve Almanya'nın geleceğinden umudunu kesmiş von Stauffenberg'e çengel atmakta gecikmediler
Stauffenberg'in ilk suikast denemesi 11 Temmuz 1944'te oldu Albay, Hitler'le bir toplantıya katılmak için Obersalzberg'e gitti Çantasında patlamaya hazır bir bomba vardı Fakat, toplantı o gün yapılmadığından, suikast da gerçekleşmedi 15 Temmuz 1944'te Hitler'in karargâhı Doğu Prusya'da Rastenburg'da Goering ve Himmler'in de katılmasıyla bir toplantı yapılıyordu Stauffenberg de toplantıdaydı Tam tapa sigortasını çalıştıracağı sırada, Hitler odadan dışarı çağrıldı ve bir daha da geri dönmedi Führer bir kere daha rastlantı ve şans sonucu ölümden kurtulmuş oluyordu
20 Temmuzda yapılan toplantıda Kurmay Albay Stauffenberg de bir rapor okuyacaktı Albay, Mussolini'nin ziyareti dolayısıyla toplantının saat 13 yerine 12,30'da yapılacağını ve görüşmelerin yeraltı salonundan "Misafirler Pavyonu"na alındığını öğrenince canı sıkıldı Çünkü Misafirler Pavyonu uzun, tahta bir yapıydı Bombanın patlamasına ince duvarlar ve çatı fazla bir direnme göstermeyeceğinden, etkisi de o ölçüde az olacaktı Fakat artık ilk adım atılmıştı ve geriye dönmek düşünülemezdi
Albay Stauffenberg, pavyona girmeden önce kapıda kısa bir süre duraklayarak eğildi, çantanın içindeki bombanın mekanizmasını sağlam kalan üç parmağıyla çalıştırdı Salonda sayıları yirmiyi bulan yüksek rütbeli subay bulunuyordu Ortadaki masada büyük bir kurmay haritasının üzerine eğilmişlerdi Hitler, büyük bir dikkatle anlatılanları dinliyordu Feldmareşal Keitel, bir ara Stauffenberg'in kulağına eğilerek:
"Raporunuzu general Heusinger'den sonra okuyacaksınız Onun için Führer'in yakınında bulunun " dedi Stauffenberg elindeki çantayı, masanın altındaki ağır tahta desteğini Hitler'in en yakın tarafına dayadı Albay Stauffenberg, birkaç ay önce İhtiyat Orduları Başkomutanı General Fromm'un emir subaylığına atandığından, bu çok gizli toplantıya katılma olanağını bulmuştu
Hitler, ihtiyat tümenlerinin Rus saldırısını önleyecek güçte olup olmadıklarını öğrenmek istiyordu Stauffenberg, raporunda Hitler'e bu konuda bilgi verecekti Çantayı Hitler'in yanına bıraktıktan sonra, Berlin'le bir telefon konuşması yapmak için Keitel'den izin alarak dışarı çıktı O sırada General Heusinger, Doğu Cephesi hakkındaki raporunu bitirmek üzereydi
Tam bu sırada, bir yıl önce "konyak" şişelerini taşıyan Albay Brandt, masanın altındaki çantayı gördü Hitler'i rahatsız edebilir düşüncesiyle çantayı durduğu yerden alıp desteğin öbür yanına dayadı, içinde bomba bulunan çanta, şimdi Hitler'in oldukça uzağına gitmişti
General Heusinger, raporunun son satırlarını okurken, Feldmareşal Keitel yanındaki General Buhle'ye dönerek:
"Stauffenberg nerede kaldı?" diye sordu "Konuşma sırası ona geldi "
Albay Stauffenberg o sırada, Misafirler Pavyonu'nun oldukça uzağında Teğmen von Haeften'le birlikte zırhlı bir otomobilin içinde, bombanın patlamasını bekliyordu Saat on ikiyi elli geçerken, Misafirler Pavyonundan korkunç bir patlama duyuldu Pavyonun çatısı çökmüş, camlar paramparça olmuştu Barakanın üzerinde siyah bir duman tabakası yükseliyor, yaralıların, ya da can çekişenlerin iniltileri, acı bağırışları duyuluyordu Albay Stauffenberg ve Teğmen von Haeften, olanları büyük bir soğukkanlılık içinde izliyorlardı Bir yardım ekibinin pavyona koştuğunu ve sedyeyle bir cesedi dışarıya çıkardıklarını gördüler Stauffenberg, çıkarılan cesedin Hitler'e ait olduğundan zerre kuşkusu yoktu Çünkü çantayı Hitler’in ayakları dibine bırakmıştı Teğmen Haeften'e:
"Hitler'in cesedini çıkardılar! Çabuk gidelim " diye bağırdı
Stauffenberg olaydan yarım saat kadar sonra, bir uçakla Berlin'e gitti Milli Savunma Bakanlığında, General Olbricht'in odasında yirmiye yakın subay toplanmış heyecan ve merak içinde sonucu bekliyordu Saat 15,15'te Stauffenberg, Hitler'in ölüm haberini bekleyen subaylara telefon etti :
"Hava alanındayız Bize bir araba gönderin Hitler öldü! "
Oysa o sırada Hitler, karargâhın istasyonunda, Mussolini'yle Mareşal Graziani'yi getirecek treni bekliyordu Ölmemişti Patlama sırasında saçları kavrulmuş, sağ bacağı yanmış, sağ koluna da hafif bir felç gelmişti Albay Brandt'la Hitler'in sağındaki iki general ve bir stenocu hemen ölmüşlerdi Hitler, kendisini yerden kaldırmaya çalışan Keitel'e:
"Yeni pantolonum pek de güzeldi, bana bir üniforma getirsinler )" demişti Patlamadan üç saat sonra iyice kendine gelmiş, Mussolini'ye havaya uçurulan barakayı göstermişti
General Olbricht, Albay Stauffenberg'den aldığı haberi İç Güvenlik Ordusu Kumandanı General Fromm'a bildirdi Ancak General Fromm, Hitler'in ölüm haberini kuşkuyla karşıladı Hitler'in karargâhıyla bağlantı kurmak ve Führer'in kesin olarak ölüp ölmediğini öğrenmek istedi Az sonra Feldmareşal Keitel telefonda şunları söylüyordu :
"Yok efendim, saçma Bir suikast oldu ama Führer kurtuldu Şu anda Duçe'yle görüşüyor "
General Olbricht, Keitel'in yalan söylediği inanandaydı Az sonra Stauffenberg de Milli Savunma Bakanlığına geldi Albay kesin konuşuyordu :
"Konferans salonu yerle bir oldu, uçuşan cesetler gördüm, oradan tek kişinin canlı çıkması mümkün değil " Ona, Keitel'in telefonda söyledikleri tekrarlanınca: "Onu bilmem, ama Hitler'in öldüğünü gördüm " dedi Komplocular, Stauffenberg'in bu sözleri üzerine harekete geçtiler ve Almanya'nın dört bir yanma, işgal altındaki ülkelere telgraf ve telefonlarla durumu bildirip taraftarlarının daha önce hazırlanan planı uygulamasını istediler General Fromm, Hitler'in öldüğüne inanmamıştı Stauffenberg’e :
"Sizin yapacağınız, şimdi beyninize bir kurşun sıkmak Çünkü suikast başarıya ulaşmadı " dedi General Olbricht'in de tutuklanması gerektiğini ileri sürüyordu Fakat, Olfbricht'le Stauffenberg onu tutuklayarak, yandaki odaya hapsettiler Komplocular beş saat süreyle Berlin'i ellerinde tuttular Akşama doğru, Hitler'in yaşadığı kesin olarak anlaşılınca, ne yapacaklarını bilemez duruma geldiler Suikastçıların Paris kolu, daha üstün bir başarı gösterdi Fransa Valisi Karl Heinrich von Stulpnagel, bütün S S ve S D ’leri (Partisi Casusluk Örgütü) bir Fransız hapishanesine doldurmakta güçlük çekmedi Daha sonra ordu komutanı von Kluge'ye giderek Nazi Yüksek Komutanlığına karşı gelmesini ve barış için girişimde bulunmasını istedi General von Kluge ona şunları söyledi "Domuz ölmüş olsaydı, bunu yapardım  "
Öte yanda, Berlin'de de Naziler karşı harekete geçmişlerdi Plan gereğince Propaganda Bakanlığına gidip Goebbels'i tutuklaması gereken Yarbay Remer, orada bir emir alıyordu: "Derhal Goebbels'in emrine giriniz Führer' in emridir " Yarbayın duraksadığını gören Goebbels, elinde tuttuğu telefon ahizesini Remer'e uzattı
"Beni tanıdınız mı Yarbay Remer?"
"Evet Führer'im tanıdım "
"Yarbay Remer, şimdi emirlerimi iyi dinleyin Şu andan itibaren Berlin'de duruma siz hâkim olacaksınız, tam yetkilisiniz Generallere, mareşallere bile emir verebilirsiniz Karşı duranları acımadan temizleyiniz Doğrudan doğruya Führer adına hareket edeceksiniz "
Yarbay Remer, Goebbels'i tutuklamak için geldiği Propaganda Bakanlığından, az sonra, kendi arkadaşlarını yakalamak için harekete geçti Goebbels'i tutuklamaya hazırlanan birliğine şu emri verdi:
"Hazır ol! İstikamet Savunma Bakanlığı! İleri  "
Akşam saat sekize doğru Yarbay Remer'in askerleri Savunma Bakanlığını ele geçirmişlerdi Çarpışmada ilk vurulan Albay Stauffenberg oldu Sırtına bir kurşun saplanmıştı Bu arada Fromm da hapsedildiği odadan çıkmış ve kumandayı yeniden ele almıştı Alelacele bir Harp Divanı kuruldu Komplocuların hemen hemen hepsi yakalanmıştı General von Beck, Fromm'a tabancasının kendisinde bırakılmasını istedi Fromm:
"Peki, işinizi kendi elinizle bitirecekseniz buyrun, ama çabuk olun! " dedi Fakat von Beck, beynine yönelttiği namluyla hedefini bulamadı ve hafif yaralı olarak bir koltuğa yığıldı Harp Divanı, beş dakika sonra kararını General Fromm ağzından şöyle açıklıyordu :
"Führer adına karar veren Divan, General Olbricht'i, Kurmay Albay Mertz von Quirnheim'i, Albay Stauffenberg'i ve Teğmen von Hasften'i idama mahkûm etmiştir  "
Von Beck, eline verilen ikinci tabancayla da intihar edemeyince, bir başkasının yardımıyla "işi bitirildi " İdama mahkûm edilenler, hemen oracıkta, Savunma Bakanlığının avlusunda kurşuna dizildiler
Komplocuların Paris'teki lideri von Stulpnagel olaydan sonra intihar etmek istemiş fakat yalnızca gözleri kör olmuştu Geri kalan sanıklarla birlikte yargılanarak 20 Ağustosta asıldı Mahkemenin Başkanı ayrı bir âlemdi Suikastçılara açıkça küfrediyor, polis tarafından kemeri alınan ve sık sık pantolonunu çekiştirmek zorunda kalan, komplocuların Hitler'in yerine devlet şefi olarak düşündükleri Von Vitzleben'e :
"Seni ahlâksız ihtiyar seni, neden durmadan pantolonunu karıştırıyorsun!" diye bağırıyordu
Von Stulpnagel, intihar teşebbüsünden sonra hastanede yatarken :
"Rommel! Rommel! " diye sayıklamıştı
İlk önce kimse, suikast olayında Rommel'in de parmağı olacağına inanamamıştı Çünkü, suikasttan üç gün önce Mareşal Rommel, 17 Temmuzda Kuzey Fransa'da, otomobiline ateş açan bir İngiliz uçağı tarafından ağır yaralanmıştı Gestapo soruşturmayı derinleştirince, Mareşal Rommel'in de komplocularla birlik olduğunu ortaya çıkardı
13 Ekim 1944 günü, iyileşmeye yüz tutan Rommel, Herrlingen'deki evinde dinlenirken Feldmareşal Keitel'den bir mektup aldı Mektupta olaylar özetleniyor ve suçlamalar doğruysa, şerefli bir insanın nasıl davranması gerektiğini Rommel'in bileceği ileri sürülüyordu
Mektubu getiren subaylardan General Burgdorff, Mareşal Rommel'e :
"Sayın Mareşalim, gelirken bir kutu zehir getirdim Ampul halinde Bunları kullanmak isterseniz, Führer'in cenazenizin askerlik geçmişinize yaraşır ulusal bir tören olarak yapılacağına dair mesajını da size iletmekle görevliyim " dedi
Rommel, karısı ve çocuklarıyla vedalaştıktan sonra, mareşal üniformasını giymiş olarak General Burgdorff ve General Maisel in yanma döndü Daha sonra, içinde General Maisel'in de bulunduğu bir otomobil, Rommel'i yakındaki bir koruluğa götürdü Burada General Maisel, yanına şoförü de alarak Rommel'i otomobilde yalnız bıraktı Geri döndüklerinde Mareşal Rommel can çekişiyordu Hastaneye götürülürken de yolda öldü
Yapılan resmi açıklamada, Rommel'in kalp durması sonucu öldüğü bildiriliyordu Goering, Dönitz ve Jodl gibi Nazi ileri gelenleri bile, Rommel'in gerçek ölüm sebebim bilmiyorlardı
Rommel için parlak bir cenaze töreni düzenlendi Ulm alanında yapılan törende Führer'in özel temsilcisi olarak konuşan Mareşal Rundstedt Rommel'der, "Alman Kumandanlarının en büyüklerinden biri olarak tarihe geçtiğini” söyledi
Hz Osman Suikasti
Hz Muhammet bir gün evinde yatak kıyafetiyle oturmuş, az önce kendisini ziyarete gelen Hz Ebubekir ve Hz Ömer'le konuşuyordu Bir süre sonra kapı çalınmış ve kendisine Hz Osman'ın geldiği bildirilmişti,
Hz Osman'ın geldiğini öğrenen Hz Muhammet, hemen başka bir odaya geçerek, üzerindeki geceliği çıkarmış elbiselerini giymişti Hz Muhammet'in bu davranışını gören Hz Ayşe, elbiselerini neden giydiğini sormuş ve şu karşılığı atmıştı:
"Osman'dan melekler utanır, ben nasıl utanmam! )"
Ne acıdır ki, Hz Muhammet'in böylesine saygısını kazanan bu büyük adam, öldürmesini bilmediği için, kendisine baş kaldıranlar tarafından vahşice öldürülecekti 
Hz Osman, Hicret'ten 47 yıl önce, bugünkü tarihle 575'te Mekke'de dünyaya gelmişti Mekke'nin soylu Kureyş ailesindendi, O tarihlerde Kureyşliler birçok kollara ayrılmışlardı Bunların en önemlileri, Hz Muhammet'in de bağlı bulunduğu Haşimiler, öbürü Hz Osman'ın soyu olan Emevilerdi Bu iki aile Mekke'yi birlikte yönetiyordu
Hz Osman Müslümanlığı kabul ettiğinde 34 yaşındaydı Müslüman olduktan sonra, Hz Muhammet'in büyük kızı Rukiye'yle evlenmişti Fakat Rukiye, amansız bir hastalık sonucu ölünce, Hz Muhammet bu sefer küçük kızı Ümmü Gülsüm'ü, aralarındaki akrabalık bozulmasın diye Hz Osman'a verdi Böylece Hz Osman iki kere peygamber damadı oldu Bundan ötürü de kendisine "İki Nur Sahibi" anlamına gelen "Zinnureyn" deniliyordu
Hz Osman, yumuşak başlı, dürüst, son derece dinine bağlı bir kimseydi İnsan sevgisi ve acıma duygusu, onun en büyük özelliklerindendi  Hz Muhammet'i içtenlikle sever Onun uğrunda hiç bir fedakârlıktan kaçınmazdı Etkili bir konuşmacıydı Kur'an-ı Kerim'in kitap haline getirilmesinde olduğu kadar Müslümanlığın yayılmasında da büyük çaba göstermiş ve başarı sağlamıştı
Hz Osman'ın Halifeliği zamanında, İslâm Devleti, Orta Asya'dan Atlas Okyanusuna kadar uzanıyor; İran, Azerbaycan, Irak, Suriye, Filistin ve Mısır'ı içine alıyordu Bütün bu ülkeler, Basra, Küfe, Şam ve Mısır Valilikleri tarafından yönetilirdi
Onun amacı, Hz, Ömer'den devraldığı bu büyük İslâm devletinin sınırları içindeki değişik ırk, dil ve dindeki toplumları birbirleriyle kaynaştırmak, ileri ve uygar bir yönetim kurmaktı Bunda başarı kazanmış, Hz Ömer'in yerini tam anlamıyla doldurmuştu
On iki yıllık Halifeliğinin ilk altı yılı, tam bir güvenlik ve düzen içinde geçmişti Ülkede eksiksiz bir denetim kurulmuş, tarım ve ticaret alanlarında büyük atılımlar yapılmıştı Ne var ki, varlıkları çoğaldıkça Müslümanlar yaşadıkları gösterişsiz ve yalın hayattan uzaklaşıp dünya zevk ve nimetlerinden yararlanmak için günlerini gün etmeye bakıyorlardı
Hz Muhammet bir konuşma sırasında, rekabet ve kin duygusunun varlıkla birlikte geleceğini bildirmişti Gerçekten de öyle olmuştu; aralarına çıkar ayrılıkları girdikçe, Müslümanların birliği bozuluyor, eski içtenlik ve gerçek dostluk hiç bir yerde görülmez oluyordu Artık Müslümanlar da Bizanslılar -ve İranlılar gibi, saraylarda oturuyor, değerli kumaşlardan elbiseler giyiyorlardı Hz Muhammet'in döneminde yaşamış olanlar yaşlanmışlardı Onların yerine geçen yeni kuşak eskilerin ülkülerine bağlılığından yoksundu Madde ve çıkar onlara daha çekici geliyordu
Öte yandan Kureyş'in iki kolu olan Haşimilerle Emeviler birbirlerine düşman kesilmişlerdi Emeviler, Hz Osman'la olan yakın akrabalıklarından yararlanıp bütün yüksek memurlukları ellerine geçirmişlerdi Bu durumdan en çok Haşimiler yakınıyorlardı
Bu Sıralarda Mısır'dan birkaç kişi Medine'ye gelerek Hz Osman'a Vali Abdullah bin Sa'd'ı şikâyet ettiler Halife Hz Osman, Vali'yi azarlayan bir mektup yazdı Gelenler, mektubu Vali'ye ilettiklerinde, Abdullah bin Sa'd Halife'nin buyruklarına boyun eğeceği yerde, onları dövdürdü Dahası şikâyetçilerden biri, dayak sırasında öldü Bu olay, genel hoşnutsuzluğun su üzerine çıkmasına ve birtakım ayaklanma girişimlerine yol açtı
Ayaklananlar Basra, Küfe ve Mısır üzerinden Medine'ye doğru üç ayrı koldan yürüyüşe geçtiler Ancak, Medine'de Hz Osman'ı tutanların bir ordu topladıklarını işitince, kentin yakınlarında konakladılar Gelenler 600 kişiydiler Duydukları bu haberin doğruluğunu öğrenmek için, Medine'ye birkaç kişilik bir kurul gönderdiler Bunlar, Medine'de Hz Ali, Talha ve Zübeyr'den başka, Hz Muhammet'in eşleri ve kentin ileri gelenleriyle görüştüler Hac amacıyla geldiklerini, ayrıca halka kötü davranan memurların görevlerinden alınmaları için başvuracaklarını, arkadaşlarının da Medine'ye girmelerine izin verilmesini söylüyorlardı Talha ve Zübeyr söylenenlere inanmadılar Ayaklananlar, kötü amaçlarının ortaya çıktığını görünce Medine'nin dışında bekleyen arkadaşlarının yanına döndüler
Aralarında yeniden bir görüşme yaptıktan sonra, Mısırlıların Hz Ali'ye Basralıların Talha'ya ve Kulelilerin ise Zübeyr'e baş vurarak, kabul ederlerse Hz Osman'ın yerine kendilerini Halife seçeceklerini söyleme kararını aldılar Teklif aynı anda üçüne birden yapılacak ve onların iktidar tutkuları kamçılanarak, düşmanlarını parçalayıp güçsüz düşüreceklerdi
Hz Ali olup bitenlerden kuşkulandığı için, Medine'de asker toplamış, oğulları Hasan ve Hüseyin'i de Hz Osman'ı korumakla görevlendirmişti Kendisi de Medine dışında karargâh kurmuştu Burada Mısırlıların temsilcileriyle görüşen Hz Ali, teklifi öğrenince öfkelendi, hepsini kovdu Öteki asi kurulları da Talha ve Zübeyr'den aynı karşılığı alınca, gidiyormuş gibi yaptılar Bunun üzerine Hz Ali, askerleriyle Medine'ye döndü
Fakat ayaklananlar birdenbire geri dönerek saldırıya geçmişler ve güvenlik tedbirlerinin kaldırıldığı Medine'ye girmişlerdi Kendilerine karşı koyanların öldürüleceğini, halka hiç bir kötülüklerinin dokunmayacağını açıklayan isyancılar, Hz Osman'ın gönderdiği kişilerin öğütlerini dinlemediler Daha sonra Medine'nin ileri gelen kişileriyle ayaklananların yanına giden Hz Ali:
"Gitmeye karar vermişken niçin geri döndünüz?" diye sordu
İsyancılar, Hz Ali'ye amaçlarının Hz Osman'ı Halife'likten düşürmek olduğunu söylediler Hz Osman'ı tutanlar, isyancılarla çarpışmak için ondan izin istediler Fakat Hz Osman, kendisinin yüzünden Müslüman kanı akıtmasından yana olmadığından, onlara bu izni vermedi
İsyancılar Medine'ye yerleşmişlerdi Hz Osman ise sanki hiç bir şey olmamış gibi imamlık görevine devam ediyordu Ona karşı olanlar da arkasında namaz kılıyorlardı Bir cuma namazında Hz Osman minberden, isyancılara seslenerek:
"Sizler lanetlenmiş kişilersiniz Gelin asilikten vazgeçin, lanetlenmiş olmayın! " dedi Camide bulunanlardan birkaç kişi de onun bu sözlerini onayladılar Buna çok kızan asiler, halkı taşa tuttular Atılan taşlardan biri de Hz Osman'ın başına geldi ve bayılmasına yo! açtı
Vilâyetlerde, Medine'deki karışıklıklar öğrenilince, Hz Osman'ı kurtarmak için hazırlıklar başladı Şam'dan, Kûfe'den ve Basra'dan ona bağlı birlikler hızla Medine'ye doğru ilerlemeye başladılar Tehlike içinde olduklarını anlayan isyancılar, işi çabucak bitirmek için Hz Osman'ı öldürmeye karar verdiler
Hz Ali isyancıların kararını öğrenince, oğulları Hasan ve Hüseyin'i yeniden Hz Osman'ı korumakla görevlendirdi Talha, Zübeyr ve öteki seçkin kişiler de oğullarını Hz Osman'ın yanına gönderdiler, öte yandan isyancıların Hz Osman'ı öldürmeye iyice kararlı olduklarını gören Hz Ali onlara:
"Kılıçlarınızı sıyırmayın; sıyırırsanız bir daha kınına koyamazsınız! Unutmayınız ki, Medine'yi koruyan meleklerdir Eğer onu öldürürseniz, melekler Medine'yi bırakıp giderler! Bir Halife öldürülürce, 30 bin insan öldürülmüş sayılır " diye onlara öğüt verdi fakat bu sözlerinin bir etkisi olmadı
İsyancılar bir gün saldırıya geçip Hz Osman'ın evini ok yağmuruna tuttular Atılan oklardan, Hz Ali'nin oğlu Hasan'la, Talha'nın oğlu Muhammet yaralandı İsyancılar, ok atarak bir sonuç alamayacaklarını anlayınca, bitişik evin duvarını delerek Hz Osman'ın evine girdiler
Bu sıralarda Hz Osman 82 yaşındaydı Bir gece önce düşünde Hz Muhammet'i görmüş ve Peygamber ona:
"Yarın akşam iftarı bizim yanımızda yapacaksın  " demişti
Delik duvardan içeri giren isyancılar, Hz Osman'ı oruçlu ağzıyla Kur'an-ı Kerim okurken buldular Muhammet bin Ebubekir, Hz Osman'ın sakalından tutarak:
"Şimdi seni elimden hiç kimse alamaz! " diye bağırdı
Hz Osman, Muhammet bin Ebubekir'in yüzüne bakarak yavaş bir sesle:
"Baban bu halini görse, ne kadar utanır, ne kadar üzülürdü  " deyince, Ebubekir utancından kaçtı Geriye kalan üç suikastçıdan biri kılıcını çekerek Hz Osman'a doğru salladı Eşinin yanında bulunan Naile Hatun, Hz Osman'ı korumak için kollarını siper etmek isteyince parmakları doğrandı Bu sefer öbür iki suikastçı Halife'ye saldırdı Biri kılıcını Hz Osman'ın göğsüne saplarken, öteki de boğazına sarıldı Az sonra, Hz Osman kanlar içinde, cansız yerde yatıyordu Hz Osman'ın kanı, okumakta olduğu Kur'an'ın üzerine sıçramıştı
Naile Hatun'un bağırışı üzerine koşan kölelerden biri, suikastçilerden ikisini öldürdü, üçüncüsü kaçmayı başarabildi Kapıda nöbet bekleyenler de içeriden gelen gürültüleri duyunca, odaya girmişler, fakat geç kaldıklarını görmüşlerdi
İsyancılar iki gün Medine'ye egemen oldular Korkusundan kimse sokağa çıkamıyordu Hz Osman'ın cesedi iki gün olduğu yerde kaldı Sonunda Hz Ali Hz Osman'ın gömülmesi için harekete geçti Ölüyü taşlamak isteyen isyancıları dağıttı Hz Osman'ın cenazesi, Medinelilerden ancak 20 kişi tarafından kaldırılarak gömüldü
Hz Osman'ın Kur'an-ı Kerim üzerine sıçrayan kanı hiç bir zaman kurumadı Müslümanlar arasındaki savaşın başlangıcı oldu Yüzyıllarca, sanki bu kanın kurumasını önlemek istercesine, mezhep kavgalarıyla Müslümanlar birbirlerinin kanını akıtıp durdular
|