Yalnız Mesajı Göster

Seyid Ali Reis'in Anıları!

Eski 06-27-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Seyid Ali Reis'in Anıları!




TÜRKİSTAN TOPRAKLARI

MÜBAREK cemâdelevvelin ilk günü Kabil'e doğru yola çıktık Yolumuzun üzerinde tüfekle silâhlanmış binlerce Afgan vardı Bunların arasından bir mesele çıkarmadan geçmek nazik bir işti Bir belâya çatmadan Afganların arasından geçtik Peşâver şehrine geldik Hayber Geçidi'ni aştık Dağlarda iki gergedana tesadüf ettik Her biri birer küçük fil kadardı Alınlarında birer boynuzları vardı Boynuzların uzunluğu iki karıştı, Afrika gergedanlarının boynuzları daha uzundur Bu minval üzere Zâbulistân'ın taht şehri olan Kâbil'e ulaştık Hümâyûn Şah’ın oğulları ve Ekber Şâh'ın kardeşleri olan Muhammed Hakim ve Ferruhfal Mirzalar'ın huzuruna çıktım, îkisi de küçük birer çocuktu Ülkeyi bu mirzalar namına idare eden Mün'im Han'la görüştüm Hepsi Hümâyûn Padişah merhumun fermanlarını görüp hürmette kusur etmediler Kabil, bir letafetli şehirdi Etrafı karlı dağlarla çevrilmişti Akar sulu çayır ve bağlarla doluydu Halkı zarif ve eğlenceye düşkündü Saz ve söze müptelâ, şen insanlardı Bu manzara bile bizi teşhir için kâfi değildi Gözümüzde vatan tütüyorduMün'im Han:

— Yollarda kar vardır; bu halde Hinduküş dağlarını aşamazsınız; birkaç gün tevakkuf edin! diye bizi alıkoymaya çalıştıysa da fayda vermedi Gene yola koyulduk Sarp geçitlerden atlarımızı bin bir müşkülle aşırdık Mün'im Han'ın refakatimize verdiği 300 adamın çok hizmeti geçti Kâbil'den cemadelâhıranın başlarında ayrılmıştık Karabağ yoluyla Hindûküş dağlarını aştık

BEDAHŞAN VE HUTTALAN'DA VAKI' OLAN AHVALİ BEYÂN EDER
Receb'in ilk günü Enderâb şehrine vardık Bedahşân ülkesine geçtik Talikan şehrine konduk Timuroğullan'ndan Süleyman - Şah ve oğlu İbrahim Mirzalarla görüştüm Süleyman - Şah Mirza, beni lâtif bir bağda kabul etti Şiire meraklıydı Kendisine iki yeni Çağatayca gazelimi takdim ettim Hadsiz lûtuflarda bulunup gönlümü aldı Belh'e gitmek istediğimi söyledim Belh'te Cengizoğullan'ndan Pîr-Muhammed Han'la Barak Han'ın savaştığını bildirdi:

— Ol yollar muhataralıdır, dedi; Pîr-Muhammed Han'ın küçük kardeşleri kazak, yani âsi olmuşlardır Kunduz ve Termîz cânibleri fetret içredir Amma Bedahşân - Huttalân yolu emindir; ol cânibden varın!

Süleyman-Şah Mirza, bana at ve hıl'at ihsan etti Elime Huttalân valili Cihangir Ali Han'a yazılmış bir nâme verdi Bu zatın kız kardeşi, Süleyman - Şah Mirza ile evliydi Mirza'nın bir hemşiresi de merhum Hümâyûn Şâh'ın zevcesiydi Süleyman Şah'ın oğlu İbrahim Mirza, Hümâyûn Şâh'ın bir kızıyla nişanlıydı

Süleyman - Şah Mirza ile oğlu İbrahim Mirza'ya veda ettim Bedahşân'ın merkezi olan Kişm şehrine geldim Burada merhum Hümâyûn Padişah'ın güzel bir bahçesi vardı Ziyaret ettim Kal'a-i Zafer yoluyla Rüstân şehrine geldik; oradan AmuDeryâ'yı yani Ceyhun nehrini aştık Huttalân ülkesine girdik Mîr Seyyid Ali Hemedânî burada gömülüydü Türbesini ziyaret ettim Oradan Gûlâbe şehrine geldim Cihangir Ali Han'la görüştüm Süleyman-Şah Mirza'nın mektubunu verdim Han, yanıma 15 adam kattı Çârsû’ya gelince bu adamlara icazet verdim

TURAN – ZEMİN’DE VAKI’ OLAN AHVALÎ BEYAN EDER
Böylece Turan ülkesine yani Mâverâünnehr'e ayak bastık Bâzâr-ı Nev yoluyla Çarşamba kasabasına vardık Hoca Yâkub Çerhî'nin türbesini ziyaret ettik Oradan Çaganiyan, diğer ismiyle Hisâr-ı Şâdmân'a vardık Özbek emirlerinden ve Cengizoğulları'ndan Timur Sultanla görüştüm Oradan Şehr-i Sebz veya Keş şehrine geldik Bu güzel şehir Timur'un doğum yeri olarak meşhurdur

Bu şehirde Hâşim Sultan'ı ziyaret ettim, iznini alıp yola çıktım Semerkand yolundaki geçidi bin belâ ile geçtik Sabânın ilk günlerinde Semerkand göründü Cennet gibi bir şehirdi Barak Han'ın huzuruna çıktım Bazı hediyeler takdim ettim O da bana bir at ve hıl'atler inayet etti Pâdşâh-ı Alempenâh Sultan Süleyman Han Hazretleri'nin bu yakınlarda Barak Han'a elçi gönderdiğini ve bir Miktar tüfekçi ve topçu yolladığını öğrendim Tahta geçince «Nevruz Ahmed Han» adını alan Barak Han, amcasının oğlu Abdüllâtif Han'ın yerine geçmişti Amma Belh'te Pîr - Muhammed Han, Barak Han'ın padişahlığını tanımamıştı Pîr - Muhammed, Barak Han'ın amcasının torunuydu Onun için Turan ülkeleri, tam bir kardeş savaşı içindeydi Bu durumda Sultan Süleyman'ın yardım için yolladığı topçular tüfenkçiler, başlarında Ahmed Çavuş olduğu halde Semerkand'dan ayrıldılar Taşkent - Buhara - Harzem yoluyla İstanbul’a gittiler Ancak birkaç Osmanlı zabiti, Semerkand'da kaldı Müşkül durumda olan Barak Han, bir vilâyet valiliğiyle hizmetine girmemi teklif etti Sultan Süleyman'ın beni beklediğini söyledim Esasen Barak Han'ın Türkistan'daki hâkimiyetinin sonu şüpheliydi Tahtını amca oğullarına kaptırması bir zaman meseleydi Yanında çok az asker kalmıştı Ancak Sultan Süleyman'dan yardım dileğini iletmeyi kabul ettim

Ahmed Yesevî'nin torunlarından olan Sadr-ı Alem ve diğer şeyhlerle görüştüm, Han'ın, Sultan Süleyman'a inkıyad itaat üzre olduğunu bildiren nâmesini aldım Şehrin tarihî yerlerini ziyaret ettim Bir gün Barak Han:

- Gezdiğin şehirlerden hangisi en güzeldir? buyurdu
Necati'nin:

Dil ser-î kûyin koyup etmez Behişt'i arzu
Her kişîye kendi şehri yeğ gelir Bağdâd'dan

beytiyle cevap verdim Barak Han zevk etti Birkaç gün sonra Han'a veda ettim, Mübarek ramazanın beşinci günü yola revan olduk “Kal'a” denmekle maruf şehre vasıl olup oradan Kermine'ye geldik Zerefşân ırmağını geçip Gacduvân'a vardık Hâce Abdülhâlik Gacduvaânî ziyaret olundu Pül-i Rıbât yoluyla Buhârâ'ya gitmek istiyordum Ancak Buhara hâkimi Seyyid - Burhan'la Harzem hâkimi arasında ceng vardı Yollar çok karışıktı Her iki taraf da, karşı tarafa yardım etmemden çekiniyordu Elimde Barak Han'ın yarlığı vardı Bunu gösterip, Osmanlı ülkesine gitmektengayri emelim olmadığını anlatmaya çalışıyordum

Nihayet Buhârâ'ya vardık Şehirde kargaşalık vardı Seyyid - Burhan'ın yanında 40 kadar Osmanlı gördüm Bu hengâmede üç yoldaşım can verdi Ben de serseri bir okla yaralandım Hattâ beni Harzemliler’in adamı sanıp üzerime kılıç üşürdüler Parçalanmak üzereydim ki, Seyyid- Burhan’ın hizmetindeki Osmanlılardan birkaçı beni tanıdı Hemen hamle edip kurtardılar Hatır sorup Seyyid - Burhan Han'ın huzuruna götürdüler Çok yakışıklı bir delikanlıydı Beni kucaklayarak uğradığım muameleden dolayı pek samimî şekilde özür diledi:

— Ceng üzre geldiniz, dedi; malûm meseldir: Kuru yanında yaş dahi yanar!

Yanıma Cengizoğulları'ndan iki emîri kattı Kemâl-i riâyetle levendlerimle beraber köprüden geçirtti Ancak Harzemliler iki levendimi daha yaraladılar On kadar atımı, bazı silâh ve malzememi de yağmaladılar Seyyid - Burhan, tutsak olan iki levendimi kurtardı ve birkaç at verdi Fakat yağma edilen tüfeklerimi vermeye kadir olmadı Seyyid - Burhan Han, müşkül vaziyetteydi Akşam olunca âdeta yakama yapışıp:

— Dünyâ ve âhırette atam ol, dedi; bu vilâyet Saâdetlu Padişah'ındır Sana Buhara şehrini vereyim Sultan Süleyman nâmına zaptet
— Eğer külliyen Mâverâünnehr'i bana verseler, dedim; bu vilâyetlerde kalmak müyesser değildir Ama sana olan cefâyı Sultan Süleyman'a arz ederim Padişah Hazretleri canibinden envâ-i inayetler zuhura gelip mercûdur ki, bu diyarlarda hanlık sana nasîb ola!

Seyyid - Burhan Han, bir ziyafet verdi Çok lûtuflar etti Bu minval üzre 15 gün Buhârâ'da eğlendik Teklifi üzerine Çağatayca bir gazel yazıp hediye ettim Zikr- olan gazelden, ziyade zevk alıp inayetler eyledi Fakat iyi silâha çok ihtiyacı vardı Osmanlı ülkesinden getirdiğim demir tüfekleri istedi Bilmecburiye teslim ettim Yerine, Türkistan'da yapılan bakır tüfeklerden 40 adet verdi Bir at, iki değerli kitap ve sair hediyeler ihsan etti Gitmek tedarikinde bulundum Buhârâ'da Hâce Bahâeddin Nakşbend'inki başta olmak üzere şeyh makamlarını ve Emir İsmail Sâmânî'nin türbesini ziyaret ettim Yola çıktım Amu-Deryâ'yı sallarla geçtim Şevvalin ilk günlerinde Cârcûy şehrine geldim Amu-Deryâ'yı şimal-i garbî'ye doğru çıkarak Harzem'e yaklaşıyorduk Karakum Çölü'nün eteklerinden geçerken aslanların hücumuna uğradık Bu belâyı da defedip Çârçû'dan Hıyve'ye on beş günde geldik

VÎLAYET-İ HARZEM'DE VE DEŞT-İ KIPÇAK'DA VAKI' OLAN AHVALÎ BEYAN EDER
Şevval sonlarında Hıyve'den ayrıldık Beş günde Harzem ülkesinin taht şehri olan Ürgenç'e geldik ki, bu şehre «Harzem» de deniyordu Burada Cengizoğulları'ndan Dost - Muhammed Han saltanat sürüyordu Huzuruna çıktım Beni kardeşi yanında olduğu halde kabul etti Necmeddin Kübrâ başta olmak üzere birçok şeyh türbesi ziyaret olundu Bu sırada büyük mutasavvıflardan Şeyh Abdüllatif öldü Bu münasebetle bir tarih kıt'ası söyledim Dost - Muhammed Han'ın amcası Akatay Han ve oğlu Hacı - Muhammed Sultanla da görüştüm Her ikisinden kitaplar aldım Bu münasebetle Çağatay lehçesinde 7 beyitti bir gazel söyledim Zulkaade ayının ilk günü Ürgenç'ten ayrıldım Bir aydan ziyade Deşt-i Kıpçak'ta seyahat ettik Güz zamanıydı Çölde nebatattan bir habbe ve sudan bir katre yoktu Bin mihnetle Saraycık kasabasına geldik Üç Osmanlı'ya tesadüf ettim Hazar deryasının şimalinden geçmek niyetiyle bu kadar yolu ve meşakkati göze almıştım Ancak Saraycık'tan Hazar'ı şimalden geçmenin çok mahzurlu olduğu söylendi Ruslar ve onlarla işbirliği yapan Nogaylar yol kesiyor ve ellerine geçirdiklerini öldürüyorlardı Barak Han'ın Sultan Süleyman Han Hazretleri'ne gönderdiği elçi, nâçar cenuptan İran yoluyla İstanbul'a gideceğini bana bildirdi Ben de kısa bir tereddütten sonra şimal yolunu terk edip İran yoluyla Anadolu'ya geçmeye karar verdim Bu münasebetle bir gazel söyledim Elden ne gelirdi? Gerisin geriye cenuba inmeye mecburduk

Ürgenç'e dönüldü Tekrar Dost - Muhammed Han'ın huzuruna çıktım:

— Ne cânibten gitmek meram edinirsiniz? deyü sual eyledikte:
— Kasdimiz, dedim; Meşhed-i Horasan'dan Irâk-ı Acem yoluyla Irâk-ı Arap'a yani Bağdad'a varmaktır!

— Burada tevakkuf edin, diye cevap verdi Han; baharda Mangıt taifesi çekilip gider, şimal yolu açılır Yalnız başına Ruslar yolunuzu kesmeye cesaret edemezler Buradan Bağdad hayli mesafedir

Bir at daha ihsan alıp yola koyuldum Bahara kadar beklemektense İran yolunu ihtiyar eylemek evlâ göründü Zaten Hazar deryasını şimalden aşsak bile Kafkasları geçmek bir mesele olacaktı İran yolu daha tehlikesizdi Şu anda Şah ile Pâdşâh-ı Cihan Hazretleri sulh üzereydiler Dost - Muhammed Bey her ne kadar:

— Şîî Türkmen beyleri sizi sağ ve salim Şâh'a eriştirmezler, diye ihtar ettiyse de, ben Cenâb-ı Hakk'ın inayetine güveniyordum

Dahi yol bulmadım olup nâ-çâr
Uğradım bi'z- zaruri âhır-ı kâr

Zaruretler, mahzurları ortadan kaldırmak icap ederdi Deve kervanıyla yolculuk ediyorduk Ürgenç'ten bu son ayrılışımız zulhiccenin ilk gününe rastlıyordu

VÎLÂYET-Î HORASANDA VÂKI' OLAN SERGÜZEŞTİ BEYÂN EDER
Hakk'ın inayetiyle gene Amu - Deryâ'yı geçtik Yol üzre Cengizoğulları'ndan Mahmud ve Pulad Sultanlar'la görüştüm Biri Dürün, diğeri Bâğvây şehirlerindeydi Nesâ'ya vardık Burada Dost - Muhammed Han'ın amca oğlu Ali Sultanla mülakat ettim Bu sultanların hepsi Süleyman Han Hazretleri'ne kulluklarını bildirdiler Bundan sonra Turan'dan İran'a, Türkistan' dan Horasan'a, Cengizoğulları'nın topraklarından Safevî Şahları'nın topraklarına geçtim Horasan'da Meşhed yakınlarında Tûs şehrine vardım

Firdevsî, Tûs'ta gömülüydü Mezarını ziyaret ettim 964 senesinin ilk günü (1) Meşhed şehrine vardım, imam Musa Rızâ Hazretleri'nin muhteşem meşhedlerini ziyaret ettim Fakirlere sadaka dağıttım Şah Tahmasb'ın kardeşi Behrâm Mirza'nın oğlu İbrahim Mirza, Meşhed'de vali ve Horasan'a hâkimdi Şâh'ın oğlu Süleyman Mirza da buradaydı Her iki mirzayı ve vezirleri Gökçe Halife'yi ziyaret ettim Bir ziyafet verip beni ve levendlerimi ağırladılar Elime Şâh'a hitaben nâme verdiler Ziyafetin ortasında Gökçe Halife:

— Hazret-i Ali mi uludur, dedi; yoksa Ebû-Bekr, Ömer ve Osman Hazerâtı mı?

Bu Safevîler gayetle mutaassıp Şii oldukları için, bu suale dosdoğru cevap vermek müşküldü Nasreddin Hoca'nın bir hikâyesini anlatarak ve 7 beyitli bir gazelimi okuyarak geçiştirdim Bir de kıt'a söyledim Bu suretle bir belâya çatmadan ellerinden halâs oldum Gazi Bey adında bir zalim, Mirzalar'a varıp:

— Bu miktar Osmanlı'yı Şâh'a göndermek münasip değildir; bunlar yanlarına verilen askerlerimizi yolda katledip bir canibe çıkıp giderler, ihtimaldir ki bunlar, Sultan Süleyman'ın bizim aleyhimize Barak Han'a yolladığı Osmanlılardır Yanlarında pek çok nâme vardır Nâmeleri yoklamadan koyup göndermek asla caiz değildir, deyü fitneler saçıyordu
Mirzalar, bu sözlere kandılar Ziyafetin ertesi günü sabah vakti, zırhlar kuşanmış yüz kadar asker bizi uyandırdı Hepimizi tevkif ettiler Beni iki hizmetkârımla Gökçe Halîfe'nin sarayına kapadılar, levendlerimin her birini ayrı ayn hapsettiler Mallarımızı sayıp emanet aldılar

(1) 4 Kasım 1556

Bu kış gününde böyle bir felâkete uğramak çok acıydı Kitaplarım ve birçok hükümdarın Sultan Süleyman'a yazdığı mektuplar, bizzat İbrahim Mirza'ya gönderildi Levendlerim hayatlarından meyus oldular «Sabr ile koruk helva olur» meseline uymaktan başka bir çare yoktu Levendlerimi zincire vurmuşlardı Bana zincir takmadılar ama, geceli gündüzlü kapımda beş Safevî askeri nöbet tutuyordu Hapiste bir gazelle 18 beyitli bir mesnevi (2) yazdım

Tevkif ve hapsedilmemiz, Meşhed şehrinde çok kötü karşılandı Halk söylenmeye başladı, ileri gelenler İbrahim Mirza'ya çıkıp, Şah ile Sultan Süleyman arasında sulh olduğunu, salıverilmemiz icap ittiğini söyledi Ben de Mirza'ya üç gazel yazıp gönderdim (2) Bunun üzerine Mirza, Şâh'ın bu hareketini iyi karşılamayacağını düşünüp havfetti Birkaç günlük bir hapisten sonra muharremin mübarek onuncu günü bizi âzâd eyledi Eşyamızı geri verdi Bir ziyafet edip hatırımı almaya çalıştı Nâmelerin hepsini geri almıştım Ancak nedense dört parça çok kıymetli kitabımı vermediler Hindistan ve Türkistan hükümdarlarından aldığım hıl'atlerin bazıları da kayboldu Muharremin on beşinde Meşhed'den ayrıldık Şâh'ın bir zevcesiyle kardeşi Behram Mirza'nın bir zevcesi de bizimle beraber Meşhed'den İmâm'ı ziyaretten dönüyorlardı Bu hanımlar yolda bana çok iltifatlar edip Meşhed'de maruz kaldığım muameleyi unutturmaya çalıştılar Kazvîn'de Şâh'a lehimde şehadette bulundular

Meşhed'den çıktığımızın ertesi günü Nişâbûr'a geldik Büyük şair Attâr burada gömülüydü; ziyaret olundu Şehrin valisi Kemal Ağa'yla görüştüm Sebzevâr'da bazı reziller tasallut etmeye teşebbüs ettilerse de, ellerinden kurtulduk

IRAK-I ACEMDE VÂKI' OLAN AHVÂLİ BEYÂN EDER
Günlerden bir gün Vilâyet-i Irâk-ı Acem'e kadem bastık Demâvend Dağı eteklerinden yani Mâzenderân canibinden Bistâm'a geldik İmam Muhammed İftah, Şeyh Bâyezîd-i Bistâmî ve Şeyh Ebu'l - Hasan Hırkaanî ziyaret olundu Ertesi gün yola girdik Dâmgan'a geldik 0l gece yoldaşlardan Ramazan Bölükbaşı, Şeyh Bâyezîd-i Bistâmî ve kırk dervişini rüyada görmüş Ramazan Bölükbaşı, sâlih ve mütedeyyin bir zabitimdi

(2) Bütün zikredilen şiirler esere dercedilmiştir; biz nakletmeye lüzum görmedik


Alıntı Yaparak Cevapla